Pablo Neruda Şiirleri


ANLATALIM

Hani ya leylaklar,
Diyeceksiniz?
Hani ya diyeceksiniz,
Gelincikler bürünmüş,
Metafizik?
Kuşlarla,boşluklarla elenmiş,
Kelime yağmuru;
Hani ya diyeceksiniz?
Al buyur:
Bir mahallesinde yaşıyordum,
Madrid’in:
Çanlı,çalar saatli,ağaçlı.
Kocaman,
Meşin bir okyanus gibi,
Uzaktan görünürdü Kastil’in
Kuru çehresi.
Çiçekler Evi’ydi,
Evimin adı.
Itırlar fışkırırdı,
Köşe bucak.
Güzel evdi bu
Köpekleri,bebeleriyle.
Raoul,hatırında mı?
Ya senin,Raphael?
Sen Federico,
Hatırında mı?
Sen,yer altında yatan,
Hatırladın mı,
Balkonlu evimi?
Haziran güneşi hani,
Çiçekler basardı ağzına,
Orda...

Kardeş,kardeş,
Ateşli seslerden ibaretti,
Her şey;
Mallardaki tuzdan,
Çırpınan ekmek yığınından,
İbaretti her şey;
Donuk bir hokka gibi duran,
Heykeliyle;
Arguülles’deki mahallemin,
Çarşıları...
Yağ akardı kaşıklara,
Caddeleri doldururdu,
El ayak sesleri,derin..
Metreler, litreler,
Kıvıl kıvıl hayat;
İstif istif balık yığınları,
Çatılar:
Yorgun çan kulelerinin,
Yüceldiği;
Soğuk güneşle kaynaşan,
Çatılar..
Patateslerdeki,
Narin ve taşkın fildişi beyazlık;
Yumak yumak dalgası,
Domateslerin:
Tıngır mıngır,haydi denize...
Bütün bunlar,
Tutuşuyorlardı,
Bir sabah;
Közler,
İnsanları dağlayarak,
Topraktan çıktılar,
Bir sabah;
Nah bu anda ateş,
Nah,bu anda barut,
Bu anda kan.
Bebekleri öldürmek için,
Göğün yücesinden geldiler,
Göğün:
Uçakları, Magriplileriyle,
Haydutlar;
Yüzükleri, kurumlu avratlarıyla,
Haydutlar;
Kara keşişleri, dualarıyla,
Haydutlar;
Ve,
Çocuk kanları,caddelerden,
Aktı tıpış tıpış,
Çocuksu çocuksu.
Çakallar,
Çakalların tiksineceği
Çakallar!
Taşlar,
Dalar dikenlerin dişlerken
Tu diyeceği taşlar!
Engerekler,
Engereklerin kin güdeceği
Engerekler!
Sizleri,
Gurur ve bıçaklardan bir dalgayla,
Boğmak için;
Önünüzde gördüm İspanya’nın,
Kıyamet kanını.
Generaller,
Gelin de,
Yıkılmış evimi görün.
Görün,
Yaralı İspanya’yı.
Her göçük evden,
Bir ateş metal çıkar ama,
Çiçek yerine.
Her yarasından,
İspanya’nın;
Doğar İspanya.
Her ölmüş bebekten,
Çıkar, bir mavzer:
Gözleri de var,gözleri.
Mermiler doğar,
Her cürümden;
Mermiler ki gün ola
Kalbinizde yeri.
Neden diyorsunuz şiirlerin,
Söz açmaz, düşten yapraktan;
Doğduğun yerin,
Yüce volkanlarından?
Gel de gör:
Caddeler kan-revan.
Gel de gör:
Caddeler kan-revan.
Gel de gör:
Caddeler kan-revan.


Pablo NERUDA

Çeviren : Enver GÖKÇE
 

DENİZ

Bu ada fırdolayı,
Allahına deniz be.
Coşar kendiliğinden,
Dakkası bel’olmaz.
Tutturmuş, bir evet bir hayır,
Mavişken: evet,
Köpükken: evet;
Tırıs mı: hayır der hayır
Tek durma bilmez,
Tos vurur taşa;
“Ben deniz” der durur,
Gel de taşı inandır.
Al işte o zaman:
Yedi yeşil denizin,
Yedi yeşil kaplanın,
Yedi yeşil köpeğin,
Yedi yeşil diliyle;
Yine gelir, dolanır,
Taşı öper, ıslatır,
Bağrını, vura döğe.
Yine der ki: “Ben deniz”.
Elbet sana deniz derler,
Hay deniz arkadaş.
Suyun tükenmesin,
Çağın geçmesin.
Dellenme, n’oluyorsun,
Yardım et bize,
Biz kimiz zaten:
Kıyı insanları,
Balıkçılar işte...
Açız, üşürüz, hasmanemizsin,
Bağırma öyle, sert vurma,
Aç yeşil kutunu,
Dök avuçlarımıza;
Gümüş armağanını:
Gündelik balıktan.

