Bazen bir hüzün dolar içine , açıklayamazsın.Ne kendine , ne başkasına.
Sonradan anlarsın , onu görememek , sesini duyamamak acıtır içini.Nerde olduğunu bilirsin , ama ne halde olduğunu asla...O anda özlediğini fark edersin onu ; başını omzuna yaslayıp kokusunu içine çekmeyi özlersin.Gitmek istersin yanına , ona sıkıca sarılmak , doyasıya öpmek istersin...Ama bir bakarsın ki sevdiğin yanında değil o anda...Sonra yine aynı hüzün , belki de başlarsın bir çocuk gibi ağlamaya.Beş yaşındaki halini getirirsin aklına , o zamanlar şeker için yalvardığın hayat şimdi bir bakmışsın sevdiğin için yalvartıyor kendini sana...Başlarsın o zaman hayattan nefret etmeye.Fakat hayatın sana verdiği büyük bir hediye vardır her zaman ; aklına ölümü getirdiğinde seni vazgeçiren duygu : Sevdiğinin sevgisi... O an şükredersin en yüce sevgilerden mahrum kalan bir insan olmadığın için.O bir dakikada düşündüğün şeyleri bir kez daha geçirirsin aklından : Üzüntü , özlem , nefret , ölüm ve ‘mutluluk’...
Kesersin o yanında olmadığı için üzülmeyi , doğrulup yerinden koşarsın sevdiğinin yanına , sımsıkı sarılırsın ona ... ‘hiç bırakmayacak gibi...’
Ve bunları yaşadıktan sonra bir kez daha şükredersin.Seni , hayattaki en muhteşem duygudan mahrum bırakmayan insana... Aklından iki kelime geçer o anda...’’Seni Seviyorum’’...