Mimar Sinan ve Mimarlar Günü 9 Nisan

terlik

İYİLİK MELEĞİ
Kayıtlı Üye
15 Ağustos 2008
2.802
15
MİMAR SİNAN (1490-1588)
Kayseri’nin Ağırnas köyünde doğdu. Yavuz Sultan Selim zamanında devşirme olarak İstanbul’a getirildi. Zeki, genç ve dinamik olduğu için seçilenler arasındaydı. Sinan, At Meydanı’ndaki saraya verilen çocuklar içinde mimarlığa özendi, vatanın bağlarında ve bahçelerinde su yolları yapmak, kemerler meydana getirmek istedi. Devrinin mahir ustaları mahiyetinde han, çeşme ve türbe inşaatında çalıştı. 1514’te Çaldıran, 1517’de Mısır seferlerine katıldı. Kanunî Sultan Süleyman zamanında yeniçeri oldu ve 1521’de Belgrad, 1522’de Rodos seferinde bulunarak atlı sekban oldu. 1526’da katıldığı Mohaç Meydan Muharebesinden sonra sırası ile acemi oğlanlar yayabaşılığı, kapı yayabaşılığı ve zenberekçibaşılığa yükseldi.

1532’de Alman, 1534’de Tebriz ve Bağdat seferlerinden dönüşte “Haseki” rütbesi aldı. Bağdat seferinde Van Kalesi Muhasarasında, göl üzerinde nakliyat yapan kalyonlara top yerleştirdi.

Korfu, Pulya (1537) ve Moldovya (1538) seferlerine katılan Mimar Sinan, Moldovya (Kara Buğdan) seferinde Prut nehri üzerine onüç günde kurduğu köprü ile Kanunî Sultan Süleyman’ın takdirini kazandı. Aynı sene başmimarlığa yükseldi.
Mimar Sinan, katıldığı seferlerde Suriye, Mısır, Irak, İran, Balkanlar, Viyana’ya kadar Güney Avrupa’yı görüp mimari eserleri inceledi ve kendisi de birçok eser verdi. İstanbul’da devrin en meşhur mimarları ile Bayezid Camii’nin ustası Mimar Hayreddin ile tanıştı.