Burda, her evde.
Dileğimiz bu:
Gümüşmüş te.
Sırçaymış da, vay aymış;
Ne çıkar, balık niye olmuş:
Dünyanın,
Fakir mutfakları için.
Soğuk, ıslak şimşekten
Dalgaların altına,
Kaydırma bakayım onu,
Saklama;
Hele, gidinin cimrisi.
Bir açılsana, gel,
Ko onu ellerimizin
Şuracığına.
Yardım et bize,
Yeşil, derin baba.
Yardım et ki bir gün,
Dünya yoksulluğu, kalka.
Dipte kalmış meyvenin,
Sırılsıklam yüceliğin,
Madenlerinin,
Öküzlerinin, üzümlerinin,
Sendeki bitip tükenmez,
Şeylerin:
Hasadını yapalım, yardım et.

Sana kim derler, biliriz
Okyanus baba.
Sürü sepet martıcıklar,
Adını serper, kumlara.
De akıllı dur,
Silkme yeleni.
Gözdağı verme, ortalığa,
Gıcırdatma, göğe karşı
Güzelim dişlerini.
Bi dakkacık dursun,
O şanlı hikayelerin.
Sen, her gün balık ver
Balık.
Büyükmüş küçükmüş bakma
Ver gelsin:
Her kadın, her erkek, her bebeğe.
Gez, dünya sokaklarını,
Dağıt balıklarını.
Sonra da, bir bağır bir bağır.
Bağır ki işteki yoksullar,
Seni duysunlar.
Bağır ki:
Maden ağzına çıkanlar:
“Bak hele koca denize
Balık pay etmeden gelir” desinler.
Onlar gerçekte,
Çekip gidecekler, karanlıklara,
Gülerekten...
Ormandaki, caddedeki insanlar
Ve toprak:
Bir deniz gülüşüyle, gülecekler.
Yok ama, istemiyorsan
Sen bunu,
Dur bekle, düşüneceğiz.
Siftah, insan işlerini
Bir hale yola koymamız gerek:
Başta en önemlileri,
Sonra, ötekiler.
Gün ola,
Bir dalacağız sana:
Ateş bir kılıçla keseceğiz,
Dalgalarını.
Elektrik atla aşacağız,
Köpüğünden.
Türküler tutturarak,
İneceğiz karnının, en kuytu yerine.
Atom teli, saracak belini.
Bitkiler dikeceğiz:
Çimentodan, çelikten,
Derin bahçene;
Elini kolunu, bağlayacağız.
Ve koşum takarak sana,
Çekip çevireceğiz seni
Alacağız kaleni;
Salkımlarından, kopara tüküre
Basa basa geçeceğiz etinden.
Ama önce kendi dertlerimiz,
Seninkisi sonra.
Her şeyi düzenleyeceğiz,
Ufaktan, ufaktan:
Harika şeyler yapmaya
Zorlayacağız,
Toprak seni, deniz seni!
Harikalı şey, ekmek deniz,
Dediğin de ne?
Bunlar, kavganın içinde,
Zaten:
Bizdedir, bizde!



Pablo NERUDA

 

DÖNÜŞ SEVİNCİ

(1939)
Vatanım, benim vatanım,
Sana yönelttim,
Akar kanımı.
Ben, gözü yaşlı bebek,
Anasına dil döken:
Yalvarırım dur,
Koru,
Bu kör gitarayı,
Bu yitik alnı.
Sana yeryüzünde,
Oğullar bulmak için,
Çıktım;
Ve başuçlarında
Bekleyeyim diye:
Ak pak adın uğruna,
Yer düşenlerin.
Körpe ağacından,
Bir ev kurmak için,
Çıktım;
Ve yaralı yiğitlere,
Yıldızını götüreyim diye.

Sende uyumak istiyorum,
Bu gün de.
Geceni ver bana,
Bin telli geceni;
Yıldızlı ölçünü,
Gemiden geceni.

Gölge değiştirmek istiyorum,
Yurdum,
Gül değiştirmek istiyorum.
Kolumu,
İnce beline dolamak istiyorum.
Ayağının ucuna,
Çökmek istiyorum;
Denizin kireçlediği,
Ayağımın.
Buğdayın.
Bir nitrat çiçeği seçeceğim,
İnce;
Buz gibi bir çandan,
Bir mekik ipliği eğireceğim;
O ıssız dillere destan köpüğünü,
Seyrederken senin:
Güzelliğin için,
Sahillik bir kol öreceğim.

Vatanım:
Gümbür gümbür sular,
Eriyen karla;
Çepeçevre vatanım.
Kükürtle haşır-neşir olur,
Kartal sende.
Mavi yakutlu,
Kakımlı Antartik elinde:
Şıkır şıkır insan
Bir ışık damlasıdır,
Parlar;
Düşman göğü aydınlatan.
Aman ha, ışığına vatan,
Karanlık, korkun. rüzgardan
Koru,
Sürt ümit başağını.
Bu korlu ışığın tümü,
Düştü senin,
Irak topraklarına.
Bu alınyazısını, insanların,
Sırf bir sırlı çiçektir,
Savundurur sana,
Uyuyan Amerika'nın enginliğinde.



