Evli Erkeklere Öğütler / mizah
Dergilerde, gazetelerde, mecmualarda sık sık, evli kadınlara öğütler veren yazılar okurum. Erkeği yuvaya bağlamanın, onu mutlu etmenin, ilk fırsatta kendisini dışarıya atmasını önlemenin - veya ne bileyim - erkeğin eşini ilk günki gibi büyük bir aşkla sevmesini sağlamanın yollarını gösteren ve dolayısıyle kadınlara öğütler veren yazılar. Bazen öyle ileri giderler ki bu yazılarda, biz kadınlara saçma sapan öğütler bile verirler. Bunlardan birini hiç unutmam: ” Eşinizin sigara paketinin içine, - Seni seviyorum! - diye yazdığınız bir pusula koyun.”.......Ne kadar çocukça! .....Sonra kazara birileri görecek; “ Aaaa! Adama bak! Evli barklı olmasına rağmen, birilerinden aşk mesajları alıyor,” diye kendisini suçlayacaklar. Pusulanın eşine ait olduğuna kim inanır! Haydi ayıkla bakalım pirincin taşını.
Evlilikle ilgili öğütler nedense genellikle kadınlara verilir. ” Yuvayı dişi kuş yapar, ” diye kadınları pohpohlayarak (Önce “ yağlayarak ” şeklinde yazmıştım, sonra değiştirdim.) , destan gibi öğütler verirler. Sanki erkekler her an başka bir kadına gitmeye hazırlarmış da, yuvayı hemen terkedeceklermiş gibi........ Gitmek isteyeni zorla tutamazsın ki! Ya da ne kadar tutabilirsin!
Uzun lâfın kısası, kadınlara verilen öğütlerden artık bana gına geldi.....Düşündüm düşündüm, otuz yıllık evli bir kadın olarak, ben de evli erkeklere öğütler vermeye karar verdim. Çünkü, kadınlar kadar erkeklerin de öğüde ihtiyaçlarının olduğunu düşünüyorum.
” Evli erkekler! Bakın size ne di’ce’m: Evlilikte mutluluğunuzu artırarak devam ettirmenin sırlarını; eşinizin sizi ilk günki gibi büyük bir aşkla sevmesini sağlamanın ve daha da önemlisi eşinizi mutlu etmenin yollarını öğrenmek ister misiniz? Cevabınız “ evet ” se, sabırla ve dikkatle okuyun lütfen.
İşte, evli erkeklere öğütlerim (Ukalâca değil de naçizane) :
* Eşinizin doğum gününü asla unutmayınız. Eşinizin doğum gününü unutmanız, öyle araba taksitini ödemeyi unutmanıza benzemez....... İllâ ki hediye almanız gerekmiyor canım! Ona söyleyeceğiniz birkaç güzel söz, yanağına konduracağınız bir öpücük, onu çok mutlu edecektir.
* Eşinizin doğum gününü hatırladığınızda da kendisine çelik tencere, duvar saati, katalitik soba gibi acayip hediyeler almayınız. Demem o ki; attığınız taş, ürküttüğünüz kurbağaya değsin. Böyle hediyeler almanız, inanın ki unutmanızdan daha fazla incitici olacaktır.
* Kendisine, hiç olmazsa arada bir “ Seni seviyorum,” deyiniz. Bakın, kulağa ne hoş geliyor! .....Ona vereceğiniz sevgi bedavadır, unutmayınız. Yani masrafsız.
* Eşiniz yeni bir giysi giydiğinde, saçını kestirdiğinde veya boyattığında; ondaki değişikliği farkediniz. Bunları farketmek için de eşinize sevgiyle bakınız. Dinlenmek için kanepeye uzanmışsınız da, öylesine boş gözlerle tavana bakıyormuşsunuz gibi eşinize bakmayınız.
* Okuduğunuz gazeteleri, ters çıkarılmış bir giysi gibi ortada bırakmayınız lütfen. Eşinizin on tane eli yok ki! Kadıncağız hangi birinize baksın! Katlayıp yerine koyunuz. Bu, ancak yarım dakikanızı alır.
* Yemek masasında, özelikle kahvaltıda gazete okuma alışkanlığınızdan ve sanki eşiniz konuşuyor siz de dinliyormuşsunuz gibi arada bir “ Hı- hı! ” deme huyunuzdan vazgeçiniz. Gazetenin eşinizle aranızda bir duvar oluşmasına izin vermeyiniz. Çünkü biliyorsunuz ki gazeteler şeffaf değil.
