Bu görsele ulaşılamamaktadır/Silinmiştir.
Yaşar Alptekin, hidayete erişinin kitabını yazdı
SEVİNÇ ÖZARSLAN
Yaşar Alptekin’in mankenlik dünyasından neden elini eteğini çektiğini üç yıldır televizyon programlarında dinliyor, röportajlarında okuyoruz. Ama Nesil Yayınları’ndan yeni çıkan kitabı, onun yaşadıklarını yakından öğrenmek isteyenler için ibret verici hikâyelerle dolu.
Bir insanın nasıl dibe vurduğunun ve sonra nasıl yukarı sıçradığının en yakın örneği Yaşar Alptekin’dir herhalde. Dikkat çeken bir gençti. Erken yaşlarda mankenliğe başladı. Dizilerde, sinema filmlerinde oynadığı rollerle hemen fark edildi. Tekliflerin sonu gelmedi. Paranın, pulun en âlâsını kazandı. Kendisinin deyimiyle, doğduğu yer olan Tekirdağ Şarköy’e taksiye atlayıp gidecek kadar kazanıyordu; ama bir yandan da paralar hızla akıp gidiyordu. (İstanbul’la Şarköy arasının 245 kilometre olduğunu hatırlatalım bu arada!) Şan, şöhret, gece hayatı derken hiçbir şey onun hızını kesmiyordu. Ve sonunda 42 yaşına geldiğinde, yani üç sene önce yanlışlarla, hatalarla ve günahlarla dolu hayatını geride bırakma kararı aldı. Alptekin, çıktığı televizyon programlarında ve röportajlarda mankenliği neden bıraktığını ve hayatının yeni rotasını zaman zaman anlatıyor. Ama Nesil Yayınları’ndan yeni çıkan “Namazla Yeniden Doğdum” kitabı onun hayatını, hislerini daha yakından öğrenmek isteyenler için gerçekten ibret verici hikâyelerle dolu. Eyüp Mezarlığı’nda sabahlanan günler, gecenin ikisinde Kozyatağı Mehmet Çavuş Camii’nin önünde beklediği üç saat, camiye alınmama korkusu, Bostancı-Eyüp Camii arasında dokunan mekikler, motosikleti ve üzerinde deri montuyla abdest almak için gittiği cami avlularında karşılaştığı tepkiler, çocukluğundan bu yana namaz kılamamanın acısının ne anlama geldiği, Tokat’ta bir genç tarafından eline sıkıştırılan mektup... Alptekin, şu anda 45 yaşında ve geçen 40 yılını cahiliye dönemi olarak adlandırıyor. Bu nedenle kitabının adına da “Namazla Yeniden Doğdum” diyor.
Kitapta en önemli noktalardan biri,Alptekin’in çocukluğunu anlattığı bölümler. Dişlek dişleri, kalın dudakları ve adı nedeniyle her zaman alay edilen bir çocuk olması, onu inanılmaz derecede büyük bir yalnızlık duygusu içerisine gömmüş. Bu duygunun, bastırılmışlığın getirdiği patlama ve kendini ispat etme psikolojisiyle şu anda geride bıraktığı dünyanın içine dalmış. Yine bu dönemde anne ve babasından görmediği sevgi, kitapta üzerinde hep durduğu konulardan biri. Bu nedenle satır aralarında anne-babalara ‘çocuklarınıza sevginizi göstermekte cömert olun’ çağrısında bulunuyor. Alptekin’in tüm bunları yaşarken en büyük korkusu ise birilerinin geçmişini önüne getirip sunması. ‘Benim o günahlarımı bana koz olarak kullanacaklar mı!’ duygusu. Vaktiyle Necip Fazıl’a da bir gün imalı sözler ve alaycı bakışlarla “Senin eskiden ne olduğunu biz biliriz.” demişler.“Ben geçmişimi çöpe attım. Çöpü karıştıran da kedi köpektir.” cevabını veren Kısakürek, Alptekin’in zorladığı, ama açamadığı kapıyı açmasına vesile olmuş böylece.
Bir son gibi gözükse de aslında dibe vurmak bir başlangıç. Dövüş Kulübü’nün kahramanı Tyler Durden’in dediği gibi, dibe vurmak bir günlük iş değil asla! Çıkmak da bir günde olmuyor haliyle. Peki şimdi ne mi yapıyor kendisi? Bir taraftan kendini geliştirmeye devam ediyor, diğer taraftan da yaşadıklarını özellikle gençlere örnek olması için anlatıyor. Fıstıkağacı’ndaki Prestij Alışveriş Merkezi’nin en üst katındaki Teras Cafe’de gençlerle buluşup onların sorularını cevaplandırıyor.
--------------------------------------------------------------------------- ----
Kendimi Almancı gibi hissediyordum
Yaşar Alptekin, kitapta, sanat ve moda dünyasında geçirdiği dönemlerde kendisini Almancılar gibi hissettiğini anlatıyor. Bir dönem Almanya’da çok fazla dışlanan ve memleket hasretiyle ülkelerine gelen o insanlara söylenen “Almancıya bak” sözünde olduğu gibi bir yabancılık yaşamış içinde. “Hâlâ daha zaman zaman öyle hissediyorum. Her ne kadar sanatçı ruhum varsa da, klasik sanatçıdan biraz daha farklı. Türkiye’de sanatçı normlarının dışında bir adamım. Çok ulaşılmaz bir insan gibi davranmadım.” diyor. Yirmi yedi senelik mankenlik hayatında meslekten hiçbir arkadaşı olmamış Alptekin’in. İkiyüzlülük, riyakârlık, yanındakinin ayağına çelme takma, insanları küçülten davranışlara şahit olmak, onu moda dünyasından soğutmuş. Hatta bazen öyle tuhaf duygular içine girmiş ki, muhabbet edilen masadan kesinlikle kalkmazmış. Çünkü her masadan kalkanın arkasından konuşulduğu için, ihtiyacı olduğu halde, arkamdan konuşulur korkusuyla masaya çakılır kalırmış. Alptekin, bu dönemlerini kitapta “Paranoyalarım ve Ben” başlığı altında aktarıyor. Bu süreçte herkesten şüphelendiğini, “Ünlü olduğum için bana böyle diyorlar. Aslında senin kuyunu kazmak için fırsat kolluyorlar” psikolojisi ile hareket ettiğini ifade ediyor.
Link Silinmiştir.