Samanı bile ithal edeceğiz...

Mune

Nirvana
Yönetici
Super Moderator
12 Temmuz 2006
55.851
214.635
52
Türkiye bir yıl aradan sonra yeniden saman ithalatına hazırlanıyor.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı sap ve saman ithalatı yapılacak gümrük kapılarını belirleyerek 81 İl Müdürlüğüne, hayvancılıkla ilgili kurumlara ve birliklere bildirdi. Kuraklık ve aşırı yağış nedeniyle bitkisel üretimde özellikle de hububat ürünlerinde meydana gelen zarar saman üretimini de düşürdü. Samanın kilosu 40 kuruşa kadar çıktı. Bakanlık fiyat artışını önlemek ve ihtiyaç duyulan samanı ithal etmek üzere çalışma başlattı. İthalatta kullanılacak gümrük kapıları açıklandı.

DÜNYA gazetesi, 1 Mayıs’ta “Felaketler üst üste geldi saman krizi kapıda” haberiyle saman ithalatı yapılacağını duyurmuştu. Söz konusu haberde sektör temsilcileri, saman fiyatının hasat döneminde 40 kuruş olacağını, daha sonra yükselerek 60 kuruşa kadar çıkacağı bu nedenle 2012 yılında olduğu gibi saman ithal edileceğini ifade etmişti.

Saman üretimi azaldı

DÜNYA’ nın görüştüğü üreticiler, İç Anadolu Bölgesi’nde özellikle Konya, Eskişehir, Ankara Polatlı gibi hububat üretiminin en yaygın olduğu bu bölgede bir çok tarlada ekinlerin çok küçük kaldığını, ürün gelişmediğini ve hububat üretiminde büyük düşüş olduğunu, bu tarlalara biçerdöver girmeyeceği için saman üretiminin de azalacağını söylediler. Çukurovalı üreticiler ise buğday hasadı yaptıklarını ve üretimlerinin yarı yarıya azaldığını belirterek, “Buğday olmayan yerde saman olur mu? Daha önce bir dönümden 24 balya saman alırken bu sene 10-12 balya ancak alabildik. Saman üretiminde ciddi azalma var” dediler.

Saman üretimindeki düşüş fiyatın yükselmesine neden oldu. Nisan ayında kilosu 25 kuruştan satılan 2013 ürünü saman, mayısta 37 kuruşa çıktı. Buğday hasadının başlamasından sonra saman veriminin az olduğu görülünce fiyat daha da yükseldi. Hasadın devam ettiği bugünlerde samanın kilosu 40 kuruştan alıcı buluyor. Hasadın tamamlanmasından sonra özellikle sonbahar aylarında samanın kilosunun 50-60 kuruşa çıkması bekleniyor.

Gümrük kapıları belirlendi

Samanda 2012 yılında yaşanan krizin yeniden yaşanmaması için Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ithalat için düğmeye bastı. İthalatta kullanılacak gümrük kapıları belirlendi. Bakanlık bir yazı ile gümrük kapılarını ilgili kurumlara bildirdi.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı adına Gıda ve Kontrol Genel Müdür Vekili Habib Can imzası ile 81 İlin Gıda,Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü, Zirai Karantina Müdürlükleri,Veteriner Sınır Kontrol Noktası Müdürlükleri, Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği,Türkiye Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Merkez Birliği, Türkiye Kırmızı Et Üreticileri Merkez Birliği, Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (SETBİR), Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği’ne gönderilen yazıda sap, saman ve ot ithalatının yapılabileceği gümrük kapıları bildirildi. Bakanlık yazısında özetle şu ifadelere yer verildi:

“Bilindiği üzere sap ve saman ithalatına ilişkin olarak yürütülen resmi kontrollere ve yetkili giriş kapılarına ilişkin hususlar ilgi yazılarımız ile belirlenmiştir. Ancak 05.10.2013 tarihli ve 28786 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan ‘Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Kontrolüne Tabi Belirli Ürünlerin Girişine Yetkili Gümrük İdareleri ile Resmi Kontrollerini Yapmaya Yetkili İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüklerinin Belirlenmesine Dair Tebliğ’ kapsamında yetkili giriş kapıları Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile yürütülen ortak çalışmalar sonucu tekrar belirlenmiştir. İthal edilmek istenen sap ve samanın hem veteriner hem de bitki sağlığı kontrolüne tabi olması nedeniyle adı geçen tebliğin Ek-1, Veteriner kontrollerine tabi olan hayvan ve ürünlerin Türkiye Gümrük Bölgesine girişine yetkili gümrük idareleri ve Ek-4,zirai karantina kontrolüne tabi diğer bitki ve bitkisel ürünlerin Türkiye Gümrük Bölgesine girişine yetkili gümrük idarelerine ait listelerde yer alan ortak gümrük idarelerinden girişinin yapılması gerekmektedir. Bu kapsamda ilgili yazılarımızda belirlenen sap, saman ve ot girişine yetkili gümrükler iptal edilmek suretiyle, adı geçen tebliğin hem Ek-1 hem de Ek-4 listelerinde yer alan Ağrı, Ankara, Antalya, Ardahan (yalnız sınır ticareti kapsamında), Artvin, Balıkesir, Edirne, Hatay, Iğdır, İstanbul, İzmir, Kocaeli, Mersin, Samsun, Şırnak, Tekirdağ, Trabzon ve Zonguldak illerinde yetkilendirilen gümrük idarelerinden sap saman girişinin yapılabileceği hususunda bilgilerinizi ve gereğini rica ederim.”

Dana ithalatı da açılabilir endişesi

Saman ithalatının arkasından dana ithal edilmesinden endişe duyduklarını belirten hayvancılık sektörü temsilcileri, dana ithalatı için belli kesimlerin lobi çalışması yaptığını ifade etti. Sektör temsilcileri, “Bakanlık ithalat olmayacak diyor. Ama biz endişeliyiz. Türkiye’de yaklaşık 2 milyon dana var. Bu piyasanın ihtiyacını karşılamaya yeter. Ama birileri et fiyatındaki artışı bahane ederek ithalatın açılmasını istiyor. Toplum saman ithalatına odaklanırken dana ithalatı yapılacak endişesi yaşıyoruz” görüşünü dile getirdiler.

KAYNAK : ALİ EKBER YILDIRIM / DÜNYA

http://www.mantarkayapost.com/haber/1746/samani-bile-ithal-edecegiz.html
 
Bu ne demek biliyor musunuz? Tarım ve hayvancılık bitiyor demek, çiftçinin kullandığı tohumlar bile ithal, biz istediğimiz kadar inşaat sektöründe, şunda bunda gelişelim, 2020 yılında yaşanacağı öngörülen kıtlıkta, sanayi ülkesi sandığımız İngiltere'nin tarıma sarıldığı gibi bizde topraklarımıza sarılıp sahip çıkmazsak açlık kapıda demek.

Buğday ithal, pirinç ithal, yerli tohum geliştirilmiyor, tarım toprakları imara açılıyor, üstlerine koca koca binalar dikiliyor, çiftçi kazancını benzine, mazota, ithal gübreye veriyor elinde birşey kalmıyor.

Tarım ihracatı ve ithalatına baktığınızda ithal edilenlere verdiklerimiz, ihraç ettiklerimizden kazandığımızdan fazla.

Geleceğin Dünya'sı beton yığınları değil yemyeşil ekili alanlardan geçiyor, biz ne yapıyoruz, olanı da yok ediyoruz.
Tarım topraklarını kaybetmeye devam eder, yerli tohum geliştirmez, gübremizi, buğdayımızı, samanımızı kendimiz üretmezsek o gurur duyduğumuz yollarda, binalarda çalışacak elemanlar olmayacak açlıktan.

AOÇ tohum deposu vardı sahi, ne oldu? Geliştirip devasa bir tohum bankası haline mi getirdiler, yoksa beton mu döküldü üstüne?

Geliştik, gelişiyoruz deyip duruyoruz, Hollanda büyüklüğünde tarım arazimiz imara açıldı yok olup gitti, daha da açılmaya devam ediyor, ekmek olmayınca açlıktan kırılır ama betonlarla doyup kalkınmışlığımızla gurur duyacak kadar gözümüzün feri kalacaksa ne ala...
 