Bazı Eserleri
Sinan’ın mimarbaşılığa getirilmeden evvel yaptığı üç eser dikkat çekicidir. Bunlar Halep’de Hüsreviye Külliyesi, Gebze’de Çoban Mustafa Paşa Külliyesi ve İstanbul’da Hürrem Sultan için yapılan Haseki Külliyesi’dir.
Mimarbaşı olduktan sonra verdiği üç büyük eser, O’nun sanatının gelişmesini gösteren basamaklar gibidir. Bunların ilki, Şehzadebaşı Camii ve Külliyesidir. Külliyede ayrıca imaret, tabhane (mutfak), kervansaray ve bir sokak ile ayrılmış medrese bulunmaktadır.
Süleymaniye Camii, Mimar Sinan’ın İstanbul’daki en muhteşem eseridir. Yirmiyedi metre çapındaki büyük kubbe, zeminden itibaren tedricen yükselen binanın üzerine gayet nisbetli ve ahenkli bir şekilde oturtulmuştur. Sükûnet ve asaleti ifade eden bu sade ve ahenkli görünüşü ile Süleymaniye Camii, olgunlaşmış bir mimariyi temsil etmektedir.Sekiz ayrı binadan meydana gelen Süleymaniye Camii ve Külliyesi, Fatih’ten sonra şehrin ikinci üniversitesi olmuştur.
Mimar Sinan’ın en güzel eseri, seksen yaşında yaptığı Edirne Selimiye Camii’dir. Selimiye’nin kubbesi, Ayasofya kubbesinden daha yüksek ve derindir. 31,50 metre çapındaki kubbe, sekizgen şeklindeki gövde üzerine oturmuştur. Üç şerefeli ince minarelerine üç kişi aynı anda birbirini görmeden çıkabilmektedir.Sinan bu camiin ustalık eseri olduğunu ve bütün sanatını Selimiye’de gösterdiğini belirtmektedir.
Mimar Sinan, gördüğü bütün eserleri büyük bir dikkatle incelemiş, fakat hiçbirini aynen taklid etmeyip, sanatını devamlı geliştirmiş ve yenilemiştir. Eserlerindeki sütunlar, duvarlar ve diğer kısımlar taşıdıkları yüke mukavemet edebilecek miktardan daha kalın değildir. Kullandığı bütün mimari unsurlarda bu hesap dikkati çeker.
Mimar Sinan aynı zamanda bir şehircilik uzmanıdır. Yapacağı eserin, önce çevresini tanzim ederdi. Yer seçiminde de büyük başarı göstermiş ve eserlerini, çevresine en uygun tarzda yerleştirmiştir.
Bilinen eserleri: 84 camii, 53 mescid, 57 medrese, 7 darülkurra, 22 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa, 5 su yolu kemeri, 8 köprü, 20 kervansaray, 35 saray, 8 mahzen, 48 hamam olmak üzere 364 adettir.
Depreme Dayanıklı
Mimarın çok sayıdaki eserini inceleyenler, Sinan’ın depreme karşı bilinen ve gereken tüm tedbirleri aldığını söylemekteler.Bu tedbirlerden biri, temelde kullanılan taban harcıdır.Sadece Sinan’ın eserlerinde gördüğümüz bu harç sayesinde, deprem dalgaları emilir, etkisiz hale gelir. Yine yapıların yer seçimi de ilginç. Zeminin sağlamlaşması için kazıklarla toprağı sıkıştırmış dayanak duvarları inşa ettirmiş.Mesela Süleymaniye’nin temelini 6 yıl bekletmesi, temelin zemine tam olarak oturmasını sağlamak içindir.
Mimar Sinan, yapılarında ayrıca drenaj adı verilen bir kanalizasyon sistemi de kurmuştur.Drenaj sistemiyle yapının temellerinin sulardan ve nemden korunarak dayanıklı kalması öngörülmüştür. Ayrıca yapının içindeki rutubet ve nemi dışarı atarak soğuk ve sıcak hava dengelerini sağlayan hava kanalları kullanmış. Bunların dışında yazın suyun ve toprağın ısınmasından dolayı oluşan buharın, yapının temellerine ve içine girmemesi için tahliye kanalları kullanmıştır. Buhar tahliye ve rutubet kanalları drenaj kanallarına bağlı olarak uygulamaya konulmuştur.
İşte Sinan’ın eserlerini inceleyen ve birçoğunu da restore eden Mimar Abdülkadir Akpınar’ın söyledikleri:
“Karşılaştığım bir özellikten dolayı gözlerime inanamadım. Sinan’ın eserlerinde en ufak bir çıktı ve desen dahi tesadüf değil. Renklere bile bir fonksiyon yüklenmiş. Çünkü yapıyı herşeyi ile bir bütün olarak ele almış. Bütün ölçülerini ebced hesabına göre yapmış ve bir ana temayı temel almış. Ölçülerini asal sayıya göre yapmış ve onun katlarını baz almış. İlmini din ile bütünleştirip mükemmel eserler ortaya koymuş. Örneğin SinanKur’an-ı Kerim’de geçen “Biz dağları yeryüzüne çivi gibi gömdük...” ayetinden etkilenerek yapılarının yer altındaki kısmını ona göre inşa etmiş. Yapıları hislerine göre değil, matematiksel olarak oluşturmuş. Bugünün teknolojisi bile Sinan’ın yapmış olduğu bazı uygulamaları çözemiyor. Küresel ve piramidal uygulamalarının bir başka benzeri daha yok. Ama bunların hepsi estetik sağladığı gibi yapının sağlamlığını da pekiştirmiştir.

