- 12 Temmuz 2006
- 55.533
- 212.995
- 52
TBMM'den kaşla göz arasında geçerek çok fazla gündem oluşturmayan(!) bazı yasalar var. Bu yasaların geleceğe bakarak sonuçları itibarıyla çok iyi araştırılarak gündem oluşturması gerekirken alışık olduğumuz gündemler arasında kaybolmaya mahkum edilmesinin kadersizliğini yaşar olmak aymazlıktanda ötedir!
İşte bunlardan biri de
"Tohumculuk Yasası".
Bu yasayla ilgili ortaya konan çarpıcı iddialar var.
Öyle ki ana temasını "Türkiye'ye kısırlaştırma bombası atılıyor" gibi son derece önemli bir iddia oluşturuyor.
Ve TBMM'den geçerek yürürlüğe giren "Tohumculuk Yasası"nın ülkemiz ve insanlarımızın içine düşürüldüğü korkunç durumu büt
ün çıplaklığıyla gözler önüne sermeye çalıştığı ama buna rağmen gerek resmi makamlar, gerekse sivil toplum kuruluşlarımız ve üniversitelerimiz tarafından bunun dikkate dahi alınmamasının hayretle karşılandığı gerçeği de konuşuluyor.
Hepimizin bu geminin içinde olduğu ve geminin batacağını bile bile ortaya konan iddialar karşısında bir araştırma dahi yapamamak"Uyusun da büyüsün Türkler!" dedirtiyor.
Tohum Yasası?nın geleceğe dönük olarak ulusal güvenliğimiz üzerinde birinci dereceden tehdit algısı yaratan bir konu olduğu görüşü ortaya konurken "Bu öyle bir konu ki; yaratacağı ekonomik yıkımın dışında, Türk neslinin KISIRLAŞTIRILMASI, tedavisi imkansız olan ölümcül alerjiler, bilinmeyen hastalıklar ve doğada görülmemiş değişimler tehlikesini içeriyor." kaygısının analizi çok iyi yapılmak zorunda!
Çünkü dünyanın özellikle Türk milletinin küresel güçler tarafından büyük bir kumpas içerisine itildiği aşikar!
Bakın Tohum yasası sonuçlarıyla ilgili iddialar çercevesinde neler söyleniyor:Yazar Güler Kömürcü?nün bu yöndeki araştırma yazısından size kesitler.
Geçtiğimiz ay Meclis'ten geçen Tohumculuk Yasası'ndan bahsediyorum. Bu yasayla devlet tohumculuk alanından tamamen çekiliyor, piyasa başta İsrailli firmalar Syngenta, Pioneer, Monsanto gibi çok uluslu tohum şirketlerine teslim ediliyor, çiftçimiz sizlere ömür ve de biraz önce de belirttiğim gibi hepsinden önemlisi de yasa ile Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların (GDO) girişine ve ekimine olanak tanınıyor. Böylece insan sağlığı üzerinde başta KISIRLIK, alerjik reaksiyonlar, antibiyotik dayanıklılık gibi hemen ve uzun vadede öngörülemeyen ciddi sağlık riskleri yaratıyor.
Bu arada hemen eklemem gerekiyor; Avrupa Birliği, Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların AB'ye girmesine izin vermemekte...
Peki, ya KISIRLAŞTIRMA, neslimizin tüketilmesi ve diğer tehlikeler altında olan siz Türk milleti şimdi ne yapmayı planlıyorsunuz?
Konuya farklı bir uzman yorumu getirelim: Özbekistan'ın sürgündeki muhalif lideri Muhammed SALİH ve eşi Dr. Biyolog Aydın SALİH Hanımefendi?nin konuğu olarak uzun uzun sohbet ettik.
