- 12 Temmuz 2006
- 35.019
- 30.377
- 60
Gayda günümüzde neredeyse hiç kullanılmıyor. Bu alete artık yalnızca dilencilerde ve İngiltere, İskoçya ve İrlanda'nın yerli halkında rastlanıyor.
Leipzig Üniversitesi profesörlerinden Dr. Hugo Riemann, 1895 tarihli Müzik Sözlüğü'ne gayda maddesini yazarken konuyla ilgili yeterli bilgisi olmasa da, çok ünlü bir müzikologtu.
Riemann, bu konudaki bilgisizliğin ve algılama eksikliğinin tek örneği değildi. Çağdaşlarının bir kısmı, gaydayı yeteri kadar biliyorlardı, ancak müziğinin farklı niteliğinden rahatsız olmuşlar ve fazla yaratıcı olmayan besteciler ve icracılar tarafından tercih edilen diyatonik diziye (notalar arasında sabit aralıklar bulunan ve 8 notadan oluşan dizi) uygun hale getirilmesi ile büyük bir gelişme kaydedileceğini öne sürmüşlerdi.
1879 yılında Dr. W. H. Stone, gaydacının fazla notalar ekleyerek süsleme yapmasının, gaydanın nota dizisindeki eksiklikleri gizlemek amacını taşıdığını belirtti.
...bu süslemeler, şakıma olarak adlandırılıyordu; bu da, kimi zaman dillerini yarmak yoluyla eğitilip yetiştirilene dek diyatonik diziye tamamen aykırı bir biçimde öten kuşlara çok uygun bir adlandırmaydı.
1940 yılında, Glasgow Üniversitesi'nden Dr. G. E. Allan, gaydanın nota dizisi ile ilgili uzun bir araştırmanın sonuçlarını açıkladı ve diyatonik dizide notalar seslendirmek için gaydanın yeniden tasarlanması gerektiğini öne sürdü.
...şimdiki biçiminin yol açtığı nota dizisindeki ahenksizlik ortadan kaldırılacak olursa, müzikle ilgilenen insanların duyduğu rahatsızlık da ortadan kalkar, bununla birlikte müziğe yatkın olmayan dinleyiciler değişikliği fark etmez.
Bu önerinin, yabancıların daha iyisini bilmedikleri için anlaşılması güç konuştuklarına ilişkin geleneksel inanışla yakından ilgidir. Gaydaya ahenkli olmadığı için itiraz eden insanların genellkle, Arap, Hint veya Çin müziği konusunda da, aynı nedenle benzer şikayetleri vardır. Herkesin bildiği gibi, aşina olduğumuz şeylerden hoşlanırız.
Ceol mor, yani İskoç ezgisi, yüzyıllarca süren hor görme, ilgisizlik ve kuşkuculuğa rağmen varlığını sürdürdü, çünkü İskoçya'nın Highland bölgesinde gayda ve onu çalanlar, bütün değişim baskılarına karşı direndiler.
Bununla birlikte, gayda sadece İskoçlara özgü değildir ve belki de İskoçya'da ortaya çıkmadan çok daha önce başka yerlerde biliniyordu. Bu konudaki en eski tarihli kanıt olan, millattan önce on üçüncü yüzyıla ait bir Hitit yontusu biraz kuşku uyandırsa da, gaydayı İngiltere'ye ve belki de İskoçya'ya getiren Romalıların onun güzel sesine aşina olduğundan kuşku yok. Romalı tarihçi Suetonius'a göre Neron da gayda çalıyordu.
Roma İmparatorluğu'nun altın çağı sırasında ve sonrasında Avrupa'nın pek çok bölgesinde birçok gayda çeşidi ortaya çıkmıştur ancak ortaçağın son bulması ile gaydaya olan bu ilgi, İskoçya'nın Highland bölgesi dışında azaldı.
Highland gaydasının varlığını sürdürmesi ve Fransa, Kuzey Amerika, Hindistan ve Pakistan'da (bu ülkenin bağımsızlığını ilan etmesinden sonra hükümetin ilk uygulamalarından biri, ulusal marşın uygun bir düzenlemesini sipariş etmesiydi) hâlâ coşkuyla çalınması, üç nedene bağlanabilir.
