- 12 Temmuz 2006
- 35.022
- 30.380
- 60
Yıl 1912… Elinde bavuluyla, uzun boylu, iri yapılı, yirmili yaşlarının sonlarında gösteren; saçlını özenle ortadan ikiye ayırıp yatırmış, hafif kilolu bir beyefendi Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer…” dediği İstanbul’una döndü. Padişahın baskılarından kurtulmak için kaçıp on yılını geçirdiği Paris’ten sonra şehri değişmiş buldu. Ya da değişen kendisiydi. Bakışıydı belki. Nitekim Ahmet Agâh iken Yahya Kemal Beyatlı olan da kendisi değil miydi? … O yıllarda on beş yaşlarında bir delikanlı da ilk şiirlerini yazıyordu. Annesiyle babası sonunda boşanmaya götürecek olan şiddetli bir geçimsizlik yaşıyordu. Bahriye Mektebi’nde okuyan başarılı oğlunun şiire, edebiyata ilgisi ve yeteneğini fark eden annesi Celile Hanım sonraları oğlunun “Mavi Gözlü Dev” diye anılacağını bilmiyordu…
Bir gün Yahya Kemal’e bir not geldi. Öğrencisi Nazım’ın validesi kendisinden oğluna özel şiir dersleri vermesini rica ediyordu. Bu teklif Yahya Kemal’in de hoşuna gitti ve Genç Nazım’ın şiir hocası olarak eve gelip gitmeye başladı. Hafta sonları Nazım Hikmet’e şiir dersleri verirken; İstanbul’un en güzel kadınlarından dan Celile Hanım’la da yakınlaştı. Nazım’a verdiği derslerden arta kalan zamanlarda Celile Hanım’la sanat ve edebiyatla başlayan uzun sohbetler ediyordu. Tutkuyla, kıskançlıklarla, acılarla dolu; tarihin tozlu sayfalarında gizlenen bir aşk başlıyordu…
Bir süre sonra bu birlikteliğin yankısı Nazım’ın ve Necip Fazıl’ın öğrencisi olduğu Bahriye Mektebi’nde de duyuldu. Dedikoduların ayyuka çıkması üzerine Yahya Kemal bir süre okula gitmedi. Döndüğünde ise pek bir şeyin değişmediğini fark etti. Ancak Yahya Kemal’in Celile Hanım’la aşk heyecanından bir şey kaybetmiyordu. Ta ki ı güne dek..
Bir gün yine özel ders için erkenden gittiği evde, Nazım hocası Yahya Kemal ile annesinin yakınlığını gördü. Hiçbir şey demeden çekip giderken, hocasının ceketinin cebine bir not bıraktı. Yahya Kemal daha sonra cebindeki bu notu buldu: “Öğretmenim olarak girdiğiniz bu evden babam olarak çıkamayacaksınız! Bunun üzerine ünlü şair tedirgin oldu. Bir süre Celile Hanım’ın evine gitmedi. Genç Nazım’la karşılaşmaktan çekindi. Celile Hanım ise Yahya Kemal için kocasından boşanmış ve dedikoduları iyice haklı çıkarır hale getirmişti. Şairin son olaylar üzerine ruh dünyası da iyice karışmış, görüşmesini azaltmıştı. Celile Hanım evlilik teklifi beklerken Yahya Kemal dostu Yakup Kadri’ye “evlenmeden bu kadar dile gelmiş biriyle ben nasıl evlenirim?” diyordu. Anılarında her ne kadar “1916 yılından 1919’a kadar bir kadına deli gibi âşık oldum… Bu kadın yazın adada otururdu; ben de oradaydım. Deli divane olmuştum…” dese de Celile Hanım’a teklif etmiyordu. Belki böylesi bir güzelliğe sahip olmaktan çekindiğinden, belki gururdan, belki özgürlükten, belki etraftan, Nazım Hikmet’ten… o günlerde Celile Hanım Yahya Kemal’e yazdığı mektubunda:
Bugün Pazar, belki gelirsin diye üç vapurunu pencerede bekledim. Gelmedin.., mahzun oldum… Beni niye aramadın… Sana gücendim canımın içi… Salı’dan beri evdeyim, dikiş dikiyorum. Evimiz için çalışıyorum …” diyordu ancak o ev hiçbir zaman olmadı…
Teklif bekleyen Celile Hanım’a Yahya Kemal’den yalnız bir veda mektubu geldi. Mektubun ardından ayrılığın acısı üzerine Celile Hanım İstanbul’dan adeta kaçarken Yahya Kemal hayatındaki en büyük aşkının Ada’dan gemiyle uzaklaşışı esnasında çaresizliğini mısralara döktü:
“Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan…
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler
Bilmez ki giden sevgililer geri dönemeyecekler…”
Paris’e gidip orada sanatıyla, resimlerle ilgilenen Celile Hanım unutmaya çalıştı yaşadıklarını. Ancak yıllar sonra döndü İstanbul’a… Yahya Kemal Beyatlı bu tarihlerde şiirleriyle
Türk edebiyatının baş aktörleri arasına girmiş, “Dergâh” adında dergi kurmuş, Mustafa Kemal ile tanışmış, 1923’te milletvekili seçilmişti. Büyükelçi olarak yurtdışına gitmiş, 1949’da yurda dönmüştü. Ancak yine de kalbi “Geçmiş gecelerden biri durmakta derinden;
Mehtap… iri güller.. Ve senin en güzel aksin…
Velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde!”
