Sarmısağın faydası
Hakkında dünya kongresi düzenlenen tek besin olan sarmısak, 50 üniversite ve enstitüde de araştırmalara konu edilmiş. Sonuç: Kansere düşman, kalbe dost. Eğer kokusundan rahatsız oluyorsanız hapları da sağlıklı yaşamın hizmetinde
Çok uzun zamandır, halk arasında bir ilaç
olarak kabul edilen sarmısağın, yalnızca bağışıklık sistemini güçlendirdiği ve soğuk algınlığını geçirmeye yardımcı olduğu düşünülüyordu. Ama son zamanlarda üst üste yapılan bilimsel araştırmalar, artık sarmısağın, kanseri engellemede kanıtlanmış etkisi ve alternatif kanser terapisinde, çok değerli bir yardımcı faktör olduğunun altını çiziyor.
Aslında, bu yıllar geçtikte daha da genişleyen araştırmanın ilk bölümü, 1950'li yıllarda Japonya'da başladı. Japonya, sarmısağı ilaç olarak kullanan ülkelerden biriydi. 1954'te, bir Alman araştırmacı, sarmısak uzmanı olan Manji Wakunaga ile işbirliği yaptı. İkisi birlikte, organik olarak, çok kuvvetli bir sarmısak yetiştirme yöntemi başlattı. Japonya, Hokkaido'nun bakire ormanlarında kullanılan bu yöntem, böcek öldürücüler, kimyasal tohum tedavisi ve organik olmayan gübreler içermiyordu. Wakunaga sonradan, 20 ay süren, soğukla bekletme işlemini mükemmelleştirdi. Bu işlemle, sarmısağın o doğal kötü kokusu yok ediliyor, şifa veren özellikleri ise güçlendiriliyordu.
Sonuç ise Kyolic Aged Garlic Extract (Kyolic Dinlendirilmiş Sarmısak Özü) idi. Wakunaga bundan dolayı, 1991'de Japon hükümetinden özel bir sanayi ödülü aldı. Ürün şimdi yaygın olarak, likit, tablet veya kapsül şeklinde satılıyor. Ama tabii, taze, çiğ ve tam bir sarmısak yemek varken, neden bir sarmısak tableti alınsın ki diye sorulabilir?
Çünkü, kanıtlar, soğukta bekletme işlemiyle, sarmısağın tıbbi özelliklerinin gerçekten de güçlendirilebileceğini gösteriyor.
Mide kanseri riskini yarıya indiriyor
Somut bilgi gerekirse, dinlendirme işlemi, sarmısağın sert, tahriş edici ve toksik bileşimlerini ve kuvvetli kokusunu ortadan kaldırıyor. Ayrıca da, belirli bileşimleri (alliin ve allicin gibi), değerli, güvenilir ve sabit bileşimlere (thioallyl gibi) çeviriyor. Kyolic'in araştırma ve geliştirme beslenme uzmanı Brenda Lynn Petesch, "Bu bileşimler, sarmısağın müessir maddelerinin, aktive olmuş, önceden hazmolmuş ve etkin formlarını temsil ediyor" diyor. İşte zaten Wakunaga da, elindeki bu gerçeklere dayanarak ürününe Kyolic adını vermişti. (Kyolic, Japonca kyo'dan ve İngilizce sarmısağın bileşiminden meydana geliyor. Kyo 'güçlü' demek. Garlic de sarmısağın
İngilizcesi).
Petesch, sarmısağın şifalı olduğu iddialarının, insan, hayvan ve hücre çalışmalarıyla desteklendiğini söylüyor.
Sarmısak tüketiminin yüksek olduğu Çin ve İtalya'daki yeme alışkanlıklarıyla ilgili araştırmalar, sarımsağı çiğ olarak fazla tüketen insanlarda, mide kanserinin yüzde 50 oranında azaldığını gösterdi. Örneğin Çin'in Cangshan ilçesinde yaşayanlar, her gün 20 gram sarmısak yiyor ve Çin'de mide
kanserinden ölüm oranları içinde en düşük orana sahipler. Buna karşın, Qixia ilçesinde oturanların, ki en az sarmısak burada tüketiliyor, mide kanserinden ölüm oranları tam 13 kez daha yüksek. Hayvanlarda yapılan çalışmalar ise sarmısak özünün, meme, mesane,
cilt ve kolon kanserlerinin büyümesini durdurduğunu ve yemekborusu, mide ve akciğer kanserleri söz konusu olduğunda da, habis tümörlerin başlamasını engellediğini göstermiş.