Nedenlerden ilki, ortaçağın İskoçya'da daha uzun sürmesiydi. Evler sadece birer barınaktı ve günlük faaliyetlerin büyük bir kısmı, hiçbir müzik aletinin gayda kadar bütünleşemeyeceği açık havada gerçekleşiyordu. İkincisi, Highland bölgesinde yaşayanların, kapalı yerlerde kullanmaya uygun daha küçük ve sade gaydalar yaparak bu mirası korumalarıydı. Highland gaydasının varlığını sürdürmesinin ve sonunda da yaygınlık kazanmasının üçüncü nedeni, gayda ile çalınan İskoç ezgisinin, yani gaydanın klasik müziğinin farklı bir niteliğe sahip olmasıdır.
Gayda müziğinin çeşitli türleri var. Bandolar tarafından sıklıkla çalınan marşlar ve dans ezgileri ceol beag ya da küçük müzik olarak adlandırılır. Ancak İskoç hayatını ve tarihini damıtan ve ulusun övünç kaynağı olan şey ceol mordur. Bu ezgi ile diğer gayda ezgileri arasında, bir sonat ile bir pop şarkısı arasındaki farka benzer bir fark vardır. İskoç ezgisini birkaç sözcükle anlatmak olanaksızdır. Bu müziği, basit bir temanın süslenmesi biçiminde görmek, Shakespeare'in bir oyununu beş perdeye bölünmüş bir konuşmalar toplamı olarak tarif etmekten daha farklı değildir.
Alışık olmayanlara, yani dünyadaki insanların çoğuna, gayda müziği garip gelir. Bunun çeşitli nedenleri var. Gaydacı, aletten çıkan sesin şiddetini ayarlayamaz. Bir kerede sadece tek bir nota basabilir ve bir kez başladığında çaldığı parça bitene dek notayı kesemez.
Nitelikleri ancak 1953 yılında bilimsel olarak ifade edilse de, nota dizisinin bir benzeri yoktur.
Bir nota dizisinin başta gelen özellikleri, seslerin perdesi ve aralıklarıdır. Standart orkestra perdesinde la notası 440 hertztir (veya önceki ve daha yerinde tanımlama ile söyleyecek olursak, saniyede 440 çevrimdir). Ustaları tarafından çalınan gaydanın nota dizisinde ise la notası 459 hertztir. Alışılmışın dışındaki bu perde, diyapazon veya başka yardımcı aletler olmadan dünyanın dört bir yanındaki gaydacılar tarafından elde ediliyor.
Aralıklar da alışılmışın dışındadır. Bildik diyatonik dizi, her biri 9/8'lik frekans oranına karşılık gelen üç majör tona, iki minör tona (10/9) ve iki yarım tona (16/15) sahiptir. Bütün bu sayılar birbiriyle çarpıldığında ortaya şu sonuç çıkar:
ki bu da bir oktava karşılık gelir.
Daha çok dik açılı üçgen virtüözü olarak tanınan Pythagoras, aynı zamanda önemli bir müzik bilginiydi. Hoşa giden seslerin küçük sayıların oranları ile ifade edilebilen ses aralıklarına sahip olduğunu biliyordu. Ama bunun nedenini bilmiyordu -biz de bilmiyoruz. Bir oktav (2:1) kulağa hoş gelir ve diğer basit oranlar da kulağı tırmalamaz.
Gaydanın nota dizisi dört minör ton, bir majör ton kullanır ve hiç yarım ton kullanmaz. Yarım tonlar yerine, her biri bir yarım tona (16/15) karşılık gelen, bir majör ve bir minör ton arasındaki fark kadar artırılmış 27/25'lik (başka bir deyişle 9/8-10/9=81/80; 16/15x81/80=27/25) iki aralık buluruz. 27/25'lik aralık, Eski Yunanlıların matematik hesaplarında ortaya çıkan ancak bugün başka herhangi bir dizide rastlanmayan büyük bir aralıktır. Do ile re notaları ve fa ile sol notaları arasındaki iki aralık gaydanın nota dizisine kendine özgü niteliğini kazandırır. Basit bir matematiksel inceleme, gayda nota dizisinin pentatonik (beş ses içeren) ezgiler seslendirmek için bir oktavı bölmenin en iyi yolu olduğunu gösterir. Klasik gayda parçalarının büyük bir kısmı beş nota içeren bir dizide bestelenmiştir. Dizideki dokuz nota (sol=415'ten 918'lik yüksek oktavlı la'ya) gaydacının üç farklı perdede pentatonik müzik çalmasına olanak sağlar: sol, la ve re. Pek çok gayda ezgisinin ve yaygın olarak bilinen İskoç melodilerinin, pentatonik diziye büyük ölçüde yaklaşan piyanonun siyah tuşları ile çalınabilmesi rastlantı değildir.