diyordu… Nazım Hikmet ise büyük bir şairdi artık; sosyalistti. Hapislerde süründürülüyordu. Celile, aşk acısından sonra şimdi de oğlunun acısını yaşıyordu, yaşlanmıştı. Oğlunun hapislerden kurtulması için Galata Köprüsü’nde açlık grevine başladı. Gururunu hiçe sayıp milletvekili Yahya Kemal’e gönderdiği yardım isteği mektubu cevapsız kaldı. Bir gün Galata’da grevdeyken eski sevdiğinin yanından geçtiğini fark etti ancak Yahya Kemal onu görmezden gelerek uzaklaştı ardına bakmadan. Celile Hanım’ın artık darbelere duracak gücü kalmadı, görmez oldu gözleri. 1956’da Yahya Kemal ve oğlu Nazım için atan kalbi dayanamadı daha fazla.. Aynı yıl Yahya Kemal ağır bir hastalığa yakalandı. Tedaviler için Paris gitti. Ne var ki bir yıl sonra 1958’in soğuk bir Kasım gününde;
“Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
…Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar: her gece bir bülbül öter.”
mısralarının şairi hayata veda etti. Öldükten sonra evraklarının arasından kurumuş bir çiçek çıktı, bir de not:
“Bu zarfın içindeki hatıra aşkından vazgeçemediğim kadının, o veda gecesi nadide göğsünden verdiği çiçektir. Koparıp verdiği bu iki yaprağı daima muhafaza edeceğim…”
netgazetesi.net
Bir gün Yahya Kemal’e bir not geldi. Öğrencisi Nazım’ın validesi kendisinden oğluna özel şiir dersleri vermesini rica ediyordu. Bu teklif Yahya Kemal’in de hoşuna gitti ve Genç Nazım’ın şiir hocası olarak eve gelip gitmeye başladı. Hafta sonları Nazım Hikmet’e şiir dersleri verirken; İstanbul’un en güzel kadınlarından dan Celile Hanım’la da yakınlaştı. Nazım’a verdiği derslerden arta kalan zamanlarda Celile Hanım’la sanat ve edebiyatla başlayan uzun sohbetler ediyordu. Tutkuyla, kıskançlıklarla, acılarla dolu; tarihin tozlu sayfalarında gizlenen bir aşk başlıyordu…
Bir süre sonra bu birlikteliğin yankısı Nazım’ın ve Necip Fazıl’ın öğrencisi olduğu Bahriye Mektebi’nde de duyuldu. Dedikoduların ayyuka çıkması üzerine Yahya Kemal bir süre okula gitmedi. Döndüğünde ise pek bir şeyin değişmediğini fark etti. Ancak Yahya Kemal’in Celile Hanım’la aşk heyecanından bir şey kaybetmiyordu. Ta ki ı güne dek..
