Paylaşalım geliselim;-)

beyaz_-_

Geçici Olarak Hesap Pasiftir !
tek ayak cezası
Kayıtlı Üye
29 Ağustos 2015
225
120
Meraba arkadaşlar kendimizi dahada gelistirmek icin okuduğumuz kitaplardan begendigimiz bolumleri, duyduklarımızi ogrendiklerimizi paylaşalım istiyorum.Tasavvuf,psikoloji,ilişkiler,duygularin farkindaligi vs.ne varsa burda paylaşalım geliselim
 
Örnek bir sorun ve çiftle durumu netleştirelim. Ayşe ve Ali ikisi de yoğun bir şekilde çalışan meslek sahibi bir çifttir; ve vakitleri olmadığından birlikte birşeyler yapmayı istemelerine rağmen buna pek fırsat bulamamaktadırlar. Bir cumartesi günü, Ayşe Ali'ye öğleden sonra alışverişe çıkmayı düşündüğünü söyler. Ayşe'ye yakınlaşmak isteyen Ali'de bunu fırsat bilerek ona eşlik etmeye karar verir. O gün çok yoğun bir şekilde ev işleri yapan ve yazılı okuyan Ayşe bu durumu onun işlerine burnunu sokma gibi değerlendirir ("asla benim kendi başıma birşeyler yapmama izin vermiyor"). Bununla birlikte Ali'nin Onunla gelmesine karşı çıkmaz ve tüm alışveriş boyunca sessiz kalır. Ali onun bu sessizliğini onun eşlik etmesinden hoşlanmadığı şeklinde yorumlar ve Ayşe'ye karşı öfke duyar. Ayşe onun öfkeli hareketlerine kendini daha geri çekerek karşılık verir.Bu durumla ilgili gerçekler 1)Ayşe Ali'yle değil, kendi başına alışverişe çıkmak istedi. 2)Bunu Ali'ye söyleyemedi. 3)Ali'nin yakın olmak için yaptığı bir şeyi özgürlüğüne bir müdahale gibi gördü, ve 4)Ali onun sessiz halini kendisinin eşlik etmesinden memnun olmadığının işareti olarak yanlış yorumladı.Ali'yle Ayşe arasında olduğu gibi birçok tekraralayan yanlış anlamalar ve sonucunda ortaya çıkan karşılıklı öfke ilişkinin temellerini aşındırır. Önemli olan bunlar çok ileri gitmeden bu yanlış anlamaların düzeltilirek kopacak fırtınanın önüne geçilebilmesidir. İşte kognitif terapi çiftlere bu işi yapmada -yani düşüncelerini ve iletişimlerini netleştirerek yanlış anlamaların önüne geçmede yardım etme- amacına yöneliktir.
 

En kotusude ufacık bi olayda kendini ifade edemediğin için sessiz kaldigin için yanlış anlaşılmalar kızginlıklar basliyo
Ufacık bi olayda kendini ifade edemediğin için sessiz kaldigin için yanlış anlaşılmalar kızginlıklar basliyo en kötüsü çorap sökügünün başlayıp gitmesi.Evrende yaydigin hicbi enerji yok olmazmış aynı miktarda ama farklı kişilerden döner sana gelirmiş.İçimden digerini nekadar yargilarsam okadar yargilanirim ve bunun sevdiğim insandan gelmesi beni üzer.Konuşmak gibisi yok ya
 
