Görkemli geçmişine karşın alçakgönüllü ve büyüleyici bir kent :
Moskova...
Moskova asırlarca tüm Rusya tarihinin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Şehrin tarihi 800 yıl öncesine, Prens Yuri Dolgoruki`nin ilk defa Moskova Nehri`nin kıyısına küçük bir yerleşim alanı kurmasına kadar dayanır. Bu ilk küçük insan topluluğu yüzyıllar sonra büyük bir başkent ve metropol olacak şehrin temellerini atarlar. Tatar-Moğol istilası sonrası Moskova Prensliği diğer Rus prensliklerini de etrafında toplayarak büyük Rus Devleti’nin ilk adımlarını atar. 15.yy. ile beraber şehir hem ticari, hem politik hem de kültürel açılardan gelişmesinin yanısıra, Büyük Ivan döneminde Rusya`nın başkenti ilan edilir. Avrupa`nin ünlü mimarlarının elinden çıkan yapılarla bir anda “Yeni Roma” olarak anılmaya başlanır.
Yaklaşık bir yüzyıl sonra Korkunç Ivan ilk defa kendisini tüm Rusya`nın Çar`ı ilan ederek Kremlin`de taç giyer. Rusya tarihinin en büyük çarı olarak kabul edilen Petro`nun dönemi Rusya icin ne kadar ilerleme ve büyüme demekse de Moskova icin benzer anlamlar taşımaz. Petro 1712`de tahtı ve başkentlik ünvanını kendi sehrine, St.Petersburg`a tasir. Ancak şehir yine de Puşkin, Tolstoy, Repin ve Çaykovski gibi ünlüleri ağırlamakta kusur göstermez.
1812 yılında Napoleon`un ordusunun yarattığı yıkıntı sonrası küllerinin içinden tekrar doğar “Ruslar’ın kalplerdeki başkenti”. 20.yy`ın başında Lenin tarafından 200 yıl önce kendisinden alınan ünvanına tekrar kavuşturulur ve bu büyüleyici şehir Sovyetler Birliği`nin sembolü olarak tekrar imar edilir.
Bugün Moskova 2500`ün üzerinde anıtsal olarak kabul edilen yapısıyla, 50 tiyatrosu ve 125 sinemasıyla, 4500 kütüphanesi ve 70 müzesiyle bir kültür şehridir. Keşfedilmeyi bekleyen birçok Sovyet dönemi sokağın yanısıra lüks ve modern alışveriş merkezleri bugün şehrin en çekici mekanları arasındadır.
Moskova aynı zamanda ülkenin günümüzdeki en büyük sanayi ve ticaret merkezi. Ülke ekonomisinin yaklaşık 70%`e yakın bölümü buradan yönlendiriliyor. Buna özellikle Sovyet dönemindeki merkeziyetçi sistemin tüm yatırımları bu şehire yapması neden olmuş. Artık bugünlerde merkez Moskova`nın artan arsa değeriyle birlikte bu devasa sanayi tesislerinin yerine büyük ofis ve ev kompleksleri inşa ediliyor.
12 milyon nüfuslu bu dev şehirdeki 5 havaalanı ve 12 tren garı Rusya`nın tamamıyla olan iletişimi eksiksiz yerine getirse de, şehiriçi ulaşım çok büyük sıkıntılar çektirmekte Moskovalilar’a. Günde ortalama 2.5 milyon kişinin Moskova`ya dışarıdaki bölgelerden geldiği tahmin ediliyor. Şehrin etrafını saran otoyollar ve şehiriçindeki 10 şerite kadar çıkan bulvarlar Moskova trafiğini hafifletemiyor. Şehir içerisindeki hızlı ulaşımın tek alternatifi günde 8 milyon kişiye kadar taşıyan metro.
Moskova`nın batısında yeralan park içerisine girildikçe dev bir orman havası yaratır. Hemen kenarında kurulmuş olan pazar özellikle haftasonları tüm turistlerin tereddüt etmeden geldikleri bir yer olur. Pazarda çesitli Rus hediyelik eşyalarından Sovyet dönemi askeri malzemelerine kadar birçok eski ve yeni ürüne rastlamak olası. Zamanı olan turistlerin en önemli hediyelik eşya alışverişini yaptıkları yer. Tabii ki bu tezgahlardan alışveriş yaparken pazarlık etmeyi unutmamak en önemli ipucu.
Sergey Posad
Moskova`ya yaklaşık 75 km uzaklıkta “Altın Halka” olarak adlandırılan ve Moskova ile çevresini tanımlayan bölgenin en güzel şehirlerinden biri. Sergey Posad bu halkada yer alan şehirler arasındaki 12-17. yy. Rus mimarisinin sergilendiği günümüzdeki en güzel açık hava müzesi.
Buradaki yapıların birçoğunda ünlü Rus sanatçı Andey Rublov`un çalışmalarını görmek mümkün. Ayrıca 1340`da orman içerisinde küçük bir ahşap kilise inşa eden ve böylelikle şehrin en büyük manastırının temellerini atmış olan Rahip Sergius`un mezarı Ortodoklar açısından kutsal kabul edilmekte.
1555-60 yılları arasında Korkunç İvan tarafından yaptırılmış ve parlak renkli soğansı kubbeleriyle Moskova’nın sembolü haline gelmiştir. Rus mimarisinin gercek bir başyapıtıdır.
Kızıl Meydan
15.yy da çevresindeki tüm ahşap yapıların ortadan kaldırılması ile ilk halini alan meydan tüm Moskovalılar’ın buluşma ve ticaret yeri haline gelmiş. Zaman içerisinde, çevresinde bugün görülen Aziz Vasil Katedrali, Tarih Müzesi ve Gum gibi binalarla bezenmiş. Lenin`in ölümü ve mozolesinin inşası ile beraber meydanın günümüzdeki nihai görünümü ortaya çıkmış. Sovyetler dönemindeki tüm ulusal gösteriler bu mekanda sahne almış.
