Mimar Sinan

Elif

Onur Üyesi
Pro Üye
12 Temmuz 2006
34.989
30.287
60
Osmanlı Imparatorluğu’nun doruğa ulaştığı XVI. yy’da klasik Osmanlı mimarisi, dönemin hassa başmimarı Sinan’ın adıyla özdeşleşmiştir. Kendinden önce gelen bütün geleneklerin sentezini yapan Sinan, kubbeli strüktüre kazandırdığı yeni estetik ifadeyle evrensel düzeyde bir yaratıcı olarak sivrilmiştir. Camiden sukemerine, türbeden köprüye çok sayıda esere imzasını atan Sinan yaratıcı ve yenileyici bir mimar olduğu kadar, çağının önde gelen yapı mühendislerinden biridir.
Adının efsaneleşmesine rağmen Sinan’ın hayatıyla ilgili bilgiler oldukça sınırlıdır. 1490 yılında Ağırnas’ta (Kayseri) doğduğu sanılır. Bu konudaki kaynakların başında, arkadaşı nakkaş Sai Mustafa Çelebi’nin Sinan’ın ağzından yazdığını söylediği için otobiyografi niteliğinde olan Tezkiretü’l-Bünyan ve Tezkiretü’l-Ebniye adlı eserleri gelir. Ayrıca Sinan’a ait iki vakfiye onun hayatına bir ölçüde ışık tutmaktadır.



Ismail Hakkı Konyalı’nın yayımladığı belgeler Sinan’ın Kayseri’nin Ağırnas köyünden, Hıristiyan kökenli bir aileye mensup olduğunu göstermektedir. Bunlar Kıbrıs’ın 1570’teki fethinden sonra Kayseri bölgesindeki Hıristiyanların Kıbrıs’a gönderilmesi söz konusu olduğunda Sinan’ın padişaha başvurarak akrabalarının affedilmesini istediği mektup ve bu konuda Akdağ kadısına gönderilen 1573 tarihli hükümdür. Bu hükümde Sinan’ın Ağırnaslı olduğu ve akrabalarının zimmî olduğu belirtilmektedir. Konyalı, Ağırnas’ın hiç Ermenisi olmayan bir Rum köyü olduğunu kaydetmektedir. Konyalı 1584’te yapılan bir tahrirde bu köydeki 189 vergi mükellefinden yalnızca 5’inin Müslüman olduğunu, köyün üç mahallesinde yaşayan Hıristiyanların Türk ve Müslüman adları taşıdıklarını belirtmektedir. 1490’lı yıllarda doğduğu tahmin edilen Sinan, Yavuz Sultan Selim döneminde (1512-1520) devşirilip yeniçeri olarak yetiştirilmiştir. Bu serüvenini Tuhfetü’l-Mimarin’de şöyle anlatır: ÇAbdullah oğlu olmakla sinin-i sabıkada kanun-i münif-i Osmaniye ve ayin-i latif-i hakaniye üzre vilayet-i Karaman ve bilad-ı Yunanın devşirme oğlanlarıyla der-i devlete gelip ve anda birkaç zaman taşrada bazı hidemematta kullanılıp ta ki acemioğlanlığı payesini kat edip yeniçeri olmak rütbesine eriştim." Kanunî Sultan Süleyman’ın Belgrad (1521) ve Rodos (1522) seferlerine atlı sekban olarak katılan Sinan, Mohaç seferinden (1526) sonra acemi oğlan yayabaşısı oldu. Zamanla kapı yayabaşılığına, ardından zemberekçibaşılığa yükseldi. Viyana (1529) ve Irakeyn (1534-1535) seferlerine katıldı. Bu son sefer sırasında Van Gölü’nü geçmek üzere inşa edilen üç teknenin yapımında gösterdiği başarı dolayısıyla padişahın maiyetinde hizmet veren haseki sınıfına alındı. Boğdan seferi (1538) sırasında Prut Nehri üzerine 13 günde bir köprü kurdu. Istanbul’a dönüşte Acem Ali’nin ölümüyle boşalan hassa mimarbaşılığına (ser mimaranı hassa) getirildi. Mimarbaşı olarak Kanunî Sultan Süleyman’a 28 yıl, II. Selim’e 8 yıl ve III. Murad’a 14 yıl hizmet etti.



Sinan’ın ölümüne kadar 50 yıl süren mimarbaşılığı dönemi hummalı bir inşaat faaliyeti içinde geçti. Bu süre içinde 477 yapı ve onarımın tasarlayıcı ve uygulayıcısı olmuş veya uygulamasına nezaret etmiştir. Bunların 300 kadarı Istanbul ve yakınlarındadır. Bunların ne kadarının doğrudan kendi eseri olduğu bilinmemekle birlikte belli başlı eserlerinin tasarım ve uygulamasının kendisi tarafından gerçekleştirildiği kesindir. Sinan bir mimar olarak tasarımını ve uygulamasını gerçekleştirdiği birçok yapının yanı sıra, hassa mimarbaşısı olarak sultan yapılarının eminliğini yapmak, başkent Istanbul’daki yapı faaliyetlerini denetlemek, imparatorluğun çeşitli yerlerindeki yapılara mimarlar atamak, Hassa Mimarları Ocağı’nın etkin biçimde çalışmasını sağlamak ve yeni mimarlar yetiştirmek gibi görevlerden de sorumluydu.



Sinan’ın özel hayatına ilişkin bilgiler sınırlıdır. Vakfiyelerinden dört kızı ve iki oğlu olduğu anlaşılmaktadır. Yaklaşık 25 yıllık mimarbaşı iken 1563’te hazırladığı vakfiyesinde 23 ev, 34 dükkán, 1 değirmen, 1 bostan, 1 kayıkhane, 2 menzil, 5 çeşme, 3 mektep ve 1 mescitten oluşan malvarlığından söz edilmektedir. Sinan 1584’te hacca gitmiş ve yerine vekil olarak Mehmet Ağa’yı bırakmıştır. 1587-1588’de (Hicri 996) ölen Sinan Süleymaniye Külliyesi’nin kuzeydoğusunda, altı ayağın taşıdığı sivri kemerlere oturan bir çatıyla örtülü, kendi yapısı olan türbesine gömüldü. Türbenin dua penceresi üzerinde Karahisarî hattıyla şu mısra yazılıdır: "Geçdi bu demde cihandan pîr-i Mimaran Sinan, (996)."

 
Son düzenleyen: Moderatör:
X