• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Pablo Neruda Şiirleri

Che

Nirvana
Kayıtlı Üye
12 Temmuz 2006
2.706
26
643
Çanakkale
Pablo NERUDA

Asıl adı "Neftali Ricardo Reyes Basoalto", (12 Temmuz 1904, Parral - 23 Eylül 1973, Santiago, Şili).

20. yüzyıl şiirinin en önemli adlarından Şili'li şair ve diplomat. 1953'te Lenin Barış ödülü'nü, 1971'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanmıştır.
 
Başka kitaplarla hapsedilmek için yazmıyorum
ya da zambağın somutlaşmış çırakları için değil
gelip geçecekler için, gereksindikleri
ay, su, düzenin değişmez temelleri
ekmek, şarap, ve okullar, gitarlar ve el aletleri için.
 
TÜRKÇE'DE PABLO NERUDA

ŞİİR
Sorular Kitabı, Pablo Neruda, Çeviri: Acem Özler-Jörg Spötter-Şahap Eraslan, Broy Yayınları, İstanbul, 1987
Sevdiğime Seslenir Gibi (Viente Poemas de Amor), Pablo Neruda, Çeviri: Sibel Özbudun-Kemal Özer,
Yordam Yayınları, İstanbul, 1992
Seçme Şiirler, Pablo Neruda, Çeviri: Enver Gökçe, Yön Yayıncılık, İstanbul, 1992
20 Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı (Viente poemas de amor y una cancion desespereda), Şiir Anıtları 3,
Pablo Neruda, Çeviri: Sait Maden, Çekirdek Yayınlar , İstanbul, 1996
Makasçı Uyansın, Pablo Neruda, Çeviri: Nice Damar, Evrensel Basım Yayın, İstanbul, 1996
Şiirler, Pablo Neruda, Çeviri: Hilmi Yavuz, Cem Yayınevi, İstanbul, 1997
Aşk Soneleri Ateşten Kılıç (Cien Sonetos Amor), Pablo Neruda, Çeviri: Metin Cengiz, Papirüs Yayınları,
İstanbul, 1997
Yüz Aşk Şiiri (Cien Sonetos de Amor), Pablo Neruda, Çeviri: Erdoğan Alkan, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1998
Kara Ada Şiirleri, Şiir Anıtları 7, Pablo Neruda, Çeviri: Sait Maden, Çekirdek Yayınlar, İstanbul, 1998
Kuşlar Sanatı (Arte de Pajaros), Pablo Neruda, Çeviri: Erdal Alova, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1998
100 Aşk Sonesi, Pablo Neruda, Çeviri: Adnan Özer, Gendaş Kültür, İstanbul, 1998
Kuruntular Kitabı (Estravagario), Pablo Neruda, Çeviri: Erdal Alova, İmge Kitabevi Yayınları, İstanbul, 1999
Kaptanın Dizeleri ve Yürekteki İspanya (Los Versos del Capitan), Pablo Neruda, Çeviri: Erdal Alova, Kaynak
Yayınları, İstanbul, 2000
Neruda Dünya Şiir Mitosları, Çeviri: Adnan Özer, Gendaş Kültür, İstanbul, 2002
Yüreğim Rüzgârlarla Özgür, Pablo Neruda, Çeviri: Cevat Çapan, Adam Yayınları, İstanbul, 2002
Yürekte İspanya, Pablo Neruda, Çeviri: Enver Gökçe, Evrensel Basım Yayın, İstanbul, 2003

DÜZYAZI

Şiir Boşuna Yazılmış Olmayacak, Pablo Neruda, Çeviri: Nesrin Arman, Broy Yayınları, İstanbul, 1984
Yaşadığımı İtiraf Ediyorum (Confieso Que He Vivido), Pablo Neruda, Çeviri: Ahmet Arpad, Milliyet Yayınları,
İstanbul, 1998
 
AĞIT

Nehirler gibi,

Ağlamak istiyorum,

Garip bir başıma ben;

Kaygılar almalı beni,

Dalıp gitmeliyim,

Eski maden gecelerin gibi.

Neden,

Pırıl pırıl anahtarlar,

Neden harami elinde?

Kalksana Oello ana,

Aç sırrını,

Bu bitmez gecenin

Yorgunluğuna;

Akıl ver damarlarına,

Senin olsun,

Yupanqui’ler güneşi

Uyku hali konuşurum

Seninle,

Toprak toprağa.

Sıradağların;

Döl yatağı;

Sen ey Perulu ana,

Nasıl oldu nasıl oldu da

Saplandı,

Bu hançerler çığı,

Senin gebe kumluğuna?

Ellerin içindeyim,

Kıpırdamam,

Duyuyorum:

Madenler yayılıyorlar,

Yeraltı boğazlarına.

Köklerinden olmuşum,

Ben, senin;

Bilmem neden,

Toprak vermez bilgeliğini

Bana.

Geceden gayrı,

Gördüğüm yok;

Yıldızlı topraklar,

Altında.

Bu uyduruk,

Bu cinli hayal da ne?

Sürünür gider,

Ta kızıl bir çizgiye?

Yasın gözleri,

Bitki, kapkara.

Nasıl vardın,

Bu acı rüzgara;

Nasıl oldu, nasıl oldu da,

Öfke taşları arasından,

Kopak;

Kaldırmadı kil tacını,

O gözler kamaştıran?

Yanayım kara bahtıma,

Çadırlar altında, bırak!

Kararmış ölü bir kök gibi,

Ko batıp gideyim!

Bu bitmez zalim gecede,

Yerin dibine ineceğim, ben;

Bir altın ağza kadar.

Gecenin taşına uzanmalıyım.

Burada ölmeliyim, derdimle.