Pablo NERUDA

 

HUERTA USTA
(Bahtıkara madeni, Anto Fagasta)

Kuzeye giderseniz eger,
Bahtıkaralar madenini görünüz;
Çağırın Huerta ustayı,
Bir şey anlayamazsınız uzaktan!
Kumlar vardır sadece kül rengi
Sonra yapılar gelir toz toprak içinde,
Bunca yorgunluk ve kederler,
Görülmez ama.
Hepsi yeraltında saklanmıştır,
Varlıkları kırıp geçirerek;
Sessiz sedasız.
Huerta usta kazmacıdır
Bir doksan beş boyunda
Maden damarı ortaya çıkınca
Kazmacılar
Yukardan aşağıya saldıran kişilerdir
Yeraltında beş yüz metre derinlikte
Kazmacılar vur Allah vurur
Göbeğe kadar suda.
Delgi makineleri
Karanlıkta, çamurda, taşta
İşini bitirdikten sonra,
Kırk sekiz saat sonra yani;
Bu cehennemden kurtulabilinir.
Ve maden yollarından!
Huerta usta
Bir başbuğ gibi giriyordu madene
Türkü söyleyerek,
Sapsarı topal ve kambur çıkıyordu sonra
Gözlerinde feri yok!
Sürünmeye başlıyordu nihayet
Kazma vuracak mecali yok
Antimuvan onu yiyip bitiriyordu
Eriyip akmıştı;
Basamıyordu yere,
Bacakları çöp gibi incelmişti
Öyle uzundu ki
Bir hortlaktı sanki,
Oysa yaşı otuz değildi daha!
Nereye gömüldüğünü sorarım da,
Kimse bir şey diyemez bana,
Çünkü kumlar ve rüzgar
Ortadan silmiştir küçümencik haçları
Huerta’nın işlediği bahtıkaralar madeninde.



Pablo NERUDA
 
Bu Gece En Hüzünlü Şiirleri Yazabilirim / Pablo Neruda

Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim

Şöyle diyebilirim: "Gece yıldızlardaydı
Ve yıldızlar, maviydi, uzaklarda üşürler"

Gökte gece yelinin söylediği türküler

Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Hem sevdim, hem sevildim, ya da o böyle söyler

Bu gece gibi miydi kucağıma aldığım
Öptüm onu öptüm de üstümde sonsuz gökler

Hem sevdim, hem sevildim, ya da ben böyle derim
Sevmeden durulmayan iri, durgun bakışlı gözler

Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Duymak yitirdiğimi, ah daha neler neler

Geceyi duymak, onsuz daha ulu geceyi
Çimenlere düşen çiy yazdığım bu dizeler

Sevgim onu alakoymaya yetmediyse ne çıkar
Ve o benimle değil, yıldızlıdır geceler

Yürek zor katlanıyor onu yitirmelere
Bakışlar sanki onu bana getirecekler

Böyle gecelerdeydi ağaçlar beyaz olur
Artık ne ben öyleyim ne de eski geceler

Sesim ara rüzgarı ona ulaşmak için
Şimdi sevmiyorum ya, eskidendi sevmeler

Şimdi kimbilir kimin benim olduğu gibi
Sesi, aydınlık teni, sonsuz uzayan gözler

Sevmiyorum doğrudur, yürek bu hala sever
Sevmek kısa sürdüyse unutmak uzun sürer

Bu gece gibi miydi kollarıma almıştım
Yüreğimde bir burgu ah onu yitirmeler

Budur bana verdiği acıların en sonu
Sondur bu onun için yazacağım dizeler
 
AMERİKA

Yanım, yörem hanımeli,
Çevrilmişim, çevrilmiş:
Çölle, çakalla, kıvılcımla.
Yanım yörem, burcu burcu leylaklar,
Günler sarmış beni, aylar;
Çevrilmişim, çevrilmiş:
Tek tanışım, sularla.
Yanım yörem tırnaklardır, balıklar,
Çevrilmişim, çevrilmiş:
Tek kurduğum şey, masalarla.
Sarmış beni, incecikten ve cenkçi:
Çanlar dolu kıyıdaki köpükler.
Volkanın erguvan gömleği,
Yerlinin erguvan gömleği;
Ve kökler,
Dikenler, yapraklar arasında;
Çırılçıplak bir ayağın çizdiği,
Patika;
Varıyorlar ayaklarıma geceleyin,
Geçeyim diye üstlerinden.
La Guayra’nın,
Trinidad’ın dalgakıranlarında,
Ve zenciler içinde var iken ben;
Guatemala’nın rüsvalık barışında,
Kondorların kanlı pençelerinde,
Var iken ben;
O değirmi, o anlaşılmaz,
O pırıl pırıl gökboşluğunda,
Buzullardan dökülen küllerde,
Köylülerin el arabalarında,
Depremde,
Ve doğumlarının rahminde var iken;
Sükunun içinde,
Küçümencik burçlarla taçlanmış
Akşamında,
Senin karnında, karnında var iken ben;
Tümcek, tümcek gecemdir benim.
Gündüzümdür;
Tümcek tümcek,
Havamdır benim, yaşadığımdır,
Acı çektiğimdir, yücelttiğimdir, can verdiğimdir;
Yani tümcek;
Toprağa yayılmış kan,
Bir güz gibi mahzun;
Ölümün korkunç sancağı,
Ulu ormandaki;
Ve bozguna uğramış,
Saldırıcının adımları;
Ve çığlıkları cengaverlerin,
Ve uyuyan mızrakların,
Tan kızıllığı.
Ve tedirgin uykuları,
Askerlerin;
Timsah sükununun,
Çamurlara belendiği,
Koca nehirler;
Başkaları unutulmuş,
Yeni şehirlerin;
Oldum olası ele geçmez kuşların,
Korosu;
Ve ormanın, kokuşmuş aydınlığında,
Koruyucu şimşeği, ateşböceğinin;
Tümcek tümcek...
Dilime türkü ettiğim heceler,
Ne ışıktan olmalıdır, ne geceden Amerika.
Zaferimin ekmeğinden,
Ve şimşekten çekip koparılan madde:
Topraktan olmalıdır, topraktan.
Kil enginiyle sarılmışım ben.
Yaşadığımca:
Ellerimin içinde akan,
Cömert topraklardan,
Bir kaynaktır.
İçtiğim, şarap değil toprak,
Ağzımın toprağı,
Sırlı toprak, ekenek toprağı;
Ve sebzelerden, ışıktan borasıyla,
Çiğiyle,
Altın kileriyle, tahıl köküyle
Topraktır.


