- 13 Nisan 2007
- 15.554
- 36.070
- 1.123
Sıcak Külleri Kaldı / Oya Baydar
2001 Orhan Kemal Roman Ödülü
2001 Orhan Kemal Roman Ödülü

Hikâye Paris’te, morg’da başlar; kadın kahramanın hatırlamalarıyla, Ankara’ya, İstanbul’a, Moskova’ya, çeşitli kentlere, mekânlara uzanır.
Paris’te, birkaç günlük bir süre içinde yaşanan olaylar, Türkiye’nin ve dünyanın, 20. yüzyılın ikinci yarısını kapsayan yaklaşık kırk yıllık bir dönemine yapılan göndermelerle anlatılır.
Siyasal bir fonda geçen roman, yıllar boyunca süren imkânsız bir aşkın hikâyesidir. Aşk ve iktidar ilişkilerini; iktidar tutkusunun ve bu tutku üzerine kurulmuş ilişkilerin insanların yaşamlarını nasıl kemirdiğini anlatır. Romanın tanıtım yazısında ifade edildiği gibi: “Sıcak Külleri Kaldı, kırk yılın yangınlarının; sevgilerde, inançlarda, dostluklarda, aşklarda, tutkularda tutuşturduğu ateşlerden arta kalan sıcak küllerinin romanıdır.
-I-
Paris’te Faili Meçhul Bir Cinayet ve Bir Gramer Dersi
Paris’te Faili Meçhul Bir Cinayet ve Bir Gramer Dersi
Roman, baş kahraman ve baş anlatıcı olan Ülkü’nün, “Ben bu ölüyü daha önce de görmüştüm” cümlesiyle başlar. Paris’te siyasi mülteci (refugié politique) olarak yaşayan ve bir Fransız gazetesinde çalışan Ülkü, morg’a, bir gün önce basın toplantısını izlediği bir Türk diplomat ve üst düzey devlet görevlisinin* cesedini teşhis için çağırılmıştır. “L’avez vous identifié?” (metinde Fransızca) diye sorar görevli. Ülkü, bu sorudan çocukluğuna, İstanbul’da yoksul bir çocuk olarak burslu okuduğu elit bir Fransız okulundaki gençlik yıllarına gider.
Aslında teşhis ettiği ceset, otuz yıl önceki gençlik aşkı Arın Murat’tır ve 1980 askeri rejimi yıllarında, Türkiye’den kaçmak zorunda kaldığında, annesine bıraktığı oğlunun babasıdır. Bölük pörçük hatırlamalardan, Ülkü’nün büyük aşkıyla buluşamadığını, evlenemediğini, bunun nedeninin, Arın Murat’ın zengin ve aristokrat ailesinin devletin en yüksek kademelerine hazırladıkları oğullarına, basit bir aileden gelen Ülkü’yü layık görmemeleri olduğunu* anlarız. Gerçek neden bu kadar basit midir? Romanın ana temalarından biri olan ve sonraki bölümlerde öne çıkacak “aşk, tutku ve iktidar” ilişkisine ait ilk ipuçları bu bölümde verilir.
-II-
Kaç Yıl Oldu Sesini Duymayalı?
Kaç Yıl Oldu Sesini Duymayalı?
Morg’a çağrılmasından ve ifadesine başvurulmasından bir gün önce, Ülkü’yü Türkiye Büyükelçiliği’nden aramış ve Paris’te bulunan Arın Murat’ın kendisiyle görüşmek istediğini bildirmişlerdir. Telefonun bağlanmasını beklediği birkaç dakika içinde Ülkü, “Kaç yıl oldu sesini duymayalı” diye düşünürken, anımsamalar yoluyla, onun, 1992’de oğlunun öldürüldüğü haberi üzerine, yıllardır ayrı kaldığı Türkiye’ye döndüğünü öğreniriz. Arın Murat, o sırada önemli bir görevdedir. Ülkü, eski sevgilisinin, oğlunun neden ve nasıl öldürüldüğü konusunda bilgi sahibi olduğunu düşünmektedir. Ankara’ya Arın Murat’ı görmeye bu yüzden gitmiştir. Bu bölümde, Arın Murat’ın, devlet sırlarını da bilen ve derin devletin kirli işlerine, doğrudan olmasa da en azından operasyonları planlama düzeyinde karışmış yüksek bir bürokrat olduğunu anlarız. *Devletin güvenliği için düzenlenen hukuk dışı operasyonları bilmekte, hatta yönetmektedir. Ülkü’nün illegal bir sol örgüte mensup olan oğlu da bu operasyonlardan birinde öldürülmüştür.
Ankara’daki bu karşılaşmada, ikisi de, bütün olanaksızlıklara ve aralarındaki uçuruma rağmen birbirlerine karşı duygularının canlı olduğunu, aşkın – belki de hiç kavuşamadıkları için- sürdüğünü anlarlar.