Gayda müziği matematiksel olarak mükemmel olduğu kadar (dinleyicinin azimli olması gerekse de) müzikal açıdan da doyurucudur. Ne yazık ki çoğu insan bunun farkında değil.
Leipzig Üniversitesi profesörlerinden Dr. Hugo Riemann, 1895 tarihli Müzik Sözlüğü'ne gayda maddesini yazarken konuyla ilgili yeterli bilgisi olmasa da, çok ünlü bir müzikologtu.
Riemann, bu konudaki bilgisizliğin ve algılama eksikliğinin tek örneği değildi. Çağdaşlarının bir kısmı, gaydayı yeteri kadar biliyorlardı, ancak müziğinin farklı niteliğinden rahatsız olmuşlar ve fazla yaratıcı olmayan besteciler ve icracılar tarafından tercih edilen diyatonik diziye (notalar arasında sabit aralıklar bulunan ve 8 notadan oluşan dizi) uygun hale getirilmesi ile büyük bir gelişme kaydedileceğini öne sürmüşlerdi.
1879 yılında Dr. W. H. Stone, gaydacının fazla notalar ekleyerek süsleme yapmasının, gaydanın nota dizisindeki eksiklikleri gizlemek amacını taşıdığını belirtti.
...bu süslemeler, şakıma olarak adlandırılıyordu; bu da, kimi zaman dillerini yarmak yoluyla eğitilip yetiştirilene dek diyatonik diziye tamamen aykırı bir biçimde öten kuşlara çok uygun bir adlandırmaydı.
1940 yılında, Glasgow Üniversitesi'nden Dr. G. E. Allan, gaydanın nota dizisi ile ilgili uzun bir araştırmanın sonuçlarını açıkladı ve diyatonik dizide notalar seslendirmek için gaydanın yeniden tasarlanması gerektiğini öne sürdü.
...şimdiki biçiminin yol açtığı nota dizisindeki ahenksizlik ortadan kaldırılacak olursa, müzikle ilgilenen insanların duyduğu rahatsızlık da ortadan kalkar, bununla birlikte müziğe yatkın olmayan dinleyiciler değişikliği fark etmez.
Bu önerinin, yabancıların daha iyisini bilmedikleri için anlaşılması güç konuştuklarına ilişkin geleneksel inanışla yakından ilgidir. Gaydaya ahenkli olmadığı için itiraz eden insanların genellkle, Arap, Hint veya Çin müziği konusunda da, aynı nedenle benzer şikayetleri vardır. Herkesin bildiği gibi, aşina olduğumuz şeylerden hoşlanırız.
Ceol mor, yani İskoç ezgisi, yüzyıllarca süren hor görme, ilgisizlik ve kuşkuculuğa rağmen varlığını sürdürdü, çünkü İskoçya'nın Highland bölgesinde gayda ve onu çalanlar, bütün değişim baskılarına karşı direndiler.
Bununla birlikte, gayda sadece İskoçlara özgü değildir ve belki de İskoçya'da ortaya çıkmadan çok daha önce başka yerlerde biliniyordu. Bu konudaki en eski tarihli kanıt olan, millattan önce on üçüncü yüzyıla ait bir Hitit yontusu biraz kuşku uyandırsa da, gaydayı İngiltere'ye ve belki de İskoçya'ya getiren Romalıların onun güzel sesine aşina olduğundan kuşku yok. Romalı tarihçi Suetonius'a göre Neron da gayda çalıyordu.
Roma İmparatorluğu'nun altın çağı sırasında ve sonrasında Avrupa'nın pek çok bölgesinde birçok gayda çeşidi ortaya çıkmıştur ancak ortaçağın son bulması ile gaydaya olan bu ilgi, İskoçya'nın Highland bölgesi dışında azaldı.
Highland gaydasının varlığını sürdürmesi ve Fransa, Kuzey Amerika, Hindistan ve Pakistan'da (bu ülkenin bağımsızlığını ilan etmesinden sonra hükümetin ilk uygulamalarından biri, ulusal marşın uygun bir düzenlemesini sipariş etmesiydi) hâlâ coşkuyla çalınması, üç nedene bağlanabilir.
Nedenlerden ilki, ortaçağın İskoçya'da daha uzun sürmesiydi. Evler sadece birer barınaktı ve günlük faaliyetlerin büyük bir kısmı, hiçbir müzik aletinin gayda kadar bütünleşemeyeceği açık havada gerçekleşiyordu. İkincisi, Highland bölgesinde yaşayanların, kapalı yerlerde kullanmaya uygun daha küçük ve sade gaydalar yaparak bu mirası korumalarıydı. Highland gaydasının varlığını sürdürmesinin ve sonunda da yaygınlık kazanmasının üçüncü nedeni, gayda ile çalınan İskoç ezgisinin, yani gaydanın klasik müziğinin farklı bir niteliğe sahip olmasıdır.