Pablo NERUDA









 
ALMERİA

Döğülmüş, zehir zift bir tabak,

Al papaz bu senin.

Bir tabak:

Demir kırıntıları,

Küller ve gözyaşlarıyla;

Bir tabak:

Devrik duvarlar,

Hıçkırıklar taşan;

Al papaz bu senin,

Almeria’nın kanından.

Bir tabak:

Püskürme ateş,

Korkular, yıkıntılar,

Deli sularla;

Bir tabak:

Kırık ışıklardan,

Ezik başlardan;

Bir tabak, bir kara tabak,

Al bankacı bu senin,

Almeria’nın kanından.

Her sabah,

Her karamsar sabahında.

Ömrünüzün;

Masanızda göreceksiniz,

Onu:

Dumanı üstünde ve korlu.

Bir yana itivereceksiniz,

Nazik ellerinizle:

Yüzünü görmemek için,

Bir daha sindirmemek için.

Ekmek ve üzümler arasında,

Bir yana koyacaksınız onu;

Ve bu,

Ses seda vermez tabak:

Her sabah, her sabah,

Yerinde olacak.

Al albay, al albay karısı,

Bu size:

Bir mahfel şenliğinde,

Her bayramda;

Ve seher şarabının,

Alacakaranlığında:

Antlar içilir,

Nişanlar takılırken;

Ve sizler,

Onu göresiniz diye sizler,

Buz kesilmiş, tirtir halinizle,

Bu dünyada.

Evet bir tabak:

Şuranın buranın zenginleri,

Topunuza.

Size, sizlere

Bakanlar, büyükelçiler,

Canavar sofra dostları;

Sizlere, konforlu çayların,

Yüce mevkilerin kadınları;

Bir tabak:

Kemirilmiş, pis ve kirli,

Zavallı bir kandan;

Durur, önünüzde durur,

Her kuşluk, her hafta, ölüp ölesiye

Almeria’nın kanından.




Pablo NERUDA
 
BAYRAKLAR NASIL DOĞAR

Bayraklarımız her zaman böyle doğmuştur.
Halk işlemiştir onları
Tüm sevgisiyle
Onun parçalarını dikmiştir
Bütün yoksulluğuyla
Ve yıldızı çivilemiştir
Canı gönülden
Gökte ya da gömlekte vatanın yıldızı için
Bir mavi kesmiştir
Ve damla damla
Kırmızı doğmuştur
ABRAHAM JESUS BRITO
(POETE POPULAIRE)

(Seçme)

Jesus Brito’dur adı, Jesus Parron, halktır adı
Gözleri ırmak olmuştur
Elleri ise köklerdir.

Pablo NERUDA
 
BÜYÜK SEVİNÇ
(XX)
Peşinde seğirttiğim gölge, henüz benim değil

*

Ne kitaplar beni ağulasın diye yazdım,
Ne de zambak peşinde koşan;
Acemi çaylaklar için!
Ayı ve suyu dileyen
Basit kişiler için yazdım:
Düzen isteyen, ekmek ve şarap isteyen
Alet ve gitara isteyen
Basit halklar için
Halk için yazdım,
Şiirimi köylü gözleriyle okuyamayan.
Yaşantımı zehir zıkkım eden hava
Ve bir satır, kulaklarına ulaşacak bir gün:
İşte o zaman,
Başını kaldıracak basit emekçi
Ve taşlarla dövüşen madenci gülümseyecek
Alnını kaldıracak kürek işçisi
Ve şahane balığın pırıltısını daha iyi görecek
Balıkçı;
Ve elleri tutuşacak
Ve biraz yıkanınca
Kokulu sabunlar içindeki çarkçı
Bakakalacaklar şiirlerime
“Belki bir arkadaştı” diyecekler

*

Başka taç istemem,
Bu bana yeter!

*

Çıkınca fabrika ve madenlerden,
Şiirim toprağa karışsın istiyorum
Zulüm gören insanın zaferine, havaya.
Ve genç bir delikanlı,
Ağır ağır ve madenlerle ördüğüm yaşamı
Açınlasın diyorum
Köşe bucak saçılan bir kutu gibi.
Doldursun ruhunu içine
Ellesin fırtınalara.
Benim de şen olsun yüreğim
Boralı yüceliklerde.