MİMAR SİNAN TÜRBESİ

Süleymaniye Camii 'nin eski ağalar kapısının karşı köşesinde, yol ayrımında üçgen bir alandadır. Önde som mermerden yapılmış bir sebil görülmektedir. Sebilin arkasındaki ufak mezerlıkta 6 sütunlu, üstü örtülü ve etrafı açık türbede Mimar Sinan'ın mezarı bulunmaktadır. Türbesini ölümünden az önce kendisi yapmıştır. 1933 yılında Mimar Vasfi Egeli tarafından restore edilmiştir. Sandukanın uçları ile üzerindeki burma kavuk, mermerdendir. Sokağa bakan demir parmaklıklı bir pencereden türbe görünür.






_alıntı_
 
Sinan globalleşmiş bir mimardı
http://savepageaspdf.pdfonline.com/pdfonline/pdfonline.asp?cURL=http://www.mimdap.org/w/?p=927 http://www.mimdap.org/w/?p=927&print=1 http://www.mimdap.org/w/?p=927&email=1 http://www.addtoany.com/share_save?...=http%3A%2F%2Fwww.mimdap.org%2Fw%2F%3Fp%3D927 Sanat tarihçisi Gülru Necipoğlu’nun çok ilginç bir tespiti var: “Mimar Sinan bugünkü anlamıyla globalleşmiş bir sanatçıydı. Çünkü bazı eserlerin burada çizilip mesela Şam’da uygulandığını biliyoruz. Mekke’de yapılacak bir yapıt için malzemeler İstanbul ve İskenderiye üzerinden oraya gönderiliyor.”
Bugünlerde patlak veren “Mimar Sinan abartıldı” polemiğini şaşkınlıkla izleyen biri var: Harvard Üniversitesi Mimarlık ve Sanat Tarihi Bölümü’nde Ağa Han Kürsüsü Başkanı Profesör Gülru Necipoğlu.
Necipoğlu’nun, 2005’teki son kitabı “Sinan Döneminde Mimarlık Kültürü” dünya sanat çevrelerinde büyük ses getirmişti.
Yakında Bilgi Üniversitesi’nden Türkçe yayınlanacak kitap tam 10 yıllık bir çalışmanın ürünü. Washington’daki “Türkiye Araştırmaları Kurumu”nun iki yılda bir verdiği “Fuat Köprülü Kitap Ödülünü” kazanmış.
Yaz tatilini İstanbul’da geçiren Gülru Necipoğlu ile Boston’a doğru yola çıkmasından birkaç gün önce konuştuk
Profesör Necipoğlu kitabı için, İstanbul’da Başbakanlık ve Topkapı arşivleri, Ankara’da Vakıflar arşivinde, Venedik, Viyana ve Paris’te çeşitli arşivlerde Mimar Sinan dönemiyle ilgili bir “dedektif” gibi iz sürmüş.
Hem mimarın kendisi, hem dönemiyle ilgili yüzlerce belgeye ulaşmış.
Bu yüzden Prof. Uğur Tanyeli’nin “Mimar Sinan’ı 1890’lardan başlayarak muhayyel bir kimlikle inşa ettik. Oysa hakkında bildiklerimiz üç daktilo sayfasını geçmez” sözlerini şaşkınlıkla karşılıyor.
Necipoğlu “Sadece Divan’dan Sinan’a yönelik talimatlar bir kitap olur. Yanlış da anlaşılmış olabilir” diyor.
Şimdiye kadar yayınlanmış en kapsamlı Mimar Sinan kitabının yazarı olarak daha geçenlerde Hollanda televizyonunun Mimar Sinan üzerine bir belgeselinde yer almış.
“Hollandalılar gelip beni buldu. Kitabı okuyup çok etkilenmişler. Sanki değerlerimizin daha çok farkındalar” diyor buruklukla.
MURANO ADASI’NA KANDİL ISMARLANMIŞ
Peki Necipoğlu’nun kitabı neden böylesine ses getirdi?
Necipoğlu, mimarın, yaşamından, eserlerinden ziyade yaşadığı dönemi tarihi, sanatı, kültürüyle daha geniş bir perspektiften karşılaştırmalı olarak ele almış.
