• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Sizi Alıp Götürecek Muhteşem Bir Yazı

SuleZeynep

http://ticker.7910.org/as
Kayıtlı Üye
11 Mart 2009
19
1
86
37
İstanbul
İnsanın bir anlam arayıp bulmak istemesi, bir tazının tavşanı kovalayıp yakalamak istemesi gibi, neredeyse içgüdüsel bir varoluştur. Her insan yaşamını sürdürmek için nasıl ki bir maddi dünya kurarsa kendine, aynı şekilde bir anlam dünyası da kurmaya gereksinir. En anlamsız hayat bile, yaşayanı için anlamını, başka hayatların anlamını dışarıda bırakmasından edinir. Anlam ve anlamsızlık aynı zamanda kişinin bir konumlanışıdır. Hayatının bir anlamı olmadığını söyleyen en radikal kişi bile, bu değere anlam olarak kabul edilen değerlerle hesaplaşarak ulaşır. Anlam ve anlamsızlık birbirini belirginleştirir, birbirini adlandırır Hatta kimileyin birinin hayatının anlamı diğerinin anlamsızlığı, diğerinin hayatının anlamsızlığı diğerinin anlamı olur,anlam ve anlamsızlık birbirinin içine geçtiği,birbirine dönüştüğü olur.

Pek çok insan hayatının bir anlamı olsun ister. Niye varolduğunu, niye öleceğini düşünür, yüzünün kendisinden önce ve kendisinden sonra bir daha hiç varolmayacağını düşünür. Böyle, bir sanat nesnesi gibi “biricik” oluşuna, kendi hayatının “an’lar” ının gelmiş geçmiş ve gelecek başka hiç kimsenin hayatının “an’lar” ıyla simetrik olmayışına bir anlam vermek ister. Bu düşüncelerin tininde yarattığı manevi ıstıraptan kurtulmak için bir anlam ister. Şöyle veya böyle her insan hayatına bir anlam ister.

Peki ne kadar insan varsa o kadar anlam mı vardır, her insan “biricik” olduğuna göre anlam da bu biriciklikte mi yansır?..

Bir bakıma böyle düşünmekte gerçeklik payı vardır. Hayata verilen anlamın bireysel bir yanı hep vardır. hatta “ortak “anlam dünyalarına sahip insanlarda bile bu bireysellik yok edilemez. Hayatın anlamının birey hayatıyla kesişme noktalarının farklılığıdır bu. Hayatın anlamı “tek” de olsa, bireyle karşılaştığı noktada bu teklik başka bir “tek”lik de çokluğa dönüşür.

Hayatın anlamı tek tek insanla çoğullaşır.

Aslında bu teklik, her insandaki benzersizlik Tanrısal varlığın tecelli edişidir. O tektir, Mutlak Tektir ve dünyasallaşıp,insansallaştığında her şey bu “Tek” den kaynağını alarak “zuhur” eder. Bir yaprak bir yaprağın, bir yüz bir yüzün, bir ağaç bir ağacın aynısı değildir, hatta aynı yüz aynı ağaç bir “an”ında sonraki “an”ının tıpatıp aynısı değildir. Sonsuz ve benzersiz Tanrı, benzersizlik ve süreklilik içinde “tecelli” eder.

Bir şair şiirlerini yazarken, bir müzisyen parçasını yorumlarken, bir anne bebeğini yetiştirirken, bir çiftçi asmasını budarken, bir öğretmen dersini verirken hep bir teklik ve tekrarsızlık içindedir. Türlü türlü hayatların bu teklik ve tekrarsızlığında “hayatın anlamı” olan “Tanrı” gizlidir. Kendimiz ve yüzümüz gibi olup, bireyselliğimiz içinde ve en yetkin şekilde eylemlerle hayatımızı üretmek, hayatın anlamını üretmek demektir çünkü bu hayatın anlamı olan Tanrısal tecellinin gerçekleşmesi demektir.

Başka başka yollardan gelse de her insan bu anlamın aktörüdür. Bu anlam inanca muhtaç değildir,muhtaç olan insandır. Bir insan inançsız da olsa yaptıkları ettikleriyle ürettiği hayatın bireyselliğiyle güzelliğiyle bir inançlıdan daha çok, “öz kaynağına” yaklaşıp Tanrıyı kendinde tecelli ettirebilir. Ama bu anlam dünyasına göre yaşamanın önünde çok önemli bir engel durumunda olan “benlik davası”ndan sıyrılmakta Tanrı inancının, aşkının gücü eşsizdir. İnsan Tanrı aşkıyla benliğini aşıp daha saf eylemlerde bulunabilir, bireyselliğini Tanrısal tekliğin yansıması haline getirebilir.

Tabi burada hem ben’ini aşıp hem bireysel nasıl olunuyor beni tek yapan benim değil midir diye düşünülebilir. Burada söz konusu olan benin Tanrı aşkıyla aşılması Tanrının o erişilmez yüceliğini elden geldiğince varlığımızda duyarak benleştirmemizdir. Böyle bir ben nefsi yenen,ben davasına düşmeyen bir “parça” olarak “Bütüne” hizmet etme erdemine ulaşan bir bendir. Bir bakıma Tanrıyla gören,Tanrıyla duyan,Tanrıyla olan bendir. Böyle bir ben “Tanrısal özümüzün” yani bireyselliğimizin ve yeteneklerimizin daha düzeyli eylemselleşebilmesi demektir.

Ben’imizin böyle aşılıp güdülecek bir “dava” olmaktan çıkartılması bütün alemi kucaklayan bir varlık merkezine dönüşmesi, kısaca hayatın anlamını ortaya çıkarması ancak aşkla olur.

Aşk aşk, evet her şey dönüp dolaşıp bu büyülü söze dayanıyor. Aşk, “alemin yaradılış nedeni” olan aşk. Mademki alemin nedeni sensin, o zaman alem de sensin anlam da sensin
 
içinde derin anlamlar taşıyan, sonuna odaklanılacak bir yazıdan çok, içeriği önemli olan bir yazı emeğine sağlık paylaşımın için teşekkürler.
 
Back