Pablo NERUDA
 
FEDERİCO GARCİA LORCA'YA
YANIK ŞİİR


Issız bir evde,
Korkudan ağlayabilseydim;
Gözlerimi çıkarabilsem de,
Yiyebilseydim;
Senin sesin için yapardım
Bunları,
Yaşlı portakal ağacı sesin;
Senin şiirin için yapardım
Bunları,
Çığlık çığlığa fışkıran şiirin.
Baksana,
Maviye boyuyorlar hastaneleri,
Senin için;
Kıyıdaki kenar mahalleleri
Ve okullar,
Senin için büyüyorlar;
Tüy salıyorlar,
Yaralı melekler;
Pullar örtünüyor,
Düğün balıkları;
Deniz kestaneleri,
Göğe uçuyorlar;
Siyah tülleriyle terzi dükkanları:
Kanla doluyorlar, kaşıklarla,
Senin için;
Ve,
Yutuyorlar,
Yırtılmış kurdeleleri;
Öz canlarına kıyıyorlar,
Öpüşe öpüşe;
Ve ak sadeler giyiniyorlar.
Bir şeftali ağacı
Giyinip de,
Kuş gibi seğirtirken sen;
Kasırga gibi fırıl fırıl,
Bir pirinç gülüşüyle gülerken;
Türküler çağırdığında;
Allak bullak ederken,
Atardamarlarını,
Dişlerini, gırtlağını,
Parmaklarını;
Vay ne şirindin,
Kahrolurdum ben
Kahrolurdum ben
Kızıl göller için:
Güz ortasında bir şahbaz at
Ve kana belenmiş bir tanrıyla,
Beraber yaşadığın.
Kahrolurdum ben,
Mezarlıklar için:
Gece, sesi kısılmış
Çanlar arasından,
Suyla, mezarlarla küllenmiş
Nehirler gibi geçen;
Nehirler:
Hasta asker koğuşları sanki,
Tıklım tıklım dolu;
Ve matem yağlı ölüme,
Çürük taçlı mermer şifreli ölüme,
Nehir nehir gelen ölüme doğru;
Birdenbire taşıveren nehirler.
Gece, ayakta, ağlaya ağlaya,
Boğulmuş çarmıhların geçişini
Seyrederken sen;
Kahrolurdum seni görmek için:
Bak,
Ölüm nehrinin önünde ağlıyorsun
Perperişan;
Garip kalmış köşelerde başın,
Durmaz ha, durmaz gözlerin
Ağlar yaşın yaşın.
Gece ve çıldırasıya yalnız,
Külleri ısıra ısıra;
Dumanı, gölgeyi, unutmayı:
Siyah bir huniyle yığabilseydim,
Trenlerin, gemilerin üstüne;
Filizlendiğin ağaç için,
Yapardım bunları,
Topladığın,
Yaldızlı su yuvaları için;
Sarmaşık için,
Yapardım bunları;
Gecenin sırrını sana ileterek,
Kemiklerini saran
Sarmaşık için.
Islak soğan kokusu gelen
Şehirlerden,
Seni bekliyorlar;
Boğuk bir sesle,
Şarkı söyleyerek
Geçesin diye.
Yeşil kırlangıçlar,
Saçlarının arasına yapıyorlar,
Yuvalarını;
Dilsiz sperma sandalları,
Peşin sıra geliyorlar;
Sümüklü böcekler, haftalar,
Yelkenleri düşürülmüş serenler,
Kirazlar da,
Dönüveriyorlar ossaat:
Gözükünce solgun başın,
On beş gözlü başın,
Al kan içindeki ağzın.
Şehrin otellerini,
İsle doldurabilseydim;
Hıçkıra hıçkıra,
Yok edebilseydim
Çalar saatları;
Ezik dudaklarıyla yaz ayı,
Evine nasıl gelecek,
Göreyim diye
Yapardım bunları;
Yığın yığın insanların,
Melil mahzun tantanalarıyla
Ülkelerin,
İşlemez sabanların,
Gelincik çiçeklerinin;
Mezar kazıcıların, süvarilerin,
Kanlı haritaların, gezegenlerin,
Evine nasıl geldiklerini
Göreyim diye;
Yapardım bunları.
Küllerle örtülü dalgıçların,
Uzun bıçaklarla delik deşik olmuş
Meryem Ana tasvirlerini
Sürüte sürüte gelen maskelerin;
Damarların, köklerin, hastanelerin,
Karıncaların, su gözelerinin,
Evine nasıl geldiklerini
Göreyim diye;
Yapardım bunları.
İçine kapanmış atlının
Örümcekler arasında öldüğü
Bir yatakla,
Gecenin;
Kinden, dikenlerden bir gülün,
Sarıya çalan bir geminin,
Rüzgarlı bir günle, bir bebeğin;
Evine nasıl geldiklerini
Göreyim diye:
Yapardım bunları.
Ben, Oliverio, Norah,
Vicente Aleixandre, Delia,
Maruca, Malva, Marina,
Maria Luisa, Larco, La Rubia,
Rafael Ugarte, Cotapos,
Rafael Alberti, Carlos,
Manolo Altolaguirre, Bebé,
Molinari, Rosales, Concha Méndez,
Ve daha da unuttuklarım;
Evine nasıl gelecektik,
Göreyim diye
Yapardım bunları.
Gel de taçlar takayım,
Gel, sağlık esenlik delikanlısı,
Gel, kelebek kıravatlı civan;
Sen ey,
Sonsuz hür siyah bir şimşek gibi:
Pırıl pırıl insan;
Madem, geç vakitlere dek,
Kalınamıyor daha kayalıklarda;
Bari aramızda konuşalım,
Gel,
Şöylece bir, olduğumuz gibi;
Çiğ için olmadıktan sonra,
Şiirlerde n'olacak yani?
Bir ağu hançerin,
İçimize işlediği bu gece için
Olmadıktan sonra;
Şiirlerde n'olacak yani?
Bu tan kızıllığı için,
Olmadıktan sonra;
İnsanın vurulmuş yüreğinin,
Ölüme hazırlandığı,
Şu viran köşe için olmadıktan sonra
Şiirlerde n'olacak yani?
En çok gece, geceleyin:
Kıyamet gibi yıldızlardır,
Dolmuşlar hepten ırmağa;
Bir kurdele gibiler,
Fakir fukara dolu evlerin
Pencerelerindeki..

Bir ölen var,
Onların evlerinde;
Bürolarda, hastanelerde belki,
Belki asansör ve madenlerde,
İşlerinden oldular.
Onulur şey değil yaraları,
Yaratıklar,
Acı çekiyorlar.
Her yanda dert yanış,
Her yanda,
Vay şuymuş vay bu;
Pencereler,
Göz yaşıyla dolu,
Aşınmış eşikler,
Göz yaşından;
Yüklükler ıslak,
Bir dalga gibi
Halıları dişlemeye gelen
Göz yaşından,
Oysa ki yıldızlardır akar
Uçsuz bucaksız bir nehirde.
Federico,
Dünyayı görüyorsun.
Yolları görüyorsun,
Sirkeyi görüyorsun;
Birkaç ayrılıştan,
Taşlardan, raylardan gayrı,
Kimseciklerin kalmadığı,
Köşeden:
Duman ha deyince,
Zalim tekerleklerine;
Hoşça kalları görüyorsun,
İstasyonlardaki..

