Pablo Neruda Şiirleri

Seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile
girmeyenler,
Bir yabancı ile konuşmayanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
görmek istemekten
kaçınanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına
çıkmamış
olanlar.

Pablo Neruda
 
Akışkan Kaymak

Acayip, garip aristokratlar
Amerika’mızda, yakın zamanlarda
alçıyla kaplanmış memeli hayvanlar, kısır
genç adamlar, kibirli budalalar,
kötülük dolu toprak ağaları, Kulüp’te
aşırı içkinin kahramanları,
banka ve borsa soyguncuları,
ahmaklar, züppeler, pısırıklar,
kaygan aslanları elçiliklerin,
solgun asil kızlar,
et yiyen çiçekler, kokulandırılmış
haydut mağaralarının zürriyeti,
kan emen tırmanıcı sarmaşık,
gübre ve ter,
boğan sarmaşıklar,
feodal boa yılanlarından zincir

Stepler titrerken
Bolívar’ın ya da
O’Higgins’in dörtnallarıyla (yoksul askerler,
acı görmüş halk, yalın ayaklı kahramanlar) ,
oluşturdunuz sizler yolu
kral için, papaz çukuru için,
bayraklarımıza karşı ihanet için,
ve halkın korkusuz
rüzgârı salladığında mızraklarını
ve bıraktığında anayurdu kollarımıza,
ortaya çıktınız sizler ve çevrimlediniz toprağı,
ölçüp ayırdınız çitleri, yığdınız
toprağı ve ruhları, bölüştürdünüz
polise ve tekellere.

Döndü halk evine savaşlardan,
yitti aşağıda madenlerde, kıvrımların
siyah derinliklerinde,
düştü taşlı pulluk izlerine,
kirli fabrikaları çalıştırmaya başladı,
üredi kiralık kışlalarda,
diğer acıklı yaratıklarla birlikte
tıka basa doldu meskenlerde.

Dibe vurana dek battı halk şaraba,
terk edildi, vampirlerden
ve bitlerden bir ordu tarafından
saldırıldı, kuşatıldı
duvarlarla ve devriye polislerle,
ekmeksiz, müziksiz, yollarda
sersem yalnızlığın içinde
Orfeus bırakmaz herhalde oraya
ruhu için bir gitarı,
bir şeritle ve umutsuzlukla
kendisini sarmalamış
ve köylüklerin üzerinden yoksulluğun kuşu gibi
şarkı söyleyecek bir gitarı.



Pablo Neruda

Çeviren: İsmail Aksoy
 
Ağaçların Dallarında Niçin Kalır Güz

Ağaçların dallarında niçin kalır güz
yapraklar düşene dek?

Ve nerede asar o
kendi sarı pantolonlarını?

Doğru mudur güzün beklemekte olduğu
olacak olan bir şeyi?

Belki bir yaprakta titreyecek
ya da evren uğrayacak geçerken?

Toprağın altında bir mıknatıs mı var,
güzün kardeşi olan bir mıknatıs?

Ne zaman emredilir toprağın altında
gülün önceden belirlenmişliği.


Pablo Neruda
Çeviren: İsmail Aksoy
“Sorular Kitabı”ndan
 
Alandaki Ölüler
(28 Ocak 1946, Santiago de Chile)


Düştükleri yere ağlamaya gelmiyorum:
sizlere geliyorum, sizleri yokluyorum, yaşayanları,
seni ve beni yokluyorum ve dövüyorum bağrını.
Daha önce de düşenler oldu. Ansır mısın? Elbet, ansırsın.
Aynı ad ve soyadları vardı onların da.
San Gregorio'da, yağmur dolu Lonquimay'da,
Ranquil'de dağılmış her rüzgarda,
İqueique'de kuma gömülmüş,
deniz boyunca ve çölde,
duman boyunca ve yağmurda,
bozkırdan adalar denizine dek
öldürüldü diğerleri de,
senin gibi Antonio'ydu adları
ve balıkçı ya da demirciydi senin gibi:
Şili'nin eti, yaralanmış yüzleri
rüzgarla,
bozkırın işkence ettikleri,
acıyla damgalanmış.

