Mehmet Coşkundeniz Siirleri

deryagmur

Aktif Üye
Kayıtlı Üye
12 Temmuz 2006
126
19
38
Gittin...
Ben, arkandan sadece baktım.
Oysa; söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki...
"Gidersen iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini.
Gidersen sönecek içimdeki ateş
ve bir daha hiç kimse yakamayacak.
Gidersen karanlığa mahkum edeceksin günlerimi
O karanlıkta yolumu kaybedeceğim" diyecektim sana.
Konuşamadım...


Gittin...
Gidişini görmemek için gözlerimi kapattım
Öylesine acıdıki içim, tutup koparsalardı kolumu
bacağımı bu kadar acı duymazdım.
Acım yaş olup akmalıydı gözlerimden.
Ağlayamadım...


Gittin...
Seni delicesine bir tutkuyla seviyordum oysa
Tutkum seninle olmaktı, tutkum teninde erimek,
tutkum hayatı seninle sadece paylaşmaktı.
Anlatamadım...


Gittin...
Gidişini önlemek için tutmak vardı ellerinden
Ellerim değil miydi her dokunuşumda seni ürperten?
Ürperdin yine biliyorum.
Bir kez dokunsam, bir kez tutsam ellerini
Gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu.
Tutamadım.


Gittin...
Bir yıkım gibiydi gidişin
Sen adım adım uzaklaşırken benden
Çöküp kaldı bedenim olduğu yere
Nice terk edişlere dayanan yürek bu kez yenilmişti
Bu kadar zayıf değildim ben kalkmalıydım.
Kalkamadım...


Gittin...
Oysa geldiğin gün gideceğini biliyordum
Hazırdım gidişine,
Kaçak zamanları yaşıyorduk
Zaman bitecek ve sen gidecektin
Bense, gidişinin ertesi günü
Hayatıma kaldığım yerden yeniden başlayacaktım.
Başlayamadım...


Gittin...
Bir şey söyledin mi giderken?
"Kal" dememi istedin mi?
Son bir kez "seni seviyorum" dedin mi?
"Bekle beni döneceğim" diye umut verdin mi?
Beynim öylesine uğulduyorduki.
Duyamadım...


Gittin...
Nereye gittiğin önemli değildi
Binlerce kilometre uzakta da olsan,
iki metre ötemde de farketmiyordu.
Artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu.
Kurtulmalıydım senden,
bu yokluk duygusundan kurtulmalıydım.
Kurtulamadım...


Gittin...
Unutulanların arasına katılmalıydım
Anıları bir sandığa koyup
hayatı bir yerinden yakalamalıydım.
Bu aşk noktalanmalıydı, bu sevdadan vazgeçmeliydim.
Yapamadım...


Gittin...
Bir okyanusun ortasında
tek küreği kaybolmuş sandalda
Dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim şimdi.
Bil ki; sevmekten vazgeçmedim seni,
Bil ki; seninle birlikte sevdanı da taşıyacağım yüreğimde,
Bil ki; seni Unutamadım...



Mehmet Coşkundeniz
 
Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim



Ben hayatta en çok babamı sevdim

Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk

Çarpı bacaklarıyla -ha düştü ha düşecek

Nasıl koşarsa ardından bir devin

O çapkın babamı ben öyle sevdim



Bilmezdi ki oturduğumuz semti

Geldi mi de gidici - hep , hep acele işi

Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi

Atlastan bakardım nereye gitti

Öyle öyle ezber ettim gurbeti



Sevinçten uçardım hasta oldum mu,

Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul'a

Bi helallaşmak ister elbet , diğ'mi oğluyla!

Tifoyken başardım bu aşk oy'nunu,

Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu,



En son teftişine çıkana değin

Koştururken ardından o uçmaktaki devin,

Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için

Açıldı nefesim, fikrim, canevim

Hayatta ben en çok babamı sevdim.
 