* Yemekte, arkanızdan sanki Amerikan askerleri kovalıyormuş gibi alelacele karnınızı doyurup, eşinizden önce masadan kalkıp, tv’nin karşısına kurulmayınız. Servis yapmak için sofraya defalarca oturup kalkan eşinizin yemeğini bitirmesini bekleyiniz. Onu sofrada yalnız bırakmayınız.
* Yemekten sonra eşinize “ Eline sağlık karıcığım! Yemekler çok güzeldi! ” deyiniz. Bunu söylemek hiç zor olmasa gerek.
* Eşinizin özenle hazırladığı yemeği büyük bir iştahla yerken, eşiniz “ Nasıl olmuş? Beğendin mi hayatım? ” diye sorduğunda; buz gibi ve monoton bir sesle,” Hı hı! “ deyip geçiştirmeyiniz. Biraz lügat parçalayınız. “ Hımmmmhıhhhh! Çok güzel. Ellerine sağlık karıcığım. Sen yaparsın da güzel olmaz mı hiç! ” falan deyiniz.
* Eve geldiğinizde; “ Karnım çok aç, çabuk masayı hazırla,” diyerek kadıncağızı telâşlandırıp, tam yemeğe oturacakken Usame Bin Ladin gibi ortadan kaybolup, kendinizi aratmayınız ya da televizyonun karşısına çakılmayınız.
* Onarım işlerinde kullandığınız ve işiniz bittiğinde oraya buraya atıştırdığınız; lâzım olduğunda fellik fellik aradığınız çekiç – tornavida – pense gibi âletlerin nerede olduğunu eşinize sormayınız. Tıpkı eşinizin size kek kalıbının, pudra şekerinin nerde olduğunu sormadığı gibi...Size gerekli olabilecek âletleri, kendiniz belli bir yere koyunuz.
* Onarım işlerinde; eşinizin cımbızını, tırnak törpüsünü, en keskin bıçağını kullanıp mahvetmeyiniz. Kendinize bir âlet çantası alınız.
* Bozulan muslukları onarmak, gevşeyen hatta düşen vidaları yerine takmak için, eşinizi kendinize defalarca yalvartmayınız. ” Helvayı yapalım ama; üzüm bağda, bağ da dağda, hadi tavayı komşulardan buluruz da iş unla yağda,” misali, uyduruk bahaneler bulmayınız. Eşyaların artık onarılamaz hale gelmesini beklemeyiniz. Kendinize; “ Sen çakıya sap takıncaya kadar, hıyarın vakti geçti, ” dedirtmeyiniz.
* Çay tabağınızda, kahve fincanınızın içinde sigaranızı söndürmeyiniz. Size en yakın yerdeki kül tablasına uzanınız.
* Eşiniz konuşurken dinler gibi görünmeyiniz, gerçekten dinleyiniz.Yoksa, aynı şeyi ikinci kez söylediğinde; “Aaaaaaa! Öyle mi? Daha önce neden söylemedin? ” diyerek, eşinizi dinlemediğinizi teyit etmeyiniz, kendi kendinizi ele vermeyiniz...... “ Çingene marifetini söylerken, hırsızlığını ele verirmiş.”
* Eve gelir gelmez tv’nin esiri olmayınız. Size birşeyler söylemek için ağzını açan eşinizi her seferinde, “ Bir dakika! Film izliyorum,” diyerek susturmayınız. O anda eşinizin; ağzınıza götürdüğünüz çayınızda veya kahvenizde yabancı bir madde gördüğünü söylemek üzere olduğu ihtimalini düşününüz. Yani en azından.
* Onca gömleğiniz temiz ve ütülü dururken, kirli olan gömleğinizi giymek için çocuklar gibi diretmeyiniz. Temiz gömleklerinizin suyu çıkmadı ya!
* Eşiniz her ayağa kalktığında, sanki koltuğunuza yapışmışsınız da kalkamıyormuşsunuz gibi “ hazır ayaktayken ” diyerek, kendisinden sürekli bir şeyler istemeyiniz. Bazen kendi ihtiyaçlarınızı kendiniz görünüz. Karıncanın çalışkanlığını örnek alınız.Unutmayın, hareket etmek daima iyidir.
* Evde her zaman bakımlı görmek istediğiniz eşinizin karşısında -madem öyle - siz de takım elbise ile oturmayı deneyip, bunun zorluğunu görerek; eşinizin her zaman bakımlı olmasının, evde güzel giysiler içinde karşınızda konu mankeni gibi kırıtmasının olanaksız olduğunu böylece anlayınız.