Bu ne demek biliyor musunuz? Tarım ve hayvancılık bitiyor demek, çiftçinin kullandığı tohumlar bile ithal, biz istediğimiz kadar inşaat sektöründe, şunda bunda gelişelim, 2020 yılında yaşanacağı öngörülen kıtlıkta, sanayi ülkesi sandığımız İngiltere'nin tarıma sarıldığı gibi bizde topraklarımıza sarılıp sahip çıkmazsak açlık kapıda demek.

Buğday ithal, pirinç ithal, yerli tohum geliştirilmiyor, tarım toprakları imara açılıyor, üstlerine koca koca binalar dikiliyor, çiftçi kazancını benzine, mazota, ithal gübreye veriyor elinde birşey kalmıyor.

Tarım ihracatı ve ithalatına baktığınızda ithal edilenlere verdiklerimiz, ihraç ettiklerimizden kazandığımızdan fazla.

Geleceğin Dünya'sı beton yığınları değil yemyeşil ekili alanlardan geçiyor, biz ne yapıyoruz, olanı da yok ediyoruz.
Tarım topraklarını kaybetmeye devam eder, yerli tohum geliştirmez, gübremizi, buğdayımızı, samanımızı kendimiz üretmezsek o gurur duyduğumuz yollarda, binalarda çalışacak elemanlar olmayacak açlıktan.

AOÇ tohum deposu vardı sahi, ne oldu? Geliştirip devasa bir tohum bankası haline mi getirdiler, yoksa beton mu döküldü üstüne?

Geliştik, gelişiyoruz deyip duruyoruz, Hollanda büyüklüğünde tarım arazimiz imara açıldı yok olup gitti, daha da açılmaya devam ediyor, ekmek olmayınca açlıktan kırılır ama betonlarla doyup kalkınmışlığımızla gurur duyacak kadar gözümüzün feri kalacaksa ne ala...



Ne güzel yazmışsınız... Ve evet, tüm bunları hiç umursamamaya, görmezden gelmeye, ne vatandaş olarak, ne insan olarak ne de tüm devlet büyükleri olarak, hakkımız var mı???

Yazık değil mi? Bu memleketin gençleri ve çocuklarına? Çok değil, aynen belirttiğiniz gibi oldukça kısa bir süre içinde gerçekleşeceği kesin şeyler hem de -bu son paragraftaki durum.

Bu yavruları büyük kıtlık bekliyor. Aahh, ahhhh ... O koca koca binaların en fazla ikinci üçüncü katlarından sonrasına su bile çıkmayacak, bizlerin hiç hesabını kitabını yapmadan 1 defada tam 5 litre kullanım hatta içme suyunu, klozetlerimizde her gün kim bilir kaç kere tüketip olmamızın vebalini de onlar çekecek ve belki de haftada bir kere duş alabilmek için 5 litrelik bir pet şişeyi, su bulabilirlerse oradan taşıyıp kullanabilmeyi dahi lüks sayacaklar. :KK43:(

Artık o koca koca binalar ve alışveriş merkezleri de ne durumda olup, ne işe yarayacak veya kapılarına kilit vurulmuş viraneler haline mi gelir? Ne olur? bilmem ama, dediğiniz gibi karın doyurmayacağı ve bir yudum suya bile katkısı olamayacağı kesin...





Yani; Aşağıdaki renkli kısım da -aksine sevindirici ve olumlu sayılabilecek tek gelişme olma özelliğini de yitirmiş oluyor sanırım böylece, vaziyete ve toplulaştırmanın sonuçlarına bakılırsa...

Oysa ne kadar mutlu olmuştum ben o başlangıca ve en azından tarım arazilerinin hakikaten önemsenmeye başladığını ve ciddi tedbirler alınacağını, ciddi projeler, ciddi uygulamalar ve gelişmeler olacağını düşünmeye başlamıştım ...

Çılgın Projeler ve ''Acele Kamulaştırmada'' kolaylık sağlaması ve bu amaca hizmet etmesinden başkaca bir amaç kimsenin pek de umurunda olmamış belli ki ...