Her yanda, sorunlar koyuyorlar,
Çeşit çeşit insan var:
Kanlı bıçaklı kör var,
Öfkelisi, ümitsizi var,
Yoksul var, tırnak ağaçları var;
Şunun bunun sırtından,
Geçinmek sevdasıyla;
Harami var.

Hayat böyle, Federico,
Ey babayiğit,
Ey kara sevdalı adam.
Sana,
Dostluğumun sunabileceği şey
İşte bunlar..
Sen de epeyce şey biliyorsun
Şimdiden.
Yavaş yavaş, daha da,
Öğreneceklerin var.



Pablo NERUDA

Çeviren : Enver GÖKÇE
 
JİMENEZ DE QUESEDA

Geliyorlar,geliyorlar

Gemileri gör varıyorlar kalbim.

Magdalene üstünde gemilerdir,

Gonzalo Jimenez’in gemileri;

Varıyorlar,varıyorlar,gemilerdir...

Kapa,kemiren kıyılarını,

Koma onları ha,nehir!

Al onları,dalgaların altına,

Sil süpür,onlardaki tamahı!

Ateş hortumunu at,

At kanlı omurgalılarını,

Nehir!

Sal,

Göz yiyen yılan balıklarını,

Sal onlara!

Kaba timsahı çıkar,yollarına:

Batak rengi dişleriyle onu,

İlkel kalkanıyla;

Kumlu sularının üstüne kur,

Köprü yap,onu!

Jagar(*) ateşi boşalt,nehir ana:

Tohumlarından olma ağaçlarının,

Doruğundan!

Kan sinekleri yağdır,kan,

Kör et gözlerini,kara dumanla!

Tık onları,yarı kürene:

Yatağındaki karanlık köklere

Bağla,onları!

Ye bitir,yengeçlerinle:

Ciğer ve dudaklarını,

Tüm kurut kanlarını,

Kurut!

Talan ediyorlar,

Dişliyorlar,öldürüyorlar,

Daha şimdiden;

Daldıkları korudur.

Sırlı, kırmızı ormanın örtüsünü

Savun Kolombiya,n’olur!

Bıçağı dayadılar şimdiden:

Ufacık tapınağına,Iraka’nın.

Aha,tuttular zipa’yı(**)

Ve bağladılar:

“De sökül,

Eski tanrının mücevherlerini!”.

Mücevherler ki:

Pırıldar ve çiçeklenirdi,

Kolombiya seherinin çiğiyle.

İşkenceye koşarlar prensi,

Şimdi de,

Öldürdüler.

Başı,bakar bana:

Kimsenin örtemediği gözleriyle,

Bakar,yar gözleriyle:

Yeşil ve çıplak yurdumun.

Muhteşem başı,yakarlar

Şimdi de.

Ardından gider atlar:

Kılıçların ve işkencelerin,

Şimdi de.

Üç beş köz kalmış ortada,

Ve küller arasında şimdi:

Gözleri prensin,

Kapanmayan gözleri.


(*)Jagar: Güney Amerika kaplanı
(**)Zipa: Yerli başbuğ ve papaz

Pablo NERUDA
 
KIZIL ÇİZGİ

Daha sonra, kral
Yorgun ellerini kaldırdı
Ve haydutların
Yüzleri üstünden
Dokundu duvarlara
Kırmızı çizgi
Çektiler buraya
Altın ve gümüşle
Doldurmak gerekiyordu
Üç odayı
Kanlarının çizgisine dek
Doldurmak gerekiyordu
Altının çarkı geceler boyu döndü,
Ve şehitler çarkı hiç durmamacasına.
Toprağı pençelediler
Köpük ve sevgi mücevherlerini ipliğe
Geçirdiler
Nişanlının bileziklerini kopardılar
Tanrılarını bıraktılar
Çiftçi eski antika paralarını teslim etti
Balıkçı altın damlasını
Demir parmaklıklarda bir yankı titredi
Ve yüceliklerde cevap verirken mesaj ve ses
Altının çarkı dönmeye devam ediyordu
O zaman kaplanlar toplandılar
Kan ve gözyaşını paylaştırdılar
Atahualpa biraz kederliydi
Ve And’ların sarp yönünde bekliyordu
Kapılar açılmadılar
Akbabalar her şeyi bölüştüler
Mücevherlerin en son kertesine dek
Dinsel firuzeleri
Ve kana bulanmış
Ve gümüş dokunmuş elbiseler
Ve haydutların tırnakları
Her şeyi ölçüyordu
Ve keşişin gülüşleri arasında
Haydutlar arasında
Kral onu kederle dinliyordu.

Yüreği bir vazo gibiydi
Kininin acı özü gibi
Bir sancıyla dopdolu
Cephelerini düşündü
Cuzco’nun yücesinde
Kendi çağında
Prenseslerini
Egemenliğinde bir ürperme oldu
İçindeki olgunluğu hissetti ama
Umutsuz barışı bir hüzündü
Huascar’ı düşündü.
Yabancılar, burdan mı geçecekler
Her şey bir bilmece, her şey bıçaktı
Her şey sessizlikti
Yalnız kızıl çizgi canlı, çırpınıyordu:
Ölen dilsiz krallığın
Sarı bağırlarını yutan
O zaman Valvarde ölümle girdi
“Senin adın Juan bundan böyle” dedi
Tam hazırlandığı sırada
Odun yığını
Ağırbaşlılıkla cevap verdi: “Juan
Öyleyse benim ölüm adım olacak Juan”,
Artık, ölümün ne anlama geldiğini hesaba katmayarak

Boynuna ip geçirdiler: bir çelik kanca

Peru’nun ruhuna girdi.