* Çocuklarınız yanlış bir hareket yaptığında eşinize; ” Bunları bu hale sen getirdin! ” diye bağırmayınız. “ Suç, iğde de var, yünde de var; çıkrıkta da var, yünü eğiren kancıkta da var,” atasözünü hatırlayınız. Emin olun o zaman, tek suçlunun eşiniz olmadığını anlayacaksınız.
* Eşiniz sevinçle; “ Osman! Annemler telefon etti, yarın bize geliyorlar,” dediğinde, yüzünüzü buruşturarak “ Gene mi! ” demeyiniz. Eşinizin hevesini kursağında bırakmayınız. Gülümseyerek; ” Yaaa! Öyle mi? Ne güzel! Özlemiştik zaten,” diyerek, sevinmiş gibi görününüz. Hatır için çiğ tavuk eti bile yenebileceğini unutmayınız.
* Evi dağıtmak için çaba sarfetmekten artık vazgeçiniz. Aldığınızı aldığınız yere koymayı hiç ihmal etmeyiniz. Özellikle arabanızın anahtarını ve gözlüklerinizi ikide bir eşinize aratmayınız.
* Eşiniz size seslendiğinde; gözünüzü tv’den ayırarak veya başınızı okuduğunuz gazeteden kaldırarak, yani eşinizin gözlerine bakarak “Efendim canım” (meselâ yani) deyiniz.
* Eşinize, lokantada bir garsona seslenir gibi seslenmeyiniz. Sesinizi biraz yumuşatınız. Kendisinin isminin sonuna “ canım ”, “ hayatım ”, “ güzelim ” gibi hitaplar getirmeyi deneyiniz. (Bu konuda romantik Türk Filmlerinden yararlanabilirsiniz.) Hem unutmayın: “ Kör Allah’a nasıl bakarsa, Allah da köre öyle bakar.”
* Çayınızı elinize veren eşinize; kaşlarınızı çatarak ve sanki imtihan eder gibi “ Şeker attın mı? ” diye sormayınız. Bir zahmet çayınızın şekerini kendiniz atınız. Attığınız şekerin çayın içinde eridiğini görmek, sizi rahatlatacaktır. Lütfen deneyiniz.
* Eşiniz yeni bir giysi giydiğinde, saç modelini veya rengini değiştirdiğinde; bunun kendisine çok yakıştığını - yalan da olsa - söyleyiniz.....Yalandan kim ölmüş Allah aşkınıza!
* Bir yere birlikte gitmeye karar verdiğinizde, hemen ceketinizi giyip, kendinizi kapı önüne atmayınız. Hele hele ikide bir eşinize kapıdan, “ Haydi! Nerdesin? Çıkamazsın zaten bir türlü! ” diye bağırmayınız. “ Yük altında öküz bağıracağına, kağnı gıcırdamış, “ hesabı......Eşinizin evden çıkarken; ocağı söndürmek, muslukları kontrol etmek, tv’yi kapatmak, sizin almayı unuttuğunuz araba anahtarını arayıp bulmak gibi görevlerinin (!) olduğunu unutmayınız.
* Yeni temizlediğiniz arabanıza binmek üzere olan eşinize; “Ayakkabılarını sil de gir haaaaa! ” demeyiniz. Sizin; eşinizin her gün temizlediği evinizde nasıl rahat davrandığınızı; hele hele arabanın paspaslarını bile banyoda yıkadığınızı, banyoyu nasıl batırdığınızı, sigara küllerini yerlere döktüğünüzü hiç ama hiç aklınızdan çıkarmayınız........” Hindi gelecek yerden tavuk esirgenmez,” atasözünü hatırlayıp, susunuz.
* Birlikte gittiğiniz bir yerde, kalabalıkta eşinizle ilgileniniz. Hele hele çevrenizdeki güzel bayanları – hiç olmazsa eşiniz yanınızdayken - görmezlikten geliniz. (Hülya Avşar bile olsa.) “ Erkeğin kalbi enginar yaprağıdır, her katında bir kadın yatar,” atasözünü yalancı çıkarınız.(Bence yalan zaten.)
* Eşinizle aynı anda sigaraya sarıldığınızda, kendi sigaranızı yakıp, çakmağı hemen cebinize atma kabalığını göstermeyiniz. Eğer dışarıdaysanız, bir yabancının gelip eşinizin sigarasını yakmasını önlemek için, önce eşinizin sigarasını yakınız...Bazı arkadaşlıkların, yalnızca bir sigara yakmakla başlayabileceğini unutmayınız. Olur mu olur. Ne demiş atalarımız: ” Beşer, şaşar! ”
* Dışarıdan eve geldiğinizde, kapıyı açan eşinizi itercesine ondan önce içeri girmek için yarış yapmayınız. Kendisinin önce girmesi için birkaç saniye bekleyiniz.......