Pablo NERUDA
 
ASMA ÇUBUĞU VE RÜZGAR

Bir şarkıcıyım ben,
Avrupa’nın bağlarında dolaştım;
Gezindim rüzgarlar altında.
Asya’nın rüzgarı altında.
Yaşamlar içinde en iyisi
Yaşam bile,
Dünyanın tadı;
Ak pak barış bile;
Avareydi
Devşirdim
Evet devşirdim.

Başka toprakların
En iyisi
Yüceltti şarkısını dudağımda;
Bağların ortasında
Barışın ve rüzgarın özgürlüğü!

İnsanlar nefret ediyor gibiydiler
Birbirleriyle.
Yine de aynı gece
Birbirlerinin üzerlerini
Örtüyorlardı.
Bizi uyandıran
Tek ışık
Dünyanın ışığıydı bu!
Evlerine girdim,
Yemek yiyorlardı masalarında;
Fabrikadan çıkmıştılar,
Gülüşüp ya da ağlaşıyorlardı.
Ve de
Hepsi birbirine benziyordu.
Ve hepsi de
Gözlerini ışığa çeviriyorlardı
Yollarını arıyordu hepsi de.

Hepsinin bir ağzı vardı
Türkü çağırıyorlardı,
Türkü çağırıyorlardı
İlkbahara dönük!

Hepsi.

İşte rüzgarda
Bağ çubuklarının arasında
En iyi insanları devşirdim
Şimdiyse dinlemeniz gerek beni



Pablo NERUDA
 
BAZI ŞEYLERİ AÇIKLIYORUM


Soracaksınız: Leylaklar nerede hani?
Gelincik yapraklı metafizik nerede?
Sözcüklerine incecik delikler açıp
onları saçan yağmur nerede?
Kuşlar nerede hani?


Her şeyi anlatayım.


Kent dışında yaşardım,
Madrid dışında, çanlarla,
saatlerle, ağaçlarla.


Görülürdü oradan
kurumuş yüzü Kastilya'nın
meşin bir okyanus gibi.
Evime
çiçek-evi derlerdi, sardunyalar fışkırırdı
duvarlarından çünkü:
güzel bir evdi
köpekleriyle, çocuklarıyla.
Hatırladın mı, Raul?
Rafael, hatırladın mı?
Hatırladın mı, Federico?
yerin altında,
hatırladın mı, balkonlarında o evin
Haziran ışığı çiçekler doldururdu ağzına.
Kardeşim, kardeşim!

Her şey
o kalın sesler, tezgâhların tuzu,
kabarmış ekmekler çıkaran fırın
ve heykelleriyle Argüelles pazarı
kurumuş bir mürekkep hokkasıydı sanki aldatmalar içinde:
yağ akardı kaşıklara,
ayakların, ellerin derin çarpıntısı
sokaklarda büyürdü,
metreler, litreler, temel
ölçüsü yaşamın,
balık yığınları,
rüzgâr gülünü bile şaşırtan
soğuk güneşiyle kiremitler,
patateslerin ince, çıldırmış beyazlığı,
domatesler yuvalanırdı denize dalga dalga.

Bir sabah tutuştu bunların hepsi,
bütün canlıları yutmak için bir sabah
fışkırdı topraktan
şenlik ateşleri,
silah vardı artık,
barut vardı artık,
artık kan vardı.
Haydutlar geldi uçaklarıyla,
yüzükleriyle, düşesleriyle haydutlar,
takdisler dağıtan kara keşişleriyle
haydutlar geldi gökyüzünden
çocukları öldürmek için,
çocuk kanı aktı sokaklarda
düpedüz çocukların kanı aktı.

Çakalların bile tiksindiği çakallar,
kuru çalıların bile tükürdüğü taşlar,
yılanları bile iğrendiren yılanlar!
Yüzyüze gelince bunlarla
kanını gördüm İspanya'nın,
kabarıyordu
bir onur ve bıçaklar dalgasında boğmak için sizleri!

Hain
generaller:
ölü evimi görün,
bakın paramparça İspanya'ya:
erimiş maden akıyor her evden
çiçek yerine,
her çukurundan İspanya'nın
İspanya yükseliyor,
her ölü çocuktan bir tüfek fışkırıyor,
gören bir tüfek,
kurşunlar doğuyor her cinayetten,
o kurşunlar günün birinde
on ikisinden vuracak yüreğinizi.