Her er kişinin gönlünde bir Yunusluk makamı vardır ki ötelerin ötesine geçebilen her can,Yunus olmuştur,miracını tamamlamıştır.Gökten yere,yerden göğe sonsuzluğunda döngüsünü tamamlamış ve daha ötelere doğru seyrine devam edecek bir hale gelmiştir. Oysa insan sürekli serzeniştedir.Beğenmez hor görür madde alemini, geldiği alemine dönmek için yanar tutuşur.Halbuki mana âleminden aşk ile koparak gelmiştir amacı gayesi bellidir.unutur,ki unutmak insana özgüdür niçin geldiğini unutur,dertler tasalar onu sarmistir kurtulamaz bu işkenceden zanneder.Saadete ermek,mutlu olmak,huzura ermek ister dunya toprağında,oysa saadet balıksırtı kadar kaygandır, bu yüzden herkes onu eliyle tutamaz.Bedende olmak kolaydır belki,lakin bedende görunmektir mesele,dünyaya mihman olmak kolaydır,Hakk'ı gönülde mihman etmektir tüm mesele. Rabb'im her zerrede mührunu bırakmış,ayan beyan açıkta,lakin bir o kadar da gizlisini de iken,arar durur O'nu bu gönül görmek ister.Unutur "her daim seninleyim " avazini.Çünkü sınirları insan nefsi çizer, Oysa ebedi yaratılmıştır insan.Uyanıştan bahseder insanlık,sancılıdır der, Oysa O'nun bir dokunuş yeter.
Aşka vardiktan sonra kanadı kim arar kitabı Kevser yesiltas
 


kitap okunmalı diyorsun yani_?

merak etim doğrusu..konusu nedir_?
 



ah şu içine atmalar yok mu_?
kendi kendine düşünüp tasarlayıp karşındaki şöyle düşünmüştür böyle olmuştur deyip sonra kendi kurguladığımız olaylar döngüsüne üzülüyoruz..
ne acı..
bi soru sormak çok mu zor oysa...
anlaşmak ne kolay dinlemesini bilip konuşmasına izin verdikten sonra..
çekinmeden soru sorduktan sonra
 
Evet canim sana katiliyorum ...
Kafamizda kuracagimiza acik acik konusa bilsek belki cogu iliskiler bitme noktasina bile gelmez gunumuzun proplemi iletisimsizlik ...
Esim derki ben beynimde kurdugum zaman -yine yazmis cizmis oynamaya baslamissin hadi hayirlisi ne oluyor der !!!
-Ben baslarim gulmeye :))
 


doğru söze ne denir ki :)
kadınların hayal dünyası çok geniş
yaz için oyna :)
 
Belkide bütün sorun sürekli betada yaşadığımız içindir...

Bir aydır hergun en az 10 dk uyguladığım bi teknikten bahsetmek istiyorum.Ruhumun daha sakinlestigini dusuncelerimin daha tutarlı hale geldiğini söyleyebilirim.Bilimsel açıklaması beynin o stresli beta dalgasinin alfa denen daha sakin dalgaya ulasmasiymis.
Not: bilinçaltı terapilerinde gözlerini kapattirip nefes aldirmalari gözünün önünde saati sallamalari beyin dalgani alfa konumuna dusurebilmek için.Yanı değişim için alfaya ihtiyacımız var.Bunu nasıl yapıyorum şöyle;

Sufi nefesi
Nefes alisverisi gayet sakin olmalı tek fark nefesi verirken daha yavaş ve biraz daha uzun vermek.İşte bu nefesi her yavaş ve uzun verdiğinizde beyin dalgaları yavaslar neredeyse uyku haline vardirir.Kasmamaya gayet dogal olmasina dikkat etmek gerekir.Hergun enaz 10 dakika alfanin sularında gezinmek uzun vadede ruhunuza ilaç gibi gelecek ve bağışıklık sistemine faydalarını arastirmanizi tavsiye ederim.Stresli olduğumuz heran buda beta konumudur,beyinimiz bagisiklik sistemimizi korumakla görevlendirdigi bütün sistemi durdurur hanı gereksiz seyleri problem ederiz ya işte acil durum olarak bizim uzuldugumuz şeylere yonlendirir. Bizde sürekli boş yere alarm verdiğimiz için uzun vadede vücudun bağışıklık sistemi zayıflar.Kısacası biraz betadan alfaya geçmekte fayda var.