Çılgın ve Muhteşem Projelere devam ... Ne kadar da dahice projeler gerçekten ...

Ay resmen sinirlerim bozuldu yine ...






Ülkemizin en değerli varlıklarından biri olan tarım topraklarımız yıldan yıla adeta erimektedir.Resmi rakamlara göre ülkemizde 2010 yılı itibariyle 24 milyon 294 bin hektar tarım alanı bulunuyor.10 yıl önce bu rakam 27 milyon 856 bin hektar idi. Yani 20 yıllık bir süre içinde 3.5 milyon hektar tarım arazisi kaybettik.O tarihte bu toprakların 18.8 milyon hektarı ekiliyordu. 20 yıl sonra ekili topraklarımızın miktarı 16.2 milyon hektara gerilemiş bulunuyor.1990 yılında nadasa bırakılan yani dinlendirme amacıyla ekilmeyen topraklarımızın miktarı 5.3 milyon hektardı.2010 yılında bu rakam 4.3 milyon hektara geriledi. Yani tarım teknolojisi ve gübre kullanımındaki artışa bağlı olarak ‘dinlendirilen’ toprak miktarında bir azalma söz konusu; bu olumlu bir gelişme.


Bilindiği gibi 2005 yılında bir Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası çıkarıldı. Beklentimiz yasanın tarım arazilerinin korunmasına olumlu katkıda bulunmasıydı. Ancak rakamlar gösteriyor ki, bu yasa da soruna çare olabilmiş değil.

Nitekim, 2001-2010 yılları arasında amaç dışı kullanıma izin verilen tarım toprağı miktarına baktığımızda şöyle bir tablo ile karşılaşıyoruz:2001 ile Toprak Koruma Yasasının çıktığı 2005 yılı arasında amaç dışı kullanıma izin verilen tarım toprağı miktarı, 424 bin hektarı doğrudan 13 bin 908 hektarı ‘irtifak hakkı’ olarak toplam 438 bin 902 hektar.2005 yılı ile 2010 yılları arasında 402 bin 13 hektar doğrudan 82 bin 417 hektar irtifak hakkı olarak toplam 484 bin 430 hektar. Yani bir azalma değil, artış söz konusu. Ancak burada şu hususu da belirtmekte yarar var. Oran olarak 2009 ve 2010 yıllarında amaç dışı kullanıma izin verilen toprakların miktarında önemli bir azalma var. Bu da öyle görünüyor ki, ilk yıllardaki büyük artış yasanın çıkmasını izleyen dönemde fiilen tarım dışı kullanılan ama yasal olarak tarım toprağı olarak görülen toprakların tarım toprağı statüsünden çıkarılarak fiili işgalin yasal sahipliğe dönüşmesinden kaynaklanıyor. Daha sonra bu oran azalıyor.


Tarım topraklarımız açısından bir başka önemli sorun da yabancılara satış konusu…

Bildiğiniz gibi Geçtiğimiz aylarda bu konuda çıkarılan bir diğer yasa ile yabancı özel veya tüzel kişilere satılabilecek tarım arazisi miktarı 2.5 hektardan 30 hektara çıkarıldı. Bakanlar Kurulunun bu rakamı iki katına çıkarma yetkisi de tanında. Bu durumda söz konusu üst sınırı 60 hektar kabul etmek yerinde olur.

Tabii bir de karşılıklılık ilkesi kaldırıldı; yani bu toprağı satın alan kişi ya da kuruluşun ülkesinin bizim vatandaş ya da şirketlerimize aynı hakkı tanıması koşulu aranmıyor artık.
Bu yasanın çıkmasının ardından karşılaştığımız tablo da ilginç:Cumhuriyetin kurulduğu 1923 yılından 2002 yılına kadar yabancılara satılan toplam tarım arazisi miktarı resmi verilere göre 11 milyon metrekare. 2003-2012 yılları arasında yabancılara satılan toprak miktarı 90 milyon metrekare.