Bir gün yine özel ders için erkenden gittiği evde, Nazım hocası Yahya Kemal ile annesinin yakınlığını gördü. Hiçbir şey demeden çekip giderken, hocasının ceketinin cebine bir not bıraktı. Yahya Kemal daha sonra cebindeki bu notu buldu: “Öğretmenim olarak girdiğiniz bu evden babam olarak çıkamayacaksınız! Bunun üzerine ünlü şair tedirgin oldu. Bir süre Celile Hanım’ın evine gitmedi. Genç Nazım’la karşılaşmaktan çekindi. Celile Hanım ise Yahya Kemal için kocasından boşanmış ve dedikoduları iyice haklı çıkarır hale getirmişti. Şairin son olaylar üzerine ruh dünyası da iyice karışmış, görüşmesini azaltmıştı. Celile Hanım evlilik teklifi beklerken Yahya Kemal dostu Yakup Kadri’ye “evlenmeden bu kadar dile gelmiş biriyle ben nasıl evlenirim?” diyordu. Anılarında her ne kadar “1916 yılından 1919’a kadar bir kadına deli gibi âşık oldum… Bu kadın yazın adada otururdu; ben de oradaydım. Deli divane olmuştum…” dese de Celile Hanım’a teklif etmiyordu. Belki böylesi bir güzelliğe sahip olmaktan çekindiğinden, belki gururdan, belki özgürlükten, belki etraftan, Nazım Hikmet’ten… o günlerde Celile Hanım Yahya Kemal’e yazdığı mektubunda:
Bugün Pazar, belki gelirsin diye üç vapurunu pencerede bekledim. Gelmedin.., mahzun oldum… Beni niye aramadın… Sana gücendim canımın içi… Salı’dan beri evdeyim, dikiş dikiyorum. Evimiz için çalışıyorum …” diyordu ancak o ev hiçbir zaman olmadı…
Teklif bekleyen Celile Hanım’a Yahya Kemal’den yalnız bir veda mektubu geldi. Mektubun ardından ayrılığın acısı üzerine Celile Hanım İstanbul’dan adeta kaçarken Yahya Kemal hayatındaki en büyük aşkının Ada’dan gemiyle uzaklaşışı esnasında çaresizliğini mısralara döktü:
“Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan…
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler
Bilmez ki giden sevgililer geri dönemeyecekler…”
Paris’e gidip orada sanatıyla, resimlerle ilgilenen Celile Hanım unutmaya çalıştı yaşadıklarını. Ancak yıllar sonra döndü İstanbul’a… Yahya Kemal Beyatlı bu tarihlerde şiirleriyle
Türk edebiyatının baş aktörleri arasına girmiş, “Dergâh” adında dergi kurmuş, Mustafa Kemal ile tanışmış, 1923’te milletvekili seçilmişti. Büyükelçi olarak yurtdışına gitmiş, 1949’da yurda dönmüştü. Ancak yine de kalbi “Geçmiş gecelerden biri durmakta derinden;
Mehtap… iri güller.. Ve senin en güzel aksin…
Velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde!”
diyordu… Nazım Hikmet ise büyük bir şairdi artık; sosyalistti. Hapislerde süründürülüyordu. Celile, aşk acısından sonra şimdi de oğlunun acısını yaşıyordu, yaşlanmıştı. Oğlunun hapislerden kurtulması için Galata Köprüsü’nde açlık grevine başladı. Gururunu hiçe sayıp milletvekili Yahya Kemal’e gönderdiği yardım isteği mektubu cevapsız kaldı. Bir gün Galata’da grevdeyken eski sevdiğinin yanından geçtiğini fark etti ancak Yahya Kemal onu görmezden gelerek uzaklaştı ardına bakmadan. Celile Hanım’ın artık darbelere duracak gücü kalmadı, görmez oldu gözleri. 1956’da Yahya Kemal ve oğlu Nazım için atan kalbi dayanamadı daha fazla.. Aynı yıl Yahya Kemal ağır bir hastalığa yakalandı. Tedaviler için Paris gitti. Ne var ki bir yıl sonra 1958’in soğuk bir Kasım gününde;
“Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
…Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar: her gece bir bülbül öter.”
mısralarının şairi hayata veda etti. Öldükten sonra evraklarının arasından kurumuş bir çiçek çıktı, bir de not:
“Bu zarfın içindeki hatıra aşkından vazgeçemediğim kadının, o veda gecesi nadide göğsünden verdiği çiçektir. Koparıp verdiği bu iki yaprağı daima muhafaza edeceğim…”
netgazetesi.net