http://www.radikal.com.tr/yazarlar/muge_akgun/simdi_bu_bir_sanat_mi-1386910
“1972’de Londra’daki Tate Gallery, Amerikalı minimalist sanatçı Carl Andre’nin Eşdeğer VIII adlı heykelini satın aldı. 1966’da yapılmış olan heykel sanatçının talimatlarına göre iki tuğla yüksekliğinde dikdörtgen oluşturacak biçimde üst üste dizilmiş 120 ateş tuğlasından oluşuyordu...
Açık renk tuğlaların bir özelliği yoktu; tanesi üç beş kuruşa herhangi biri tarafından satın alınabilirlerdi. Ama onlar için Tate Gallery 2000 pounddan fazla ödemişti. Britanya basını topluca sinirlendi: ‘Ulusal servete ait nakti bir tuğla yığınına harcıyorlar’ diye bağırıyordu gazeteler. Entelektüel bir sanat dergisi olan Burlington Magasine bile ‘Tate çıldırdı mı?’ diye sordu...”
İngiltere’nin en önemli sanat editörü ve yazarlarından Will Gompertz’in ‘Pardon Neye Bakmıştınız? Modern Sanatın 150 yıllık Şaşırtıcı, Sarsıcı Kimi Zaman da Tuhaf Hikayesi’ (*) adlı kitabı bu satırlarla başlıyor.
Yazar, ‘Son otuz yılda ne oldu? Ne değişti? Neden modern ve güncel sanat genelde kötü bir şaka olarak görülmekten saygı duyulan ve tüm dünyada değer verilen bir şeye dönüştü diye soruyor. Ve sonra da cevabını kendi veriyor: Paranın bununla ilgisi var. Son on yıllar içinde çok büyük miktarlarda nakit sanat dünyasına aktı.
Gompertz’e göre “Fiyatlar, yeni para bulmuş bankerler ve gölgede oligarklar, hırslı taşralılar ve ‘Bir Bilbao da biz yaratalım diyen’ yani ünlerini dönüştürmek ve göz alıcı bir modern sanat galerisini hizmete sokarak profillerini de yükseltmek isteyen-turist yönelimli ülkelerce yükseltiliyor. Hepsi büyük bir bina almanın veya son model bir müze inşa etmenin işin kolay kısmı olduğunu anladılar; ziyaretçileri etkileyecek kısmen de olsa düzgün sanatla bu mekanları doldurmaktı zor olan. Bunun nedeni de iyi sanattan fazla olmamasıydı. Ve eğer erişilebilir yüksek kalitede ‘klasik’ modern sanat yoksa, bir sonraki en büyük şey, ‘güncel’ modern sanat, (yaşayan sanatçıların eserleri) olacaktır”.
Sonra, Amerikan pop sanatçısı Jeff Koons gibi A listesinde varsayılan sanatçıların yapıtlarının fiyatları engellenemez bir biçimde yükselir. Bir zamanlar sefalet çeken sanatçılar şimdi şöhretli arkadaşlar ve özel jetlerle dolaşarak sinema yıldızlarının aşina olduğu tuzaklara yakalanırlar.
Yirminci yüzyılın sonunda patlayan cilalı dergiler sektörü de bu yeni medya kurnazı sanatçı kuşağının kamusal profilini inşa etmekten çok mutludur. “Zengin ve güçlü insanların dolaştığı cafcaflı tasarım mekanlarda rengarenk yaratıcı insanları rengarenk sanatlarının yanı sıra dururken gösteren fotoğraflar, dergilerin arzulu okurlarının hevesle yalayıp yuttukları tipte dikizlemenin görsel ziyafetleri olur.”
Hatta Tate Gallery’nin, Tate üyeleri için hazırladığı dergisini Vogue dergisinin yayıncısı çıkarır. Bu gibi yayınlar, gazetelerin renkli ilaveleriyle birlikte, yeni trendy kozmopolit sanatçılar için aynı özelliklere sahip izleyici kitlesi yaratırlar:
“Günümüzde galerilere gidenlerin büyük kısmı yaşadıkları zamandan bahseden sanat istiyordu. Taze, dinamik ve heyecan verici olan sanat. Şimdi ve burada olan, onlar gibi bir sanat. Arzulanabilir ve modern. İçinde biraz Rock’n roll olan sanat. Yüksek sesli, isyankar, eğlendirici, karizmatik...”
“Evet, ama bu bir sanat mı? Yoksa bu sadece Duchampvari bir şaka mı? Çenemizi kaşıyıp en son kavramsal, güncel sanat sergisini ‘takdir ederken’ kendimizi aptal durumuna mı düşürüyoruz?” diyor Gompertz. Sonra da oturup aslında meselenin bu kadar basit olmadığını anlatıyor, 150 yıl öncesinden günümüze gelerek.