Sadece 2012 yılında yasanın çıktığı 18 Mayıs’tan Kasım ayına kadar satılan tarım topraklarının büyüklüğü ise yaklaşık 6 milyon metrekare…
Yani son on yıllık dönemde satılan toprak miktarı daha önceki yaklaşık 80 yıllık dönemin on katına yakın.Rakamlar, topraklarımızın mülkiyet hakkının adeta bir çığ gibi elimizden çıkmakta olduğunu gösteriyor.Ve rakamlar bu artışın hızlanarak devam edeceğini gösteriyor.

‘Peki bunun ne zararı var?’ derseniz, şunu hatırlamakta yarar var. Cumhuriyetimizin kurulmasından önce ülkemizin en verimli ovalarındaki en değerli toprakların büyük bir bölümü doğrudan yabancıların eline geçmişti. Bu nedenle bu toprakların kullanımı, yetiştirilecek tarım ürünlerinin belirlenmesi hakkı ve benzeri haklar tümüyle yabancılara ait hale gelmişti. Bu hakkı geri almak için Lozan’da çok büyük mücadeleler verildiğini de biliyoruz.Şimdi bu durumda şu soru aklımıza geliyor. Acaba kim yanlış yaptı?


Tarım topraklarımı tehdit eden bir başka husus ise son çıkarılan Büyükşehir Yasası…

Tarım topraklarının amaç dışı kullanımını düzenleyen 5403 Sayılı Kanuna göre mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri tarımsal üretim amacı dışında kullanılamamaktadır.

Ancak, Doğal afet sonrasında geçici yerleşim ihtiyacı, petrol ve doğal gaz arama ve işletme faaliyetleri, ilgili bakanlık tarafından kamu yararı kararı alınmış madencilik faaliyetleri ve Bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış plân ve yatırımlar, ‘alternatif alan bulunmaması ve Toprak Koruma Kurulu'nun uygun görmesi şartıyla’ tarım dışı kullanıma tahsis edilebilmektedir.

Son çıkarılan Büyükşehir Yasası ile yaklaşık 16 bin köyün tüzel kişiliği kaldırılmaktadır. Dolayısıyla bu köylerin kullanım alanları içinde bulunan tarım toprakları, kıyı alanları, meralar Büyük kent belediyelerinin hazırladığı plan ve yatırımlar uyarınca ya ilgili prosedür izlenerek, başka bir deyişle ‘kılıfına uydurularak’ tarım dışı amaçlarla kullanıma açılacak ya da Büyükşehir Belediyeleri ile ilgili kurullar arasında ihtilaflı hale gelecektir.


Tarım toprakları ile ilgili önemli bir husus da tarım arazilerinin parçalanması ve düşük verimle kullanılması sorunudur.

Mülkiyetin intikali sırasında her kuşakta biraz daha parçalanan topraklar, bir süre sonra hem işletme verimliliği açısından optimum olmayan hem de parçalı bir karakter almaktadır. Ayrıca bu tür topraklara sulama hizmeti başta olmak üzere diğer hizmetlerin götürülmesinde önemli aksaklıklar yaşanmaktadır.

Bunun çaresi de tarım arazilerinin toplulaştırılmasıdır. Bu alanda diğer alanlarda yaşananların tersine olumlu bir süreç yaşanmaktadır. Türkiye’de toplulaştırılması öngörülen 22 milyon parsel aşırı bölünmüş parsel var. Şu anda toplulaştırılması öngörülen alan 14 milyon hektar olarak hesaplanıyor. Bunların toplulaştırılması için 1961 yılından başlayarak çabalar harcanıyor.

O tarihten itibaren yaklaşık 40 yılda yalnızca 450 bin hektar arazi toplulaştırılabilmiş. Son on yılda 3 milyon hektar alan toplulaştırıldı. Bu yöndeki çalışmaları olumlu görüyor ve destekliyoruz.Makine ve insan gücünün verimli kullanımından, sulama oranının artmasından 2.5 milyar TL, sulama yatırımlarından ise 9 milyar TL kazanç kazanç sağlanmış bulunmaktadır.

Toplulaştırma sürecinin hızlanarak devam etmesi için medeni kanunun gözden geçirilmesi ve bir çok ülkede olduğu gibi tarım işletmelerinin miras yoluyla parçalanmasını önleyecek hükümlerin bu yasaya eklenmesinin büyük önemi vardır.