Her Şey Sende Gizli



yerin seni çektiği kadar ağırsın

kanatların çırpındığı kadar hafif..

kalbinin attığı kadar canlısın

gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...

sevdiklerin kadar iyisin

nefret ettiklerin kadar kötü..

ne renk olursa olsun kaşın gözün

karşındakinin gördüğüdür rengin..

yaşadıklarını kar sayma:

yaşadığın kadar yakınsın sonuna,ne kadar yaşarsan

yaşa,

sevdiğin kadardır ömrün..

gülebildiğin kadar mutlusun

üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin

sakın bitti sanma her şeyi,sevdiğin kadar

sevileceksin.

güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer

ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın

bir gün yalan söyleyeceksen eğer

bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.

ay ışığındadır sevgiliye hasret

ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın

unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın

güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.

kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın

ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.

kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..işte budur

hayat!

işte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın

bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün

ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun

çiçek sulandığı kadar güzeldir

kuşlar ötebildiği kadar sevimli

bebek ağladığı kadar bebektir

ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,

Sevdiğin kadar sevilirsin...
 
GİDİYORUM
yeter artık bu kadar ağlattığın
ömrümü yolunda hep harçattığın
güçüm kalmadı artık dayanmaya
elveda sana ben gidiyorum

senağlama senağlama

göz yumamam çektirdiklerine
tahammül edemem ellerle aldatmana
bende insanım farkındaysan eğer
elveda sana ben gidiyorum

senağlama senağlama

acırım seninle geçirdiğim zamana
yıllarca kahrını çeken gönlüme
usandırdın beni canımdan bile
elveda sana ben gidiyorum

senağlama senağlama senağlama
 
hatic65 Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim ve Her Şey Sende Gizli Can YÜCEL'e ait şiirler.Paylaşımın yanlış yerde olmuş :eek:
 
Aşk sordu soruyu

Ölümlerin ve sevdaların acılarını süzüp, kendine bir mutluluk payı çıkarmayı biliyordu her zaman. Ne yaşarsa yaşasın, yarına dair umutlarını hiç kaybetmiyor, gelecekle ilgili plan yapıyor, hele hele o planlardan söz ederken gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Mutsuzluklarla örülü dünyasında mutluluğun anlamını çok iyi biliyor ve hüzünlerin arasından her seferinde mutluluğu ortaya çıkarabiliyordu.
En çok gülüşü etkilemişti beni, biraz alaycı; ama, içten bir gülüştü o. Kendisi gibi içten gülmüyordu kimse çünkü. O, gülerken içten olduğun biliyordu. Bu yüzden de sahte bir gülüşü anında yakalayabiliyordu. Öyle çok şey yaşamıştı ki, çevresinde olan biten hiçbir şeye şaşırmıyordu. Kendisi, her ne kadar hayatla ilgili beklentilerini yüksek tuttuğunu söylese de, çok şey aramıyordu aslında. Aşkın her türünü yaşamış yüreği, daha az yorulmayı hak etmişti ve o da bunu sağlamak için uğraşıyordu.
Konuşurken kelimeleri özenle seçiyor, karşısındakinin gözlerine bakarak anlaşılıp anlaşılmadığının muhakemesini yapıyordu. Belli ki bugüne kadar hep eksik anlaşılmıştı. Satır aralarında ne söylediğini sezebilecek birini görmek istiyordu karşısında artık. Durarak konuşması da bundandı. Anlaşılamamak korkutuyordu onu.
Her kadından biraz daha fazla kıskanç, her kadından biraz daha fazla sahipleniciydi. Sevdiği insan ona kalsın istiyordu, sadece ona... içindeki sevgi potansiyelini karşılıksız dağıtmaya hazırdı. Dostları için canın isteseler verebilirdi; ama, iş aşka geldiğinde dünyanın en bencil insanı olabiliyordu. Doğrusu da buydu...
Ne olursa olsun hep kendisiydi. Ne değişiyor, ne değiştirmeye uğraşıyordu. Biri onu değiştirmeye kalktığında yine geçmişten gelen yaraların verdiği savunma mekanizmasıyla anında saldırganlaşıyordu.
Ürkekti, güvensizdi. Kadın olmanın verdiği bir ürkeklik değildi bu. Yüreğinin bundan sonra bir darbeye daha dayanıp dayanamayacağını test etmek istemiyordu belki de. Kendini anlatırken coşuyor, başka alemlerde dolaşıyordu. Ama konu aşka geldiğinde duruluyor, istem dışı gözleri dalıyor, kendi hatalarını, başkasının hatalarını sürekli aklından geçiriyordu. Hak ettiğini bulamamış insanların ruh halini taşıyordu aşkı konuşurken.
Sonra gece bitti, herkes evine çekildi. Bir aşk kaldı bizi terk etmeyen. Dilimizde de yüreğimizde de... Bir de aklımızda bir soru... Aşk mı bu?

