Sonbaharda unuttum adını tüm hasretlerimin
tekerlemeler ince bir yağmur oldu dilimde...
"portakalı soydum , başucuma koydum , ben bir yalan uydurdum..."
sevemedim atlı karıncayı lunapark günlerinde
yakışmazdı karıncanın sefilliği atların asilliğine
hatırlamazdım ıslatmayan gözyaşını sevdaların
yalan rüyadan ibaretken yürürdüm ortasına uykuların
patikalardan geçip oyunlara uzanırdı çakıl taşlarım
şefkatin masumiyetine bir de çocukluk neşesine inanmazdım
"terazi lastik jimnastik...biz size geldik bitlendik..."
rugan ayakkabının pahalı oluşuna hayıflanırdı çocuklar
fiyakalı gömleğin kolalı yakasına asılır gülüşün sadeliği
solmasın diye güneşten sakınırdı entarisini kızlar
hoyrat arabanın çamuru öldürürdü en çok gamzelerini
bitlenmek değil inciten elbisenin kirlenmesiydi
saçlarımız aynıydı bir de bakışımızda umudun örselenişi
"aç kapıyı bezirgan başı....kapı hakkı ne verirsin , ne alırsın ?"
hiç edilmiş hayatlar geçer kapısından acının
unutulmuş kutsallığı tüm sevmelerin
yitirilir ekmeğin mübarekliği
fısıltısı gelir yağmurla arınan menekşelerin
süzülür ellerimizden toprağın göğsüne
bin çiçek açar o vakit mezar taşında fatihanın
son duası olur ölü aşkların bir de vurulan çocukların...
gölgesine basmadan yürüyen çocuklar gibiydi ömrüm
neşesinde kuş cıvıltısı cebinde şaşkın hayat tabusu
"önüm , sağım , solum sobe" ...saklanma ey hayat...