Öncelikle her kişinin ilacı aynı ama uygulaması farklıdır. Sırayla ilerlemek gerekir. Kimse bi günde refaha ermez. Bunun için kişisel, kimseyle paylaşmayacağınız bir ruhsal tedavi süreci gerekir. Herkesin yanında, herkesten habersiz ilerlersiniz.
(Bu arada ben felsefeciyim sizinle paylaştığım şeyler beni de çok bunaltan şeylerdi inanın. Sonra iyileşmeye başladım. Nadiren tekrar o kuyuya düşsem de zıplayarak çıkıyorum)
Bu yaklaşım tarzını filozoflardan, sosyologlardan, din kitaplarından, enerjicilerden, toplumsal çalışmalardan size aktaracağım. Kişisel gelişim gibi de düşünmeyin. Kişisel gelişim kitaplarını hiç sevmem. Çoğunun içinde; yazarın size kendi bakış açısını benimsetmeye çalıştığı basit düşünme temalı kelime tekrarları vardır. “Sigarayı bırakın, çünkü çok zararlı, elinizdeki dalı atın ve bir daha dönüp bakmayın, bağımlıktan kurtulun, yapabilirsiniz, sigara zararlıdır, …,sigara zararlı” gibi. Hiç hiç haz etmiyorum bu yaklaşımdan. Yani yapamıyoruz ki kardeşim.
Antidepresanlara ise saygım sonsuz ama kullandığınız sürece bu sorunları aşarak değil, üstünü kapatarak başa çıkarsınız +yan etkileriyle birlikte.
Ruhu iyileştiren şeyler ne yazık ki fiziksel nesnelerle gerçekleşmiyor. İyi bir eş bulduğunuzda, daha çok para kazandığınızda, stres kaynağınız bittiğinde falan bitmiyor bu sıkıntılar yenilerini ediniyoruz. algılarımızı bizden alıp bozdular. Kaşığın tersiyle çorba içip ne kadar doyarsanız, bu algıyla da sıkıntılarınızdan o kadar kurtulursunuz. bir kaç ana başlıkla ilerliyor değişim. Her bir kişi için ayrı sıralama gerekiyor genel olarak sıralarsam aynı etkiyi ne kadar görürüz bilemiyorum.
Aslında sorunlarımızın hiçbiri bize ait değil. Hepsinin kaynağı bize aşılanmış bilgiler, gereklilikler, beklentiler, özentilikler vb.
İnancınız ne olursa olsun hepimiz bir gün öleceğiz. Birbirini tanımayan aynı yolun yolcuları olarak nasıl bu kadar battık? (lütfen düşüncelerinizi paylaşın interaktif gidelim, ben öğrendiğim her şeyi size iletmeye çalışacağım)
Bi tane deney var onunla başlayalım; sıcak su dolu bir kaba kurbağayı atıyorlar. kurbağa sıcak suya değdiği gibi hemen zıplıyor ve kaçıyor. Sonra kurbağayı soğuk suyla dolu bir kaba koyuyorlar. Ve kabı ocağın üstüne koyup ısıtmaya başlıyorlar. Kabın sıcaklığı yavaşça artınca, kurbağa bunu fark etmiyor, fark ettiği sırada ise bütün kasları gevşemiş oluyor. Su kaynıyor ve kurbağa da haşlanarak ölüyor.
Düşünün lütfen bu metaforda sizin ruhunuz hangi aşamada, farkındalığınız ne seviyede?