AŞK...
Bir sevdayı yaşamak ne zaman suç oldu?
Hangi yasa bir aşka ceza biçebildi?
Hangi savcı aşkın yanlışlığını iddia edebildi?
Hangi hakim kalemini kırıp aşkın ölmesine
hükmedebildi? Şimdi aşkı yargılamaya yeltenen
tüm mahkemeleri reddediyorum ve
aşkla ilgili kararı ben açıklıyorum...
Dünyada yaşanmış, yaşanan ve yaşanacak
ne varsa hepsini aşkın önünde
boyun eğmeye mahkum ediyorum...
 
Aşka aç gözlerini

Sana geldim kapatma gözlerini. Umutsuz aşkların bıraktığı bütün tortulan temizleyip, bir tek sana kalmak için geldim, bak yüzüme. Aşka dair ne varsa göreceksin gözlerimde. Kendini göreceksin. Seni yaşarken başka diyarlarda olamazdım. Yüreğimde seni taşırken başka kalplerin her an gitmeye hazır huzursuz konuğu olamazdım, bu yüzden geldim.
Vazgeçişlerle dolu bütün aşklara, bir yüreğin nasıl vazgeçilmez olabileceğini kanıtlamak için geldim, haydi bak bana... Ben o gözleri hayal ettim bunca yıl. Sensizliği yaşarken bile, gözlerin yıldız olup eşlik etti en karanlık gecelerde. En derin mavilikleri o gözlerde buldum. Ayazda bahardı gözlerin, gri bulutları dağıtan güneş. Yağmurdan sonra dünyayı çepeçevre saran gökkuşağı. Şimdi o gözlerden mahrum mu bırakacaksın beni?
Sana geldim diyorum anla beni, günahsız değilim biliyorum. Sensizliğe direnirken yaptığım hataları da alıp geldim yanıma. İçimde taşarken isyan, seni yok etmek adına yaptığım tüm saçmalıkları göstereceğim sana, aç gözlerini. Beni anlayacaksın biliyorum, insanı deli eden sensizliğe nasıl direndiğimi gördükçe bağışlayacaksın hatalarımı.
Bu aşkı görmezlikten gelemezsin, capcanlı karşında duruyor çünkü. Yüreğini de kapatabilecek misin gözlerin gibi? Söz geçirebilecek misin ona? Gözkapaklarına 'açılma' emrini veren beynin, yüreğine de 'atma' diyebilecek mi? Aşkı zehirli günlerin süzgecinden geçirdik biz ve koruduk. Umutsuzluk kurşunları yağarken aşkın üzerine, kendimizi siper ettik, nelerden vazgeçtik. Kolay olan vazgeçmekti, biz her şeyi göze alıp en dikenli, en engebeli, tuzaklarla dolu yollardan yürüyüp geldik.
Görmeyerek reddetmeye çalıştığın bu aşk sensin aslında. Aşkı değil, kendini reddediyorsun, bir hiçliğe mahkum ediyorsun. Ben gözlerinde ve yüreğinde yer almaya geldim. Açmazsan gözlerini asla göremeyeceksin bendeki seni. Haydi bak, nasıl doluyum seninle, nasıl gelip oturmuşsun yüreğimin en derin köşesine. Kapatma gözlerini, beni yeniden sonsuz maviliklere sal. Bana yeniden yaşat baharları. Bu aşk bizim mabedimiz olsun, kapanalım ve yıllarca hiç bıkmadan şükredelim aşkımıza. Haydi aşka aç gözlerini... Aşka ve hayata...
 