Sonuç olarak:

Tarım topraklarımız toplulaştırma yönünden elde edilen bazı kazançlar dışında amaç dışı kullanımın artması ve yabancılara satış açısından olumsuz etkenlerle karşı karşıyadır.
Ekilebilir tarım arazilerinin bir bölümü ise çiftçilerimizin son yıllarda girdi maliyetlerindeki artışa karşın üretim fiyatlarının düşük kalmasından kaynaklanan nedenlerle ekilmemektedir.


İbrahim YETKİN
Türkiye Ziraatçılar Derneği
Genel Başkanı



 
Bu ne demek biliyor musunuz? Tarım ve hayvancılık bitiyor demek, çiftçinin kullandığı tohumlar bile ithal, biz istediğimiz kadar inşaat sektöründe, şunda bunda gelişelim, 2020 yılında yaşanacağı öngörülen kıtlıkta, sanayi ülkesi sandığımız İngiltere'nin tarıma sarıldığı gibi bizde topraklarımıza sarılıp sahip çıkmazsak açlık kapıda demek.

Buğday ithal, pirinç ithal, yerli tohum geliştirilmiyor, tarım toprakları imara açılıyor, üstlerine koca koca binalar dikiliyor, çiftçi kazancını benzine, mazota, ithal gübreye veriyor elinde birşey kalmıyor.

Tarım ihracatı ve ithalatına baktığınızda ithal edilenlere verdiklerimiz, ihraç ettiklerimizden kazandığımızdan fazla.

Geleceğin Dünya'sı beton yığınları değil yemyeşil ekili alanlardan geçiyor, biz ne yapıyoruz, olanı da yok ediyoruz.
Tarım topraklarını kaybetmeye devam eder, yerli tohum geliştirmez, gübremizi, buğdayımızı, samanımızı kendimiz üretmezsek o gurur duyduğumuz yollarda, binalarda çalışacak elemanlar olmayacak açlıktan.

AOÇ tohum deposu vardı sahi, ne oldu? Geliştirip devasa bir tohum bankası haline mi getirdiler, yoksa beton mu döküldü üstüne?

Geliştik, gelişiyoruz deyip duruyoruz, Hollanda büyüklüğünde tarım arazimiz imara açıldı yok olup gitti, daha da açılmaya devam ediyor, ekmek olmayınca açlıktan kırılır ama betonlarla doyup kalkınmışlığımızla gurur duyacak kadar gözümüzün feri kalacaksa ne ala...

Daha bugün İBB metrobüste yayın yapıyordu:
9 yılda 2 milyon 866 ağaç diktiğimizin farkında mısınız diye :KK53:
Aynı bu üslup...
Farkında mısınız?
Yok canım değiliz, nerdeler hani? :KK37::KK37::KK37:
3. köprü için kesip biçtikleriniz, HES'e kurban verdiklerimiz nerede? :KK51:
Kimi kandırıyor bunlar ya?
Şimdi de saman çıktı.
Acaba sübminal bir mesajla mı karşı karşıyayız...
Ya da ne tür bir dalga konusu bu? :KK19:
 
Ülkedeki bi çok kişi yoksulluk sınırının altında olmasına rağmen gelişiyor abla boş ver sen önemli olan büyüme !
GSMH da en düşük pay tarımın senelerdir.
Artırmak için çaba nerede ?
En yüksek pay hizmetlerde bunun da en büyük payı inşaat sektörü.
Tarım %7 yi zor buluyor.
Tohumların bir çoğu ithal geliyor ve bu ithal tohumla ihracat yapınca seviniyoruz. Adı üstünde ihracat.
Aslında toprakta en büyük sorun çok fazla parçalanmış olması. Tarım yapmak için çok küçük alanlar var.
Parçalanmanın nedenleri de imara açılması ve miras olayları.
Toprak birleştirmek için yasalar çıktı fakat işe yaramadı. Devlette üstüne tuz biber ekti imara açarak.
 