Bağışıklık sistemini canlandırıyor
İnsan hücre kültürleriyle yapılan çalışmalar ise sarmısağın, meme, cilt ve sinir kanseri hücrelerinin gelişmesini önleyebileceğini gösteriyor. Ayrıca Japonya'da National Medical Center Hospital'da yapılan bir çalışma, sarmısak özünün (B1 ve B12 vitamini ve karaciğer özüyle birlikte) hastaların yüzde 70'inde 'ortalama olarak etkili' bir yanıt meydana getirdiğini göstermiş. Sarmısak, baş ve boyun tümörü olan hastalarda, anoreksia (hiçbir şey yemeyerek aşırı zayıflamayla karakterize bir beslenme hastalığı) ve yorgunluğu, radyasyon ve kemoterapinin yan etkilerini azaltmakta ve Doxorubicin adlı bir kanser ilacının, kalp üzerindeki toksik etkisini azalmakta yardımcı olmuş. Araştırmanın başındaki Minoru Toriyama'ya göre, sarmısak ayrıca
'hastanın, hastalığına karşı savaşma isteğini de artırmış.'
Petesch'e göre de, 'Kyolic Dinlendirilmiş Sarmısak Özü', kimyasal karsinojenlerin hücrelerden dışarı atılmasını hızlandırarak, DNA' yı karsinojenik hasardan koruyor ve vücudun zehirlerden arındırılmasını sağlayan enzimlerin aktivitesini de güçlendirerek ve bağışıklık sisteminin canlılığını yükselterek, bu antikanser etkileri meydana getirebiliyor. Sarmısak ayrıca, yerfıstığında
ve bazı tahıllarda bulunan bir mantar türü olan aflatoksin'in toksik etkilerini bloke ederek, DNA'yı da koruyor. Oysa sarmısak olmasa, bu aflatoksin, genetik mutasyonları (değişimleri) hızlandıracak bir madde.
Kanın pıhtılaşmasına karşı
Kyolic sarmısağın klinik kullanımı üzerine yapılan araştırmalar, bugüne kadar, tüm dünyada 50 üniversite, hastane ve enstitüde gerçekleştirilmiş. Bu arada, merkezi Japonya'da olan Wakunaga Pharmaceutical Co. Ltd.'de 20 doktor, yıllık 10 milyon dolar araştırma bütçesiyle, araştırmalarını sürdürüyor. Petesch, Kyolic'in diğer kanıtlanmış yararları arasında, enerji üretilmesini sağlamak, kandaki serbest radikallere karşı bedeni korumak, karaciğeri zehirlerden arındırmak ve korumak, radyasyon sonucu meydana gelen bağışıklık baskılanmasını en aza indirgemek, Candida albicans adlı mantarın gelişmesini önlemek, stres hormonlarının salgılanmasını azaltmak, bağırsaktaki yararlı bakterilerin düzeyini yükseltmek ve gereksiz kan pıhtılaşmasını önleyerek kalbi korumak da olduğunu belirtiyor.
1980'li yılların sonlarında, sarmısağın antikanser etkileri üzerine o kadar çok rapor yayımlandı ki, bilim adamları, sarmısakla ilgili ilk dünya kongresini organize etti. 'First World Congress on the Health Significance of Garlic and Garlic Constituents', yani 'Sarmısak ve Sarmısak Bileşenlerinin Sağlığa İlişkin Önemi' üzerine
İlk Dünya Kongresi. Ve kongre şu görüş vurgulanarak sonuçlandı: "Pişmiş sarmısak, sarmısak yağı, çiğ sarmısak suyu, sarmısak tozu ürünleri ve kuru sarmısak özü gibi çeşitli şekillerdeki sarmısak, kalp-damar hastalıkları ve kanser risklerini azaltarak yarar sağlayabilir."
Yeni bir çalışma ise, sarmısak bileşenlerinin
onkojenez'in (tümör oluşumu) başlama ve ilerleme evrelerini önlediğini ve buna ek
olarak, bağışıklık sisteminin tümörlere olan yanıtını güçlendirdiğini gösteriyor. Daha açık olarak, sarmısak özünün, doğal öldürücü hücre aktivitesini güçlendirdiği, yardımcı/bastırıcı T hücreleri arasındaki terapötik oranı düzelttiği, makrofajları daha çok aktiviteye karşı stimüle ettiği (uyardığı) ve lemfositlerin, tümörlere karşı daha da sitotoksik (hücre öldürücü) olmalarını sağladığı görülüyor.