Yüzünü özledim. daha bir saat önce birlikteydik halbuki.
hiç tükenmiyor özlemin. aslında duyduğumu anlatmaya özlem kelimesi yetersiz kalıyor. ve ben asıl buna şaşıyorum. seninleyken bile özlüyorsam seni sensizken hissettiğim ne o zaman. başka bir adı olmalı. adı ne olursa olsun sevmiyorum sensizliği.
deli bir aşk benimkisi. sonu gelmeyecek bir macera.
aşk gibi hayatta bir macera tadında yaşanmalı. ne olurs olsun yaşanmalı.
bütün kahpeliğine rağmen,iki yüzlülüğüne rağmen...
insan hiç kiseye bağımlı olmadan kendi ayaklarının üzerinde durarak yaşamalı hayatı. keyifle,mutlulukla, her saniyeden zevk alarak. bilinmezlerin peşinden koşarak keşfederek ve keşifden kaşifin aldığı o doyumsuz hazzı alarak yaşamalı. dinleyerek konuşarak sorarak sorgulayarak öğrenerek ve öğreterek yaşamalı.
insan hayatı bir heykel traş titizliğiyle bir şair duyarlılığıyla bir ressam bakışıyla yaşanmalı. sen benim hem aşk hemde hayat maceramın birinci kahramanısın. yapacak ne çok şeyimin var diye düşünüyorum ne kadarına yetecek ömrümüz bilmiyorum. ama hayata ve aşka dair ne varsa hepsini yaşamak istiyorum seninle. kendi tuttuğum balıkları pişirip ellerimle yedirmek istiyorum sana...
toprağın sarı sıcak kumların yemyeşil çimenlerin üzerinde el ele ama yalın ayak yürümek...
akdeniz kıyısında hiç bir şey yapmadan saatlerce güneşin altında yatmak. yazi severim bilirsin ama, kışın hatırınıda bırakmam elbette. karların içinde ellerimiz yaklarımız morarana kadar yuvarlanmak ve sonrada çıtır çıtır odun ateşinin karşısında gözlerimizi birbirimizden bir saniye bile ayırmadan yine saatlerce oturmak...
sabaha karşı istanbulun bir tpesinden boğaza bakarken serin rüzğarın hafifçe titrettiği vücutlarımızı birbirimize sarılarak ısıtmak.
zaman bizim elimizde ne kadarını kullanırsak o kadar uzun olacak ömrümüz.
ve giderken bu dünyadan aramızda yaşadığımız şeyleri değil her anı birlikteliğimizle aşkımızla dolu bir hayatı bırakacağız...
ne dersin???
önce yaşayıp
sonra ölürmüsün benimle.......

mehmet coşkundeniz
 
Her şeyim sen...

