Bir anıt düşledim senin için
mor bir tanyerinin kıyısına diktim
geldi saçlarına yuva yaptı ay
kuşlar, çiçekler seninle konuştular
Sen anladın onların yarasını
Sabahın beşi kardeşin senin
çakıltaşları da kardeşin
gün batarken menekşe olacaklar
ve basma gömlekler giyecekler
Bir sen anladın onların yarasını
Yeni bir sözlük yarattın kendin için
kuşlara, çiçeklere, çakıltaşlarına da öğrettin
sizin için bir dünya kuruldu sözcüklerden
ev: soluksuz bir at
okul: sürgün yeri
Gökyüzü: yok
Sokak: çıkmaz
Dünya: surlar
Düşler: sığınak
- Ölümden korkmadın mı küçük
- Hayır çok ölü gördüm ben
Gökten yağan kuşları
can çekişen kediyi
sesi kesilen ağaçları görmüştür
bir kentin öldüğünü görmüştür
ölümün öldüğünü görmüştür
Bir anıt düşledim senin için
Mor bir tanyerinin kıyısına diktim
Pazar günü geçmek bilmiyor
Birden bir kavak fışkırıyor pencereden
Hızla kapıyı örtüyor bir sokak
Bir kız saatine bakıyor alanda
Gençliğim, güneşim, rüzgârım benim!
Bu çıraklık sabah akşam sürüyor.
Pazar günü geçmek bilmiyor
Toprağın alnında eriyor güneş
Sevdiğim uzakta, bir an kadar yakın
Aramızda sessizliğin amansız yasası
Aklımda denizle donatılmış kentim
Alışıyor sevgilim yaprak dökümüne.
Pazar günü geçmek bilmiyor
Nerede o ölüme yürümek öyküsü
Ölüme yürümek, bir tarla açarmış gibi,
Yürümek, genç ve mutlu, yürümek, sessizce.
Pazar günü geçmek bilmiyor
Gecenin güne değdiği yerde
Saatler geçiyor parmaklarımın arasından
Paslanmış demir renkli saatler
Taze kan kokusu yoğunlaşıyor aklımda
Bir pazar, yanmış küllenmiş bir gövde,
Bütün pazarlar gibi geçiyor
Bütün aylar, bütün yıllar gibi geçiyor.