''Sebepsiz duruşunu seviyorum hayatımdaki..."
Çok fazla dağıtabilirim içimden geçen tadın damağımda bıraktığı yalnızlığı ve belki hiç olmamışçasına yazabilirim aklımdan geçenleri...
Kime ne?
Tahta masanın birkaç parçaya bölünmüş düşünce ağından kurtulalı, aslına bakarsanız fazla zaman da geçmedi.. Duvardaki yüzlerden biri değildi gece'm.... ve altına fark ettirmeden düşürdüğüm gölgem, 'artık' bir yılın kalanı değildi...
Varlığınla rahatsız ettiğin bir teni, varlığından söküp atmak bazen anlamsızlaşsa da; yıktığım her hücrenin yapı taşları bana ait...
Gökyüzüne bakmalı, aylak aylak dolaşıp tenlerin mahzenlerine girmeli ve biraz da soluklanmalı... Bir sigarayı yakmak kadar lütüfkâr bir geceyi kollarının arasına alıp sıkıca sar(ıl)malı...
Sana ne?
" Kim kaybettirdi kadınlığını dudaklarının arasından? ... ve yokluk hangi iklimin kanatlarına kazıdı, aynadan tenine düşen çocuksu bakışlarını?
Sen sadece sarıl..."
Çok az da olsa mırıldanabilirim senli satırları... Ya da sayıklayabilirim bunalımlı duruşlarını hep bir sigarayla anımsadığım...
Size ne?
Siyah ve loş bir akşamın masama uzanan elini tutunca başladı bu yolculuk... Ben kimim? sorusunun altına saklanmış tanınma dürtüleri ikimizin de bakışlarındaydı... Önce bakmış sonra da yıllardır benimle bütünleşmiş bir hikayenin renklerini sektirmeden sıralamıştın... Sonrası kopuk kopuk da olsa mısraların sarhoşluğunda sıralanan saat dilimleri... Uzun aramalar, iyi geceler tonunun mahremiyeti sarsan dokunuşları, kaybedilmiş koca bir yılın düzensiz hesapları ve amansız bir uyku...
Sen beklenmeyensin, biraz da bundan ya sana olan tutukluğum, dizlerimin bağını kahkahalarla eş değer tutan...
Hiç kimse bilmesin...
" Uyandığında fısılda göz kapaklarıma.. ve sakın öpüp gitme."
Bu uzun bir soluk.. Nerede bırakacağımı bilmediğim.. Yılın ilk karını avucuna almak gibi... Ya da başlayan bir soğuğu içine çekmek gibi...
Yalnızlık mı, o sadece küçük dikdörtgen kutunun ağırlığı kadar içimde... Dumanına bırakınca dudaklarımı dağılıp gidiyor her kelimenin haylaz dokunuşunda...
" Uyandığında omzumda bırak dudaklarını ve sakın gitme..."
Çok fazla dağıtabilirim içimden geçen tadın damağımda bıraktığı yalnızlığı ve belki hiç olmamışçasına yazabilirim aklımdan geçenleri...
Kime ne?
Tahta masanın birkaç parçaya bölünmüş düşünce ağından kurtulalı, aslına bakarsanız fazla zaman da geçmedi.. Duvardaki yüzlerden biri değildi gece'm.... ve altına fark ettirmeden düşürdüğüm gölgem, 'artık' bir yılın kalanı değildi...
Varlığınla rahatsız ettiğin bir teni, varlığından söküp atmak bazen anlamsızlaşsa da; yıktığım her hücrenin yapı taşları bana ait...
Gökyüzüne bakmalı, aylak aylak dolaşıp tenlerin mahzenlerine girmeli ve biraz da soluklanmalı... Bir sigarayı yakmak kadar lütüfkâr bir geceyi kollarının arasına alıp sıkıca sar(ıl)malı...
Sana ne?
" Kim kaybettirdi kadınlığını dudaklarının arasından? ... ve yokluk hangi iklimin kanatlarına kazıdı, aynadan tenine düşen çocuksu bakışlarını?
Sen sadece sarıl..."
Çok az da olsa mırıldanabilirim senli satırları... Ya da sayıklayabilirim bunalımlı duruşlarını hep bir sigarayla anımsadığım...
Size ne?
Siyah ve loş bir akşamın masama uzanan elini tutunca başladı bu yolculuk... Ben kimim? sorusunun altına saklanmış tanınma dürtüleri ikimizin de bakışlarındaydı... Önce bakmış sonra da yıllardır benimle bütünleşmiş bir hikayenin renklerini sektirmeden sıralamıştın... Sonrası kopuk kopuk da olsa mısraların sarhoşluğunda sıralanan saat dilimleri... Uzun aramalar, iyi geceler tonunun mahremiyeti sarsan dokunuşları, kaybedilmiş koca bir yılın düzensiz hesapları ve amansız bir uyku...
Sen beklenmeyensin, biraz da bundan ya sana olan tutukluğum, dizlerimin bağını kahkahalarla eş değer tutan...
Hiç kimse bilmesin...
" Uyandığında fısılda göz kapaklarıma.. ve sakın öpüp gitme."
Bu uzun bir soluk.. Nerede bırakacağımı bilmediğim.. Yılın ilk karını avucuna almak gibi... Ya da başlayan bir soğuğu içine çekmek gibi...
Yalnızlık mı, o sadece küçük dikdörtgen kutunun ağırlığı kadar içimde... Dumanına bırakınca dudaklarımı dağılıp gidiyor her kelimenin haylaz dokunuşunda...
" Uyandığında omzumda bırak dudaklarını ve sakın gitme..."