Yine bu bölümde, Ankara çağrışımlarıyla, Ülkü’nün yıllar önce Ankara’da tanıştığı akademisyen ve komünist lider konumundaki Ömer ile nasıl evlendiğini, aslında Arın Murat’tan olan oğlunu, Ülkü’yü çok seven bu erkeğin nasıl benimsediğini, kocasıyla birlikte Türkiye’nin 1970’li yıllarında yaşadıkları güç yaşamı izleriz.
Öte yandan; Fransa’da yaşayan ve oğlunun cenazesi için birkaç günlüğüne İstanbul’a gelmiş olan Ülkü ile buluşmalarında Arın Murat’ın kimliğini daha iyi tanırız. Diplomaside ve devlette yükselmesine yardımcı olacağı için evlendiği alkolik karısıyla mutsuz olan, sadece kızına büyük bir sevgiyle bağlı olan Arın Murat, bu buluşmada hem Ülkü’yü hâlâ tutkuyla sevdiğini anlamıştır, hem de devletin hukuk dışı operasyonları ve orada kendi sorumluluğu konusunda içine ilk kez kuşku düşmüştür.
-III-
Erguvanlarla Seine Nehri Arasında Biryerlerde
Erguvanlarla Seine Nehri Arasında Biryerlerde
Önceki bölümde beklenen telefon bağlanır. Arın Murat, Ülkü’ye; Avrupa ülkelerini Türkiye’de demokrasinin gelişmekte olduğuna ikna için yapacağı resmi basın toplantısını muhabir olarak izleyip izlemeyeceğini sorar. Ayrıca gece buluşmayı teklif eder. “Nerede, nerelerde buluşurduk biz” sorusunun yarattığı çağrışımlarla, aşklarının ilk sevişmeden ayrılığa kadarki seyrini (gelişmelerini) izleriz. İstanbul’un erguvanlı tepelerinde, Boğaz yalılarında, sonra Arın Murat’ın doktora yapmak için bulunduğu Paris’te, ve 1971 yılının Nisan sonunda, Arın Murat’ların Büyükada’daki köşklerindeki veda gecelerinde...Aralarında aşılmaz engeller bulunduğunu, bazen aşkın yetmediğini anlayan Ülkü, o gecenin sabahında adadan ayrılmıştır. Yine bir geri dönüş ve anımsamayla, o sabah, 1971 askeri darbesinin gerçekleştirildiğini, sıkıyönetim ilan edildiğini, Ülkü’nün bir süredir yaşadığı ve militanca olmasa da sol çevrelerle ilişki kurduğu Ankara’ya dönüşünü izleriz.
Uzunca bir beklemeden sonra bağlanan telefonda, Arın Murat’ın sesi duyulur; basın toplantısından sonra, Paris’te birlikte oldukları gençlik yıllarında sık sık gittikleri, çok değişmiş de olsa hâlâ aynı yerde bulunan “L’ile (Ada)” adlı Fransız lokantasında buluşmak üzere randevulaşırlar.
-IV-
Sen Hiroşima’da Hiçbir Şey Görmedin
Sen Hiroşima’da Hiçbir Şey Görmedin
Arın Murat’ın basın konferansında, umulmadık birşey olur. Türk devletinin elçisi ve sözcüsü olarak gönderilmiş olan Murat, konuşma metnini tamamen değiştirerek, Türkiye’de demokrasinin nasıl geliştiğini anlatmak yerine, Türkiye’deki gerçek durumu, faşist dönemleri, antidemokratik baskıları, vb anlatmaya başlar. Basın toplantısını gazeteci olarak izleyen Ülkü hem şaşırmış, hem de kuşkulanmıştır. Arın Murat anlattıkça, Ülkü, ‘Hiroshima Mon Amour’ filmine göndermeyle, “Sen Hiroşima’da hiçbir şey görmedin” diye düşünür ve bir nakarat gibi içinden tekrarladığı “Sen Hiroşima’da hiçbir şey görmedin Arın Murat” cümleleri arasında, 70’li ve 80’li yıllar Türkiye’sinin atmosferine döneriz: Sosyalist siyasal harekette sıradan bir üye olan Ülkü ile, lider konumundaki kocası Ömer’in güç yıllarına...İşkence, hapishane dönemleri, bir yandan da yine geriye dönüşlerle kocasıyla tanışmaları, ilişkileri, o çevrenin insanlarının hayatları fırça darbeleriyle işlenir. Arın Murat’ın hayretle izlenen sürpriz konuşması boyunca, çeşitli cümleleri, Ülkü’nün anımsamalarına vesile olur...Konuşmasını “Bayanlar baylar, sizlere dağıtılan metin Türk hükümetinin resmi görüşünü yansıtmaktadır, benim anlattıklarım ise kendi görüşlerimdir” diye bitiren özel görevli üst düzey diplomat Arın Murat’la toplantıyı izleyen gazeteci Ülkü’nün bakışları karşılaşır ve bir an için, yıllardan sonra ilk kez başka bir sevgi ve uzlaşmada buluştuklarını hissederler.
...devamı var.