Bu bilgileri öğrendiğim yazarın röportajı;

Bulunduğumuz beyin dalgası bizim olayları nasıl algıladığımızı şekillendirir. Çoğu insan bunun tartışılmaz bilimsel bir hakikat olduğunu unutuyor. Gerginken yaşadığınız bir olaya verdiğiniz tepki ile mutluyken verdiğiniz tepki farklıdır. Yani en az dışarıdaki olay kadar sizin o anda bulunduğunuz beyin dalganız önemlidir. Hepimizin etrafında sürekli kavga eden insanlar vardır. Bu insanlara sorduğunuzda hepsi kavga etmek için doğru nedenleri olduğunu iddia edeceklerdir. Bu egonun büyük bir oyunudur. Ego tehlike anında organizmayı yaşamda tutmak için dışarıdaki her kişiyi, mekânı, uyaranı tehlike olarak algılar. Bu bizi hakikate körleştirir. Hepimiz ailemizle, sevdiğimiz biriyle kavga edip "keşke hayatımda olmasaydın" demişizdir. Hatta bazı güç oyunları uğruna sevdiklerimize zarar vermişizdir. Dünyada en fazla sevdiğin kişiye bile bulunduğun zihin yapısı değiştiğinde "düşman" oluyorsan algının bizi nasıl bir yanılsamanın içine düşürdüğünü anlamak gerek. Ardından sakinleştiğimizde o çok sevdiğimiz insansız yaşamın bir anlamı olmadığını söyler ve ona ne kadar değer verdiğimizi bile söyleriz. Karşımızdaki insan hep aynı insandı. Değişen tek şey algımızdı. Yaşam dediğimiz yolculuk aslında hakikatin algıya hapsedilmiş halidir.
Betada mı, alfada mı yaşadığımızı nasıl anlarız? Betadan alfaya geçiş teknikleri neler?
Beta beyin dalgası stresli, tepkisel, kötümser bir beyin dalgasıdır. Tehlike anında tetiklendiği için bütün bu özellikler bizlerin yaşamda kalması için tasarlanmıştır. Etrafta tehlike varken hantal, uyuşuk ve iyimser olmamız ölümümüze sebebiyet verecektir. Ne yazık ki günümüzde insanoğlunun modern yaşantısı aslında gerçek olmayan tehlikeler yüzünden sürekli stres altında geçmektedir. Sen o uçağa yetişmezsen yaşamın sona ermeyecektir. Ama sen bunu bir hayat memat meselesi haline getirdiğinde bedenin senin bir yırtıcı tarafından saldırıya uğradığını düşünecektir. Beta beyin dalgasının aşırı kullanımı birçok zihinsel bedensel ve ruhsal hastalığa neden olmaktadır.
Alfa beyin dalgası dingin, keyifli, rahat olduğumuz bir beyin dalgasıdır. Gerçek bir yaşamsal tehlike olmadığı sürece uyanık olduğumuz her an bulunmamız gereken beyin dalgasıdır. İnsanlar bu beyin dalgasının sorumsuz, uyuşuk, boş vermişçi olduğu yanılgısına kapılırlar. Uzun vadede bu beyin dalgası beta ya göre çok daha verimli bir beyin dalgasıdır. Kitapta insanlara anlattığım bilimsel ödev var.
1- Kafeinli içeceklerden uzak durmak (adrenal hormonları azaltmak için)
2- Her gün 10 dakika burundan derin nefes alıp biraz daha yavaş vermek (parasempatik sinir sistemini uyarmak için)
YAZAR METİN HARA
 
en kısa zaamanda araştıracağım ve başlayacağım :)

rahatlama adına güzel ve sağlam bir uygulamaya benziyor..

sufi ile terapist kitaplarını duymuştum aslında
 
en kısa zaamanda araştıracağım ve başlayacağım :)

rahatlama adına güzel ve sağlam bir uygulamaya benziyor..

sufi ile terapist kitaplarını duymuştum aslında

Sufi ile terapisti ilk defa duydum bakmak gerek
Bu tekniğinde beğendim umarım faydası dokunur
 
Sufi ile terapisti ilk defa duydum bakmak gerek
Bu tekniğinde beğendim umarım faydası dokunur


aslında günlük düzenli olarak yapılan tekniklerin ciddi anlamda yaşam üzerinde olumlu yönde etkisi oluyor...

mesela 15 dk pilates yapılsa 15-20 gün içerisinde değişimi hissediyor insan..

yada 10 dk tesbihat yapılsa günlük : insanın Yaradan a bağlılığı bile boyut değiştiriyor
 
Yazar: Didem Çivici | Sayı 73 | Ekim 2011 | Pazartesi, 02 Şubat 2015 01:44

“Barışın Anahtarı Toprağa Yakındır”

İnsanın gururundan ve zevk arayışından doğan bir şey kültür olarak değerlendirilemez. Gerçek kültür DOĞA’da doğar; sade, alçakgönüllü ve saftır.




