Miras denince akla ilk gelen mal, mülk, para oluyor. Oysa gerçek miras dokuz aylık ana rahmi döneminde ve 0-6 yaş arasında devraldığımız psiko-duygusal miraslar. Bunlar ilk etapta gözle görülmediği, elle tutulmadığı için onları yok sayıyoruz ama geçen yıllarla beraber bir bir bilinç yüzeyine çıkmaya başlıyorlar.
Bugün yaşadığımız birçok problemin kökeni bu ilişki mirasına dayanıyor. Bu öyle bir miras ki, kimimiz adına kader diyoruz kimimiz kör talih.
Ana rahmine düştüğümüz andan itibaren miras devri başlıyor. Ebeveynlerin duyguları doğrudan bebeğe geçerek aralarındaki ömür boyu sürecek ilişkilerin temelini atıyor. Ebeveynler arasında aşk var mı yoksa bebek bir kaza kurşunu olarak ya da istem dışı bir beraberliğin ürünü olarak mı doğacak, her iki ebeveyn de bebeği istiyor mu, oğlan veya kız olmasının önemi var mı, tüm bunlar ebeveynlerin enerjilerini etkilerken bebeğin duygusal gelişimini de doğrudan şekillendiriyor. Doğumdan sonra miras devri daha da hızlanıyor. Anne baba arasındaki ilişki ve çocuğun anne babasıyla olan ilişkisi gelecekte çocuğun geliştireceği tüm ilişkilerin temel kalıplarını oluşturuyor. Çocuk dış dünyayla ve başkalarıyla olan ilişkileri anne babayı modelleyerek ediniyor. Çocuk 0-6 yaş arasında izliyor, dinliyor, öğreniyor ve öğrendikleriyle de çekirdek inançlarını oluşturuyor. O yaşlarda hissettiği güvensizlik, yetersizlik, değersizlik, reddedilme korkusu vb duygular ona ömrü boyunca eşlik ediyor ve bir yetişkin olduğunda neden tekrar tekrar benzer ilişkileri hayatına çektiğini bir türlü anlayamıyor. Çocuklar sevmeyi ebeveynlerinin öğrendiği gibi öğreniyor ve deneyimleyecekleri her ilişkiye çocukluğun duygusal gözlükleriyle bakıyor. Ne çok insan hayatını bu gözlükleri çıkarmadan geçiriyor ve devraldığı ilişki mirasından özgürleşemeden bu dünyaya veda ediyor. Çoğu insan ilişki mirasının gücünü hiç anlayamadığı için otomatik olarak bir sonraki nesle aktarıyor. Onlar, bizi ömür boyu takip eden gölgelerimiz haline dönüşüyor. Birçok insan bu duruma kader deyip geçiyor, oysa kaderimizi değiştirmek bizim elimizde. Bu değişikliği yapabilmek için öncelikle mevcut durumumuzu olduğu gibi kabul etmemiz gerekiyor, çünkü kabul etmediğimiz bir şey bizde değişim isteği yaratamaz. Bu yolculuk kendimizi yakından tanımakla başlıyor. Bu her zaman tek başımıza yapabileceğimiz bir yolculuk değil, süreç içerisinde ihtiyaç duydukça bazı kaynaklardan destek alabiliriz. Başkalarıyla yaşadığımız ilişkilerden yararlanabiliriz mesela, onlar bize kocaman birer ayna tutuyor, özellikle de ikili ilişkilerimiz. İnsanlarla sıkça hangi konularda anlaşmazlık yaşıyoruz, partnerimizde sinir olduğumuz özellikler neler, gün boyu zihnimizden ne tür düşünceler geçiyor, tüm bunlar bize ipuçları veriyor. Objektif değerlendirmelerine güvendiğimiz yakınlarımızdan kendimiz hakkında geri bildirim isteyebiliriz. Örneğin, “Tıpkı annen gibi davranıyorsun” lafı bile bize bir dünya ipucu sunar. Bu konulara ışık tutan kitaplar okuyabilir, seminerlere ve eğitimlere katılabiliriz. Yeter ki devraldığımız mirasımızla yüzleşmek isteyelim, yeter ki kendimizi tanımak isteyelim.
Siz ne tür bir ilişki mirası devraldınız? İlişkide terk eden misiniz, terk edilen mi? Yoksa katlanan mı? Yaşadığınız hayat gerçekten sizin mi? Gerçek anlamda sevdiğinizi ve sevildiğinizi hissedebiliyor musunuz? Parayla olan ilişki kalıbınızı kimden devraldınız? Hayat sizin için ne ifade ediyor, keyif mi eziyet mi? Onunla savaşıyor musunuz, sevişiyor musunuz? İkili ilişkilerde neleri tekrar tekrar yaşıyorsunuz? Bu soruların her biri kendimizi tanıma yolcuğunda ve ilişki mirasımızdan özgürleşme yolunda bizim yolumuzu aydınlatabilecek rehberler.
Ayrıca bu konuda okuyabileceğiniz birçok kitap var, bunlardan bazıları şunlar:
Gölgenin Sırrı – Debbie Ford
Geçmiş Şimdi Olduğunda – Dr. David Richo
Duygusal Yüzleşme – Michael Sky
Dünya Hızla Değişiyor Ya Sen? – Neale Donald Walsch
Özsaygı – Saim Koç – Nil Gün
Beyaz Atlı Kurbağalar – Saim Koç
Geçmişin Gölgeleri – Nil Gün
Bu kitapları okurken kendi ilişki mirasımızı keşif yolculuğuna çıkabilir, kaderimizi değiştirmek için önemli adımlar atabiliriz. Ve en önemlisi, bu yolculuktan keyif almayı seçebiliriz
Bugün yaşadığımız birçok problemin kökeni bu ilişki mirasına dayanıyor. Bu öyle bir miras ki, kimimiz adına kader diyoruz kimimiz kör talih.