* Sizi iş yerinizden telefonla arayan eşinizin sesini duyar duymaz; “Merhaba canım! ” bile demeden; “ Hıh! Söyle! ” demeyiniz. Hatırını sorup kendisiyle nazikçe konuşunuz.
* Sık sık arkadaşlarınızla dışarıda yemek yiyip geç saatte eve döndüğünüz her gece; “ Tam kalkacaktım, masaya biri geldi,” veya “ Kalkacaktım ama arkadaşlar bırakmadı,” gibi yalanlara başvurmayınız. Hiç kimsenin hiç kimseyi zorla bir yerde tutamayacağı gerçeğini eşinizin pekâla bildiğini asla gözardı etmeyiniz. “ Ev sahibi kurnaz, pastırmayı ince ince doğrar; misafir kurnaz, ikişer – üçer yutar,” atasözünü hatırlayınız.
* Eşinize hoş sürprizler hazırlayınız. Bu hoş sürprizlerin neler olabileceği konusunda, birazcık kafa yorunuz. Bunun, süper lige kafa yormaktan daha az yorucu, daha önemli ve gerekli olduğunu düşününüz. Sonunda mutlaka ve size özel sürprizler bulabileceğinizi göreceksiniz. İnanın hiç zor değil.
* Kilo vermek için rejim yapan eşinizin çabalarını farkediniz, onu destekleyiniz. “ Yaşın kaç oldu senin! Bu yaşta ne rejimi! Manken mi olacaksın? ” gibi incitici sözler sarfetmeyiniz. ”Aslında bu halinle de güzelsin hayatım. Ama kilo verince kendini daha hoş hissedeceksen o başka,” falan deyiniz. ” Buğday ekmeğin yoksa, buğday dilin de mi yok? ” atasözünü anımsayınız.
* Pantolonunuzun çamurlu paçalarını, evin baş köşesinde fırçalayıp, eşinizi çileden çıkarmayınız.
* Yıllardır aynı çekmecede duran çoraplarınızın nerede olduğunu ikide bir eşinize sormayınız.
* Çekmeceleri kapatırken, çamaşırları nasıl olup da çekmeceden dışarı taşırmayı başardığınızı kendinize sorunuz. Ve bu alışkanlığınızdan vazgeçiniz.
* Uzun zaman mutfaktan salona dönmeyen eşinizi merak ediniz. Veya merak etmiş gibi davranınız. Bir ara yanına gidip; “ Nerelerdesin canım? ” deyiniz. Yardım etmek gibi bir âdetiniz olmasa bile; “ İşin bitmedi mi? Sana yardım edeyim mi hayatım? ” falan deyiniz.
* Kazara halıya döktüğünüz sigara külünü, - eşinizin görmez tarafından - elinizle dağıtarak kaybedeceğinizi ve bunu eşinizin anlamayacağını zannetmeyiniz. Hiç olmazsa, temizlemesi için eşinize haber veriniz.
* Eşinizle birlikte dışarı çıktığınızda, çevrenizdeki erkeklerin eşinize bakıp bakmadıklarını kontrol etmek için gözlerinizi, yabancı erkeklerin yüzlerinde öyle kap-kaççı gibi fıldır fıldır dolaştırmayınız. Hele hele bu konuda eşinizi – şöyle çaktırmadan – kontrol etmek gibi bir hataya düşmeyiniz.
* Akşamdan sonra, televizyonun kumandası sanki elinize yapışmış gibi davranmayınız. Kumandayla değil eşinizle evli olduğunuzu hatırlayınız. Zaman zaman kumandayı elinizden bırakınız. Eşinizin izlemek istediği bir program olabileceğini veya sizinle sohbet etmek isteyebileceğini unutmayınız.
Otuz yıllık evlilik tecrübelerimden yararlanarak ve cesaret alarak evli erkeklere yukarıdaki öğütleri verdim. Sevgili evli erkekler! Yukarıdaki önerileri uygulayıp uygulamamak tamamen size kalmış. Hayatınız da sizin, evliliğiniz de. Ben sadece mutluluğunuza bir katkıda bulunmak istedim.Yoksa bana ne!
Evli erkeklere son bir öğüt: Bu yazıyı eşlerinize okutmayınız.Yazıyı okuduktan sonra sizdeki olası değişimlerden (inşallah) mutlu olacak eşinizin bana değil size minnettar kalmasını sağlayınız........Eşinizle birlikte nice mutlu yıllara!