Bu satırlar, yaşamı boyunca insanlığa “doğal tarım” yöntemini anlatmaya çalışmış olan Masanobu Fukuoka'nın sözleri. Japonya'nın güneyinde küçük bir adada çiftçilik yapan bir ailenin çocuğu olarak büyüyen ve bir gün tüm dünya sistemlerinin, var olduğu düşünülen fikir ve kavramların hiçbir işe yaramadıklarının farkına varan bu adam bizlere, Zen-Budist öğretisi olan “hiç bir şey yapmama” hâlini tarım ve doğanın kökenleriyle birleştirerek, kendi deneyimleriyle sunuyor.

Her şey insan bilgisinin terk edilmesiyle başlar.


15 Eylül 2011. Bir kliniğin acil bölümündeyim; sol koluma serum bağlanmış, fazla su kaybından titreyen bedenimi yatıştırmaya çalışırken, başucumda duran anne ve babama daha birkaç saat önce okuduğum Fukuoka'nın balıkçıl hikâyesini anlatırken buluyorum kendimi:

Bir gece dolaşırken, limana bakan bir tepenin üstünde yorgunluktan yere yığılır ve uyumaya başlar. Uyku sersemliğiyle havanın aydınlanmasını izlerken güneşin kendisini göremediğini fark eder. O sırada uçurumun aşağısında yukarı doğru bir esintiyle sabah sisi ortadan kalkar ve bir gece balıkçılı çığlık atarak uzaklara uçar. O an tüm şüpheleri son bulur Fukuoka'nın, ve sisle birlikte karmaşık olan her şey kaybolur; ve şöyle derken bulur kendini:

Bu dünyada her şey boş...


… Ve o an hiçbir şey bilmediğini hisseder. Her şey yalandır ve bunu duyumsadığı o vakit ruhu hafifler ve berraklaşır. Kuşların cıvıltılarını duyar, dalgaların parıltılarını görür ve çevresinde var olan doğanın tüm güzelliği bir anda “görünür”. Bu, cennettir; bu “gerçek doğa”dır.

Fukuoka şöyle der:

“Eğer ölüm fikrinden kurtulmak isterseniz, kendinizi bu tarafta yaşam olduğu düşüncesinden kurtarmalısınız. Yaşam ve ölüm birdir.”

Ve ben, o gece o sedeyede “gerçek doğa”nın ışıltısıyla masallar anlatıyordum.



Doğal tarım , tarımın hakikî ve asıl biçimi, doğanın yöntemsiz yöntemi, Bodhidarma'nın dingin yoludur.


Fukuoka'nın doğal tarım hikâyesi, Koçi Vilayeti'ndeyken uzun zamandır kullanılmamış ve sürülmemiş bir tarlanın yanından geçerken sağlıklı pirinç fidelerinin yabani otlarla iç içe karmaşık bir halde görmesiyle başlar.

“Doğal tarım, insanın gereksiz işlem ve müdahalelerinden arınmış bir doğa temeli üzerine kuruludur. Doğayı, insan bilgisi ve eylemiyle şekillenen yıkımdan kurtararak eski haline getirmeye ve Tanrı'dan uzaklaşmış insanlığı yeniden hayata döndürmeye uğraşır.” diye söze başlıyor Fukuoka, Doğal Tarımın Yolu kitabında.

Doğadan ayrı kalan insan, kibir tutulmuş ve tüm hakikati yadsımaya başladı, ve kendini doğanın hükümdârı olarak bildi. Ne zaman ki uzaklaştırdı kendini özünden, var oluşun temelinden, “doğa”dan, o zaman hastalıklar sardı bedenini ve şimdi de onlardan ilaç ve kimyasal bileşimlerle kurtulmaya çalışıyor. Bedenini ilaçlarla, toprağı ise kimyasal gübre ve herbisitlerle dolduruyor.

