resimdeki goz yaslari..

seyran

Nirvana
Kayıtlı Üye
28 Şubat 2007
842
7
55
Bizim eve pikap alındığında, -ergenlik çağımda yani- hediye gelen ilk iki plaktan biri Barış Manço'nun "Dağlar Dağlar"ıydı; diğeri Cem Karaca-Moğollar'ın "Namus Belası"...

Bu ikinci plağın kapağında hepsi de uzun saçlı 5 adamın fotoğrafları vardı.

En büyük fotoğrafta kalın renkli gözlüklerin ardından sert bakan bir adam, yanlara doğru uzayan gür bıyıklarını buruyordu.

O adamın gür sesi, 45'likte "Namus belasına kardaş, verdiğimiz can bizim" diye haykırıyordu, "can"ı canı yanmış gibi kanırtarak...

* * *

O plağı aldıktan tam 25 yıl sonra geçen hafta sahnede gördüm, sert bakışlarla bıyık buran adamı...

İstanbul Sıraselviler'de Yaga'da söylüyordu.

Geçen çeyrek asır, onu 60'ına yaklaştırmışsa da, gök gibi gürleyen sesine ilişememişti.

Sahneye kemik rengi ceket, aynı renk ütülü pantolon, hasır şapkayla çıktı.

Tel tel ağarmış saçları şelale gibi omzundan dökülüyor, ikide bir sıvazladığı ak düşmüş sakalları ona bir bilge tabiatı veriyordu.

Genç rock seyircisinin alışkın olmadığı türden "siz"li, "bendeniz"li latif İstanbul lisanıyla politik içerikli bir sohbete başladı; savaştan girip hükümetten çıktı, sonra söylediklerini, müziğin diline tercüme edip eskilerden okudu.

O sesi unutmak mümkün mü?

Külhanbeyi jargonuyla "re"lere kıyasıya abanan bir "maço," dünyaya meydan okuyan şarkılar söylüyor. Söyledikçe, dinleyenleri son nefesine kadar böyle ateşli okuyacağına inandırıyor.

Bitirince sahneye çarpan alkış rüzgarını, kalem parmaklarıyla düğümlediği yumruğunu yüreğine bastırarak karşılıyor.

Cem Karaca, 3. kuşağı büyütüyor.

* * *

Onu sahnede son izlediğimde henüz 12 Eylül vurmamıştı sillesini neslimin üstüne...

Ankara'da “parka”lılarla dolu bir sinema salonunu 1 Mayıs marşıyla ayaklandırmıştı. Devrim sloganlarıyla kesilen konser boyunca, ateşlenmeye çoktan hazır bir seyirciye, "İşçisin sen işçi kal" diye kükremişti.

Çok geçmeden, geçti tanklar sokaklardan, şiirlerden, şarkılardan...

Serhat türküleri aldı, devrim marşlarının yerini...

Ve çalınmış yıllarımızın türküsünü çalan adam da savruldu bizim gibi...

Sürgün, vatan hasreti olup gözçukurlarına yerleşti.

Döndüğünde ise -herkes gibi- o da çok değişmişti.

* * *

O gece Yaga'da Nazım'dan okuduğu "Mavi Liman" kendi sürgününün sarkışıydı sanki:

"Çok yorgunum, beni bekleme kaptan/ seyir defterini başkası yazsın/ Kubbeli, çınarlı mavi bir liman/ Beni o limana çıkaramazsın.

Sonra hayatımın ikinci plağının sahibi, hayatımın ilk plağındaki türküyü söyledi; eski yoldaşı Barış'ı saygıyla anarak...

Alkışları haklı bir sitemle yanıtladı:

"Öldükten sonra parklara adımızı veriyorsunuz. Biz yaşarken neredesiniz?"

Haklıydı.

Eve döndüğümde çeyrek asır öncesine kaçtım. O eski plağı çıkarıp pikaba taktım. Kapakta bıyık buran sert çehreli adamın fotoğrafına baktım.

Gençliğimin en güzel şarkılarından biri çınladı kulağımda:

"Bir gün belki hayattan/ geçmişteki günlerden/ bir teselli ararsın/ bak o zaman resmime/gör akan o yaşları..

CAN DUNDAR




 
Bir gün belki hayattan/ geçmişteki günlerden/ bir teselli ararsın/ bak o zaman resmime/gör akan o yaşları..

bu sarkiya bende bayiliyorum.. gercekten de oldukten sonra adlarini veriyoruz yasarken neredeyiz degil mi.. guzel bri paylasimdi tesekkurler..
 
Yine nostalji!...12 Eylül öyle çok şey götürdü ki bizden!...Haklılığını haksızlığını bilmem.Ben gönlümde o insanları sağcısını ve solcusunu affetmiyorum.Çünkü ben bu anarşi yüzünden üniversite sınavları için form bile dolduramadım.Benim geleceğim elimden bağıra bağıra alındı ve yurtdışında iki yıl geçirmek zorunda kaldım.Ülkenin gidişatı kötüydü ve ben anarşist olurum diye korkmuşlar babamın yanına yollamışlardı.Ben o zman 18 yaşımdaydım.Cem Karacayı da çok severdim.En ÇOK DA ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkında parçasını!..
 
X