Kâmuran Esen
Dergilerde, gazetelerde, mecmualarda sık sık, evli kadınlara öğütler veren yazılar okurum. Erkeği yuvaya bağlamanın, onu mutlu etmenin, ilk fırsatta kendisini dışarıya atmasını önlemenin - veya ne bileyim - erkeğin eşini ilk günki gibi büyük bir aşkla sevmesini sağlamanın yollarını gösteren ve dolayısıyle kadınlara öğütler veren yazılar. Bazen öyle ileri giderler ki bu yazılarda, biz kadınlara saçma sapan öğütler bile verirler. Bunlardan birini hiç unutmam: ” Eşinizin sigara paketinin içine, - Seni seviyorum! - diye yazdığınız bir pusula koyun.”.......Ne kadar çocukça! .....Sonra kazara birileri görecek; “ Aaaa! Adama bak! Evli barklı olmasına rağmen, birilerinden aşk mesajları alıyor,” diye kendisini suçlayacaklar. Pusulanın eşine ait olduğuna kim inanır! Haydi ayıkla bakalım pirincin taşını.
Evlilikle ilgili öğütler nedense genellikle kadınlara verilir. ” Yuvayı dişi kuş yapar, ” diye kadınları pohpohlayarak (Önce “ yağlayarak ” şeklinde yazmıştım, sonra değiştirdim.) , destan gibi öğütler verirler. Sanki erkekler her an başka bir kadına gitmeye hazırlarmış da, yuvayı hemen terkedeceklermiş gibi........ Gitmek isteyeni zorla tutamazsın ki! Ya da ne kadar tutabilirsin!
Uzun lâfın kısası, kadınlara verilen öğütlerden artık bana gına geldi.....Düşündüm düşündüm, otuz yıllık evli bir kadın olarak, ben de evli erkeklere öğütler vermeye karar verdim. Çünkü, kadınlar kadar erkeklerin de öğüde ihtiyaçlarının olduğunu düşünüyorum.
” Evli erkekler! Bakın size ne di’ce’m: Evlilikte mutluluğunuzu artırarak devam ettirmenin sırlarını; eşinizin sizi ilk günki gibi büyük bir aşkla sevmesini sağlamanın ve daha da önemlisi eşinizi mutlu etmenin yollarını öğrenmek ister misiniz? Cevabınız “ evet ” se, sabırla ve dikkatle okuyun lütfen.
İşte, evli erkeklere öğütlerim (Ukalâca değil de naçizane) :
* Eşinizin doğum gününü asla unutmayınız. Eşinizin doğum gününü unutmanız, öyle araba taksitini ödemeyi unutmanıza benzemez....... İllâ ki hediye almanız gerekmiyor canım! Ona söyleyeceğiniz birkaç güzel söz, yanağına konduracağınız bir öpücük, onu çok mutlu edecektir.
* Eşinizin doğum gününü hatırladığınızda da kendisine çelik tencere, duvar saati, katalitik soba gibi acayip hediyeler almayınız. Demem o ki; attığınız taş, ürküttüğünüz kurbağaya değsin. Böyle hediyeler almanız, inanın ki unutmanızdan daha fazla incitici olacaktır.
* Kendisine, hiç olmazsa arada bir “ Seni seviyorum,” deyiniz. Bakın, kulağa ne hoş geliyor! .....Ona vereceğiniz sevgi bedavadır, unutmayınız. Yani masrafsız.
* Eşiniz yeni bir giysi giydiğinde, saçını kestirdiğinde veya boyattığında; ondaki değişikliği farkediniz. Bunları farketmek için de eşinize sevgiyle bakınız. Dinlenmek için kanepeye uzanmışsınız da, öylesine boş gözlerle tavana bakıyormuşsunuz gibi eşinize bakmayınız.
* Okuduğunuz gazeteleri, ters çıkarılmış bir giysi gibi ortada bırakmayınız lütfen. Eşinizin on tane eli yok ki! Kadıncağız hangi birinize baksın! Katlayıp yerine koyunuz. Bu, ancak yarım dakikanızı alır.
* Yemek masasında, özelikle kahvaltıda gazete okuma alışkanlığınızdan ve sanki eşiniz konuşuyor siz de dinliyormuşsunuz gibi arada bir “ Hı- hı! ” deme huyunuzdan vazgeçiniz. Gazetenin eşinizle aranızda bir duvar oluşmasına izin vermeyiniz. Çünkü biliyorsunuz ki gazeteler şeffaf değil.