Anayurdun duvarları ardında,
yakınında kar'ın ve kardan cam butiklerin,
ırmağın yeşil yaprakları ardında,
güherçilenin ve başakların altında
gördüm halkımın kan damlalarını,
ve her bir damlası ateş gibi yanıyordu.


Pablo Neruda
Türkçeye çeviren: İsmail Aksoy
('La arena traicionada' / 'İhanete Uğramış Kum';
'Canto General'den)

Pablo Neruda
 
Doların Avukatları

Amerikan cehennem, gündelik ekmeğimiz bizim,
yunmuş zehirde, başka bir ses
duyulur senin vefasız ateşinde:
yabancı şirketin
Kreol avukatıdır bu.

Kendi anayurdunda köleliğin zincirini
yapan odur,
küçümseyişlerle dolaşıyor
genel müdürlerin sınıfında
ve hor görerek bakıyor
yıpranmış bayraklarımıza.

New York’tan geldiklerinde,
o emperyalist keşif kolları,
mühendisler, istatistikçiler,
arazi ölçümcüsü, uzmanlar,
ve değer biçtiklerinde fethedilmiş topraklara,
kalaya, petrole, muza,
güherçileye, bakıra, mangana,
şekere, demire, kauçuğa, toprağa,
o zaman sarı gülüşlü
kasvetli bir cüceye benzer
ve verir itaatkar öğüdünü:

Bu yerlilere fazla para vermeye
gerek yok, aptalca
olur, sayın Baylar, bu maaşları
yükseltmek. Akıllıca olmaz.
Bu proleterler, bu yarı yerli kanı taşıyanlar
sadece sarhoş olmayı bilirler
bu kadar çok parayla. Hayır, Tanrı aşkına.
Bunlar ilkeldirler, daha fazla değil
vahşi hayvanlardan, çok iyi tanıyorum onları.
Çok fazla para vermeyin onlara.

Evlatlık alıyorlar onu ve üniforma giydiriyorlar ona.
Tıpkı bir gringo gibi giyiniyor,
bir gringo gibi tükürüyor. Bir gringo gibi
dans ediyor ve terfi ediyor.

Arabası ve viskisi var, gazete sahibi,
yargıç ve milletvekili yapıyorlar onu,
nişanlarla süslüyorlar onu, bakan yapıyorlar,
ve Hükümet’te dinliyorlar söylediklerini.
Tanıyor rüşvet alacakları,
tanıyor rüşvet almışları,
yalıyor tükürükleri, rüşvet veriyor, dağıtıyor madalyaları,
pohpohluyor, gülümsüyor ve tehdit ediyor.
Ve işte böyle boşaltılıyor limanlar arasından
kanayan cumhuriyetler.

Nerede oturuyor, diye soruyorsunuz,
bu mikrop, bu avukat,
bu ekşi mayası pisliğin,
kanımızda semiren
bu haşin, kana susamış bit?
Güneyde, ekvator bölgesinde yaşıyor
Brezilya’da,
fakat onun meskeni aynı zamanda
Amerika’nın merkezi kuşaklarıdır.

Chuquicamatas’da yalçın tepelerde
bulabilirsiniz onu.
Zenginliklerin kokusu peşinde tırmanıyor
dağlarda, geçiyor uçurumları
fermanlarıyla yasa kitabının
çalmak için topraklarımızı.
Puerto Limón’da bulabilirsiniz onu,
kardeşlerimizi zindanlara attıkları
Ciudad Trujillo’da, İquique’de,
Caracas’da, Maracaibo’da,
Antofagasta’da, Honduras’da,
suçlarken yurttaşlarını,
yağmalarken toprak işçilerini, girip çıkarken,
yargıçların ve toprak ağalarının yanına,
basını satın alırken ve yöneltirken
polisi, copu ve tüfeği
artık unutmuş olduğu ailesine karşı.

Smokin giyinmiş
mağrur yürüyor resepsiyonlarda
ve açılışını yapıyor anıtların
şu basmakalıp sözlerle: Baylar,
Yurdumuz hayatımızdan önemlidir,
çünkü anamızdır bizim, toprağımızdır,
düzeni savunalım, inşa edelim
yeni cezaevleri, yeni kodesler.