Sarmısak hapı seçerken
Sarmısak ayrıca, kanser hücrelerinin, kan damarlarının yüzeyine yapışmalarını da önlüyor, dolayısıyla da metastaz oluşumunu engelliyor olabilir. Bu yüzden de, kanseri olan herkes, sarmısaktan yarar görebilir. Yalnız, piyasada bulunan sarmısak haplarının birçoğu, antikanser özellikler içeren
uçucu yağlardan arındırılmışlardır, bu yüzden, sarmısak hapı seçerken, bu bilgilere dikkat etmeli.
Sarmısağın faydalarına dünyaca ünlü Mayo Clinic de dikkat çekmiş. Beslenme Uzmanı Dr. Donald Hensrud, mucize bitki olarak tanımlanan sarmısakta, çok miktarda A ve C vitamini ile potasyum, fosfor, sülfür, selenyum ve çeşitli amino asitlerin bulunduğunu belirtip yararlarını şöyle sıralıyor:
Kolesterolü yüzde 9 oranında azaltır.
Sarmısak ve soğanda bulunan sülfür bileşimleri, kanın pıhtılaşmasına yardımcı olan elementleri daha kaygan ve daha az yapışkan hale getirerek, kan akışını bloke eder. Kalp krizine ve felce yol açan pıhtıların oluşumunu engeller. Atardamar duvarlarında biriken yağ atıklarının oluşumunu azaltır.
Doğal bir antibiyotik işlevi görerek, bulaşıcı mikropların sıcak dokularda yaşamlarını sağlayan enzimlerin hareketlerini bloke eder.
Su ve yiyeceklerden emilerek kansere yol açan nitrosamin oluşumunu engeller. Bu nedenle sarmısak ve soğan tüketiminin yüksek olduğu bölgelerde, bazı kanser türlerine yakalanma riski daha azdır.
***
Bedenin sağlık cevherleri
Kan şekerinin kontrolünde önemli bir rol oynayan krom, bağışıklığı güçlendiriyor. Bir eser element olan bakır, hem enfeksiyonlara karşı direnci artırıyor hem de vücudu temizliyor. Germanyum kanserli hücrelerin yaşamını zorlaştırıyor, metastazı azaltıyor.
KROM
Krom hapları (ya chromium picolinate, ya da chromium polynicotinate) insanların, normal tiroid fonksiyonlarını yeniden kazanmalarına yardımcı olabilir ve bu da tiroid fonksiyonunu destekleyebilir.
Krom, glikoz tolerans faktörünün (GTF) bir bölümünü oluşturur. GTF, kan şekeri düzeyinin kontrolünde yardımcı olan bir moleküldür. Aslına bakarsanız, kromun kendisi bir elementten çok, bir hormon gibi hareket eder. Diyabetikler (şeker hastaları) nedense, kromdan, etkin olarak GTF üretiminde
pek başarılı olamıyor, bu yüzden de kromu, GTF halinde almalıdırlar. Kan şekeri düzeyinin daha iyi düzenlenmesine yardımcı olabilecek herhangi bir madde, sonuçta bağışıklık fonksiyonunu güçlendirir ve kansere direnci artırabilir. Çünkü şeker, 'kötü' eikozanoid'lerin oluşumunu teşvik eder, bunlar da kanser gelişimini körükler.
Amerika Birleşik Devletleri, krom yetersizliği çeken bir ulus olarak ortaya çıkıyor. Muhtemelen bunun nedeni, rafine edilmiş tahıl ürünlerinin aşırı kullanımı. Bir çalışmada, Asya'da yaşayan insanların kanlarındaki krom oranı, Amerikalılara oranla ortalama 4.5 kat fazla çıkmış. Beyaz şeker ve beyaz un gibi rafine gıdalar, rafine edilme işlemleri sırasında krom kaybolduğundan, bu element açısından aşırı fakir. Örneğin tahıllarda, krom, dıştaki kepek bölümünde bulunuyor ve bu da beyaz un üretimi sırasında kaybediliyor. Bu koşullarda, bir de üstüne üstlük bir durum meydana geliyor, çünkü bedenimizin krom ihtiyacı, kan şekeri düzeyiyle orantılı olarak artıyor. Bu yüzden de, basit şekerlerin fazla alınması, bedenin kromdan mahrum kalmasına neden oluyor.