* Yemekte, arkanızdan sanki Amerikan askerleri kovalıyormuş gibi alelacele karnınızı doyurup, eşinizden önce masadan kalkıp, tv’nin karşısına kurulmayınız. Servis yapmak için sofraya defalarca oturup kalkan eşinizin yemeğini bitirmesini bekleyiniz. Onu sofrada yalnız bırakmayınız.
* Yemekten sonra eşinize “ Eline sağlık karıcığım! Yemekler çok güzeldi! ” deyiniz. Bunu söylemek hiç zor olmasa gerek.
* Eşinizin özenle hazırladığı yemeği büyük bir iştahla yerken, eşiniz “ Nasıl olmuş? Beğendin mi hayatım? ” diye sorduğunda; buz gibi ve monoton bir sesle,” Hı hı! “ deyip geçiştirmeyiniz. Biraz lügat parçalayınız. “ Hımmmmhıhhhh! Çok güzel. Ellerine sağlık karıcığım. Sen yaparsın da güzel olmaz mı hiç! ” falan deyiniz.
* Eve geldiğinizde; “ Karnım çok aç, çabuk masayı hazırla,” diyerek kadıncağızı telâşlandırıp, tam yemeğe oturacakken Usame Bin Ladin gibi ortadan kaybolup, kendinizi aratmayınız ya da televizyonun karşısına çakılmayınız.
* Onarım işlerinde kullandığınız ve işiniz bittiğinde oraya buraya atıştırdığınız; lâzım olduğunda fellik fellik aradığınız çekiç – tornavida – pense gibi âletlerin nerede olduğunu eşinize sormayınız. Tıpkı eşinizin size kek kalıbının, pudra şekerinin nerde olduğunu sormadığı gibi...Size gerekli olabilecek âletleri, kendiniz belli bir yere koyunuz.
* Onarım işlerinde; eşinizin cımbızını, tırnak törpüsünü, en keskin bıçağını kullanıp mahvetmeyiniz. Kendinize bir âlet çantası alınız.
* Bozulan muslukları onarmak, gevşeyen hatta düşen vidaları yerine takmak için, eşinizi kendinize defalarca yalvartmayınız. ” Helvayı yapalım ama; üzüm bağda, bağ da dağda, hadi tavayı komşulardan buluruz da iş unla yağda,” misali, uyduruk bahaneler bulmayınız. Eşyaların artık onarılamaz hale gelmesini beklemeyiniz. Kendinize; “ Sen çakıya sap takıncaya kadar, hıyarın vakti geçti, ” dedirtmeyiniz.
* Çay tabağınızda, kahve fincanınızın içinde sigaranızı söndürmeyiniz. Size en yakın yerdeki kül tablasına uzanınız.
* Eşiniz konuşurken dinler gibi görünmeyiniz, gerçekten dinleyiniz.Yoksa, aynı şeyi ikinci kez söylediğinde; “Aaaaaaa! Öyle mi? Daha önce neden söylemedin? ” diyerek, eşinizi dinlemediğinizi teyit etmeyiniz, kendi kendinizi ele vermeyiniz...... “ Çingene marifetini söylerken, hırsızlığını ele verirmiş.”
* Eve gelir gelmez tv’nin esiri olmayınız. Size birşeyler söylemek için ağzını açan eşinizi her seferinde, “ Bir dakika! Film izliyorum,” diyerek susturmayınız. O anda eşinizin; ağzınıza götürdüğünüz çayınızda veya kahvenizde yabancı bir madde gördüğünü söylemek üzere olduğu ihtimalini düşününüz. Yani en azından.
* Onca gömleğiniz temiz ve ütülü dururken, kirli olan gömleğinizi giymek için çocuklar gibi diretmeyiniz. Temiz gömleklerinizin suyu çıkmadı ya!
* Eşiniz her ayağa kalktığında, sanki koltuğunuza yapışmışsınız da kalkamıyormuşsunuz gibi “ hazır ayaktayken ” diyerek, kendisinden sürekli bir şeyler istemeyiniz. Bazen kendi ihtiyaçlarınızı kendiniz görünüz. Karıncanın çalışkanlığını örnek alınız.Unutmayın, hareket etmek daima iyidir.
* Evde her zaman bakımlı görmek istediğiniz eşinizin karşısında -madem öyle - siz de takım elbise ile oturmayı deneyip, bunun zorluğunu görerek; eşinizin her zaman bakımlı olmasının, evde güzel giysiler içinde karşınızda konu mankeni gibi kırıtmasının olanaksız olduğunu böylece anlayınız.