Sonuç: Hastalıklar, Acı, Verimsizlik ve Kıtlık.

Modern endüstriyel tarım ilâhî bilgeliği arzular, ama bunun anlamını kavrayamadığı için doğayı kullanmak ister.

Saf doğal tarım buna zıt olarak hiç-darbe okuludur. Hiçbir yere gitmez ve zafer peşinde değildir. 'Hiç bir şey yapmama'yı uygulamaya koymak, çiftçinin başarmaya gayret etmesi gereken tek şeydir. Tarımın nihaî hedefi mahsûl yetiştirmek değil, insanların geliştirilmeleri ve kusursuzlaştırılmalarıdır.


İnsan, arzularının ve bitmek bilmeyen isteklerinin altında ezilmekten hiç mi hiç kaçınmıyor. Kutsal bir zanaat olan çiftçiliği köleliğe dönüştürmekten de hiç çekinmiyor. Ancak 21. yüzyılın bu zamanında her şey öylesine aşikâr ki, çevremize, hatta önümüzdeki tabağımıza gelen yiyeceklere dahi bakmak şu anda nasıl bir çıkmazın içerisinde olduğumuzun kanıtı.

Farkında olamadığımız ve hakkında kendimizi kandırdığımız bir gerçeklik var, ve Fukuoka kitabında buna değiniyor:

Biz doğayı bilemeyiz. İnsan hiçbir şey değil; mükemmel şekilde devinen doğanın içerisinde hiçbir şey değiliz ve buna olan öfkemizle adeta yıkıp döküyoruz etrafımızdaki her şeyi. Biz sadece doğayla “birlikte” var olabiliriz. O'ndan farklı Ya da O'nun dışında değiliz. O'nu kurtaramayız ya da O'na zarar veremeyiz. Kurtarmaya çalıştığımız yine kendimiziz ve zarar verdiğimiz şey de yine biziz. “Bilim” adını verdiğimiz araştırmalar silsilesi bize yalnızca insan bilgisinin ne kadar sınırlı olduğunu” gösteriyor ve biz bunu yadsımak bir kenara dursun, daha farkına bile varamıyoruz.

Açgözlülük hepimizi kör etmiş durumda, yediklerimizin besin değerleri olması gerekenin çok çok altında, ve biz bu yapay besinlere pek çok katkı maddesi ekleyerek onları “tatlandırmaya” çalışıyoruz. “Gerçekten neye ihtiyacımız var?” Belki de sormamız gereken başlıca soru bu. Kışın domates ya da hıyar yemeye gerçekten ihtiyacım var mı? Ya da dünyanın diğer ucundan getirilmiş tropikal bir meyveye. Fukuoka şöyle demiş:

Araştırmacılar, araştırmacı olmadan önce filozof olmalılar. İnsanın amacının ne olduğunu, insanlığın ne yaratması gerektiğini değerlendirmeliler. Doktorlar ilk önce insanların yaşamak için temelde neye bağlı olduklarını açığa çıkarmalılar.


Bu durum maalesef sadece besinlerle de ilgili değil, bu sürekli isteme hâli barınak ve giyim gibi alanlarda da karşımıza çıkıyor. İnsanoğlu tüm bu kargaşa ve mutsuzluktan kurtulmak istiyorsa tüm hayatını doğayla bir bütün oluşturarak devam ettirmeli.

Bizler için en yararlı besinler, doğduğumuz ya da yaşadığımız topraklardan gelenlerdir. Burada bir ahenk vardır; bir kimya, ilâhî bir rezonans vardır. İnsanoğlu bunu “modernleşme/uygarlaşma” nâmına unuttu ve bir kenara attı. Şimdiyse kıtlık ve savaşlarla uğraşıyor. Doğada savaş yoktur; orada tam bir bütünlük ve tam bir denge vuk'u bulur. Maddî çıkarlara dayanan bir dünya yaratılmış durumda ve bu tüm insanlığın sonunu hazırlıyor. Her şey kapitalist sistemin uşaklığını yapıyor.