Gompertz son on yılını modern sanatın tuhaf ve büyüleyici dünyasında çalışarak geçirmiş. Yedi yıl Tate’te müdürlük yapmış. Dünyanın en büyük müzelerini, en az bilinen koleksiyonlarını gezmiş. Sanatçıların evlerinde bulunmuş, zenginlerin özel koleksiyonlarını incelemiş, eser koruma atölyelerini turlamış, milyonlarca dolarlık modern sanat müzayedelerini izlemiş. “Şimdi biraz bir şeyler biliyorum ama daha öğrenecek çok şey var. Benim keşfettiğim kadarıyla modern sanat hayatın en büyük zevklerinden biri” diyor.
Aslında modern sanatın ne olduğu üzerine İngiltere’de 40 yıl önce başlayan tartışmanın fitilini Duchamp 1917 yılında New York’ta ‘Çeşme/ pisuar’ adlı kışkırtıcı hazır nesnesiyle ateşlemişti. Her ne kadar Gompertz’in dediği gibi Duchamp, modern sanatı başlatan değil, hikayesinden çıkan bir isim olsa da etkisi modern sanatın tarihi boyunca her yerde hissedilir. Biraz da sayesinde bugün ‘sanat fikirdedir’ anlayışı yerleşmiştir.
Will Gompertz, modern sanatın öyküsünü mükemmele yakın bir akıcı dille sorguluyor, sürükleyici bir roman gibi elinizden bırakmak istemiyorsunuz. Bir anlamda sanatın stand up’ını yapıyor ki bir dönem onu da yapmış ve bu kitap o gösteriden esinlenmiş. Hatta bazen hayallerini de devreye sokmuş.
En iyisi eğer güncel sanatın öyküsü sizi ilgilendiriyorsa empresyonizm, kübizm, fütürizm, bauhaus, sürrealizm, dadaizm gibi akımlardan, bu dönemlerdeki sanatçıların öncü ya da olay yaratan yapıtlarına her detayı son derece basit, anlaşılır ve esprili bir dille anlatan bu kitaptan edinin derim.
Bu hafta listemde iki sanat kitabı Mustafa Özgülgen’in ‘Artistic Narrative of Technology’ ve Hasan Bülent Kahraman’ın ‘Bakmak Görmek Bir de Bilmek/ Çağdaş Sanat Dünyasında Hayatta Kalma Kılavuzu’ da vardı. Ancak Will Gompertz’in güncel sanata ilişkin saptamaları o kadar hepimizi ilgilendiriyor, o kadar global sorunlar ki detaylandırarak paylaşmak istedim...
(*) Will Gompertz, Pardon Neye Bakmıştınız / YKY Haziran 2015
“1972’de Londra’daki Tate Gallery, Amerikalı minimalist sanatçı Carl Andre’nin Eşdeğer VIII adlı heykelini satın aldı. 1966’da yapılmış olan heykel sanatçının talimatlarına göre iki tuğla yüksekliğinde dikdörtgen oluşturacak biçimde üst üste dizilmiş 120 ateş tuğlasından oluşuyordu...
Açık renk tuğlaların bir özelliği yoktu; tanesi üç beş kuruşa herhangi biri tarafından satın alınabilirlerdi. Ama onlar için Tate Gallery 2000 pounddan fazla ödemişti. Britanya basını topluca sinirlendi: ‘Ulusal servete ait nakti bir tuğla yığınına harcıyorlar’ diye bağırıyordu gazeteler. Entelektüel bir sanat dergisi olan Burlington Magasine bile ‘Tate çıldırdı mı?’ diye sordu...”
İngiltere’nin en önemli sanat editörü ve yazarlarından Will Gompertz’in ‘Pardon Neye Bakmıştınız? Modern Sanatın 150 yıllık Şaşırtıcı, Sarsıcı Kimi Zaman da Tuhaf Hikayesi’ (*) adlı kitabı bu satırlarla başlıyor.
Yazar, ‘Son otuz yılda ne oldu? Ne değişti? Neden modern ve güncel sanat genelde kötü bir şaka olarak görülmekten saygı duyulan ve tüm dünyada değer verilen bir şeye dönüştü diye soruyor. Ve sonra da cevabını kendi veriyor: Paranın bununla ilgisi var. Son on yıllar içinde çok büyük miktarlarda nakit sanat dünyasına aktı.
Gompertz’e göre “Fiyatlar, yeni para bulmuş bankerler ve gölgede oligarklar, hırslı taşralılar ve ‘Bir Bilbao da biz yaratalım diyen’ yani ünlerini dönüştürmek ve göz alıcı bir modern sanat galerisini hizmete sokarak profillerini de yükseltmek isteyen-turist yönelimli ülkelerce yükseltiliyor. Hepsi büyük bir bina almanın veya son model bir müze inşa etmenin işin kolay kısmı olduğunu anladılar; ziyaretçileri etkileyecek kısmen de olsa düzgün sanatla bu mekanları doldurmaktı zor olan. Bunun nedeni de iyi sanattan fazla olmamasıydı. Ve eğer erişilebilir yüksek kalitede ‘klasik’ modern sanat yoksa, bir sonraki en büyük şey, ‘güncel’ modern sanat, (yaşayan sanatçıların eserleri) olacaktır”.