* Çocuklarınız yanlış bir hareket yaptığında eşinize; ” Bunları bu hale sen getirdin! ” diye bağırmayınız. “ Suç, iğde de var, yünde de var; çıkrıkta da var, yünü eğiren kancıkta da var,” atasözünü hatırlayınız. Emin olun o zaman, tek suçlunun eşiniz olmadığını anlayacaksınız.
* Eşiniz sevinçle; “ Osman! Annemler telefon etti, yarın bize geliyorlar,” dediğinde, yüzünüzü buruşturarak “ Gene mi! ” demeyiniz. Eşinizin hevesini kursağında bırakmayınız. Gülümseyerek; ” Yaaa! Öyle mi? Ne güzel! Özlemiştik zaten,” diyerek, sevinmiş gibi görününüz. Hatır için çiğ tavuk eti bile yenebileceğini unutmayınız.
* Evi dağıtmak için çaba sarfetmekten artık vazgeçiniz. Aldığınızı aldığınız yere koymayı hiç ihmal etmeyiniz. Özellikle arabanızın anahtarını ve gözlüklerinizi ikide bir eşinize aratmayınız.
* Eşiniz size seslendiğinde; gözünüzü tv’den ayırarak veya başınızı okuduğunuz gazeteden kaldırarak, yani eşinizin gözlerine bakarak “Efendim canım” (meselâ yani) deyiniz.
* Eşinize, lokantada bir garsona seslenir gibi seslenmeyiniz. Sesinizi biraz yumuşatınız. Kendisinin isminin sonuna “ canım ”, “ hayatım ”, “ güzelim ” gibi hitaplar getirmeyi deneyiniz. (Bu konuda romantik Türk Filmlerinden yararlanabilirsiniz.) Hem unutmayın: “ Kör Allah’a nasıl bakarsa, Allah da köre öyle bakar.”
* Çayınızı elinize veren eşinize; kaşlarınızı çatarak ve sanki imtihan eder gibi “ Şeker attın mı? ” diye sormayınız. Bir zahmet çayınızın şekerini kendiniz atınız. Attığınız şekerin çayın içinde eridiğini görmek, sizi rahatlatacaktır. Lütfen deneyiniz.
* Eşiniz yeni bir giysi giydiğinde, saç modelini veya rengini değiştirdiğinde; bunun kendisine çok yakıştığını - yalan da olsa - söyleyiniz.....Yalandan kim ölmüş Allah aşkınıza!
* Bir yere birlikte gitmeye karar verdiğinizde, hemen ceketinizi giyip, kendinizi kapı önüne atmayınız. Hele hele ikide bir eşinize kapıdan, “ Haydi! Nerdesin? Çıkamazsın zaten bir türlü! ” diye bağırmayınız. “ Yük altında öküz bağıracağına, kağnı gıcırdamış, “ hesabı......Eşinizin evden çıkarken; ocağı söndürmek, muslukları kontrol etmek, tv’yi kapatmak, sizin almayı unuttuğunuz araba anahtarını arayıp bulmak gibi görevlerinin (!) olduğunu unutmayınız.
* Yeni temizlediğiniz arabanıza binmek üzere olan eşinize; “Ayakkabılarını sil de gir haaaaa! ” demeyiniz. Sizin; eşinizin her gün temizlediği evinizde nasıl rahat davrandığınızı; hele hele arabanın paspaslarını bile banyoda yıkadığınızı, banyoyu nasıl batırdığınızı, sigara küllerini yerlere döktüğünüzü hiç ama hiç aklınızdan çıkarmayınız........” Hindi gelecek yerden tavuk esirgenmez,” atasözünü hatırlayıp, susunuz.
* Birlikte gittiğiniz bir yerde, kalabalıkta eşinizle ilgileniniz. Hele hele çevrenizdeki güzel bayanları – hiç olmazsa eşiniz yanınızdayken - görmezlikten geliniz. (Hülya Avşar bile olsa.) “ Erkeğin kalbi enginar yaprağıdır, her katında bir kadın yatar,” atasözünü yalancı çıkarınız.(Bence yalan zaten.)
* Eşinizle aynı anda sigaraya sarıldığınızda, kendi sigaranızı yakıp, çakmağı hemen cebinize atma kabalığını göstermeyiniz. Eğer dışarıdaysanız, bir yabancının gelip eşinizin sigarasını yakmasını önlemek için, önce eşinizin sigarasını yakınız...Bazı arkadaşlıkların, yalnızca bir sigara yakmakla başlayabileceğini unutmayınız. Olur mu olur. Ne demiş atalarımız: ” Beşer, şaşar! ”
* Dışarıdan eve geldiğinizde, kapıyı açan eşinizi itercesine ondan önce içeri girmek için yarış yapmayınız. Kendisinin önce girmesi için birkaç saniye bekleyiniz.......