Aydın Hanım, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ve Tohumculuk Yasamızın içerdiği tehlikeler ve yakın geçmişten günümüze tespitlerle dolu önemli bir yorum yaptı ('Konu Türk dünyası olunca hepimiz tek ses oluruz' diyerek) bu stratejik konuyu-ulusal tehdidimizin boyutunu Sayın Aydın SALİH'in incelemesinden aynen aktarıyorum:
?Son dönemde zaten Türkiye tarım ürünleri (sebze, buğday, mısır, ayçiçeği vs.) tohumlarının yüzde sekseni ithal edilmeye başlanmıştı. Bu tohumların GENETİK OLARAK DEĞİŞTİRİLMİŞ tohumlar olduğunun bilinmemesi mümkün değil. Her GENETİK OLARAK DEĞİŞTİRİLMİŞ tohum, içinde terminatör geni ihtiva eder. Bu terminatör kendi neslini yok etmeye programlanmıştır. İşte bu nedenle de genetik olarak değiştirilmiş tahılın verdiği ürün tohumu KISIRDIR. Yani, her ekim yılı/mevsimi için yeniden tohum almak gerekecektir. Bu durum, sadece gıda açısından dışarıya bağımlı hale gelmekle kalmayacak çok daha vahim sonuçlar doğuracaktır.
Dışarıdan bakınca sadece ticari amaçla yapıldığı sanılan bu işin arkasında ise çok vahim bir stratejik hedefin yer aldığı görülüyor. Bu tip tohum politikasına bağımlı kalan Türkiye, sadece ekonomik değil, genetik tuzağa da düşmüş olur.
Genetik olarak değiştirilmiş tohumları istenilen menfi ya da müspet yönde programlamak mümkündür. Ve böylece GDO'lu ürünlerle istenilen her toplum yönlendirilebilir. Bu yöntem bir milleti ve onun yaşadığı ortamı yok edebilecek kadar tehlikelidir. Mesela bu program, kısırlaştırma (sterilizasyon) erkek ve kadınlarda KISIRLAŞTIRMA programı olabilir. Veya tedavisi imkânsız olan ölümcül alerjiler, bilinmeyen hastalıklar ve doğadaki görülmemiş değişimler olabilir. Yani GDO bünyesinde otomatik olarak ve sonsuz bir şekilde çoğalabilen GENETİK BOMBALAR taşıyabilir. Ancak ne yazık ki Türkiye'ye sokulan bu GDO'ların ne gibi sonuçlar doğurabileceğinin tespitini yapabilecek bilimsel alt yapı mevcut değil.?
(Kyn. Güler KÖMÜRCÜ-Akşam gazetesi,7 Kasım 2006)
Evet, tehlikenin boyutu ortada... Neslimiz, sağlığımız, ülkemize 'Genleri Değiştirilmiş Tohum' biyolojik silahıyla vurulmak üzere, yediğiniz her lokmada aklınıza gelsin; işgal sizce kaç türlü olur ey tehlikedeki okur?
Evet, sevgili okurlarım, Türkiye'mizin geçtiği bu kritik süreçte nelerin konuşulduğu, hangi iddiaların ortaya atıldığı TBMM'den çıkarılan yasaların yarattığı tartışmaların boyutunu şimdi daha iyi düşünün!
İşte Tohumculuk Yasası ve ardından ortaya çıkan ama gündem oluşturmayan iddialar böyle.
Peki böylesine önemli, Türk milletini yakından ilgilendiren bir yasayla ortaya çıkan iddiaları, tartışmaları ve kuşkuları bilimsel olarak araştırmak kimin görevi?
Dünyanın bütün ilerlemiş ülkelerinde aldıkları tohumları kullanmadan araştıran bir merkez olmasına rağmen Türkiye'de Genetik İşlenmiş Tohumun uzun süreli etkilerini araştırabilecek bir merkez neden yoktur acaba?
Devlet ne için var?
Türk milletinin tarihte görülmemiş bir şekilde saldırıya uğramaya başladığı bu dönemde dış kaynaklı çıkarılan yasaları uygulamaya geçirmeden ince elenip sık dokumak gerektiğini ne zaman inanacağız?
Sormak gerek:
Bugüne kadar Türk milletinin menfaatine , dışarıdan dayatılan tek bir kriter gördünüz mü?
Tohum Yasası paralelinde ortaya konan kısırlaştırma iddiaları penceresinde iki soruyla yazımızı noktalayalım.
Türkiye?nin Avrupa?nın en genç nüfusuna sahip olmasından rahatsız olanlar kimler?