Ana rahmine düştüğümüz andan itibaren miras devri başlıyor. Ebeveynlerin duyguları doğrudan bebeğe geçerek aralarındaki ömür boyu sürecek ilişkilerin temelini atıyor. Ebeveynler arasında aşk var mı yoksa bebek bir kaza kurşunu olarak ya da istem dışı bir beraberliğin ürünü olarak mı doğacak, her iki ebeveyn de bebeği istiyor mu, oğlan veya kız olmasının önemi var mı, tüm bunlar ebeveynlerin enerjilerini etkilerken bebeğin duygusal gelişimini de doğrudan şekillendiriyor. Doğumdan sonra miras devri daha da hızlanıyor. Anne baba arasındaki ilişki ve çocuğun anne babasıyla olan ilişkisi gelecekte çocuğun geliştireceği tüm ilişkilerin temel kalıplarını oluşturuyor. Çocuk dış dünyayla ve başkalarıyla olan ilişkileri anne babayı modelleyerek ediniyor. Çocuk 0-6 yaş arasında izliyor, dinliyor, öğreniyor ve öğrendikleriyle de çekirdek inançlarını oluşturuyor. O yaşlarda hissettiği güvensizlik, yetersizlik, değersizlik, reddedilme korkusu vb duygular ona ömrü boyunca eşlik ediyor ve bir yetişkin olduğunda neden tekrar tekrar benzer ilişkileri hayatına çektiğini bir türlü anlayamıyor. Çocuklar sevmeyi ebeveynlerinin öğrendiği gibi öğreniyor ve deneyimleyecekleri her ilişkiye çocukluğun duygusal gözlükleriyle bakıyor. Ne çok insan hayatını bu gözlükleri çıkarmadan geçiriyor ve devraldığı ilişki mirasından özgürleşemeden bu dünyaya veda ediyor. Çoğu insan ilişki mirasının gücünü hiç anlayamadığı için otomatik olarak bir sonraki nesle aktarıyor. Onlar, bizi ömür boyu takip eden gölgelerimiz haline dönüşüyor. Birçok insan bu duruma kader deyip geçiyor, oysa kaderimizi değiştirmek bizim elimizde. Bu değişikliği yapabilmek için öncelikle mevcut durumumuzu olduğu gibi kabul etmemiz gerekiyor, çünkü kabul etmediğimiz bir şey bizde değişim isteği yaratamaz. Bu yolculuk kendimizi yakından tanımakla başlıyor. Bu her zaman tek başımıza yapabileceğimiz bir yolculuk değil, süreç içerisinde ihtiyaç duydukça bazı kaynaklardan destek alabiliriz. Başkalarıyla yaşadığımız ilişkilerden yararlanabiliriz mesela, onlar bize kocaman birer ayna tutuyor, özellikle de ikili ilişkilerimiz. İnsanlarla sıkça hangi konularda anlaşmazlık yaşıyoruz, partnerimizde sinir olduğumuz özellikler neler, gün boyu zihnimizden ne tür düşünceler geçiyor, tüm bunlar bize ipuçları veriyor. Objektif değerlendirmelerine güvendiğimiz yakınlarımızdan kendimiz hakkında geri bildirim isteyebiliriz. Örneğin, “Tıpkı annen gibi davranıyorsun” lafı bile bize bir dünya ipucu sunar. Bu konulara ışık tutan kitaplar okuyabilir, seminerlere ve eğitimlere katılabiliriz. Yeter ki devraldığımız mirasımızla yüzleşmek isteyelim, yeter ki kendimizi tanımak isteyelim.
Siz ne tür bir ilişki mirası devraldınız? İlişkide terk eden misiniz, terk edilen mi? Yoksa katlanan mı? Yaşadığınız hayat gerçekten sizin mi? Gerçek anlamda sevdiğinizi ve sevildiğinizi hissedebiliyor musunuz? Parayla olan ilişki kalıbınızı kimden devraldınız? Hayat sizin için ne ifade ediyor, keyif mi eziyet mi? Onunla savaşıyor musunuz, sevişiyor musunuz? İkili ilişkilerde neleri tekrar tekrar yaşıyorsunuz? Bu soruların her biri kendimizi tanıma yolcuğunda ve ilişki mirasımızdan özgürleşme yolunda bizim yolumuzu aydınlatabilecek rehberler.
Ayrıca bu konuda okuyabileceğiniz birçok kitap var, bunlardan bazıları şunlar:
Gölgenin Sırrı – Debbie Ford
Geçmiş Şimdi Olduğunda – Dr. David Richo
Duygusal Yüzleşme – Michael Sky
Dünya Hızla Değişiyor Ya Sen? – Neale Donald Walsch
Özsaygı – Saim Koç – Nil Gün
Beyaz Atlı Kurbağalar – Saim Koç
Geçmişin Gölgeleri – Nil Gün
Bu kitapları okurken kendi ilişki mirasımızı keşif yolculuğuna çıkabilir, kaderimizi değiştirmek için önemli adımlar atabiliriz. Ve en önemlisi, bu yolculuktan keyif almayı seçebiliriz