* Sizi iş yerinizden telefonla arayan eşinizin sesini duyar duymaz; “Merhaba canım! ” bile demeden; “ Hıh! Söyle! ” demeyiniz. Hatırını sorup kendisiyle nazikçe konuşunuz.
* Sık sık arkadaşlarınızla dışarıda yemek yiyip geç saatte eve döndüğünüz her gece; “ Tam kalkacaktım, masaya biri geldi,” veya “ Kalkacaktım ama arkadaşlar bırakmadı,” gibi yalanlara başvurmayınız. Hiç kimsenin hiç kimseyi zorla bir yerde tutamayacağı gerçeğini eşinizin pekâla bildiğini asla gözardı etmeyiniz. “ Ev sahibi kurnaz, pastırmayı ince ince doğrar; misafir kurnaz, ikişer – üçer yutar,” atasözünü hatırlayınız.
* Eşinize hoş sürprizler hazırlayınız. Bu hoş sürprizlerin neler olabileceği konusunda, birazcık kafa yorunuz. Bunun, süper lige kafa yormaktan daha az yorucu, daha önemli ve gerekli olduğunu düşününüz. Sonunda mutlaka ve size özel sürprizler bulabileceğinizi göreceksiniz. İnanın hiç zor değil.
* Kilo vermek için rejim yapan eşinizin çabalarını farkediniz, onu destekleyiniz. “ Yaşın kaç oldu senin! Bu yaşta ne rejimi! Manken mi olacaksın? ” gibi incitici sözler sarfetmeyiniz. ”Aslında bu halinle de güzelsin hayatım. Ama kilo verince kendini daha hoş hissedeceksen o başka,” falan deyiniz. ” Buğday ekmeğin yoksa, buğday dilin de mi yok? ” atasözünü anımsayınız.
* Pantolonunuzun çamurlu paçalarını, evin baş köşesinde fırçalayıp, eşinizi çileden çıkarmayınız.
* Yıllardır aynı çekmecede duran çoraplarınızın nerede olduğunu ikide bir eşinize sormayınız.
* Çekmeceleri kapatırken, çamaşırları nasıl olup da çekmeceden dışarı taşırmayı başardığınızı kendinize sorunuz. Ve bu alışkanlığınızdan vazgeçiniz.
* Uzun zaman mutfaktan salona dönmeyen eşinizi merak ediniz. Veya merak etmiş gibi davranınız. Bir ara yanına gidip; “ Nerelerdesin canım? ” deyiniz. Yardım etmek gibi bir âdetiniz olmasa bile; “ İşin bitmedi mi? Sana yardım edeyim mi hayatım? ” falan deyiniz.
* Kazara halıya döktüğünüz sigara külünü, - eşinizin görmez tarafından - elinizle dağıtarak kaybedeceğinizi ve bunu eşinizin anlamayacağını zannetmeyiniz. Hiç olmazsa, temizlemesi için eşinize haber veriniz.
* Eşinizle birlikte dışarı çıktığınızda, çevrenizdeki erkeklerin eşinize bakıp bakmadıklarını kontrol etmek için gözlerinizi, yabancı erkeklerin yüzlerinde öyle kap-kaççı gibi fıldır fıldır dolaştırmayınız. Hele hele bu konuda eşinizi – şöyle çaktırmadan – kontrol etmek gibi bir hataya düşmeyiniz.
* Akşamdan sonra, televizyonun kumandası sanki elinize yapışmış gibi davranmayınız. Kumandayla değil eşinizle evli olduğunuzu hatırlayınız. Zaman zaman kumandayı elinizden bırakınız. Eşinizin izlemek istediği bir program olabileceğini veya sizinle sohbet etmek isteyebileceğini unutmayınız.
Otuz yıllık evlilik tecrübelerimden yararlanarak ve cesaret alarak evli erkeklere yukarıdaki öğütleri verdim. Sevgili evli erkekler! Yukarıdaki önerileri uygulayıp uygulamamak tamamen size kalmış. Hayatınız da sizin, evliliğiniz de. Ben sadece mutluluğunuza bir katkıda bulunmak istedim.Yoksa bana ne!
Evli erkeklere son bir öğüt: Bu yazıyı eşlerinize okutmayınız.Yazıyı okuduktan sonra sizdeki olası değişimlerden (inşallah) mutlu olacak eşinizin bana değil size minnettar kalmasını sağlayınız........Eşinizle birlikte nice mutlu yıllara!
Kâmuran Esen