Rönesansın önemli mimarlarından Palladio, dahi sanatçı Michelangelo ile karşılaştırmalar var kitabında.
“Michelangelo sizce Mimar Sinan’ı izliyor muydu” sorusuna şu cevabı veriyor:
“Kesinlikle izliyordu çünkü Roma’da San Pietro’nun kubbelerini yaptığı dönem Süleymaniye Camii’nin yapılış dönemine rastlıyor. Başından beri San Pietro, Ayasofya ile rekabet halinde. Michelangelo, İstanbul’da sadece Ayasofya’ya bakacak değildi. Hem Sinan, hem o dönemde kubbeli mimari eser yapanlar birbirlerini yakından izliyordu.”
Gülru Necipoğlu, belgelere dayanarak Rönesans döneminde Osmanlı ile İtalya’nın nasıl etkileşimde olduklarını ortaya koymuş: “Venedik 15. yüzyıldan itibaren Beyoğlu’ndaki temsilciliğinin mektupları vasıtasıyla İstanbul’da, Osmanlı İmparatorluğu’nda olup bitenlerden istikrarlı bir şekilde haberdar olmuş” diyor.
İncelediği belgelerden ilginç bir örnek anlatıyor: “Venedik arşivlerinde, Mimar Sinan’ın bir binası bittiğinde mutlaka Murano Adası’ndan kandiller ısmarlandığını tespit ettim.”
ŞEHZADE’DE MİMARLIK OFİSİ
Mimar Sinan nasıl, kimlerle çalışmış? Bunları merak ediyorum.
Gülru Necipoğlu, ünlü mimarın ofisinin Şehzade ile Süleymaniye arasında bir yerde olduğunu tahmin ediyor.
Topkapı Sarayı’nda da çalıştığı, burada bir mimarlık ofisi olduğu arşivdeki belgelerde yer alıyormuş. En az 40 tane “hassa mimarıyla” ortaya koyduğu 300’e yakın eseri var Mimar Sinan’ın.
Çok ilginç bir şey daha söylüyor: “Mimar Sinan bugünkü anlamıyla “globalleşmiş bir sanatçıydı. Çünkü bazı eserlerin burada çizilip mesela Şam’da uygulandığını biliyoruz. Mekke’de yapılacak bir yapıt için malzemeler İstanbul ve İskenderiye üzerinden oraya gönderiliyor.”
Mimar Sinan’ın izlerine Balkanlar’da ya da Kudüs’teki Kubbetül Sahra Camii’nin renovasyon çalışmalarında rastlamak mümkün.
“Topkapı Parşömeni” modern tasarımda kapışılan kitap
Gülru Necipoğlu söyleyince şaşırmadım değil. Arapça, Farsça, Osmanlıca, Fransızca, İtalyanca, İngilizce, Almanca biliyor. Bu sayede birçok ülkede arşiv araştırmalarını sürdürebiliyor.
10 yıllık aralıklarla yayınladığı üç kitabı ve sayısız makaleleri var. Türkçe’ye çevrilmiş “15. ve 16. yüzyılda Topkapı Sarayı”, “Mimar Sinan” ve “Topkapı Parşömeni.” Necipoğlu, Topkapı Sarayı’nda yakın işbirliği yaptığı eski müdür Filiz Çağman’ın tavsiyesi üzerine 30 metrelik parşömenlerle ilgilenmiş. Söz konusu parşömenler İslam mimarisinde geometri ve süs sanatıyla ilgili. Matematik ilminin nasıl mimarda uygulandığını gösteriyor bir anlamda.
1995’te Getty Müzesi tarafından basılan kitabın önemi şu: İçersindeki geometrik dizaynlar günümüz mimarlarına, sanatçılarına ilham kaynağı oluyor. Hatta kitap öylesine kapışılmış ki şu anda piyasada bulmak mümkün değil. Necipoğlu “İnternet ortamında “kullanılmış kitap” olarak 1000 dolara alıcı buluyor” diyor.