Üstâd'ın bahsettiği, ve 'İşte bu!' dediğim başka bir konu da, benim de yaşamımda özen göstererek tercih ettiğim organik tarım ürünleri:

“... Oorganik tarım bile sadece bilimsel tarımın başka bir çeşididir.” diyor. Ve burada üzerinde durulması gereken, bu “doğal ürün” denilen sektörün piyasadaki “yapay ürün”lerden çok daha pahalı olması. Tam tersi olması gerekirken, işin içerisine başka hesapların karıştırılmasını benim de aklım almıyor. Doğal ürünler Hiçbir ilaç nevî bir şeye gereksinim duymamalı ve çok az bakım gerektirmeli. Bakın Fukuoka bu konuda ne diyor:

“Eğer doğal gıda için yüksek bir fiyat talep ediliyorsa, bu tüccarın fazladan kâr sağladığını gösterir. Bundan da ötesi, eğer doğal gıda pahalı olursa, lüks yiyecek hâline gelir ve yalnızca zenginler tarafından tüketilebilir.”

'Modern' tarımın getirisi, doğal olmayan ürünler bizi tatmin edebilir, ancak bizi hasta eder. Bu ürünler nitrojen, fosfor ve potasyum yığınından başka bir şey değiller ve etler ise kimyasal madde ve hormon depoları. Bedenlerimiz bu gıdalara bağımlı hâle geldi ve bizler ise daima bu besinleri talep ediyoruz. Ancak bu gıdalar, vücudumuz için gerekli besini temin edemiyor ve biz de takviye vitamin ve ilaçlara mahkûm oluyoruz: Alın size başka bir sektör daha!



Doğal Tarımın Dört İlkesi

Masanobu Fukuoka, Doğal Tarım'ı dört ilke ile sunuyor:

1. İlke: Toprağı İşlememek

Toprağın sürülmesi, bitki köklerinin yayılması ve mikroorganizmaların, küçük hayvanların ve yer solucanlarının aktiviteleri gibi doğal yollardan, kendi kendine olur.

2. İlke: Kimyasal Gübre/Hazırlanmış Kompost Kullanmamak

İnsanlar doğanın işine karışınca, ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, açılan yaraları kapatamazlar.

3. İlke: Yabani otları temizlememek

Yabani otlar, toprak verimliliğini oluşturur ve dengeyi sağlarlar.

4. İlke: Kimyasallara bağlı kalmamak

Toprağı sürmek ve sunî gübre kullanmak hastalıklara neden olur; toprak her yıl bakım ister. Doğa kendi haline bırakılırsa verim artar.

Bu yaklaşım, şu anda tüm dünyada uygulanmakta olan konvansiyonel* tarımın karşısında durarak, asıl olması gereken yöntemin “hiç bir şey yapmama” olduğunu savunuyor. Kendi çiftliğinde onlarca yıl yetiştirdiği yarı-yabanî sebzeler, narenciyeler, kış tahılı ve pirincin Japon yetkilileri şaşırtacak düzeydeki verimiyle Msanobu Fukuoka, doğal tarımın insanoğlu için en uygun yöntem olduğunu yaşamı el verdiğince anlatmaya çalışmış.

Doğada yaşam ve ölüm var, ve doğa neşe dolu. İnsan toplumunda yaşam ve ölüm var, ve insan üzüntü içinde yaşıyor.


Sanırım Üstâd bu cümlelerle özetliyor farkı. Kutsal bir anlayış ile toprağa dokunmak ve doğa ile birlikteliği kutlamak, yaşamlarımızı taçlandıracak olan yegâne görev olmalı bizler için.

“Tarım eskiden kutsal bir işti,” diyor Fukuoka, ve çok haklı. Günümüzün doymak bilmez ve kibirli toplumu, bırakın toprağın nimetini anlamayı, yanından geçtiği ağacı dahi önemsemeksizin beton yığınları dikmeyi kendine görev edinmiş durumda. Her ne kadar son yıllarda “doğaya dönüş” ve kirlenme karşıtı eylemler çoğalmış olsa da, bu girişimler çoğu zaman birer oyundan öteye gidemiyor, ve bir çözüm de getiremiyor.

