[h=1]MÜSTEHAK DİYENLER VE HAKİM SINIFIN JÜRİ KİBİRİ[/h]
SARPHAN UZUNOĞLU MAY 17, 2014
17 Mayıs sabahına şöyle uyandık: Ölen sayısını bizden sakladığına emin olduğumuz devlet ve o devletin anlı şanlı gazetesinin her şeyi halktan daha iyi bilen gazetecilik geçmişini çamur ile nakşetmiş yazarının yazısı ile. Somalılar kendilerini düştükleri bu felaket çukurunun içerisinde kaybetmişlerken, belki de birçoğunun var olduğuna inandıkları devletin aslında olmadığını fark ettikleri bir dönemde, hayatı boyunca Soma ile tek ilgisi yıllar önce İzmirdeki gazetede çalışırken Somaya muhabir yollamak ve oradan haber almak olmuş, bir madenle tek ilişkisi onun hakkında yazı yazmak olmuş biri tarafından, dayak yemeyi hakketmekle suçlandılar. Üstelik başbakan tarafından tokatlanmayı hakketmişlerdi, yani üst düzey bir dayağı.Olayın iki yönü var. Birinci yönü, devlet şiddetini de aşan, Althusserin devletin şiddet aparatları teorisiyle bile açıklayamayacağımız şekilde bir Başbakanın kendisinin bizzat şiddet uygulaması ve bu şiddetin sözüm ona Başbakana muhalif olan biri tarafından psikolojik ve siyasi bir şiddet biçiminde sürdürülmesi.İkinci yönü ise, Türkiyede özellikle orta sınıfa ve bazı seküler geliri yüksek kesimlere fazlasıyla sirayet etmiş kendilerini Türkiyenin aslında hiç var olmayan bir reality showunda jüri üyesi olarak görmeleri ve kendilerine eğitimlerinden, nüfus kütüklerinden, verdikleri kiralardan ve edindikleri tapulardan gelen sosyal statü denen naneyle kendilerini tanımlamaları.Türkiyede çok belirgin bir kesim için, gerçek anlamda halk kitlesi diye bir adlandırma var. Hatta daha kötüsü sol için sol kültür içerisinde yaratılan halkın uyum sağlaması beklenen bir kültür dahi var. Bazı proleterleri Marksizmin tarif ve tavrına aykırı biçimde doğrudan dışlamak da dahil olmak üzere bu kültürün arkadaşlarımıza kadar yansımış olması yıllardır üstüne konuştuğumuz bir şeyin sonucu. Burada Türkiye solunun aydınlanmacılık, ilericilik vs. ile imtihanını tartışmaya açmanın zamanı değil. Zira Özdil gibi şöhretli/şanlı bir popülistin/kibirlinin üstünden bugün sosyal medyada solu kirletmeye çalışan birçok mesaj atıldı. Üstelik Özdil tipi zaman ve oksijen ziyanı insanlarla sınıfa dair kendi bakışımızı aynı yerde tartışmak ence bir zulümdür.Ancak Yılmaz Özdilin Türkiyede çok geniş bir kesimin sevdiği ve katıldığı bir insan olduğu ve dahi yazısının günün en çok paylaşılan yazılarından biri olduğu göz önüne alındığında neyin kime müstehak olduğu konusunda yeni bir tartışma açmamızın zamanı geldiği ortada.Bana kalırsa Türkiyede geniş halk kitlelerinin çektiği her acıda verdikleri oy sebebiyle bu acılara mahkum olduğunu söyleyenlerin ömürleri boyunca iktidarın isini ancak nanik kelimesinin içerisinde bulmaları müstehak. Roboskidekilerin hesabını sormak yerine kaçakçılık üstünden aklının içerisindeki .....yu insanlığın cesedi gibi gazetesine basanların bu ülkede bir daha asla iktidar olamamaları müstehak. Gazetelere Soma için çarşaf çarşaf ilan verip, şirketlerinde çalıştırdıkları her üç kişiden ikisi taşeron olanlara her şey müstehak.Ama Somada doğan, 16 yaşında madende çalışmaya başlayan ve şans eseri hayatta kalıp ancak kitlesel bir kaza olduğunda varlığından haberdar olduğumuz o