Ayrıca, aşırı demir alımı (kırmızı et ve demir haplarından dolayı) idrarda aşırı krom kaybına neden olarak, bedendeki krom düzeyini düşürebiliyor.
BAKIR
Bu eser element, antikor-oluşturan hücreler, T yardımcı hücreleri ve makrofajlar da dahil birçok bağışıklık hücresi türünün, sağlıklı bir şekilde fonksiyon yapması için elzem. Tüm bu hücreler ise bedenin kendini kansere karşı savunmasında çok yardımcı olabiliyor. Bakır, birçok önemli enzim için, bir kofaktör olarak görev yapıyor. Bedenin enerji veren (oksidasyon) reaksiyonlarını hızlandıran bu enzimlere, 'cuproenzimler' deniyor. Bakır, iyileşme işlemleriyle, belirli toksinlerin bedenden atılmasıyla (pürinler), bağdokularının korunmasıyla ve kırmızı kan hücrelerinin oluşmasıyla çok yakından ilişkili. Bu elementin yetersizliği, enfeksiyonlara karşı
daha düşük dirençle ve enfeksiyondan sonra da yaşam süresinin kısalmasıyla sonuçlanıyor. Bakır ayrıca,
enflamasyonu da etkiliyor. Gereğinde
bu işlemi uyarıyor, gereğinde kısıtlıyor. Çinkoyla da yakın bağı var.
GERMANYUM
Bu çok farklı eser element, hem sağlıklı hücrelerin, hem de kanserli hücrelerin, oksijene kolay ulaşmalarını sağlıyor. Kanser hücreleri de, oksijenin bol olduğu ortamlarda yaşayamıyor.
Bu bileşimlerden biri olan, germanyum sesquioxide, tümörlerin büyümesini engelliyor ve laboratuvar hayvanlarında, yaşam sürelerini belirgin biçimde uzatıyor.
Japonya'da yapılan büyük bir araştırmada, ameliyat edilemez durumda akciğer kanseri olan ve kemoterapi ve/veya radyasyon
tedavisi yanında, germanyum'la da tedavi gören hastaların, özellikle de, küçük hücre akciğer karsinoması olan hastaların, tedaviye daha iyi yanıt verdikleri ve yaşam sürelerinin uzadığı görülmüş. Hem de, sadece metastazların sayısı azalmakla kalmamış, hastalar, ilaç veya diğer tedavilerin yan etkilerinin azalmasıyla, yaşam kalitelerinin de arttığını belirtmiş.
***
Kanserin tekrarını engelleyen vitamin: A
Yağda eriyen ve temel olarak 'retinol' halinde bulunan A vitamininin, birçok araştırmada üst üste, bağışıklık hücrelerinin, tümör hücrelerine karşı aktivitesini güçlendirdiği ortaya çıkmış. Buna göre, A vitamininin en büyük yararı, genel olarak kanseri veya kanserin tekrarlamasını engellemesi.
Accutane (13-cis-retinoik asit), A vitamininin farmasötik bir türevi. 'Baş ve boyun squamöz hücre karsinoması için tedavi gören hastalarda, ilk orijinal tümör tipinin tekrarlamasını önlememesine karşın, birincil tümörlerin ikinci kez oluşmasını önlemede etkili olduğu' kanıtlandı.
Akciğer kanserine etkisi
Bir çalışmada da, tedavi edilemez bir tür akciğer kanseri (metastatik, squamöz hücre akciğer karsinoması) olan dokuz erkeğe, başka hiçbir ilaç tedavisi uygulanmaksızın, A vitamini palmitate veya 13-cis-retinoik
asit (A vitamininin bir şekli) verildi. 15 ay sonra, erkeklerin bağışıklık fonksiyonları daha iyi çalışıyordu ve tümöre karşı savaşta belirgin bir ilerleme kaydedildi.
ABD Tucson'da Arizona Kanser Merkezi Üniversitesi'nden Frank Meyskens, Jr.'ın yaptığı bir araştırma, A vitamininin, BCG enjeksiyonlarıyla (Bacillus Calmette -Guerin, tüberküloza karşı yaygın olarak kullanılan bir aşı) kombine edildiğinde, birinci ve ikinci dönem habis melanomaya karşı koruma sağladığını ortaya çıkarmış.