_alıntıdır_
 
Mimar Sinan’dan Mesaj Var…

Şimdi 1500′lü yıllara gidin. O yıllarda yaşadığınızı düşünün. “Birşeyler
yazayım ama bu yazı 400 sene sonra okunsun” diyorsunuz. Ne yapacaksınız?
Sizin bir mesajınız var ve bu mesajı 400 yıl sonra ilgili kişinin bulmasını
istiyorsunuz.



İşte Mimar Sinan’ın da böyle bir derdi var. Bir mesaj bırakmak ve bu mesajı
ilgili bir kimsenin bulmasını istiyor. Ve Mimar Sinan bunu başarıyor. Nasıl
mı? Okumaya devam edin bu yazıyı…
Mimar Sinan’ın (1490-1588) şaheserlerinden biri olan Şehzadebaşı Câmii’nin
1990′lı yıllarda devam eden restorasyonunu yapan firma yetkililerinden bir
inşaat mühendisi, câminin restorasyonu sırasında yaşadıkları bir olayı TV’de
şöyle anlatmıştı:
“Câmi bahçesini çevreleyen duvarında bulunan kapıların üzerindeki kemerleri
oluşturan taşlarda yer yer çürümeler görüldü. Restorasyon programında bu
kemerlerin yenilenmesi de yer aldı.
Biz inşaat fakültesinde teorik olarak kemerlerin nasıl inşa edildiğini
öğrenmiştik, fakat taş kemer inşaası ile ilgili pratiğimiz yoktu. Kemerleri
nasıl restore edeceğimiz konusunda ustalarla toplantı yaptık.
Sonuç olarak kemeri alttan yalayan bir tahta kalıp çakacaktık. Daha sonra
kemeri yavaş yavaş söküp yapım teknikleri ile ilgili notlar alacaktık ve
yeniden yaparken bu notlardan faydalanacaktık.

Sökmeye kemerin kilit taşından başladık. Taşı yerinden çıkardığımızda
hayretle iki taşın birleşme noktasında olan silindirik bir boşluğa
yerleştirilmiş bir cam şişeye rastladık.
Şişenin içinde dürülmüş beyaz bir kağıt vardı. Şişeyi açıp kağıda baktık.
Osmanlıca bir şeyler yazıyordu. Hemen bir uzman bulup okuttuk. Bu bir mektup
idi ve Mimar Sinan tarafından yazılmıştı. Şunları söylüyordu:
*‘Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet zarfında
bu taşlar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük
bir ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden bu kemeri nasıl yeniden
inşaa edeceğinizi bilemeyeceksiniz. İşte bu mektubu ben size, bu kemeri
nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum.
‘*
Koca Sinan mektubunda böyle başladıktan sonra o kemeri inşa ettikleri
taşları Anadolu’nun neresinden getirttiklerini söyleyerek izahlarına devam
ediyor ve ayrıntılı bir biçimde kemerin inşaasını anlatıyordu.

Bu mektup bir insanın, yaptığı işin kalıcı olması için gösterebileceği
çabanın insan üstü bir örneğidir. Bu mektubun ihtişamı, modern çağın
insanlarının bile zorlanacağı taşın ömrünü bilmesi, yapı tekniğinin
değişeceğini bilmesi, 400 sene dayanacak kağıt ve mürekkep kullanması gibi
yüksek bilgi seviyesinden gelmektedir. Şüphesiz bu yüksek bilgiler de o koca
mimarın erişilmez özelliklerindendir. Ancak erişilmesi gerçekten zor olan bu
bilgilerden çok daha muhteşem olan 400 sene sonraya çözüm üreten sorumluluk
duygusudur.”