çocuk kime oy verirse versin hiçbir şey onun için müstehak değil.Kimse, bu ülkede elinde kan olduğundan herkesin emin olduğu bir iktidar ya da polisi tarafından coplanmayı, gazlanmayı, tokatlanmayı, kolunun kırılmasını hakketmiyor.Bu copu da gazı da hakkedenler, Kürt çocuklarını ezen panzerlerin içinden daha 90′larda polisimiz/askerimiz ne muhteşem diye haberler yapanlardır. Öldürülen Leeds taraftarı üstünden bile nasyonalizm devşiren ruh hastalarıdır.Cop da gaz da onların ve hizmet ettikleri sermayenin emrindedir, hep öyle olmuştur ve öyle olmaya da devam edecektir. Bu yüzden işçi sınıfına neyin müstehak olduğunu söylemeden önce işçi sınıfının sırtında yükselen sermayeden aldığınız o reklamların üstünü çizin. Bu yüzden işçi sınıfına neyin müstehak olduğunu söylemeden önce size maaş veren şirketler grubunda çalışan tüm taşeronların önüne geçip birer kez yüzünüze tükürmelerine izin verin.Belki o zaman, onların tükürükleriyle arınırsınız pisliğinizden.Yıllardır karikatürize ettiğiniz işçi sınıfının ölüsüyle, dirisiyle, geride kalanıyla, arkadaşıyla, kardeşiyle dalga geçtiğiniz, onları kullandığınız yeter. Siz de, düşmanlık tasladığınız o iktidar da suçlusunuz.Hesap vereceksiniz.Çünkü ne siz Acunun yanına dizilip hepimize kim olduğumuzu söyleyen o parlak dişlersiniz, ne biz sizin soytarınızız.Çizmeleri devletin aracına zeval getirecek diye ürkecek kadar gölgesiyle bir emekçiyi korkuttuğunuz o devletin de o işçiyi karanlığa gömen sermayenin de başına bundan sonra ne gelse işte o müstehak! Türkiyenin yönetici sınıfı yenisiyle eskisiyle hesap verecek!http://jiyan.org/2014/05/17/mustehak-diyenler-ve-hakim-sinifin-juri-kibiri/
SHARE ON:
17 Mayıs sabahına şöyle uyandık: Ölen sayısını bizden sakladığına emin olduğumuz devlet ve o devletin anlı şanlı gazetesinin her şeyi halktan daha iyi bilen gazetecilik geçmişini çamur ile nakşetmiş yazarının yazısı ile. Somalılar kendilerini düştükleri bu felaket çukurunun içerisinde kaybetmişlerken, belki de birçoğunun var olduğuna inandıkları devletin aslında olmadığını fark ettikleri bir dönemde, hayatı boyunca Soma ile tek ilgisi yıllar önce İzmirdeki gazetede çalışırken Somaya muhabir yollamak ve oradan haber almak olmuş, bir madenle tek ilişkisi onun hakkında yazı yazmak olmuş biri tarafından, dayak yemeyi hakketmekle suçlandılar. Üstelik başbakan tarafından tokatlanmayı hakketmişlerdi, yani üst düzey bir dayağı.Olayın iki yönü var. Birinci yönü, devlet şiddetini de aşan, Althusserin devletin şiddet aparatları teorisiyle bile açıklayamayacağımız şekilde bir Başbakanın kendisinin bizzat şiddet uygulaması ve bu şiddetin sözüm ona Başbakana muhalif olan biri tarafından psikolojik ve siyasi bir şiddet biçiminde sürdürülmesi.İkinci yönü ise, Türkiyede özellikle orta sınıfa ve bazı seküler geliri yüksek kesimlere fazlasıyla sirayet etmiş kendilerini Türkiyenin aslında hiç var olmayan bir reality showunda jüri üyesi olarak görmeleri ve kendilerine eğitimlerinden, nüfus kütüklerinden, verdikleri kiralardan ve edindikleri tapulardan gelen sosyal statü denen naneyle kendilerini tanımlamaları.Türkiyede çok belirgin bir kesim için, gerçek anlamda halk kitlesi diye bir adlandırma var. Hatta daha kötüsü sol için sol kültür içerisinde yaratılan