Soracaksınız: Şiiri neden
düşleri anlatmıyor, yaprakları
ve büyük yanardağlarını anayurdunun?


Gelin görün kanı sokaklardaki.
Gelin görün
kanı sokaklardaki.
Gelin görün kanı
sokaklardaki.


Pablo NERUDA


Çeviren : Ülkü TAMER
 
BİR BİR SAYAYIM ONLARI

Bu akşam onlardan söz etmeliyim bir bir
Bu akşam, bu yerde anıma geliniz

Manuel Antonio Lopez
Kardaş

Lizboa Calderon
Diğerleri hayınlık ettiler biz yolumuza devam ediyoruz

Alejandro Gutieerrez
Seninle düşen bayrak
Ayağa kalkıyor
Bütün yeryüzünde

Cesar Tapia
Bu bayraklar üstünde yüreğin
Bu gün Plaza’da çırpınıyor

Filomeno Chavez,
Elini asla sıkmadım, ama elin burada
Bu ölümün öldüremediği temiz bir eldir

Ramona Parra
Genç parıldayan yıldız
Ramona Parra
Kahraman kadın
Ramona Parra kanlı çiçek
Dostumuz, ey yiğit yürek
Örnek çocuk, altın gerilla
Adına bu savaşı izleyeceğimize yemin olsun
Yayılan kanın her yanda çiçekler gibi açsın



Pablo NERUDA
 
CAN VERMELER

Can çekişmeler başladı Kajamarka’da,
Ulu ağaç mavi pistil Athaualpa,
Dinledi rüzgarı:
Bir çelik sesiydi uğuldayan
Karanlığın ışıltısıydı bu
-Güçlü ve oynak-.
Bir atlı topluluğuydu
Çayır çimen arasında kıpırdayan!
Başbuğlar geldiler
Beyzadelerle çevrilmiş İnka
Kurtuldu şarkıdan ve danstan
Bir başka gezegenden gelme
Terli ve sakallı ziyaretçiler
Saygı duruşunda bulunuyorlardı
Hayın yürekli, kokmuş çakal
Valverd bir armağan sürdü
Bir sepetçik, bir meyve belki
Atların geldikleri diyardan
Athaualpa aldı bu nesneyi
Bilmiyordu neyin nesiydi bu
Ne çınlar ne parıldar!
Gülerek bıraktı yere,
Katil haçlı çakal
Gürleyiverdi:
“Vurun, öldürün;
Bağışlarım sizi cümle günahınızdan.”
Bir gökgürültüsü koştu
Haramilere.
Bu anda beyzadeler
Çevirdiler can çekişen İnka’yı.
Kanımız doldu beşiğine,
On bin Perulu düştü yere
Haçların kılıçların altına
Pizarro Estramadur’lu zalim cellat
Bağladı o canım kollarını İnka’nın
Gece kara bir kor gibi indi
Peru’nun üstüne!



Pablo NERUDA
 
İNSANLA TOPRAK BİR OLDULAR

Sen ey can karanlık,

Bir tutam selli meşem,

Arokanya’m benim;(*)

İnsanlıktan habersiz vatan!

Yağmurlu saltanatında sen,

Maden damarıydın sadece,

Buz tutmuş ellerdin!

Bilektin,

Taş yontmakta hünerli;

Vatandın,

Sürekli barıştın sadece!

Uğultuydu insanların,

Kaba kütük duruşlu,

Bir deli rüzgardılar.

Gör nasıldı,

Arokan babalarım:

Başlıkları yoktu,

Işıldak tüyden;

Düğün çiçeklerine,

Oturmazlardı;

Altın işlemezlerdi,

Papaza;

Köktüler onlar,

Oynamış orman kökleri;

Taştılar,ağaçtılar onlar,

Yapraktılar,mızrak biçimi,

Demirden bahadır başıydılar!

Ve siz babalarım,

Bir dörtnal sesindeydi ki,

Kulağınız tam:

Yıldırım düştü dağ başlarına,

Arokan ülkesinin yıldırımı;

Gölge oldu,taş-babalar,

Ağaca düğümlendiler;

Sindiler,

Anadan doğma karanlıklara;

Buzlu ışık,oldular,

Pekleştiler,çalıyla,toprakla;

Öylecene beklediler,

Merhametsiz yalnızlığın

Koynunda!

Kırmızı ağaçtı biri,

Bakardı;

Maden parçasıydı biri,

Dinlerdi;

Biri kasırgaydı,

Dönerdi burgu burgu;

Patikanın donundaydı,

Biri!

Kardan gemim,sert yaprağım,

Sen böyle doğdun vatanım!

İnsanın topraktan,

Sancak istediği anda;

Toprak,taş,yağmur,hava,

Çığlık,kök,yaprak,koku,

Bir urba gibi sardığı anda,

Oğulu;

Onu sevdiği,koruduğu anda,

Doğdun!

Kavgadan önce,böyle doğdu:

Vatanın birlik ve çoğunluğu.

(*)Arokanya,Arokan ülkesi: Şili’nin,And sıradağları ile Pasifik okyonusu arasında bulunan güney kısmına eskiden verilen ad.