Pablo NERUDA
 
NÂZIM'A BİR GÜZ ÇELENGİ

Neden öldün Nâzım? Senin türkülerinden yoksun ne yapacağız
şimdi
Senin bizi karşılarkenki gülümseyişin gibi bir pınar bulabilecek
miyiz bir daha?
Senin gururundan, sert sevecenliğinden yoksun ne yapacağız?
Bakışın gibi bir bakışı nereden bulmalı, ateşle suyun birleştiği
Gerçeğe çağıran, acıyla ve gözüpek bir sevinçle dolu?
Kardeşim benim, nice yeni duygular, düşünceler kazandırdın
bana
Denizden esen acı rüzgâr katsaydı önüne onları
Bulutlar gibi yaprak gibi uçarlar
Düşerlerdi orada, uzakta,
Yaşarken kendine seçtiğin
Ve ölüm sonrasında seni kucaklayan toprağa

Sana Şili'nin kış krizantemlerinden bir demet sunuyorum
Ve soğuk ay ışığını güney denizleri üstünde parıldayan
Halkların kavgasını ve kavgamı benim
Ve boğuk uğultusunu acılı davulların, kendi yurdundan...

Kardeşim benim, adanmış asker, dünyada nasıl da yalnızım
sensiz
Senin çiçek açmış bir kiraz ağacına benzeyen yüzünden
yoksun
Dostluğumuzdan, bana ekmek olan,
Rahmet gibi susuzluğumu gideren ve kanıma güç katan.

Zindanlardan kopup geldiğinde karşılaşmıştık seninle
Kuyu gibi kapkara zindanlardan
Canavarlıkların, zorbalıkların, acıların kuyuları
Ellerinde izi vardı eziyetlerin
Hınç oklarını aradım gözlerinde
Oysa sen parıldayan bir yürekle geldin
Yaralar ve ışıklar içinde

Şimdi ben ne yapayım? Nasıl tanımlar
Senin her yerden derlediğin çiçekler olmaksızın bu dünya.
Nasıl dövüşülür senden örnek almaksızın,
Senin halksal bilgeliğinden ve yüce şair onurundan yoksun?
Teşekkürler, böyle olduğun için! Teşekkürler o ateş için
Türkülerinle tutuşturduğun, sonsuzca.



Pablo NERUDA

Çeviren : Ataol BEHRAMOĞLU
 
UNUTMAK YOK

Nerelerdeydin diye sorarsan
"Hep eskisi gibi", diyeceğim.
Toprağı örten taşlardan söz edeceğim,
sürdükçe kendini harcayan ırmaktan;
ben yalnız kuşların yitirdiklerini bilirim,
gerilerde kalan denizi bilirim, bir de ağlayan
ablamı.
Neden ayrı adlarla anılıyor ülkeler, neden
günler
yeni günleri izliyor? Neden koyu bir gece
birikiyor ağızda? Neden ölüler?
Nereden geliyorsun diye sorarsan bölük pörçük
kelimelerle konuşmak zorundayım,
ağzı zehir gibi yakan araçlarla,
çoğu çürümeye yüz tutmuş hayvanlarla
ve avutamadığım yüreğimle.

Andaç değil yanımızda götürdüklerimiz
unutuşta uyuklayan sarımsı kumru değil,
yaşlarla kaplı yüzler,
boğazımıza yapışan eller
ve yapraklardan sıyrılan şey:
aşınmış bir günün karanlığı
acıyı kanımızda tatmış bir günün.

İşte menekşeler, işte kırlangıçlar
bize sevinç veren ne varsa,
geçici ve küçük duyarlıkların
yan yana göründüğü süslü kartpostallarda.

Ama bu sınırın ötesine geçmeliyim,
dişlemeliyim sessizliğin çevresindeki kabuğu,
ne karşılık vereceğimi bilemem:

öyle çok ki ölüler,
ve öyle çok ki al güneşle yarılmış hendekler,
ve öyle çok ki gemilere vuran miğferler,
ve öyle çok ki öpüşlerle kilitli eller,
ve öyle çok ki unutmak istediklerim.



Pablo NERUDA

Çeviren : Tomris UYAR
 
OĞULLARI ÖLEN ANALARA TÜRKÜ

Onlar ölmediler yok,
Ateş fitiller gibi:
Dimdik ayakta,
Barut ortasındalar!

Karıştı, bakır tenli
Çayır çimene,
Karıştı,
O canım hayalleri:
Zırhlı bir rüzgar,
Perdesi gibi;
Bir set gibi:
Kızgın çehreli,
Göğüs gibi:
Göğün görünmez göğsü gibi!

Analar, onlar ayakta
Buğday içindeler, onlar,
Yücelerden yüce dururlar:
Dünyayı doruktan seyreden,
Bir öğle güneşi gibi.
Bir çan darbeleri gibi,
Onlar.
Ölmüş gövdeler arasında,
Zaferi çekiçleyen bir ses gibi
Onlar,
Kara bir ses gibi.
Ey canevinden vurulmuş,
Toz duman olmuş bacılar!
İnanın oğullarınıza.
Kök oldu onlar,
Sade kök:
Kan suratlı,
Taşlar altında.
Karışmadı toprağa,
Dağılmış kemikçikleri.
Ağızları ısırır hala,
Kuru barutu;
Ve demir bir okyanus gibi,
Titreşirler hala.
Ben ölmedim der,
Yumrukları;
Yukarı kalkık yumrukları,
Daha.

Bunca yere düşmüşlerden,
Yenilmez bir hayat doğar:
Bir tek beden olur,
Analar, bayraklar, çocuklar,
Hayat gibi canlı tek bir beden;
Bir yüz bekler karanlıkları,
Ölü gözleriyle,
Kılıcı dopdolu,
Dünya ümitlerinden.