Peki nasıl başlamalı?

“Eğer çiftçiler, zayıf ve 'geliştirilmiş' tohum cinslerini kullanmayı bırakırlarsa, toprağı aşırı miktarda nitrojenle takviye etmeyi durdururlarsa, ve güçlü köklerin gelişebilmesi için sulama suyunu azaltırlarsa, hastalıklar ortadan kalkar ve kimyasal püskürtmeye gerek kalmaz.”

Ve böylesine bir eyleme başlamak için bir “ekin sapı” kâfidir.

Kitap tavsiyesi:

Fukuoka, M. (2011). Doğal Tarımın Yolu: Felsefesi ve Uygulaması. İstanbul: Kaos Yayınları.

Fukuoka, M. (2006). Ekin Sapı Devrimi: Doğal Tarıma ve Doğal Hayata Giriş. İstanbul: Kaos Yayınları.

INDIGO© 2005-2011 |http://indigodergisi.com
 
Bazen yoğun duygu bulutunun içinde buluruz ya kendimizi.Sadece kötü hissederiz ama hangi duygunun bizi alaşağı ettiğini bilemediğimiz için toparlanamayiz.Kendi kendine geçmesini bekleriz gecerde ama yok olmaz bidaha bizi yakalar.İşte bu bilinmezlikten,yoğun olumsuz duygulardan rahat bi şekilde siyrilabilmek için bi teknik vermek istiyorum.
Öncelikle insanın kabul veremediği 3 duygu vardır;

1-Özgürlügünün kisitlanmasi
2-Haksizliga uğramak
3-Yok sayılmak

Her olumsuz durumda muhakkak bu duygulardan bir veya birçoğunu hissederiz. 1.SORUMUZ o an hangi duyguyu hissettiğimizi bulmak olmali.Örneğin şunları düşünüyorsanız;
Ben ona ne iyilikler yaptım karşılığı boylemi olacaktı,okadar emek verdim vs... Bu haksızlığa uğramaya kabul veremediğini gösterir.Veya bu bana yapılamaz burda ben varım,beni es geçemez kimse gibi söylenmelerse yok sayılmaya tahammül edemiyorsun.Bir diğeri kimse bana zorla bisey yaptiramaz vs.özgürlüğünün kısıtlanmasına girer.Şimdi buraya kadar ilk cevabı bulduk. 2.SORUMUZ ben bu duyguyu her hissettiğimde hangi savunma taktiklerini kullaniyorum.Küsmek,içine kapanmak,ignelemek,onucezalandirmak,hakaret etmek,kontrol etmek vs..
Tam bir hafta sure ver kendine her bu duyguları hissettiğinde hangi taktikleri uyguladığını not al.Ve son 3.SORU sanayapılmasını istemediğin bu davranışları sen kimlere yapıyorsun.Kimlere haksızlık yapmış olabilirsin.Birilerinin özgürlüğünü kısıtlamış olabilirsin veya birisini yok saymış olabilirsin Allahi dahi yok saymış olabilirsin her olumsuz duyguda ona guvenemeyip egosal taktiklere başvurup kendini koruduğunu düşündüğün icin.Özetlersek hangi duygulara yenildigimizi bulduk sonra hangi taktiklere basvurdugumuzu sonrada bize yapılmasını istemedigimizi kimlere uyguladigimizi.
Bunu bir hafta boyunca not ettikten sonra büyük bir rahatlama olacak.Neyi hissettiğini bildigin için seni korkutmayacak panikletmeyecek.Buraya kadar ego taktiklerini uygulamamaya çalıştık ama sınırlarınızı da korumak zorundasınız doğru bir şekilde egonun taktikleriyle değil.Daha sonra doğru sınır çizmek nasıl olmalı onuda paylasabilirim.Bu bilgileri daha önce terapi gordugum bi uzmandan öğrendim sizlere de tavsiye ederim.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…