Gayda müziğinin çeşitli türleri var. Bandolar tarafından sıklıkla çalınan marşlar ve dans ezgileri ceol beag ya da küçük müzik olarak adlandırılır. Ancak İskoç hayatını ve tarihini damıtan ve ulusun övünç kaynağı olan şey ceol mordur. Bu ezgi ile diğer gayda ezgileri arasında, bir sonat ile bir pop şarkısı arasındaki farka benzer bir fark vardır. İskoç ezgisini birkaç sözcükle anlatmak olanaksızdır. Bu müziği, basit bir temanın süslenmesi biçiminde görmek, Shakespeare'in bir oyununu beş perdeye bölünmüş bir konuşmalar toplamı olarak tarif etmekten daha farklı değildir.
Alışık olmayanlara, yani dünyadaki insanların çoğuna, gayda müziği garip gelir. Bunun çeşitli nedenleri var. Gaydacı, aletten çıkan sesin şiddetini ayarlayamaz. Bir kerede sadece tek bir nota basabilir ve bir kez başladığında çaldığı parça bitene dek notayı kesemez.
Nitelikleri ancak 1953 yılında bilimsel olarak ifade edilse de, nota dizisinin bir benzeri yoktur.
Bir nota dizisinin başta gelen özellikleri, seslerin perdesi ve aralıklarıdır. Standart orkestra perdesinde la notası 440 hertztir (veya önceki ve daha yerinde tanımlama ile söyleyecek olursak, saniyede 440 çevrimdir). Ustaları tarafından çalınan gaydanın nota dizisinde ise la notası 459 hertztir. Alışılmışın dışındaki bu perde, diyapazon veya başka yardımcı aletler olmadan dünyanın dört bir yanındaki gaydacılar tarafından elde ediliyor.
Aralıklar da alışılmışın dışındadır. Bildik diyatonik dizi, her biri 9/8'lik frekans oranına karşılık gelen üç majör tona, iki minör tona (10/9) ve iki yarım tona (16/15) sahiptir. Bütün bu sayılar birbiriyle çarpıldığında ortaya şu sonuç çıkar:
ki bu da bir oktava karşılık gelir.
Daha çok dik açılı üçgen virtüözü olarak tanınan Pythagoras, aynı zamanda önemli bir müzik bilginiydi. Hoşa giden seslerin küçük sayıların oranları ile ifade edilebilen ses aralıklarına sahip olduğunu biliyordu. Ama bunun nedenini bilmiyordu -biz de bilmiyoruz. Bir oktav (2:1) kulağa hoş gelir ve diğer basit oranlar da kulağı tırmalamaz.
Gaydanın nota dizisi dört minör ton, bir majör ton kullanır ve hiç yarım ton kullanmaz. Yarım tonlar yerine, her biri bir yarım tona (16/15) karşılık gelen, bir majör ve bir minör ton arasındaki fark kadar artırılmış 27/25'lik (başka bir deyişle 9/8-10/9=81/80; 16/15x81/80=27/25) iki aralık buluruz. 27/25'lik aralık, Eski Yunanlıların matematik hesaplarında ortaya çıkan ancak bugün başka herhangi bir dizide rastlanmayan büyük bir aralıktır. Do ile re notaları ve fa ile sol notaları arasındaki iki aralık gaydanın nota dizisine kendine özgü niteliğini kazandırır. Basit bir matematiksel inceleme, gayda nota dizisinin pentatonik (beş ses içeren) ezgiler seslendirmek için bir oktavı bölmenin en iyi yolu olduğunu gösterir. Klasik gayda parçalarının büyük bir kısmı beş nota içeren bir dizide bestelenmiştir. Dizideki dokuz nota (sol=415'ten 918'lik yüksek oktavlı la'ya) gaydacının üç farklı perdede pentatonik müzik çalmasına olanak sağlar: sol, la ve re. Pek çok gayda ezgisinin ve yaygın olarak bilinen İskoç melodilerinin, pentatonik diziye büyük ölçüde yaklaşan piyanonun siyah tuşları ile çalınabilmesi rastlantı değildir.
Gayda müziği matematiksel olarak mükemmel olduğu kadar (dinleyicinin azimli olması gerekse de) müzikal açıdan da doyurucudur. Ne yazık ki çoğu insan bunun farkında değil.