Dursun,

Dursun yas esvaplarınız.
Yığın derleyin,
Gözyaşlarınızı;
Bir metal oluncaya kadar:
Bununla vuracağız,
Gündüz gece;
Bununla çiğneyeceğiz,
Gündüz gece;
Bununla tüküreceğiz
Gündüz gece
Kin kapılarını,
Kırıncaya kadar.

Oğullarınızı bilirdim,
Unutmadım acılarınızı.
Ölümleriyle nasıl kıvandıysam,
Hayatlarıyla da öyleyimdir.
Onların gülüşleridir:
Karanlık atölyeleri ışıtan.
Her gün metroda, yanıbaşımda:
Onların ayak sesleridir,
Çın çın.
Akdeniz portakallarında,
Güney ağları içinde;
Yapılarda,
Basımevi mürekkeplerinde;
Kalplerini tutuşur gördüm onların,
Güçle, yangınla.

Ben de sizler gibiyim, analar .
Benim kalbim de yas dolu, ölüm dolu.
Gülüşlerinizi öldüren kanla,
Serpilip gelişmiş;
Bir orman gibidir kalbim.
Günlerin kahredici yalnızlığı,
Uyanışın sisli öfkeleri
Girmiştir içine.

Susamış sırtlanları,
Bitip tükenmez ürmeleriyle
Afrikadan gürleyen hayvan sesini;
Öfkeyi, iniltileri, hoşgörmeleri,
Bırakın, bir yana bırakın.
Ölümün ve tasanın
Çemberinden geçmiş analar,
Doğan ulu günün ortasına bakın:
Bu topraktan güler ölüleriniz.
Kalkık yumrukları titrer,
Buğdayın üstünde,
Bilesiniz.



Pablo NERUDA
 
bir gün bile uzak durma benden,


uzundur, çok uzundur bu ayrılık..

hem anlatamıyorum da

bekleyeceğim seni nasıl beklenirse garlarda

bir yerlerde uyuduğu zaman trenler




gitme uzağa bir saat olsa bile; o an

birleşir o saat uykusuzluluğun damlaları

ve bir ev arayan bütün dumanlar

gelir hemen öldürmeye belki, kaybolmuş kalbimi,

kırılmasın resmin kumun üstünde

uçmasın göz kapakların bensiz

sevgilim bir dakika olsun gitme..




yeterdi bir an oysa giderdin çok uzaklara

bense geçerdim oralardan sorarak

gelecekmisin..

ölmeye mi bırakacaksın beni yoksa..




..

pablo neruda
 
YARGIÇLAR

(Seçme)

Ne hakkın olacak,
Ne, bir şeyciğin.
Sen, Amerikaların,
Terkedilmiş oğlu,
Sen ey yoksulluk kadehi:
Aşağı Peru’da, Patagonya’da,
Şehirlerde ve Nikaragua’da,
Korumak için toprağını,
Ve ufacık evini, mısırlarıyla;
Ne yargıç var sana,
Ne kanun.

Efendilerinin,
Seni yenenlerin sultanlığı,
Geldiği çağda;
Yeni unutulmuştu daha,
Bıçaklı,
Pençe tırnaklı eski düş.
Göğünü, ıssız komak için,
Geldi kanun;
Tapılmış toprağını,
Çekip almak için geldi;
Nehirlerinin suyunu,
Kapışmak için;
Ağaçlarının hürlüğünü,
Çalmak için geldi.

Yalancı tanıklar,
Tuttular.
Vura vura deldiler,
Yüreğini:
Celplerle, kağıtlarla,
Soğuk fermanlar altına,
Gömdüler seni.
Acının sınırında,
Ayıkınca bir:
Odsuz ocaksız, kimsesiz,
Tığ teber, şah-ı merdan;
Al dediler zindan,
Al dediler zincir,
Vurdular kelepçeyi;
Yüzüp te bir yoksul can,
Kurtarmayasın diye,
Boğulasın diye boğulasın,
Debelene, debelene.




Pablo NERUDA
 
UYANSIN ODUNCU
(V)
Başka şey değil, bu olsun;
Uyansın Oduncu.
Tahta tası, baltasıyla
Abraham,
Yemek yemeğe gelsin,
Köylülerle.
Kabuklu başı,
Sahnede:
Meşe kırışıklığı içinde,
Görünen gözleri;
Dünyayı yeniden,
Seyre gelsinler:
Sekoya’lardan yüce durur
Yapraklardan tırmanarak.
Aksata’ya girsin, eczanelere,
Bir otobüse binsin, Tampa’da.
Dişlesin, bir sarı elmadan,
Girsin sinemaya;
Söz-sohbet etsin hep,
Basit soylarla.
Uyansın Oduncu.

Gelsin Abraham,
Şişirsin eski mayası:
Yaldızlı,
Yemyeşil toprağını,
İllinois’in.
Kaldırsın baltasını,
Halkının ortasında:
Yeni kölecilere karşı,
Köle kırbacına karşı,
Basımevinin ağusuna.
Karşı;
Yapmak istedikleri,
Kanlı pazarlığa karşı.
Siyah delikanlıya,
Beyaz delikanlı;
Yürüsünler,
Türküler söyleyerek, gülerek:
Altın duvarlarına karşı,
Kin fabrikatörüne karşı,
Kanlarının tüccarına karşı:
Türküler söyleyerek, gülerek,
Yenerek.
Uyansın Oduncu.