"Türkiye'de ne kadar Türk var?" sorusu ile gizli sayım yaptıranlar kimler?
Cevabı cevabımızdır!
Kaynak:Link Silinmiştir.
İşte bunlardan biri de
"Tohumculuk Yasası".
Bu yasayla ilgili ortaya konan çarpıcı iddialar var.
Öyle ki ana temasını "Türkiye'ye kısırlaştırma bombası atılıyor" gibi son derece önemli bir iddia oluşturuyor.
Ve TBMM'den geçerek yürürlüğe giren "Tohumculuk Yasası"nın ülkemiz ve insanlarımızın içine düşürüldüğü korkunç durumu büt
ün çıplaklığıyla gözler önüne sermeye çalıştığı ama buna rağmen gerek resmi makamlar, gerekse sivil toplum kuruluşlarımız ve üniversitelerimiz tarafından bunun dikkate dahi alınmamasının hayretle karşılandığı gerçeği de konuşuluyor.
Hepimizin bu geminin içinde olduğu ve geminin batacağını bile bile ortaya konan iddialar karşısında bir araştırma dahi yapamamak"Uyusun da büyüsün Türkler!" dedirtiyor.
Tohum Yasası?nın geleceğe dönük olarak ulusal güvenliğimiz üzerinde birinci dereceden tehdit algısı yaratan bir konu olduğu görüşü ortaya konurken "Bu öyle bir konu ki; yaratacağı ekonomik yıkımın dışında, Türk neslinin KISIRLAŞTIRILMASI, tedavisi imkansız olan ölümcül alerjiler, bilinmeyen hastalıklar ve doğada görülmemiş değişimler tehlikesini içeriyor." kaygısının analizi çok iyi yapılmak zorunda!
Çünkü dünyanın özellikle Türk milletinin küresel güçler tarafından büyük bir kumpas içerisine itildiği aşikar!
Bakın Tohum yasası sonuçlarıyla ilgili iddialar çercevesinde neler söyleniyor:Yazar Güler Kömürcü?nün bu yöndeki araştırma yazısından size kesitler.
Geçtiğimiz ay Meclis'ten geçen Tohumculuk Yasası'ndan bahsediyorum. Bu yasayla devlet tohumculuk alanından tamamen çekiliyor, piyasa başta İsrailli firmalar Syngenta, Pioneer, Monsanto gibi çok uluslu tohum şirketlerine teslim ediliyor, çiftçimiz sizlere ömür ve de biraz önce de belirttiğim gibi hepsinden önemlisi de yasa ile Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların (GDO) girişine ve ekimine olanak tanınıyor. Böylece insan sağlığı üzerinde başta KISIRLIK, alerjik reaksiyonlar, antibiyotik dayanıklılık gibi hemen ve uzun vadede öngörülemeyen ciddi sağlık riskleri yaratıyor.
Bu arada hemen eklemem gerekiyor; Avrupa Birliği, Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların AB'ye girmesine izin vermemekte...
Peki, ya KISIRLAŞTIRMA, neslimizin tüketilmesi ve diğer tehlikeler altında olan siz Türk milleti şimdi ne yapmayı planlıyorsunuz?
Konuya farklı bir uzman yorumu getirelim: Özbekistan'ın sürgündeki muhalif lideri Muhammed SALİH ve eşi Dr. Biyolog Aydın SALİH Hanımefendi?nin konuğu olarak uzun uzun sohbet ettik.