Sen... Yüzümdeki gülüşlerin, ellerimdeki terlemenin, yüreğimdeki deli atışın sebebi... Her gece uykum, her sabah güneşim. Yıldızım, ayım, akan kanım. Bitmeyen masalım. Bahçedeki çiçeğim, çiçekteki rengim. Gökyüzüm, denizim, mavim sen...
Sevdamın adresi, aşkımın menzili, içkimdeki tat, yaşadığım hayat sen... Sebebim, niyetim, geleceğim, geçmişim, bilinmezliğim, belirsizliğim, kararlılığım, kararsızlığım sen... Bitmez yolculuğum, sonsuzluğum. Sen, gözüm, elim, yüreğim. Beyaz kelebeğim, bebeğim sen...
Hani gidecek olsan, yollarına sererim tüm kır çiçeklerini. Bilirim basamazsın çiçeklere de yine kalırsın benimle. Üzülecek olsan, içim erir, kalırım öyle. Seni bir üzen şey beni bin üzer inan. Kırıyorsam seni, bu benim densizliğimden-dir, şaşırmışlığımdandır. Kendimle kavgalıyım ben. Bir yanım sana tutkun, bir yanım çok bencil. Kayboluşlara vuruyorum kendimi, seni üzdüğümü bilmeden. Her kayboluşum yara açıyor sende biliyorum. Ah ben, nasıl da vurdumduymaz olabiliyorum bazen... Bakma bana birtanem, içimdeki aşkın büyüklüğünü ölçme sakın bunlarla. Seviyorum diyorsam se-ni, öyle. Gereğinden fazla 'erkeğim* bazen, bağışla...
Seni bilirim ben, bir tek seni. Seni söylerim, seni duyarım her yerde ve her zaman. Sensiz olmaya gücüm yok artık, sensizliğe katlanmak benim harcım değil. Seni her şeyinle, ay parçası yüzünle, duruşunla, gülüşünle, bakışınla, konuşmanla, çocukluğunla, olgunluğunla, kızgınlığınla, şaşkınlığınla, güçlülüğünle, zayıflığınla kabul etmişim bir kere. Ne değiş, ne de değiştir beni. Biz böyle sevdik birbirimizi. Seni sen yapan ne varsa kabulümdür hepsi.
Seni özlemek diye bir şey de var bu hayatta ve bu bazen öylesine dayanılmaz oluyor ki... Yokluğunu yaşamayı becere-miyorum, üzgünüm. İçimdeki o 'fazla erkek' yokluğunda çekiliyor bir köşeye ve ben güçsüzlüğümle başbaşa kalıyorum. Katlanamıyorum anla, sensizliği 'yok' hükmünde sayıyorum. Sensizlik diye bir şey yok, öyleyse sensiz kalmak da yok.
Şimdi hangi denizin kıyısındaysan, hangi göğün altın-daysan önce o sonsuz maviliğe sonra da başını yukarı kaldırıp yıldızlara bak. Aşkımı, yüreğimi, içimdeki seni mavilere yükleyip gönderiyorum, tut onu. Tut ve bırakma... Ben maviyi sende buldum, beni başka renklerle kandırma...
 
Aşk yoldaşım

Mavilere uzaklardan bakan olmadık biz. Mavinin içindeydik, mavi bizim içimizdeydi. Aşk bir sarmaşık gibi sarmıştı her yanımızı. Yürekliydik, cesurduk, aşk için ölünecekse onu da yapardık kuşkusuz; ama, aşkımızın kanıta ihtiyacı yoktu. Bizi yolumuzdan çevirecek herhangi bir güç de yoktu. Yürüdük ve yorulmadık.
Aşkımızı her şeyden üstün kılmayı bildik. Ne hayallerimizi bıraktık, ne gerçekten uzaklaştık. Bazen yere sapasağlam basarak, bazen bulutların üzerine çıkarak yaşadık aşkı. Kimseye aldırmadık, tek söz söyletmedik. Madem bu sevda bi-zimdi, madem aşk her şeyimizdi öyleyse korumak en önemli görevimizdi. Koruduk ve bıkmadık.
Korkakların ve ikiyüzlülerin dünyasında bir sevdayı ayakta tutmak kolay değildi elbette. Yüreklerimiz kocamandı. İçine kocaman dünyaları alırdı. En zor anlarımızda yüreklerimize sığındık. Birbirimizin içine aktık. El eleydik her zaman. Yan yanaydık, can canaydık. Sıcaktık ve soğumadık.
Birbirimizi olduğumuz gibi kabul edebilmiştik. Farklılıkların insanı zenginleştirdiğini biliyorduk. Başkasına çok aptalca gelebilecek şeyleri yaparken çok eğleniyorduk. Kimin ne dediğini, bize gülüp gülmediklerini umursamıyorduk. Birbirimizi bulduğumuz için tanrıya şükrediyorduk. Birbirimiz için yaşamalıydık. Sevdikçe hayata daha da bağlandık. Sarıldık ve bırakmadık.
Geçmeyecek bir aşk bu. Zaman geçecek, bu aşk büyüyecek. Asırlık bir çınar gibi sağlam kökler salacak toprağa. Fırtınalar kopacak, yağmurlar ıslatacak, karlar kapayacak; ama, yıkılmayacak. Biz yaşadıkça aşkımız da yaşayacak. Ey benim mavi sevdam, umudum, aşk yoldaşım... Sana söz bu yürek her atışında senin adını anacak...
 