Ve ölüyor çok şereflice, vatansever
senatör, üstün aristokrat,
Papa’nın madalya taktığı,
anlı şanlı, şansın kendisine güldüğü kişi,
korkunç kişi, bakır cevherinde
ve ekmekte gömülmüş elleriyle
o katı, o derin toprakta,
ölüyor harap ve unutulmuş olarak,
tabutlarına hızla konulanlar
bizim ölülerimizin trajik soyu:
bir isim, haçta bir sayı,
rüzgârın titrettiği, kahramanların
adlarının baş harfleri bile silinip gitmiş.


Pablo Neruda
Çeviren: İsmail Aksoy
'Evrensel Şarkı'dan
 
Ölü Arkadaşın Yası


Ölü bir arkadaşın yasını tutuyorum,
Benim gibi iyi bir marangozdu o da.
Birlikte sokaklarda ve düzlüklerde gezdik,
Ve savaşlarda, kayalıklarda, hüzünlerde.
Nasıl da görürdü her şeyi
Benim için: Bir torba ışıltılı kemik...
Gülüşü, ekmeğimdi benim;
Sonra görmez oldu bizi ve o kendine bir çukur
kazdı toprakta


Onu o çukura sürdüler.
O günden bu yana onu daha yaşarken
avlayanlardır
Süsleyen, çomaklayan,
Kurdelelerle bezeyip rahat vermeyen,
Çalılarla donatıp, zavallı uyuyan arkadaşımı
Üzerime salanlar, beni öldürmek için.
Kimin durumu daha iyi, söyle bana, sevgili ölü:
Senin mi, yoksa benim adımı taşıyan kardeşinin mi?

Bunlar konuşulmalı: Dinleyecek birini arıyorum,
Ama bu yıkılmışlığı ve acılar şölenini anlayan yok
görünürde.

Bir yücelik yitirildi,
Bir daha gülmeyecek;
O şafaklarda öldü, beni dinleyen yok;
Bundan bir yere varılmaz, hepsi boşuna,
Çünkü o kendi ölüm kentinde şimdi,
Acısı tamamlanmış,
Bense bir başka işte,
Marangozlar olarak, zavallı marangozlar:
Birbirize onur sözüyle yazılmış,
Birimiz ölüme birimiz yaşama yazılmış.



(*) Bu şiir, Neruda'nın yakın arkadaşı, Peru'lu
ozan Cesar Vallejo'nun ölümünden söz etmektedir.

Pablo Neruda
 
Sonbaharda Unutulmuş


Saat yedi buçuktu
sonbahardı
ve bekliyordum birini
önemli değil kim olduğu.
Benimle olmaktan bıkmış
zaman
ağır ağır terk etti
ve yalnız bıraktı beni.

Günün kumuyla, suyla,
ölüp giden hüzünlü bir haftanın
yıkıntısıyla
baş başa kalmıştım.

“Neler oluyor? ” diye sordu bana
Paris’in yaprakları? “Kimi beklersin? ”

Ve bir kaç kez küçük düşürülmüştüm,
ilkinde bıraktığında beni ışık,
ondan sonra köpekler, kediler ve polisler.

Çimde geceyi gündüzü bilmeyen,
yalnızca kışın tuzunu bilen
yalnız bir at gibi
yalnız bırakıldım.

Kaldım
yapyalnız ve bomboş,
en sondaki yapraklar ağladılar bana,
ve sonrasında
duydular göz yaşları gibi.

Ne daha önce
ne de daha sonra
ansızın yalnız hissetmedim kendimi hiç.
Ve birini beklemekti buna yol açan –
anımsamıyorum,
çılgıncaydı,
uçucu,
ve birden yalnızlık yalnızca,
ki o an,
yol boyunca yitmişti
duygusu bir şeyin,
varlığının uzun bayraklarını yayan
bir şeyin gölgesi gibi ansızın.

Sonra kaçtım
o yalnız köşeden,
olabildiğince hızlı yürüdüm,
kaçarmışçasına geceden,
siyah ve yuvarlanan bir kayadan.
Söylediklerim önemli değil,
fakat bunlar başıma gelmişti
beklerken bir gün birini.



Pablo Neruda
Çeviren: İsmail Aksoy
“Estravagario”dan
 
Söyle Bana, Çıplak mıdır Gül

Söyle bana, çıplak mıdır gül,
ya da başka giysisi mi yoktur?