Aydın Hanım, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ve Tohumculuk Yasamızın içerdiği tehlikeler ve yakın geçmişten günümüze tespitlerle dolu önemli bir yorum yaptı ('Konu Türk dünyası olunca hepimiz tek ses oluruz' diyerek) bu stratejik konuyu-ulusal tehdidimizin boyutunu Sayın Aydın SALİH'in incelemesinden aynen aktarıyorum:
?Son dönemde zaten Türkiye tarım ürünleri (sebze, buğday, mısır, ayçiçeği vs.) tohumlarının yüzde sekseni ithal edilmeye başlanmıştı. Bu tohumların GENETİK OLARAK DEĞİŞTİRİLMİŞ tohumlar olduğunun bilinmemesi mümkün değil. Her GENETİK OLARAK DEĞİŞTİRİLMİŞ tohum, içinde terminatör geni ihtiva eder. Bu terminatör kendi neslini yok etmeye programlanmıştır. İşte bu nedenle de genetik olarak değiştirilmiş tahılın verdiği ürün tohumu KISIRDIR. Yani, her ekim yılı/mevsimi için yeniden tohum almak gerekecektir. Bu durum, sadece gıda açısından dışarıya bağımlı hale gelmekle kalmayacak çok daha vahim sonuçlar doğuracaktır.
Dışarıdan bakınca sadece ticari amaçla yapıldığı sanılan bu işin arkasında ise çok vahim bir stratejik hedefin yer aldığı görülüyor. Bu tip tohum politikasına bağımlı kalan Türkiye, sadece ekonomik değil, genetik tuzağa da düşmüş olur.
Genetik olarak değiştirilmiş tohumları istenilen menfi ya da müspet yönde programlamak mümkündür. Ve böylece GDO'lu ürünlerle istenilen her toplum yönlendirilebilir. Bu yöntem bir milleti ve onun yaşadığı ortamı yok edebilecek kadar tehlikelidir. Mesela bu program, kısırlaştırma (sterilizasyon) erkek ve kadınlarda KISIRLAŞTIRMA programı olabilir. Veya tedavisi imkânsız olan ölümcül alerjiler, bilinmeyen hastalıklar ve doğadaki görülmemiş değişimler olabilir. Yani GDO bünyesinde otomatik olarak ve sonsuz bir şekilde çoğalabilen GENETİK BOMBALAR taşıyabilir. Ancak ne yazık ki Türkiye'ye sokulan bu GDO'ların ne gibi sonuçlar doğurabileceğinin tespitini yapabilecek bilimsel alt yapı mevcut değil.?
(Kyn. Güler KÖMÜRCÜ-Akşam gazetesi,7 Kasım 2006)
Evet, tehlikenin boyutu ortada... Neslimiz, sağlığımız, ülkemize 'Genleri Değiştirilmiş Tohum' biyolojik silahıyla vurulmak üzere, yediğiniz her lokmada aklınıza gelsin; işgal sizce kaç türlü olur ey tehlikedeki okur?
Evet, sevgili okurlarım, Türkiye'mizin geçtiği bu kritik süreçte nelerin konuşulduğu, hangi iddiaların ortaya atıldığı TBMM'den çıkarılan yasaların yarattığı tartışmaların boyutunu şimdi daha iyi düşünün!
İşte Tohumculuk Yasası ve ardından ortaya çıkan ama gündem oluşturmayan iddialar böyle.
Peki böylesine önemli, Türk milletini yakından ilgilendiren bir yasayla ortaya çıkan iddiaları, tartışmaları ve kuşkuları bilimsel olarak araştırmak kimin görevi?
Dünyanın bütün ilerlemiş ülkelerinde aldıkları tohumları kullanmadan araştıran bir merkez olmasına rağmen Türkiye'de Genetik İşlenmiş Tohumun uzun süreli etkilerini araştırabilecek bir merkez neden yoktur acaba?
Devlet ne için var?
Türk milletinin tarihte görülmemiş bir şekilde saldırıya uğramaya başladığı bu dönemde dış kaynaklı çıkarılan yasaları uygulamaya geçirmeden ince elenip sık dokumak gerektiğini ne zaman inanacağız?
Sormak gerek:
Bugüne kadar Türk milletinin menfaatine , dışarıdan dayatılan tek bir kriter gördünüz mü?
Tohum Yasası paralelinde ortaya konan kısırlaştırma iddiaları penceresinde iki soruyla yazımızı noktalayalım.
Türkiye?nin Avrupa?nın en genç nüfusuna sahip olmasından rahatsız olanlar kimler?
"Türkiye'de ne kadar Türk var?" sorusu ile gizli sayım yaptıranlar kimler?
Cevabı cevabımızdır!
Kaynak:Link Silinmiştir.