_alıntı_
 
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]MıMAR SıNAN[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]( 1490-1588 )[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]​





[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Çağımızın ünlü mimarı Wright, "Hiç kimse, yıldızlı gökyüzünü, birkaç direğin üstüne oturtmasını, Sinan kadar becerememiştir" diyor. Eğer bugün dünyada estetik kubbe sanatı ve bir hesap-kitap mucizesi, varsa bunu, Türklerin büyük mimarı Sinan'a borçludur. Estetik kubbe, ne Arap'tır ne de Bizans... Türk’tür. Kubbe bugün de, dokunulmaz ölçülerine Sinan'ın hendese kafasında ve hesabında ulaşmıştır. Günümüzün modern mimarisi, Sinan'ın attığı temeller üstünde yükseliyor.[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Sinan'ın Osmanlı sınırlarından taşarak bir dünya mimarı olmasının sırrı, BAKMASINI ve GÖRMESıNı bilmesindedir. Osmanlı ımparatorluğu'nun fışkırma ve yayılma devri olan 16. yüzyılda Türk orduları nereye gitti ise, oralara giden ve gittiği yerlerdeki sanat eserlerini kafası ve ruhu ile inceleyen Mimar Sinan, baktığı eserlerde aradıklarını görmesini bilmiş ve sonra, bütün bunlarla beraber ve bunların dışında yepyeni bir mimari ortaya koymuştur.[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]1490'da Kayseri'nin Ağırnas köyünde doğdu. 1512'de bir devşirme grubu ile ıstanbul'a geldi ve "Acemi Oğlanlar" okulunda okudu. Bu sırada, ıstanbul'un eşsiz sanat eserlerini inceledi. Yavuz Sultan Selim ile birlikte Çaldıran seferine katıldı. 1516'da Mercidabık ve Ridaniye savaşlarına girdi. Yavuz Selim'le birlikte Kahire'de kaldı. Mısır firavunların ehramlarını, saraylarını, mabetlerini, Kölemen sultanlarının eserlerini, Araplar döneminin camilerini, köprülerini bir bir gözden geçirdi.[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]ORDUDA BıRÇOK SEFERLERE KATILDI[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Rodos seferine katıldı ve bu seferden sonra Sekban sınıfına geçti. Rodos'ta da Yunan mimarisini tanıdı. 1526'da Kanunî Sultan Süleyman'ın Mohaç Meydan Savaşı'na katıldı. Macaristan'ın başşehri Budin'e girdi. Orada, sarayları, kiliseleri inceledi. Kanunî'nin Bağdad seferinde yine orduda idi. Bağdad'a giren ordu ile birlikte, Arap mimarisinin en parlak eserlerine irfan gözü ile bakmasını bildi. Bu sırada önce Haseki, sonra Subaşı tayin edildi.[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Boğdan seferinde ordunun Prut Nehri'nin geçmesi gerekiyordu. Kurulan köprüler tutmuyor, kazıklar çöküyor, akıntı köprüyü sürüklüyordu. Padişah, bu işin üstesinden gelecek birinin bulunmasını emretti. ıkinci Vezir Lütfi Paşa, Sinan'ı tanıyor, güveniyordu. Padişah'a tavsiye etti. Kanunî, Sinan'a: "Göreyim seni... Şuraya bir köprü kur... Askerim üstünden geçsin... Ama başaramazsan, sen bilirsin!.." dedi. Sinan önce akıntıyı, sonra bataklığı inceledi, gözledi ve 13 gün içinde bir köprü kurdu. Askerler üzerinden bütün ağırlıklarıyla geçtiler. Padişah Sinan'a: "ışe yarar adammışsın!" diye iltifat etti.[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]1539'da Lütfü Paşa sadrazam olunca, Sinan da mimarbaşılığa getirildi. Böylece, Osmanlı uygarlığına mührünü basan Mimar Sinan, 49 yaşında toplumuna ve kendisine şerefler katacak işine başlamış oluyordu.