(V)
(Seçme)

Hadi, burda bana eyvallah,
Evime dönüyorum, düşlerime.
Patagonya’ya dönüyorum:
Rüzgarın, serekçeleri döğdüğü,
Buzun, okyanusu tuzladığı
Patagonya’ya.
Sadece bir ozanım ben,
Topunuzu seviyorum yani;
Ve gezer dururum,
Canım dünyayı.
Madenciler, hapsediliyorlar
Yurdumda.
Mahkemelerimizde
Asker buyruğudur.
Köklerine kadar seviyorum ama,
Küçümencik, soğuk memleketimi.
Ölebilseydim bin defa,
Bin defa, kurban olurdum ona.
Bin defa doğabilseydim,
Bin defa doğardım onun için:
Vahşi bir arokaryanın,
Güney yeli kasırgalarının;
Ve dün ele geçirilmiş çanların,
Yanından.
Boşverin, bakmayın bana,
Masaya aşkla vurarak
Düşünelim hepten, dünyayı.
Ekmeği emmeye gelmesin, kan.
Ezgileri ve kırmızı fasulyaları
Emmeye gelmesin, bir daha.
Benimle gelsinler:
Kız çocuk madenci, avukat ve tayfa,
Benimle gelsin:
Taş bebek fabrikatörü.
Gidelim sinemaya,
Sonra, içmeye çıkalım:
Şarabın en kırmızısından.

Bir şeyler çözmeye değil,
Türkü çağırmaya geldim
Buraya.
Sen de çağırasın, diye.



(Seçme)

Söken şafaklar için barış olsun,
Köprü için, şarap için barış!
Toprak ve sevgilerle
Eski türküyü yoğurarak,
Kanımda dolaşan,
Ve beni coşturan,
Alfabeye barış olsun!
Karnımızın acıktığı
Sabahta,
Kent için barış olsun!
Ve kökler ırmağı
Missisipi için barış!
Kardaşımın gömleği için barış,
Rüzgarın damgasını vurduğu;
Kitap için barış olsun!
Ve Broklayn’ın kara demiriyle
Ölenlerin küllerine barış olsun!
Ve ev ev ışık gibi dolaşan
Postacıya selam,
Sadece Rozar’i yazabilen
Sağ elim için barış olsun!
Taş gibi duran,
Savaşçı Bolivya’lıya barış!
Ve de evlenesin diye barış.
Biyo-Biyo’nun bütün bıçkıevlerine
Barış olsun!
Ve en tatlı eşyası üzerinde
İşlenmiş bir yüreğin bulunduğu
Viyoming’in küçük müzesi için
Barış olsun!
Fırıncı ve sevdaları için barış;
Un için
Ve doğacak tüm buğdaylar için barış olsun!
Çayır çimen arayan bütün aşklar için,
Ve bütün yaşayanlar için;
Bütün sular, bütün topraklar için
Barış olsun!


UYANSIN ODUNCU

(Seçme)

Fakat sen,
Bu temizcepheyi yok etmek için
Ayak takımını silahlandırırsan
Ve Şikago kasabını öne sürerek;
Sevdiğimiz müziği ve düzeni
Yönetmeye kalkarsan!
Saklandığımız taşlardan,
Ve havadan fırlayarak;
Seni ısıracağız!
Sana ateş kusmak için
Son pencereden atılacağız
En derin dalgalardan çıkacağız
Seni avlamak için,
Sapan izlerinden fırlayacağız.
Ekinler bir Kolombiya yağmuru gibi
Sana vursun diye!
Seni cehenneme yollamak
Sana ekmeği ve suyu haram etmek için
Çıkacağız yerimizden!


UYANSIN ODUNCU

(Seçme)

İşte bunun için,
Hey Arkansas’lı kız
Ve sen West-Point’in yaldızlı gençliği
Ya da sen Detroit’li mekanisyen
Hele sizler eski Orlean hamalları
Sizlere hitap ediyorum
Kulağınızı dört açın ve dinleyin
Bu yüce insanlık dünyasını:
Sizinle konuşan,
Ne bir Stat-Deportman’lı kibar bir kişi
Ne de korkunç bir çelik senyörüdür
Güney Amerika’nın en ucunda
Bir Patagonya demiryolcusunun oğlu,
Bir ozandır konuşan!
Ant dağlarının havası gibi Amerikalı
Ve bugün işkencenin ve tasanın hüküm sürdüğü
Bakır ve petrolün usul usul
Yabancı krallar için altına dönüştüğü
Vatanından uzak ve kaçak
Sen bir elinde altın,
Diğerinde bomba tutan bir put değilsin!
Ne isem, ne olmuşsam osun
Yani en temiz Amerikalı
Yeraltı kardeşliğinin
Yolların ve sokakların basit insanı
Kardeşin Juan,
Kardeşin John gibi satar pabuçlarını
Kız kardeşin Juana,
Yeğenin Jane gibi patates soyar
Kanım madenci ve denizcidir,
Sizin Peter gibi. Ve Broklayn’ın kara demiriyle
Ölenlerin küllerine barış olsun!
Ve ev ev ışık gibi dolaşan
Postacıya selam,
Sadece Rozar’i yazabilen
Sağ elim için barış olsun!
Taş gibi duran,
Savaşçı Bolivya’lıya barış!
Ve de evlenesin diye barış.
Biyo-Biyo’nun bütün bıçkıevlerine
Barış olsun!
Ve en tatlı eşyası üzerinde
İşlenmiş bir yüreğin bulunduğu
Viyoming’in küçük müzesi için
Barış olsun!
Fırıncı ve sevdaları için barış;
Un için
Ve doğacak tüm buğdaylar için barış olsun!
Çayır çimen arayan bütün aşklar için,
Ve bütün yaşayanlar için;
Bütün sular, bütün topraklar için
Barış olsun!


