Ne mutlu kendisiyle barışık olana

bdino

Geçici Olarak Hesap Pasiftir !
tek ayak cezası
Sahte Profil
Kayıtlı Üye
23 Ekim 2017
54
19
53
‘Uçmak Varken Yürümek Niye?’ kitabının yazarı Isha Judd, ‘ben’i sevme sanatını öğretiyor...


“Birini kayıtsız şartsız sevebilmek için, önce kendini sevmen gerekir. Kendini olduğun gibi kabul etmeden, başka birini benimseyemezsin... Memnuniyetsizliğin eninde sonunda tek çaresi kendini sevmektir ve bu içsel sevgi bilincini geliştirerek olur. Bu sevgi dışarıya da ayna olup bütün ilişkilerimize yansıyacaktır. Hoşnutsuzluk, özlem ve sonsuz arayış yerine içinde olduğumuz anda sihir ve güzellik algılamaya başlamalıyız.”



Biz yetişkinler, sürekli olarak hayatımızın yanlış giden yönlerine takılıp, kendimizi acımasızca yeriyoruz. Kendimizin en azılı düşmanı gibi, yaptığımız ve yapmadığımız onlarca şey için kendimizi sorumlu tutuyoruz. Başkaları tarafından beğenilmek uğruna kendimize haksızlık edip değişmeye bile çalışıyoruz. Çünkü hayatımız boyunca daha iyi, daha başarılı, daha arzulanır olmak öğretildi bize. Uçmak Varken Yürümek Niye? kitabının yazarı Isha Judd tarafından geliştirilen “sistem”, tam burada giriyor devreye: “Bu sistem tamamen deneysel ve pratik bir dizi malzemeden oluşuyor. Herhangi bir inanç ya da entellektüel anlayışa ihtiyaç yok, birey sadece kendi iç sesini dinleyip kendini olduğu gibi sevmeyi öğrenmeli.”



Kendini kucakla!

Aslen Avustralyalı olan Isha Judd, 10 senedir Güney Amerika’da yaşıyor. Tüm Güney Amerika’da “Barış Elçisi” olarak bilinen Isha’nın çalışmaları oldukça enteresan. Yüksek güvenlikli mahkumların rehabilitasyon programı ve Kolombiya Hükümeti ile yapmış olduğu eski gerilla askerlerinin tedavi edilerek topluma kazandırılması gibi projeler yürüten Isha, dünya medyasının ilgisini üzerinde topluyor.



Isha’nın sistemini, “pozitif düşünce gücü” konseptiyle karşılaştırmak mümkün olabilir ancak “pozitif düşünce” bize ancak belli bir noktaya kadar yardım ediyor: “İnsan bilinci negatif düşünce kırıntılarıyla o kadar dolu ki, pozitif kıvılcımların orada barınması zor gelebilir. Sen pozitif düşünmeye çalışırken bir yanın hep kuşku duyar, eleştiri ve sorularıyla pozitif düşünce gücünü yıldırmaya çalışır...”



Isha, bireyin yüzeysel duygularından ziyade daha derinlere iniyor, bilinçaltındaki sevgi bilincini açığa çıkarmaya çalışıyor. Derinlerde yatan sevgi incilerini keşfeden birey, kendini “kusursuz” olduğuna inandırmak zorunda kalmıyor çünkü otomatikman çevresindeki güzelliklerin farkına varıp hayatın pozitif ışınlarını kendine çekiyor. Şimdiki anı kucaklayan insan, kendini kucaklamayı da öğreniyor...



Modern insan, kendini tanımlarken meslek, ilişki ve toplumsal konumunu referans gösteriyor ama aslında bireyin değerini ölçmek bu kadar basit olmamalı. Özüne dönüp iç sesini dinleyen birey, kendi sonsuz potansiyel ve kusursuzluğunun farkına varacaktır...




Sevgi bilinci...

