Özgürlüğün çeşitli boyutları vardır. Bir boyutu da içimizdeki özgürlüktür. Ruhsal özgürlük, öz varlığımız olmak ve gerçekte nasıl isek kendimizi öyle ifade etmektir. İçimizdeki bağlardan özgür olduğumuzda var olan özgürlüktür bu…
Peki, bu bağlar neler olabilir?
Bu bağlar çeşitli seviyelerdedir. İlk seviye, kendine dair olan bağdır. Esasen bu, kendine dair yanlış idraktir. Nasıl ‘yanlış ben’ e sahip oluruz? Bu birçok yolla oluşabilir. Bir kısmı yetiştirilme tarzımızdan ya da farklı insanlar tarafından, ismimiz, ırkımız, sosyal konumuza göre “Sen böylesin, hayattan beklentilerin bu olabilir” diye bize anlatılanlardan kaynaklanabilir. Ve anlatılanlar arasında hatalı bilgilerin olma ihtimali çok yüksektir. Kendinizi dışsal görünür öğeler olarak düşünmek öz varlığınıza bir sınırlama getirir ve sınırlamalar kendinize dair özgürlük algınızın azalmasına neden olur.
Bu bedende, çevrenizdeki tüm insanlar, sosyal statünüz, durumlar ve kalıtımsal özellikleriniz ile birlikte hala özgür olabilir misiniz? Zor olan
işte budur! İçimizdeki özgürlüğü nasıl elde ederiz? Dışarıdan “Sen şu ülkedensin, cinsiyetin şu, eğitim seviyen şu…” denir. Toplumsal olarak bir algı yaratılır ve eğer siz “Evet, bu gerçek” derseniz; bir çeşit
hapishane ile sınırlanıyorsunuz gibidir. Aslında böyle olmak zorunda değildir; her birimiz bir takım genellemelere tabi olarak yaşıyoruz sadece.
Var olan genellemelerden nasıl kurtuluruz? Bu biraz düşünme ve anlayış gerektirir ve meditasyon bize bu konuda yardımcı olur. İçsel özgürlük olduğunda; kendimden farklı olan insanlarla özdeşleşmem mümkün olur; çünkü ortak olan ruhsallıkla bağlantı kurarım. O zaman, insanların sınırlamalar nedeniyle geçici olarak örtülmüş ne kadar çok ortak noktası olduğuna şaşırırsınız! Başkalarına dışsal görüntüye dair filtreler ile baktığımızda hapis kalırız ve onları da hapsederiz; onlara farklı bakıp farklı davranırız…
Bir hapishane daha vardır; mizacımızın hapishanesi. ”İnsan doğası değişmez, onlar ne ise odur” diyebilirsiniz. Fakat ruhsallıkta böyle bir söylem sorgulanır. ”Gerçekten bu benim doğam /mizacım mı? Bu, gerçekten olduğum gibi olma özgürlüğü mü? Yoksa yıllar boyunca üzerime giydiğim bir şey mi?”. Ve biz de “Evet,” deriz, “Üzerine giydiğin bir şey ve onu bırakabilme seçeneğine de sahipsin.”
Bu sınırlamalara başka hiçbir seçeneğimiz olmadığı düşüncesiyle kapılırız, fakat bir kere öz varlığımızın gerçekliğini deneyimlemeye başladığımızda, aslında seçme şan
sımızın olduğunu anlarız. Meditasyonda gerçekten siz olmanın anlamını deneyimlersiniz. Özgür olduğunuzda nasıl olduğunuz ile içinde yaşadığınız bu görünmeyen sınırlamaları yaratan durumların etkisi altında olduğunuz zamanki farkı görürsünüz. Bu farkı gördüğünüzde, seçim yapmanız gerektiğini hissedersiniz; sadece bir seçeneğiniz yoktur. Özgür olmayı seçmiyorsanız eğer, bağ içinde olmayı seçiyorsanız, bir şekilde acı çekmeyi seçiyorsunuz demektir.
Peki, bu bağlar neler olabilir?
Bu bağlar çeşitli seviyelerdedir. İlk seviye, kendine dair olan bağdır. Esasen bu, kendine dair yanlış idraktir. Nasıl ‘yanlış ben’ e sahip oluruz? Bu birçok yolla oluşabilir. Bir kısmı yetiştirilme tarzımızdan ya da farklı insanlar tarafından, ismimiz, ırkımız, sosyal konumuza göre “Sen böylesin, hayattan beklentilerin bu olabilir” diye bize anlatılanlardan kaynaklanabilir. Ve anlatılanlar arasında hatalı bilgilerin olma ihtimali çok yüksektir. Kendinizi dışsal görünür öğeler olarak düşünmek öz varlığınıza bir sınırlama getirir ve sınırlamalar kendinize dair özgürlük algınızın azalmasına neden olur.
Bu bedende, çevrenizdeki tüm insanlar, sosyal statünüz, durumlar ve kalıtımsal özellikleriniz ile birlikte hala özgür olabilir misiniz? Zor olan
işte budur! İçimizdeki özgürlüğü nasıl elde ederiz? Dışarıdan “Sen şu ülkedensin, cinsiyetin şu, eğitim seviyen şu…” denir. Toplumsal olarak bir algı yaratılır ve eğer siz “Evet, bu gerçek” derseniz; bir çeşit
hapishane ile sınırlanıyorsunuz gibidir. Aslında böyle olmak zorunda değildir; her birimiz bir takım genellemelere tabi olarak yaşıyoruz sadece.
Var olan genellemelerden nasıl kurtuluruz? Bu biraz düşünme ve anlayış gerektirir ve meditasyon bize bu konuda yardımcı olur. İçsel özgürlük olduğunda; kendimden farklı olan insanlarla özdeşleşmem mümkün olur; çünkü ortak olan ruhsallıkla bağlantı kurarım. O zaman, insanların sınırlamalar nedeniyle geçici olarak örtülmüş ne kadar çok ortak noktası olduğuna şaşırırsınız! Başkalarına dışsal görüntüye dair filtreler ile baktığımızda hapis kalırız ve onları da hapsederiz; onlara farklı bakıp farklı davranırız…
Bir hapishane daha vardır; mizacımızın hapishanesi. ”İnsan doğası değişmez, onlar ne ise odur” diyebilirsiniz. Fakat ruhsallıkta böyle bir söylem sorgulanır. ”Gerçekten bu benim doğam /mizacım mı? Bu, gerçekten olduğum gibi olma özgürlüğü mü? Yoksa yıllar boyunca üzerime giydiğim bir şey mi?”. Ve biz de “Evet,” deriz, “Üzerine giydiğin bir şey ve onu bırakabilme seçeneğine de sahipsin.”
Bu sınırlamalara başka hiçbir seçeneğimiz olmadığı düşüncesiyle kapılırız, fakat bir kere öz varlığımızın gerçekliğini deneyimlemeye başladığımızda, aslında seçme şan
sımızın olduğunu anlarız. Meditasyonda gerçekten siz olmanın anlamını deneyimlersiniz. Özgür olduğunuzda nasıl olduğunuz ile içinde yaşadığınız bu görünmeyen sınırlamaları yaratan durumların etkisi altında olduğunuz zamanki farkı görürsünüz. Bu farkı gördüğünüzde, seçim yapmanız gerektiğini hissedersiniz; sadece bir seçeneğiniz yoktur. Özgür olmayı seçmiyorsanız eğer, bağ içinde olmayı seçiyorsanız, bir şekilde acı çekmeyi seçiyorsunuz demektir.