[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]BıRÇOK SARAYLAR, MEDRESE VE CAMıLER YAPTI[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]ılk büyük eseri, 1544'de başlayıp, 1548'de tamamladığı Şehzade Camisi'dir. Kanunî Süleyman, "Şehzadeler Güzidesi" diye övdüğü oğlu için yaptırdığı bu caminin, bir abide-eser olmasını istiyordu. Medresesi, türbesi, imareti, tabhane ve misafirhanesi ile tam bir külliyedir ve gerçek bir sanat değeri taşımaktadır.[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Sinan, bundan sonra birçok saraylar, medreseler, camiler, türbeler yaptı. ıstanbul'u içme suyuna kavuşturmak için, ünlü Bentleri inşa etti. Ünü, bütün ülkeyi tutmuş, nerede bir eser yapılacaksa, ondan yardım istemek usul haline gelmişti. Sinan, her yere yetişiyor, planlar yapıyor, uygulamasını kontrol ediyor ve mimarîde Osmanlı-Türk çizgisini ebedileştiriyordu.[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]KANUNÎ, GÜZEL BıR KÜLLıYE YAPTIRMAK ıSTEDı[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Kanuni, dünyanın en büyük ve en güçlü imparatorluğunun başında bulunan bir Padişah olarak, ülkesinde yapılan bütün eserlerden daha büyük, daha muhteşem,[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]daha sanatlı ve güzel bir külliye yaptırmak hevesindeydi. Bunun mümkün olup olmadığını Sinan'dan sordu. Yaptıracağı bu külliyeye, kendi adını verecekti... Sinan, alçakgönüllülüğünden hiçbir şey kaybetmeden, "Devletinizde her şey mümkündür" dedi.[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Süleymaniye'nin temeline ilk harcı, çağının en ünlü alimî olan Şeyhülislam Ebussuud Efendi koydu, inşaat başladı. Sinan, Ayasofya'nın kubbesinden daha büyük ve daha estetik bir kubbeyi, caminin üstüne kondurmak istiyordu. Çekemeyenler, Sinan'ın düşmanları harekete geçtiler. Bunların başında Sadrazam Rüstem Paşa da vardı. Bunlar, bu kadar büyük bir kubbenin tutturulmayacağını, maazallah çökerse, yüzlerce müminin ölümüne sebeb olacağını ileri sürüyorlar ve Sinan'ın bu yüzden inşaatı bitirmeyi geciktirdiğini söylüyorlardı.[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Kanunî bir gün camiye geldi ve inşaatın ne zaman biteceğini sordu. Sinan, "iki ay içinde" dedi. Çevresindekiler, bu kadar kısa bir zamanda inşaatın tamamlanamayacağını söyleyerek Sinan'ı uyarmak istediler. Fakat o fikrinde direndi ve iki ay sonunda caminin anahtarlarını cihangir hükümdara götürdü.[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]BıRBıRıNDEN ÜSTÜN ıKı ESER...[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Kanuni'den sonra yerine Padişah olarak gelen 2. Selim için de Edirne'de, Selimiye Camisi ve külliyesini inşa etmiştir. Sinan: "Kalfalığımda Süleymaniye'yi, ustalığımda Selimiye'yi yaptım" der. Biri birinden üstün iki eserdir. Dünya mimarî anıtları arasında yer alırlar. Michel Ancelo'nun Roma'daki Sen Piyer Kilisesi ile Selimiye, mimarlık tarihinde, birbirlerine karşı ayrı ayrı üstünlükleri olan, fakat birbirlerinden üstün olmayan iki eser olarak eleştirilir.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Sinan Osmanlı ülkesi içinde 84 cami, 52 mescit, 57 medrese, 7 darülkurra, 22 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa, 7 su yolu ve su kemeri, 8 köprü, 15 kervansaray, 33 saray, 6 mahzen, 32 hamam yapmış ve bırakmıştır. Bugün de Türk ve dünya mimarisine atılmış en büyük imza olarak bilinmektedir.[/FONT]







_alıntı_
 
eşim mimar bizim niye günümüz yok diyodu 9 nisan da kutlayım bari:))
 
Dün kutlayamadım Mimar Sinan ve mimarlar günü kutlu olsun......................................................
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…