Pablo NERUDA
 
JULİUS FUÇİK’LE KONUŞMA
(Seçme)

1
SOKAK DOSTUM

Prag sokaklarında kıştı
Julius Fuçik’in buyur edildiği
Taş duvarlı evi arşınlıyordum her gün.
Ev hiçbir şey anlatmadı bana
Ne demir çubuklar,
Ne sağır pencereli buz gibi ev
Yani hiçbir şey.
Her gün buradan geçiyordum ama,
Duvarları elliyor bakıyordum
Bir yankı arıyordum,
Koçyiğit savaşçının sesinden ve sözünden!

Günlerden bir gün
Alnı gözüktü duvarlardan,
Başka bir akşam elleri;
Sonra kendisi çıktı ortaya:
Can dostum eşlik etti bana!
Venceslas alanında
Ve Havelska’nın eski çarşısında
Pragın kül rengi bir gül gibi yüceldiği
Strahov bahçelerinde!



Pablo NERUDA
 
KIYIMLAR

Ama o zaman kan saklandı
(Köklerin arasında yıkandı ve inkar gelindi
Bu öyle geçmişte olmuştu ki) Güney’in yağmuru
onu her yerden sildi
Öyle vakit geçmişti ki güherçile onu yedi Pampa
içinde
Halkın ölümü her zamanki gibi oldu
Sanki hiç kimse ölmüyordu
Sanki bunlar toprak üstüne düşen taşlardı
Su üstüne düşen su.
Kuzeyden güneye ölüleri toz ettiler
Yaktılar onları karanlıklar içinde gömdüler
Gecede sessizlik içinde yok ettiler
Bir maden ocağında istif ettiler hepsini
Kemiklerini denize attılar.
Bugün nerede olduğunu kimse bilmiyor
Mezarları yok hepsi de dağılmışlardır
Vatanın kökleri arasında
Parmakları şehit parmağı gibiler
Yürekleri kurşuna dizildiler
Pampa yiğitleri
Sessizliğin başbuğları
Şili’lerin gülüşleri hepsi de
Katiller vücutlarını nereye gömdüler
Bilen yok
Ama topraktan çıkacaklar halkın kıyam gününde
Düşen kanı geri alacaklar

Suç Plaza’nın tam ortasında oldu

Çalı saklayamadı halkın temiz kanını
Ve Pampa bu kanı içemedi
Hiç kimse bu suçu saklayamadı

Suç vatanın tam göbeğinde oldu.




Pablo NERUDA
 
LUİS CORTES (DE TOCOPILLA)

Yoldaşım, benim adım Cortes!
Tocopılla bastırması sırasında beni tutsak ettiler
Pisagua’ya attılar beni
Biliyorsunuz kardaş ne demektir bu
Bir çoğu hastalandı, bir kısmı çıldırdı
Burası Gonzales Videla toplama kamplarından
daha berbat bir yer
Bir sabah Angel Veas’ın kalpten öldüğünü gördüm
Tel örgülerle çevrili katil kumlar üstünde
Onu can verirken kıvranıyor görmek
Müthiş bir şeydi,
Harika yaşamından sonra.
Ben de kalbimden hasta olduğumu hissedince
Garutaya’ya aktarma ettiler beni
Bu yeri bilmiyorsunuz kardaş
Burası Bolivya sınırı yakınında
Beş bin metrede bir yerdir yüceden
İçilen su acıdır
Deniz suyundan daha acıdır
Ve yaprak bitiyle doludur.
Hava çok da soğuk
Gök sanki üstten
Üstümüze düşecek gibi
Jandarmalar acıdılar
Ölüm buyruğuna karşı geldiler
Bir sedyeye bile koymadan
Bir katıra sardılar, yirmi altı saat
Dağlardan aşağıya doğru inmeye başladım
Vücudum dayanmaz oldu daha, yoldaşlar
Yolsuz sıradağlar arasında.
Hasta kalbimle,
İşte önünüzdeyim ben, bakınız
Sızı, yara bere içindeki bana
Bilmem daha ne kadar yaşayacağım
Bunlar sizin içinizi sızlatıyor
Bir şey sormayacağım daha
Kötü lanetliyi halka anlatın sizler
Acılarımıza,
Sırtlanca gülerek başa geçenleri.
Ölümümün hiç önemi yok
Ve çektiklerimizin
Mücadele uzun sürecek
Ve bunların bilinmesi gerek
Arkadaş unutma
Bilinmesi gerek bunların.


Pablo NERUDA
 
MACCHU-PİCCHU’NUN DORUKLARI

(XI)
(Seçme)

Karman çorman tantananın,
Taş gecenin ortasına,bırak;
Bırak daldırayım, ellerimi.
Bırak.
Unutulmuşun koca yüreği:
Bir kuş gibi çırpınsın bende,
Bir kuş gibi,
Bin yıldır tutsak!
Ko, bugün unutayım,
Bu bahtiyarlığı;
Bu, denizden daha engin olan,
Çünkü:
Denizden ve adalardan da
Engindir insan.
Çünkü:
Bir kuyuya düşer gibi,
Düşmek gerek ona,
İnsana;
Batık gerçeklere,
Sırlı bir su dalına tutunarak,
Çıkmak için:
Uçurumdan.