Arbat Sokağı
Moskova’nın ortasından geçen Arbat Sokağı, bu şehre yolu düşen herkesin en azından bir kere uğradığı, bir ucundan diğer ucuna kadar zevkle yürüdüğü bir trafiğe kapalı yoldur. Burada mağazaların rengarenk vitrinlerini gezebilir, Rus ve dünya mutfaklarının en güzel örneklerini tadabilir, Paris’i aratmayan şık kafelerde oturabilir ve en keyiflisi de bir banka oturup kendilerini hayatın akışına kaptırmış Rusları seyredebilirsiniz. Arbat’ı Arbat yapan özelliklerden birisi de sokağın ortasındaki hediyelik eşya standlarıdır. Bir Moskova hatırası edinmek istiyorsanız buralardan alabilirsiniz.
1147`de Yuri Dolgoruky tarafindan ilk defa temellerinin atıldığına inanılan Rusya`nın kutsal mekanı. Günümüze kadar Lenin ve Stalin`in de içerisinde bulunduğu birçok Rus hükümdar ve devlet adamının ülkeyi yönettiği efsanevi kale. Bugün de Rusya devlet başkanı Vladimir Putin`in de çalışma ofisi ve yönetim merkezi burada bulunduğu için binaların bir kısmı geziye kapalı. Kremlin, çevresindeki surları, bahçeleri, çeşitli binaları ve katedralleriyle gerçek bir müze. Çarlık döneminde vaftiz, taç giyme ve cenaze törenleri bu katedrallerde yapılmış. 200 ton ağırlığındaki dünyanın en büyük çanı da Kremlin'de bulunmakta. Meryem Ana'nın Göğe Çıkışı Katedrali 14. yüzyıldan beri Moskova'nın en önemli kilisesi olarak kabul edilmekte.
Borodino Panorama Müzesi
Rus sanatçı Rubo`nun sanat dünyamıza sunduğu en büyük eserlerden biri. Fransız ve Rus ordularının 1812 yılında karşılaştığı Borodino Ovası'nda gercekleşen ve 50 binden fazla insanın ölümüne neden olan bu savaşın 115 m. x 15 m.`lik devasa bir tablo üzerindeki 3 boyutlu görünümü ziyaretçilerini şaşkına çevirecek güzellikte. Ayrıca bu kanlı savaşla ilgili bilgilerin toplandığı giriş bölümü de bir o kadar ilgi çekici.
Moskova metrosu
Josef Stalin tarafindan 1931`de inşasına baslanılan Moskova Metrosu, günümüzde büyüklük bakımından New York, Paris veya Londra metroları ile karşılaştırılsa da iç mimari ve dekorasyon bakımından dünyanın en güzel metrosu olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Herbiri sanat harikasi olarak kabul edilen istasyonlarda hergün yaklaşık 8 milyon kişi taşınmaktadır.
19.yy`ın ortalarında Pavel Tretyakov adındaki Moskovalı zengin bir işadamı tarafından kurulmuş. Günümüzde, Repin ve Ayvazovski gibi sanatçıların eserlerinin de bulunduğu Rusya`nın en gözalıcı sanat koleksiyonlarından birine sahip. Koleksiyonda yeralan tümü Rus sanatçılara ait 130 bin eserin sadece önemlileri galeride sergilenmekte. 2006 yılında müzenin 150. kuruluş yıldönümü kutlamaları çerçevesinde özel sergi ve kolleksiyonlar gezenlere sunuldu.
Puşkin Sanat Müzesi
1912`de açılan müze günümüzde St.Petersburg Hermitage`dan sonra Rusya`daki en büyük Avrupa sanat koleksiyonuna sahip. Bu geniş koleksiyon içerisindeki en önemli bölüm ise Empresyonistler. Bunun haricinde yer alan Yunan, Mısır ve Roma eserlerinin yanısıra ziyaretçilerin en çok ilgisini çeken koleksiyon günümüzde Truva Hazinesi olarak bilinen eserler.
Kolomenskaya
Moskova`nın güneyinde nehir kıyısında yeralan şehir içerisindeki bir cennet. Şehir içinde yer alan parkların en güzeli. Yaklaşık 350 hektarlık bir alanı kaplayan park içerisinde yer alan kilise ve anıtların yanısıra günümüzde özellikle haftasonları Moskovalılar'ın önemli gezi parkurlarından birkaçı da mevcut. 1532`de Prens Vasili tarafindan inşa ettirilen kilise günümüze kalan en eski eser. Ayrıca park içerisinde hem Ruslar hem de turistler için Rus Kültürü etkinlikleri düzenlenmekte. Bu etkinlikler arasında çesitli festivaller, dans ve müzik gösterileri ile Rus kültürüne ait kostüm, yemek ve oyunlar ilgi çekici.
Novodevici
Rusya`nın eski manastır komplekslerinden biri ama içlerindeki en önemlisi Novodevici. 1524 yılında kurulan manastır zaman içerisinde birçok çariçe adayının da yıldızının söndüğü yer olmuş. 1812 yılında Napolyon`un emriyle yıkılmak istenmişse de rahibeler bu karara engel olmayı başarmışlar. 1922`de tamamen boşaltılan ve kaderine terk edilen manastır 1994 yılındaki restorasyon sonrası tekrar kapılarını açmış. Kompleks içerisindeki Smolenski Katerdali ve ünlülerin mezarlığı (Nazım Hikmet`in de mezarı burada bulunmaktadır) ilgi çekici ve görülmeye değer.