Sizin de canınıza tak etmedi mi?

Sesingelmiyor

Aktif Üye
Kayıtlı Üye
9 Nisan 2021
14
20
şu hayatta en çok hayallerimiz yüzünden kazık yiyoruz. Hayallerimizdekileri bize vaat edenlere paralar döküyoruz, hayalimizdeki evliliğe ulaşmak için beş para etmez insanlara katlanıyoruz, hayalimizdeki mevkiiye gelebilmek için yüzüne tükürmeyeceğimiz insanlardan emir alıyoruz. Hayallerimizdeki o güzel günleri görebilmek için birçoğumuz hala yanlış sandalda kürek çekiyoruz. Yanlış yöne giden yanlış sandallarda. Bir süre yol katettiğimiz (yani çile çektiğimiz) için geri dönmek istemiyoruz. Eh o kadar emek verdik! Bir de annemizden babamızdan cefanın sonu sefa diye öğrendik.

Günün sonunda ne oldu? o sefa hiç gelmedi. Yaşlarımız gitti, sağlığımız gitti, ilişkilerimiz bozuldu, kazıklar yedik psikolojimiz gitti, iyilik yaptık nankörlük bulduk. Her verilen emek mutlu günlerin hayali içindi. İmtihan diye sabrettiğimiz çirkin insanlarla dolu şu güzelim dünyada, asıl hatayı hayallerimizi dünya üzerine kurarak mı yaptık? En başında öğrendiğimiz ‘3 günlük dünya’ gerçeğini çok mu çabuk unuttuk? Sizin de saçlarınızda beyazlar çıktı mı ya da döküldü mü? Buna rağmen mutlu olmak için yapmanız gereken hala bir sürü işiniz var mı? Bu dünya düzleminden aklınızı bir türlü alamıyor musunuz? Kederden kurtulma vakti kalbi ruhen dünyadan kurtarma vaktidir. Peki bu vakit nasıl gelir?
 
Böyle depresif bir ruh haline bürünmek ve sürekli bu düşünceleri didiklemek de iyi değil. Her ne olursa olsun akıl sağlığımızı korumalıyız. Ee intihar da çözüm olmadığına göre. Hayatın güzel yanlarına odaklanalım. Bir ömür hayiflanarak geçmez
 
Öncelikle her kişinin ilacı aynı ama uygulaması farklıdır. Sırayla ilerlemek gerekir. Kimse bi günde refaha ermez. Bunun için kişisel, kimseyle paylaşmayacağınız bir ruhsal tedavi süreci gerekir. Herkesin yanında, herkesten habersiz ilerlersiniz.
(Bu arada ben felsefeciyim sizinle paylaştığım şeyler beni de çok bunaltan şeylerdi inanın. Sonra iyileşmeye başladım. Nadiren tekrar o kuyuya düşsem de zıplayarak çıkıyorum)
Bu yaklaşım tarzını filozoflardan, sosyologlardan, din kitaplarından, enerjicilerden, toplumsal çalışmalardan size aktaracağım. Kişisel gelişim gibi de düşünmeyin. Kişisel gelişim kitaplarını hiç sevmem. Çoğunun içinde; yazarın size kendi bakış açısını benimsetmeye çalıştığı basit düşünme temalı kelime tekrarları vardır. “Sigarayı bırakın, çünkü çok zararlı, elinizdeki dalı atın ve bir daha dönüp bakmayın, bağımlıktan kurtulun, yapabilirsiniz, sigara zararlıdır, …,sigara zararlı” gibi. Hiç hiç haz etmiyorum bu yaklaşımdan. Yani yapamıyoruz ki kardeşim.
Antidepresanlara ise saygım sonsuz ama kullandığınız sürece bu sorunları aşarak değil, üstünü kapatarak başa çıkarsınız +yan etkileriyle birlikte.

Ruhu iyileştiren şeyler ne yazık ki fiziksel nesnelerle gerçekleşmiyor. İyi bir eş bulduğunuzda, daha çok para kazandığınızda, stres kaynağınız bittiğinde falan bitmiyor bu sıkıntılar yenilerini ediniyoruz. algılarımızı bizden alıp bozdular. Kaşığın tersiyle çorba içip ne kadar doyarsanız, bu algıyla da sıkıntılarınızdan o kadar kurtulursunuz. bir kaç ana başlıkla ilerliyor değişim. Her bir kişi için ayrı sıralama gerekiyor genel olarak sıralarsam aynı etkiyi ne kadar görürüz bilemiyorum.
Aslında sorunlarımızın hiçbiri bize ait değil. Hepsinin kaynağı bize aşılanmış bilgiler, gereklilikler, beklentiler, özentilikler vb.

İnancınız ne olursa olsun hepimiz bir gün öleceğiz. Birbirini tanımayan aynı yolun yolcuları olarak nasıl bu kadar battık? (lütfen düşüncelerinizi paylaşın interaktif gidelim, ben öğrendiğim her şeyi size iletmeye çalışacağım)


Bi tane deney var onunla başlayalım; sıcak su dolu bir kaba kurbağayı atıyorlar. kurbağa sıcak suya değdiği gibi hemen zıplıyor ve kaçıyor. Sonra kurbağayı soğuk suyla dolu bir kaba koyuyorlar. Ve kabı ocağın üstüne koyup ısıtmaya başlıyorlar. Kabın sıcaklığı yavaşça artınca, kurbağa bunu fark etmiyor, fark ettiği sırada ise bütün kasları gevşemiş oluyor. Su kaynıyor ve kurbağa da haşlanarak ölüyor.
Düşünün lütfen bu metaforda sizin ruhunuz hangi aşamada, farkındalığınız ne seviyede?
 
şu hayatta en çok hayallerimiz yüzünden kazık yiyoruz. Hayallerimizdekileri bize vaat edenlere paralar döküyoruz, hayalimizdeki evliliğe ulaşmak için beş para etmez insanlara katlanıyoruz, hayalimizdeki mevkiiye gelebilmek için yüzüne tükürmeyeceğimiz insanlardan emir alıyoruz. Hayallerimizdeki o güzel günleri görebilmek için birçoğumuz hala yanlış sandalda kürek çekiyoruz. Yanlış yöne giden yanlış sandallarda. Bir süre yol katettiğimiz (yani çile çektiğimiz) için geri dönmek istemiyoruz. Eh o kadar emek verdik! Bir de annemizden babamızdan cefanın sonu sefa diye öğrendik.

Günün sonunda ne oldu? o sefa hiç gelmedi. Yaşlarımız gitti, sağlığımız gitti, ilişkilerimiz bozuldu, kazıklar yedik psikolojimiz gitti, iyilik yaptık nankörlük bulduk. Her verilen emek mutlu günlerin hayali içindi. İmtihan diye sabrettiğimiz çirkin insanlarla dolu şu güzelim dünyada, asıl hatayı hayallerimizi dünya üzerine kurarak mı yaptık? En başında öğrendiğimiz ‘3 günlük dünya’ gerçeğini çok mu çabuk unuttuk? Sizin de saçlarınızda beyazlar çıktı mı ya da döküldü mü? Buna rağmen mutlu olmak için yapmanız gereken hala bir sürü işiniz var mı? Bu dünya düzleminden aklınızı bir türlü alamıyor musunuz? Kederden kurtulma vakti kalbi ruhen dünyadan kurtarma vaktidir. Peki bu vakit nasıl gelir?
Kalbi ruhen dunya dan kurtarmak ne demek
 
X