Senden Bana Uzanan Yıllar
Yine dalgalanıyor saçların, ben ağlarken. Gözlerinin
mavisini
örtüyorsun aşkın sofrasına: yazla sonbahar arasında bir
yatak.
Ne benim, ne senin, ne de bir üçüncünün hazırladığı
içkidir tattığımız;
son ve boş bir şeyleri yudumlamaktayız.
Kendimizi derin suların aynalarında seyrederken, daha
çabuk uzatıyoruz birbirimize yemekleri:
Gece, ta kendisi gecenin, sabahla başlıyor,
bırakıyor beni senin döşeğine.
(Çev: Ahmet Cemal)
Sen Yattığında
yitik bayrakların kumaşından bir yatakta ve
mavikara heceler arasında,
karkirpiğinin gölgesinde,
düşüncelerinin seline kapılan turna kuşu
gelir yüzerek,
sapasağlam-
kendini ona açarsın.
Gagası saati vurur sana
her ağızda – ve hepsinde,
bir suskunluğun bin yılı,
kor kırmızısı bir ipin ucunda sallanan
çana dönüşür
vadelerle vade bitimleri,
üst üste sürünen bozuk paralar gibi,
birbirlerini ölesiye aşındırırlar,
sanki tenine işleyen,
kaskatı bir bozuk para yağmuruna
tutulursun,
saniyelerin kılığında
uçup, barikatlar kurarsın
düne ve yarına açılan
kapıların arkasına – fosfor
parıltısıyla, sonsuzluğun dişleri gibi,
tomurcukların bir bir göğüslerin,
uzanan ellere karşı ve inen
darbelerin altında - : öylesine yoğun,
öylesine derin
ve darmadağınıktır
turna kuşunun
yıldızlı tohumları.
(Çev: Ahmet Cemal)