halkın uyum sağlaması beklenen bir kültür dahi var. Bazı proleterleri Marksizmin tarif ve tavrına aykırı biçimde doğrudan dışlamak da dahil olmak üzere bu kültürün arkadaşlarımıza kadar yansımış olması yıllardır üstüne konuştuğumuz bir şeyin sonucu. Burada Türkiye solunun aydınlanmacılık, ilericilik vs. ile imtihanını tartışmaya açmanın zamanı değil. Zira Özdil gibi şöhretli/şanlı bir popülistin/kibirlinin üstünden bugün sosyal medyada solu kirletmeye çalışan birçok mesaj atıldı. Üstelik Özdil tipi zaman ve oksijen ziyanı insanlarla sınıfa dair kendi bakışımızı aynı yerde tartışmak ence bir zulümdür.Ancak Yılmaz Özdilin Türkiyede çok geniş bir kesimin sevdiği ve katıldığı bir insan olduğu ve dahi yazısının günün en çok paylaşılan yazılarından biri olduğu göz önüne alındığında neyin kime müstehak olduğu konusunda yeni bir tartışma açmamızın zamanı geldiği ortada.Bana kalırsa Türkiyede geniş halk kitlelerinin çektiği her acıda verdikleri oy sebebiyle bu acılara mahkum olduğunu söyleyenlerin ömürleri boyunca iktidarın isini ancak nanik kelimesinin içerisinde bulmaları müstehak. Roboskidekilerin hesabını sormak yerine kaçakçılık üstünden aklının içerisindeki .....yu insanlığın cesedi gibi gazetesine basanların bu ülkede bir daha asla iktidar olamamaları müstehak. Gazetelere Soma için çarşaf çarşaf ilan verip, şirketlerinde çalıştırdıkları her üç kişiden ikisi taşeron olanlara her şey müstehak.Ama Somada doğan, 16 yaşında madende çalışmaya başlayan ve şans eseri hayatta kalıp ancak kitlesel bir kaza olduğunda varlığından haberdar olduğumuz o çocuk kime oy verirse versin hiçbir şey onun için müstehak değil.Kimse, bu ülkede elinde kan olduğundan herkesin emin olduğu bir iktidar ya da polisi tarafından coplanmayı, gazlanmayı, tokatlanmayı, kolunun kırılmasını hakketmiyor.Bu copu da gazı da hakkedenler, Kürt çocuklarını ezen panzerlerin içinden daha 90′larda polisimiz/askerimiz ne muhteşem diye haberler yapanlardır. Öldürülen Leeds taraftarı üstünden bile nasyonalizm devşiren ruh hastalarıdır.Cop da gaz da onların ve hizmet ettikleri sermayenin emrindedir, hep öyle olmuştur ve öyle olmaya da devam edecektir. Bu yüzden işçi sınıfına neyin müstehak olduğunu söylemeden önce işçi sınıfının sırtında yükselen sermayeden aldığınız o reklamların üstünü çizin. Bu yüzden işçi sınıfına neyin müstehak olduğunu söylemeden önce size maaş veren şirketler grubunda çalışan tüm taşeronların önüne geçip birer kez yüzünüze tükürmelerine izin verin.Belki o zaman, onların tükürükleriyle arınırsınız pisliğinizden.Yıllardır karikatürize ettiğiniz işçi sınıfının ölüsüyle, dirisiyle, geride kalanıyla, arkadaşıyla, kardeşiyle dalga geçtiğiniz, onları kullandığınız yeter. Siz de, düşmanlık tasladığınız o iktidar da suçlusunuz.Hesap vereceksiniz.Çünkü ne siz Acunun yanına dizilip hepimize kim olduğumuzu söyleyen o parlak dişlersiniz, ne biz sizin soytarınızız.Çizmeleri devletin aracına zeval getirecek diye ürkecek kadar gölgesiyle bir emekçiyi korkuttuğunuz o devletin de o işçiyi karanlığa gömen sermayenin de başına bundan sonra ne gelse işte o müstehak! Türkiyenin yönetici sınıfı yenisiyle eskisiyle hesap verecek!http://jiyan.org/2014/05/17/mustehak-diyenler-ve-hakim-sinifin-juri-kibiri/