Niçin saklar ağaçlar acaba
köklerinin görkemini?

İşiten var mıdır ki
suçlu bir arabanın vicdan azabını?

Yağmur altındaki bir trenden daha hüzünlü
başka bir şey bulunur mu ki dünyada?



Pablo Neruda
Çeviren: İsmail Aksoy
“Sorular Kitabı”ndan
 
Kırlangıçların Aya Yerleşmek İstedikleri

Kırlangıçların aya yerleşmek
istedikleri doğru mudur?

Getirirler mi ilkbaharı kendileriyle,
havalanırlarken saçaklardan?

Güz geldiğinde ayı
terk mi eder kırlangıçlar?

Göğü gagalayıp dururlarken
ararlar mı tadımlık bizmutu?

Geri dönerler mi balkonlara
külle tozlanmış olarak?


Pablo Neruda
Çeviren: İsmail Aksoy
“Sorular Kitabı”ndan
 
Kim Çalışır Toprakta Daha Çok


Kim çalışır toprakta daha çok
insan mı yoksa mısırın güneşi mi?

Kim sever toprağı daha fazla
çam ağacı mı yoksa gelincik mi?

Hangisini yeğlemeli
orkideleri mi yoksa buğdayı mı?

Niçin bunca görkem çiçeğe
ve sadece lekeli altın buğdaya?

Yasal bir şekilde mi gelir
yoksa kaçak bir mevsim midir güz?



Pablo Neruda
Çeviren: İsmail Aksoy
“Sorular Kitabı”ndan
 
Son düzenleme:
ÇOCUKLUĞUN TAŞRASI

Çocukluğun taşrası, romantik balkondan seni yelpaze gibi açıyorum. Eskiden
olduğu gibi sokakların terk ettiği ben, terkedilmiş sokakları inceliyorum.
Düş darbeleriyle dövdüğüm küçük kent, kıpırtısız varlığından
beliriveriyorsun. Köpüğün kıyısında uzun ve ağır adımlarla toprakları ve
otları çiğneyerek, daha yeni boyanmış bu gök altında büzüşmüş sen, bir tek
sen geceyi kaçıran taşlar atabilirdin. Böyle yarattın kendini, yalnızlıkla
yoğrulmuş, iç sıkıntılarıyla yaralı, yürüyerek, yürüyerek kederli
kasabalarda. Neye yarar eskilerden söz etmek, neye yarar unutuşun
çamaşırlarını yeniden giymek? Yine de gölgen büyük ve kara, çocukluğumun
taşrası. Büyük ve kara kasaba gölgen renksiz soğukluğun, kuzey rüzgarının
öpücüğü altında. Ve güneşli, beklenmedik, tatlı günlerin de var bir başak
gibi sallanarak nemden çıktığında zaman. Ah! suların yükselmesinin korkunç
kışı, babaannem ve ben titrerdik aklımızı kaçırasıya titrerdik. Her yandan
yağan, kederli ve savurgan, bitmek tükenmek bilmez yağmur. haykırırlar,
ağlarlardı ormanlarda yitmiş trenler. Rüzgarın çevrelediği tahta evler
çatırdardı. Rüzgar şaha kalkmış ayaklarıyla pencereleri uçururdu, yıkardı
çitleri; şiddetli, umutsuz, arazi olurdu denize doğru. Ancak tertemiz
geceler de vardı, güzel havanın yaprakları, kusursuz yıldızlar içine
sokulmuş karanlık gökyüzü. Ağır kaldırımlarda, alacakaranlıkta ya da
unutulmaz sabahlarda genç kızı elinden tutup gezdiren aşık oldum. Söylenmiş
onca sözcük nasıl anımsanmaz? Çiçek gibi açılan öpücükler, dalgalanan
çiçekler her şey bitse de. Fırtınayla yüzleşen ve acı kanatları altında
ağzını güçlendiren çocuk seni destekliyor bugün fırtınadan sonra büyük bir
ağaç gibi nemli ve sessiz memleket. gizli saatlerin elinden kaçmış, herkesin
tanımadığı çocukluk taşrası. Son yağmurla ıslanmış yapı iskelesine uzanmış
yalnızlığın bölgesi, bir geri dönüş barınağı olarak öneriyorum seni ömrüme.


Pablo Neruda
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…