(XII)

Çık kardeş,
Benimle doğmaya gel.

Ver elini,
Yayılmış ağrının,
En derin yerinden.
Kaya diplerinden,
Dönecek değilsin,
Ve yeraltı çağlarından;
Geri dönmeyecek,
Taş kesilmiş sesin;
Ve gözlerin, oyuk gözlerin.
Yerin dibinden bak bana:
Sen çiftçi, dokumacı,
Garip çoban sen;
Sen, eğitmen
Guanako’lar (*) eğitmeni
Sen duvarcı,
İskelesine güvenemeyen;
Sen, And dağlarından,
Gözyaşı getiren;
Sen,
Ezik parmaklı mücevherci;
Sen köylü,
Ekininin üstüne titreyen;
Sen,
Taşının hamuruyla yoğrulmuş
Çömlekçi;
Boşaltın,
Bu yeni hayatın kadehine,
Eski gömülmüş acılarınızı;
Kanınızı gösterin bana,
Saban izinizi bana.

Burasıydı,
İşkenceye tutulduğum yer,
Işık vermiyor diye mücevher;
Deyin bana.
Deyin bana,
Taşın ve tanenin,
Vaktinde verdiğini.
Taşı gösterin bana,
Gömüldüğünüz.
Ağacı gösterin,
Çarmıha gerildiğiniz.
Çakın,
Eski çakmak taşlarını;
Yakın,
Eski lambaları bana;
Kırbaçları gösterin,
Kırbaçları;
Yüzyıllarca,
Yaralara işlemiş;
Ve pırıl pırıl,
Kanlı baltaları bana.
Ölü ağzınızla,
Konuşmaya geldim.
Derleyip toparlayın,
Tümcek;
Dil vermez dudaklarınızı,
Toprağın kıyıcığında.
Anlatın,
Bu bitmez geceyi bir bir.
Nasıl,
Sizlerle bağlanmıştım ben:
Zincir zincir,
Halka halka, adım adım,
Anlatın ne varsa anlatın.
Bileyin,
Saklı bıçaklarınızı;
Saplayın ellerime,
Göğsüme saplayın;
Sarı ışıklı bir nehir gibi,
Kaplanların gömüldüğü,
Bir nehir gibi.
Koyun ki ağlayayım, koyun,
Koyun ki saatlerce,
Günlerce, yıllar yılı;
Koyun ki kör çağlarca,
Yıldız yüzyıllarınca.

Sükun verin bana,
Su verin, ümit verin.

Kavga verin bana,
Demir verin, volkanları verin.

Sarmaş dolaş olun benimle,
Sevdalılar gibi.

Damarlarıma seğirtin,
Koşun ağzıma.

Dilimle konuşun, kanımla.

(*) Guanako: Güney Amerika laması.



Pablo NERUDA
 
NİTRAT ADAMLARI

Güherçile ülkesindeyim bilinmez kahramanlarla
Gezegenin sert kabuğunda,
İnce ve bereketli karı,
Küreyen ve kazanlarla:
Onların toprak ellerini övünçle sıktım
Bana:
“Bak, dediler kardeş, Humberston’da, Mapoşo’da,
Rikaventura’da ve Paloma’da
Ve Pan dö Azukar’da, Piojilo’da
Nasıl yaşıyoruz bak!”
Bana günlük yiyeceklerini,
Toprak damlarını,
Güneşi, tozu, sinekleri
Ve büyük yalnızlığı gösterdiler.
Ellerinin ayaları,
Kürek saplarıyla parçalanmış
Kirizmacıları gördüm ormanda
Madenin dibinden,
Cehennemden gelen bir ses duydum
Üzerimde:
Tozla, terle, kanla yoğrulmuş
Bir yaratıktı bu
Ve bana diyordu ki bu yüz:
“Gittiğin her yerde
Bu işkencelerden söz et
Bu cehennemde yaşayan
Kardeşinden
Öteki kardeşine ilet
Öylece!”



Pablo NERUDA
 
PEDRO VALDİVİA’NIN KALBİ

Bir ağaç dibinde enseledik,

Valdivia’yı.

Soğuk güneşin,

İplik iplik ışınlarıyla,

Tiftikten bir sabah;

Ve,

Yağmurlu bir rüzgar vardı.

Tekmil gökyüzü,

Ve gürül gürül gökgürültüsü:

Bir kılıç yığınıydı,

Bölük pörçük;

Yüzü koyun uzanmış yatardı.

Muhteşem sultanlığında:

Dile geliyordu tarçın,

Dile geliyordu tarçının:

Islak ateş böceği parıltısı.

Getirdik bezi,testiyi,

Kaba kıumaşları getirdik:

Gelin güveyilik örgülerimizden.

Getirdik mücevherleri:

Ayın bademleriydiler,

Sanki.

Getirdik davulları:

Arokan ülkesini,

Meşin ışıklara boğan.

Doldurduk usuldan usuldan,

İki kulplu ince uzun,testileri;

Ve karanlık öz kökümüzden olma,

Toprağın:

Tepindik keseklerinde,

Attık oyunu.

Düşman yüze,çarpı çarpıverdik sonra,

Sonra kestik,koçyiğit boynu.

Öf bir güzeldi ki,

Zalimin kanı:

Dumanı üstündeyken daha,

Bir nar gibi,böldük bölüştürdük.