:KK42::KK42:
[video=youtube;3pDRfDFHAm4]http://www.youtube.com/watch?v=3pDRfDFHAm4[/video]
 
Son düzenleme:
yalnız ilk haberin veriliş biçimi ile içerik farklı Mune. Samanı "bile" ithal edeceğiz deyince sanki onu bile üretemeyecek kadar aciz olduğumuz gibi bir mesaj veriliyor. Oysa haberin içeriğinde bu yıl yaşanan kuraklı dolayısı ile böyle bir ithalat girişimi olacağı ifade ediliyor. Sonraki paylaşımlaına katılmakla beraber, samanı "bile" ithal edeceğiz ifadesine katılmıyorum. Bu iklim olayı global bir sorun. Bazıları gökten taş yağsa Hükümeti suçlayacak duruma getiriyo işi. Yağmur çok yağsa, az yağsa hükümet suçlu. Yapmayın lütfen.
 
Aynen;

"Kuraklık ve aşırı yağış nedeniyle bitkisel üretimde özellikle de hububat ürünlerinde meydana gelen zarar saman üretimini de düşürdü. Samanın kilosu 40 kuruşa kadar çıktı. Bakanlık fiyat artışını önlemek ve ihtiyaç duyulan samanı ithal etmek üzere çalışma başlattı. İthalatta kullanılacak gümrük kapıları açıklandı."

deniyor haberde.

Samani bile üretemez hale geldik gidip ithalet edelim demiyor ki..

Kesin yagmurda AKP yüzünden fazla yagmistir, ürünler hasar görmüstür:))

Allah im ya..
 
Son düzenleme:
Aynen;

"Kuraklık ve aşırı yağış nedeniyle bitkisel üretimde özellikle de hububat ürünlerinde meydana gelen zarar saman üretimini de düşürdü. Samanın kilosu 40 kuruşa kadar çıktı. Bakanlık fiyat artışını önlemek ve ihtiyaç duyulan samanı ithal etmek üzere çalışma başlattı. İthalatta kullanılacak gümrük kapıları açıklandı."

deniyor haberde.

Samani bile üretemez hale geldik gidip ithalet edelim demiyor ki..

Kesin yamurda AKP yüzünden fazla yagmistir, ürünler hasar görmüstür:))

Allah im ya..
Ben Akdeniz de yaşıyorum yaşadığım şehirde kışın doğru dürüst yağmur yağmadı,çiftçilikler uğraşan akrabalarım yakınlarım var bu sene saman istediğimiz gibi olmadı dedi kuraklıktan ötürü,kışın yapmayan yağmur bu yazın başında köylere dolu olarak yağdı ve akrabamın söylediklerine göre bütün sebze ve meyveleri çok kötü vurdu dedi.
 
Haber kaynağında ne başlık atılmışsa onu kullandım, samanı 2. kez ithal edeceğiz, hadi o bir yana, tohumlar ithal, tarlalar imara açıldı, çiftçi kazancını tarlayı ekip biçmek, ürün alabilmek için yaptığı harcamalara veriyor, elinde birşey kalmıyor.

Ve gelecekte, o gelecekte çok değil 2020'de kıtlık bekleniyor deniyor, hükümet mevzusu değil bu bildiğin memleket meselesi, yanlış politikalar uygulanıyor tarım ve hayvancılıkta.
Çiftçinin 1,75 tl'ye verdiği kiraz tezgahlarda 13-14 lira, aradaki kazanca bakar mısın? Çiftçi hariç herkes kazanıyor, bu yıl yağmur yağmadı, kimi zaman yağdı ürünü vurdu, bu yıl böyleydi, geçmişteki yıllarda ne vardı?

Her ülkede yağış, o bu yaşanıyor, bu bizim ülkemize özgü değil ki, İngiltere çok şahane bir iklime mi sahip adamlar tarıma yöneldi, sonra Afrika'daydı yanılmıyorsam kaç yaşında adam kurak, çorak susuz toprakları yeşertti, tek başına yaşlı bir adamın başardığını başaramaz mıyız?

Doğru Global bir sorun ama doğru adımlarla bu sorunu çözen ülkeler var, neden bize gelince hava su iklim bahanesi arkasına sığınıyoruz?