Uçmak Varken Yürümek Niye?, bireyin kendine olan güvenini arttırmak için bir kişisel gelişim kitabı olarak algılanabilir ama Isha bu çalışmanın çok daha fazlasını vadettiğini söylüyor. Çoğu zaman içimizdeki aşağılık kompleksini örtmek için büyük ve parlak bir “kendine güven maskesi” takıyoruz. Kendine en güvenli, en havalı insanların çoğu zaman en güçsüz, en kompleksli insanlar olduğuna tanık olmak mümkün. Böyle bireylerin en büyük kaygısı çevre tarafından kabıl görmek ve beğenilmektir. Isha da geçmişte böyle hisseden insanlardan biri olduğunu itiraf ediyor: “Kendime güvensiz olduğumu kimsecikler anlayamazdı çünkü ben hep dışa dönük, cesur ve alabildiğine cüretkâr lanse ederdim kendimi. Sonra içime dönüp derinlerdeki duyguları anlamaya çalıştım. Benliğimin karanlık dehlizlerindeki kaygı baloncuklarını keşfettim. Terkedilme ve reddedilme kaygısı içinde boğulduğumu fark ettim. Bu sistem bireylere işte bu kaygıları kabullenerek kendileriyle yüzleşmeyi öğretiyor. İçindeki kaygılı bireyle yüzleşebilme cesaretini gösteren insan, kendineyüzde 100 güveni keşfediyor...”



Kendini sürekli yeren, başkalarıyla kıyaslayıp aşağılık kompleksi çeken bir insan sağlıklı bir ilişki kurabilir mi? Böyle hisseden bireyin ne kendine ne de başkasına hayrı dokunur. Isha da sevgi açışımının tarifini işte aynen bu noktaya parmak basarak yapıyor: “Birini kayıtsız şartsız sevebilmek için önce kendini sevmen gerekir. Kendini olduğun gibi kabul etmeden, başka birini benimseyemezsin...” İlişkiler hep beklentiler üzerine kurulu: Karşımızdakine duygusal yatırım yapıyoruz ve karşılığını bekliyoruz. Beklentimiz gerçekleşmeyince bozulup çekiliyoruz. Demek ki bu “kayıtsız şartsız sevgi” değil! Isha’ya göre, kayıtsız şartsız sevebilmek için beklentilerden arınmak gerekiyor. İlişkiye bu gözle bakan, üstünde herhangi bir baskı hissetmeyen birey daha özgür hissediyor, böylece ilişki daha çok güçleniyor.



Isha’nın öğretisi ile ünlü Filozof Ayn Rand’ın “bireycilik” doktrini ile ilişki kurmak mümkün. Ne var ki Isha, herhangi bir felsefe öğretmediğini, tasarladığı sistemin bireyin farkındalığını yüzeye çıkarmakla alakalı olduğunu söylüyor: “Sevgi bilinci konsepti, rasyonellik olgusunun çok ötesinde. Bu bir felsefe değil, anlamak için sadece deneyimlemek gereken bir sistem! Ayn Rand’ın bireyciliğine tabii ki katılıyorum. Önce kendini sevmeden başkasını sevemezsin. Kendimi eksi ve artılarımla kabul ettiğim zaman karşımdakini de kayıtsız şartsız sevebilirim.”



Duvarları yıkmak...

Isha, dünyadaki savaşların içsel çatışmaların bir yansıması olduğu görüşünde: “Haberlerde seyrettiğimiz kanlı sahneleri değiştirmek için önce kendi içimize dönelim. Hayata daha barışçıl bakıp defans duvarlarını kırmaya uğraşalım. Müdafaa etmeye gerek yok. Sevginin müdafaaya ihtiyacı yok ki... Sevgi birlik ve beraberlik getirir zaten. Doğru ya da yanlış mı diye düşünmeden sadece sevmek gerekir. Kendini savunmak ve doğru olduğunu kanıtlamak, bir tür fanatik davranıştır. Bunu yaparken aslında kendinden kaçıyorsun. İçine dönmeli ve orayı sevmelisin.”

Alıntıdır
 
X