Bir mızrak hay ettik,

Göğsüne sonra;

Ve kalbi,

Bir kuş gibi kanatlı kalbi;

Attık içine,

Arokan ağacının;

Aldı da bir kan şorultusu.

Ahacık bu an,

Bedenlerimizden yuğurulmuş,

Topraktan:

Savaş şarkısı,

Güneş şarkısı,

Hasat şarkısı doğdu.

Volkanların yücesine,

Doğruydu:

Üleştik kanayan kalbi.

Ben,eda edince,

Toprağın törenini:

Bu tacın içine batırıyordum,

Dişlerimi.

Ver bana,

Sendeki soğukluğu;

Seni,kötü yaban seni.

Ver bana,sendeki,

Azman kaplan cesurluğunu,

Kanındaki hıncı ver bana.

Ver bana,

Sana gelen ölümü;

Ver ki peşimden gele,

Gele de,

Korku sala seninkilere.

Savaşı ver bana,

Getirdiğin.

Atını ver bana.

Ver gele,gözlerin.

Ver bana,

Burma burma karanlığı.

Ver bana ,

Mısır anayı

Ver bana,atın dilini,

Ver bana,

Dikensiz vatan ver.

Ver bana,

Muzaffer barışı.

Ver bana,havayı ver:

Çiçeklenen Beyzadenin,

Soluduğu,

Tarçınlı havayı.



Pablo NERUDA
 
PLAZA ÖLÜLERİ

(23 Ocak, Şili, Santiago)

Düştükleri yere ağıt etmeye gelmiyorum,
Size koşuyorum yaşayanlara;
Hepinize koşuyorum
Ve göğsümü yumrukluyorum:
Sizlerden önce ölenler de oldu hatırında mı?
Onların aynı adları ve soyadları vardı.
San Gregorya’da, Lon Qimay’da yağmur altunda,
Ran Qüil’de rüzgarda tökezlenmiş,
İkik’de kumlar arasında
Ve çölde, denizde, yağmurda ve dumanda,
Yarımadada, pampa toprağında
Onlar da öldürüldü senin gibi,
Onların da adı Antonyo idi,
Balıkçı ya da denizciydiler.
Hepsi de etiyle kanıyla Şili’li
Yel vurdu yüzlerine,
Acılar damgasını vurdu,
Şehit etti pampa.
Yurdumun duvarları önünde,
Karda,
Yeşil kollu ırmağın ötesinde
Billurlaşmış gördüm kanı
Başak altında.
Nitrat altında,
Halkımın damlayan kanını gördüm
Ve ateş gibi tutuşuyordu
Her damla!



Pablo NERUDA
 
TOQUİ KAUPOLİKAN

Fırıl fırıl bora,Kopolikan,(*)

Sırlı kökünde büyüdü,

Ak gürgenin!

Vakt erişip yönetince halkı

Düşman silahlarına karşı;

Ha dedi yürüdü ağaç,

Vatanın katı ağacı!

Gördü saldırgan:

Yeşil bir sis ortasından,

Yaprakların yürüdüğünü.

Dallar,

Kocaman kocaman;

Ve bir urba,

Sayılmaz yapraklardan;

Dineldi karşılarına.

Gördü saldırgan:

Yer gövdesinin,

Halk olduğunu;

Köklerin fışkırdığını,

Topraktan.

Bildi ki saldırgan:

Vakit tamamdır,

Ölümün ve hayatın vakti,

Tamam!

Öbür ağaçlar da bilegeldiler,

Kırmızı ağaç dalları,

Soy soycak;

Orman acılarının dokuları,

Hepten;

Odundaki kin budağının,

Tümü.

Yitik düşmanın annacında:

Attı Kopolikan,

Sarmaşık örtüsünü.

Bu sultanlık tüyü değil,

Elvan elvan;

Bu, misk amber bitkilerden,

Taç değil;

Bu, papaz gerdanlığı değil,

Ipıl ıpıl yanan;

Bu, ne bir eldiven,

Ne süs-püs bir Sultan;

Ağacın yüzü bu,

Bir heykel direk,

Devrik bir akasyadan;

Yağmurun döğdüğü,

Bir yüz bu;

Sarmaşık otların,

Saldırdığı bir baş!

Yalçın bir evrenin,

Derin bir bakışı:

Başbuğ Kopolikan!

Amansız gözleri dünyanın:

Başbuğ Kopolikan!

Ve,

Duvarlardır devin yanakları,

Duvarlar:

Işıklar ve köklerle aşılan.

(*)Kopolikan: İspanya istilacılarına karşı savaşan bir yerli
kahraman.

Pablo NERUDA

 
bugdayin turkusu

halkim ben, parmakla sayilmayan
sesimde piril piril bir guc var
karanlikta boy atmaya
sessizligi asmaya yarayan

olu, yigit, golge ve buz, ne varsa
tohuma dururlar yeniden
ve halk, topraga gomulu
tohuma durur bir yerde
bugday nasil filizini surer de
cikarsa topragin ustune
guzelim kirmizi elleriyle
sessizligi burgu gibi deler de
bir siginak arayan ormanda

biz halkiz, yeniden dogariz olumlerde.

pablo neruda
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…