Sonra, Amerikan pop sanatçısı Jeff Koons gibi A listesinde varsayılan sanatçıların yapıtlarının fiyatları engellenemez bir biçimde yükselir. Bir zamanlar sefalet çeken sanatçılar şimdi şöhretli arkadaşlar ve özel jetlerle dolaşarak sinema yıldızlarının aşina olduğu tuzaklara yakalanırlar.
Yirminci yüzyılın sonunda patlayan cilalı dergiler sektörü de bu yeni medya kurnazı sanatçı kuşağının kamusal profilini inşa etmekten çok mutludur. “Zengin ve güçlü insanların dolaştığı cafcaflı tasarım mekanlarda rengarenk yaratıcı insanları rengarenk sanatlarının yanı sıra dururken gösteren fotoğraflar, dergilerin arzulu okurlarının hevesle yalayıp yuttukları tipte dikizlemenin görsel ziyafetleri olur.”
Hatta Tate Gallery’nin, Tate üyeleri için hazırladığı dergisini Vogue dergisinin yayıncısı çıkarır. Bu gibi yayınlar, gazetelerin renkli ilaveleriyle birlikte, yeni trendy kozmopolit sanatçılar için aynı özelliklere sahip izleyici kitlesi yaratırlar:
“Günümüzde galerilere gidenlerin büyük kısmı yaşadıkları zamandan bahseden sanat istiyordu. Taze, dinamik ve heyecan verici olan sanat. Şimdi ve burada olan, onlar gibi bir sanat. Arzulanabilir ve modern. İçinde biraz Rock’n roll olan sanat. Yüksek sesli, isyankar, eğlendirici, karizmatik...”
“Evet, ama bu bir sanat mı? Yoksa bu sadece Duchampvari bir şaka mı? Çenemizi kaşıyıp en son kavramsal, güncel sanat sergisini ‘takdir ederken’ kendimizi aptal durumuna mı düşürüyoruz?” diyor Gompertz. Sonra da oturup aslında meselenin bu kadar basit olmadığını anlatıyor, 150 yıl öncesinden günümüze gelerek.
Gompertz son on yılını modern sanatın tuhaf ve büyüleyici dünyasında çalışarak geçirmiş. Yedi yıl Tate’te müdürlük yapmış. Dünyanın en büyük müzelerini, en az bilinen koleksiyonlarını gezmiş. Sanatçıların evlerinde bulunmuş, zenginlerin özel koleksiyonlarını incelemiş, eser koruma atölyelerini turlamış, milyonlarca dolarlık modern sanat müzayedelerini izlemiş. “Şimdi biraz bir şeyler biliyorum ama daha öğrenecek çok şey var. Benim keşfettiğim kadarıyla modern sanat hayatın en büyük zevklerinden biri” diyor.
Aslında modern sanatın ne olduğu üzerine İngiltere’de 40 yıl önce başlayan tartışmanın fitilini Duchamp 1917 yılında New York’ta ‘Çeşme/ pisuar’ adlı kışkırtıcı hazır nesnesiyle ateşlemişti. Her ne kadar Gompertz’in dediği gibi Duchamp, modern sanatı başlatan değil, hikayesinden çıkan bir isim olsa da etkisi modern sanatın tarihi boyunca her yerde hissedilir. Biraz da sayesinde bugün ‘sanat fikirdedir’ anlayışı yerleşmiştir.
Will Gompertz, modern sanatın öyküsünü mükemmele yakın bir akıcı dille sorguluyor, sürükleyici bir roman gibi elinizden bırakmak istemiyorsunuz. Bir anlamda sanatın stand up’ını yapıyor ki bir dönem onu da yapmış ve bu kitap o gösteriden esinlenmiş. Hatta bazen hayallerini de devreye sokmuş.
En iyisi eğer güncel sanatın öyküsü sizi ilgilendiriyorsa empresyonizm, kübizm, fütürizm, bauhaus, sürrealizm, dadaizm gibi akımlardan, bu dönemlerdeki sanatçıların öncü ya da olay yaratan yapıtlarına her detayı son derece basit, anlaşılır ve esprili bir dille anlatan bu kitaptan edinin derim.
Bu hafta listemde iki sanat kitabı Mustafa Özgülgen’in ‘Artistic Narrative of Technology’ ve Hasan Bülent Kahraman’ın ‘Bakmak Görmek Bir de Bilmek/ Çağdaş Sanat Dünyasında Hayatta Kalma Kılavuzu’ da vardı. Ancak Will Gompertz’in güncel sanata ilişkin saptamaları o kadar hepimizi ilgilendiriyor, o kadar global sorunlar ki detaylandırarak paylaşmak istedim...
(*) Will Gompertz, Pardon Neye Bakmıştınız / YKY Haziran 2015