UYANSIN ODUNCU

(Seçme)

Fakat sen,
Bu temizcepheyi yok etmek için
Ayak takımını silahlandırırsan
Ve Şikago kasabını öne sürerek;
Sevdiğimiz müziği ve düzeni
Yönetmeye kalkarsan!
Saklandığımız taşlardan,
Ve havadan fırlayarak;
Seni ısıracağız!
Sana ateş kusmak için
Son pencereden atılacağız
En derin dalgalardan çıkacağız
Seni avlamak için,
Sapan izlerinden fırlayacağız.
Ekinler bir Kolombiya yağmuru gibi
Sana vursun diye!
Seni cehenneme yollamak
Sana ekmeği ve suyu haram etmek için
Çıkacağız yerimizden!


UYANSIN ODUNCU

(Seçme)

İşte bunun için,
Hey Arkansas’lı kız
Ve sen West-Point’in yaldızlı gençliği
Ya da sen Detroit’li mekanisyen
Hele sizler eski Orlean hamalları
Sizlere hitap ediyorum
Kulağınızı dört açın ve dinleyin
Bu yüce insanlık dünyasını:
Sizinle konuşan,
Ne bir Stat-Deportman’lı kibar bir kişi
Ne de korkunç bir çelik senyörüdür
Güney Amerika’nın en ucunda
Bir Patagonya demiryolcusunun oğlu,
Bir ozandır konuşan!
Ant dağlarının havası gibi Amerikalı
Ve bugün işkencenin ve tasanın hüküm sürdüğü
Bakır ve petrolün usul usul
Yabancı krallar için altına dönüştüğü
Vatanından uzak ve kaçak
Sen bir elinde altın,
Diğerinde bomba tutan bir put değilsin!
Ne isem, ne olmuşsam osun
Yani en temiz Amerikalı
Yeraltı kardeşliğinin
Yolların ve sokakların basit insanı
Kardeşin Juan,
Kardeşin John gibi satar pabuçlarını
Kız kardeşin Juana,
Yeğenin Jane gibi patates soyar
Kanım madenci ve denizcidir,
Sizin Peter gibi.



Pablo NERUDA
 


TEMBEL
Gök araçları gidip gelecek
Yıldızlar arasında.
O canım ayı çalmak
Ve eczanelerimizi kurmak için oraya
Çıkacaklar habire!

Biz de,
Bu şarap dolu bağbozumu gününde
Yaşamaya başlayacağız
Evde şu yarımada denizinde
Şili’de kirazlar ırgalanıyor
Güzelim kızlar türkü söylerken
Su pırıl pırıl gitaranın içinde

Güneş ışıl ışıl.
Taşıyor buğdaya mucizesini

İlk şarap kırmızı kırmızı
Körpe bir bebek gibi sımsıcak
İkincisi gürbüz mü gürbüz
Sanırsın şehlevent avaz
Üçüncüsü sapsarı yakut
Yangından ve gelincikten

Evimde deniz ve toprağım var
Karımın gözleri bir dev
Rengi yabani fındık
Ve gece bastırınca
Deniz beyazlar giyiniyor ve yeşil
Ve sonra
Köpükler içindeki ay
Okyanusla nişanlandım düşünde

O halde niye terkedelim gezegenimizi.



Pablo NERUDA
 

SAVAŞAN TOPRAK

Önce, toprak dayandı
Araconya karı
Beyaz bir ateş gibi yaktı
Saldırganın ayaklarını

Parmakları soğuktan düşüyordu
Almgros’un elleri, ayakları
Karanlığın mezar kazıcıları
Ve yırtıcı pençeleri, karda
Sadece donmuş birer et
Ve sıradağlar denizinde
Bir sessizlik idiler

Şili rüzgarı kırbaçlıyordu
Yıldızları özümleyerek
Süvarileri, açgözlüleri devirerek
Almagro’yu açlık
Görünmez ve çınlayan bir çene gibi izledi
Atlar, bu buz bayramına
Kurban edilmiştiler
Ve Güney’in ölümü
Tesbih taneleri gibi döktü
Almagro’nun tırısını
Atı Peru’ya dönünceye dek
Orda Kuzey’in ölümü
Yolun kıyısına oturmuş
Bir baltayla
Bu püskürtülen fatihi bekliyordu



Pablo NERUDA
 

MUZAFFER HALK

Yüreğim bu kavganın içinde
Kazanacak halkım
Bütün halklar kazanacak bir bir.
Bu acılar, ıslak bir mendil gibi
Kumlar arasından
Şehit duraklarından.
Süzülüp ortaya çıkaracak her şeyi,
Şanlı günler yakındır çünkü
Kinler susacak bir an
Ceza veren eller titremesin diye,
Günler tam dolsun diye,
Halk caddelerde.
Bir güzel, bir güçlü
Yerini alsın diye!
İşte benim günüm bu
İşte hoşgörürlüğüm
Başka sancağım yok benim!



Pablo NERUDA
 

ÖLÜM

I
Dünyaya birçok kez gelmişim
Yok olmuş yıldızların dibinden
Ellerimde tuttuğum
Ölümsüzlük bağlarını dokuyarak
Şimdi öleceğim yeniden
Vücudumu örten toprağa sarınarak!

II
Ne papazların sattığı
Gökyüzünden bir parça aldım.
Ne de tembel zenginler için
Metafizikçilerin,
Düzüp koştuğu, karanlıklardan.

III
Ölüm içinde yoksullarla bir olmak istiyorum
Göğü elinde tutanların kamçıladığı
İnceleme yeteneği olmayanlarla!
Şimdiyse ölüme hazırım
Beni saran bir elbise gibi
Sevdiğim renkten
Boyu bosuma tıpatıp; uygun
Ve benim için gerekli olan
Beni saran bir elbise gibi!



Pablo NERUDA
 
Back