Gübrede ithal, hadi saman eldeki olmayan sebeplerden, gübre hangi sebeplerden ithal ediliyor? Pirinç, Buğday, Ceviz, Domates?
Üniversitelere yerli tohumları geliştirmeleri için teşvik ve talimat var mı?
Neden ithal? Gün gelir eldeki 3-5 yerli tohumda zayii olursa Dünya'da olabilecek bir kıtlık durumunda kendi tohumlarını saklayan, depolayan ülkeler bize alın kardeş sizde ekin biçin diyecekler mi?
Avrupa'lılar buraya geliyor, köyleri geziyor, dağlara çıkıyor, kültür turizmi adı altında burdan kaç çeşit şifalı ot diye bilinen ot götürüldü Avrupa'ya, neden götürüldü çünkü adamlar ülkelerinde çoğaltacaklar bunları, Avrupa hangi ülkede ne bulabiliriz, ne gibi bitkiler yetişiyor, biz bunları nasıl üretip çoğaltırızın derdinde, bizde gökten taş yağsa partimden bileceksin savunmasındayız.

Evet ben bu kadar betonlaşmaya karşıyım, onun suçu bunun suçu gibi laflarımda yok, izlenen politikalara kızıyorum, binalar ihtiyaçtan fazla yapılıyor, şurda küçücük yerde bile belki satılır, mutlaka satılır, akmaz kokmaz, bozulmaz mantığıyla her dakika bina dikiliyor, bizim ilerde yiyeceğe ihtiyacımız olacak, bakın kalabalıklaşıyoruz üstelik, biz sürekli ekilecek alanlarımızdan feragat etmeye başlarsak gıda da iyice dışa bağımlı oluruz ve o kötü gün geldiğinde kimse bize kucak açmaz, her ülke kendi başının çaresine bakmak zorunda kalır, üretecek tohumun varsa güçlüsün demektir, niye bu güçten mahrum kalalım, neden 2 tane domates tohumuna muhtaç olalım, neden insanlarımız kıtlıkla yüzyüze kalsın?

Yani velhasıl durumun fenalığını hükümet yerme veya savunma için ele geçmiş bir fırsat gibi görmek yerine, o kara günler Allah muhafaza gelir kapıya dayanırsa ne olacak düşünmek lazım, ayrıca maalesef ki bazı şeyleri de eleştirip sesini duyurmadan yetkililerin birşey yaptığı yok, dün izlediniz mi bilmem, bir muhtar Amasya'da bir mahalle muhtarıydı yanılmıyorsam, adam muhtar olmadan önce mahallelerindeki dereyi temizleteceğine dair söz vermiş, muhtar olunca ilgili yerlerle yazışıyor ama kimse kılını kıpırdatmıyor, muhtar kendini mahçup hissediyor, masa sandalyesini dere kenarına koyuyor, halkta destekliyor, haber olunca kaale alındı.

Cılız akan sularımıza, gürül gürül çağlayan ırmaklarımıza, toprağımıza, tohumumuza, ağacımıza, hayvanımıza sahip çıkmak için her hayvan, her ağaç yanında durup sesimizi duyan var mı dememiz mi gerekiyor?


Bizim en büyük yatırımları topraklarımıza, doğaya yapmamız lazımken betonlara para gömülüyor. Toprak öyle birşeydir ki ne kadar emek verirsen o kadar çok karşılığını görürsün, biz kaderlerine terk etmektende beter birşey yapıp üstlerine fabrikalar, 20 katlı binalar dikiyoruz.

He gerçi ben şimdi bu kadar yazıyorum ya, derdim doğa değildir, hava yapıyorumdur kesin, bilen bilir, bilmek istemeyen kendi bilir, Allah biliyor ya o bana yeter, kim ne düşünürse düşünsün ben ölene kadar doğa, toprak, ağaç, hayvan, çocuk demekten vazgeçmeyeceğim.
 
kendi yiyeceğini çıkartamayan ülke başka ülkelere bağımlı kalır
bim'deki kırmızı mercimek kanada'dan nohut'ta ve bunların tadıda saman gibi ,güneş görmeyen ülkede ondan , tarım ülkesinden çıkıp bağımlı ülke durumuna düşeceğiz
 
X