Son düzenleme:
Teşekkürler Sevgilim

Beni deli bir sevdaya sürükledin. Uzun zamandır hasret kaldığım duygular denizinde yüzüyorum şimdi. Geçmişin karanlığından, adı batasıca acılardan, hiçlik duygusundan ve yalnızlığın hüznünden kurtardın. Dünyayı yeniden yaşanır kıldın, hayatıma yeni heyecanlar, yeni umutlar ekledin. Hayal etmenin ne kadar güzel bir şey olduğunu öğrettin. Teşekkürler sevgilim.
Dünyada herkesin bir eşi, bir ruh eşi var biliyorum. Kimisi hiç bulamadan göçüp gider hayattan. Kimisi şanslıdır, bulur ve mutlu yaşar. Ben de o şanslılardanım işte. Çünkü buldum seni. Çıkmasaydın karşıma, hayat boyu sürecek bir arayışın içinde olacaktım. Her karşıma çıkana "İşte bu o" diye sarılıp yanılacaktım. Mutsuzluk mutsuzluğu kovalayacak, umutsuzluk hayatımın her yanını saracak ve ben senin yokluğuna alışacaktım; ama, varsın, iyi ki varsın. Teşekkürler sevgilim.
Hayatımda ilk kez birine güvenmenin ne demek olduğunu anlıyorum. İlk kez hiçbir kaygı duymadan yaşıyorum aşkı. İhanetlerin, yalanların yer almadığı bir sevda bizimkisi. Oysa karşımdakilere her an bir şey yapacakmış gibi bakardım daha önce. Yaptılar da... Hoyratça harcadılar duygularımı. Güzele dair ne varsa yok ettiler. Çaresiz, güvenmeden yaşamayı öğrendim. Yüreğimi korumak için öğrenmek zorundaydım. Her sevdanın derin bir yara açtığı yüreğimin bir başka darbeye daha dayanacak gücü kalmamıştı çünkü. Ve sen, şildin bütün bu kötü anıları. Sevdan, insan sevgisini yeniden aşıladı içime. Teşekkürler sevgilim.
Aşkımızı güzelleştirmek için çabalıyorsun, bu bana onur veriyor. Bir aşk için çaba göstermeli. Bunun en iyi kanıtısın sen. Beyninle, yüreğinle seviyorsun beni. Benliğini adadın aşkımıza. Bil ki ben de öyleyim. Biliyor musun, sensiz geçen anları da seviyorum. Çünkü sana kavuşma anım daha da yaklaşıyor. Her geçen dakika, benim heyecanımı daha da artırıyor. Sadece bu heyecan için bile binlerce kez teşekkür etmeliyim sana. Teşekkürler sevgilim.
Zamanı birlikte ve en iyi şekilde tüketiyoruz. Bu kez zaman bizim lehimize işliyor. Her anımız unutulmayacak tatlar bırakıyor. Birlikteyken huzurun, sonsuz mutluluğun ne demek olduğunu anlıyoruz. Öyleyse şükredelim mi Tanrı'ya sevgilim? Ve asıl bizi buluşturduğu için ona teşekkür edelim mi? Sarılalım mı birbirimize hiç ayrılmamak üzere? Ve dua edelim mi herkese ruh eşlerini bulsunlar diye? Haydi öyleyse...
 
Aşk öğretmece

Seni sevdiğim kadar çocuğum ben. Ne kadar çok seversem o kadar çocuk yaşıyorum. Oyunlar oynuyorum, seni ebeliyorum. Kıyamıyorum, "Haydi saklan yine ben ebeyim" diyorum. Seni yaşarken, yetişkinlerin hayata dair tüm kaygılarından kurtuluyorum. Dertsiz, tasasız, afacan bir çocuk. Türlü türlü muziplikler geliyor aklıma. Sabahtan akşama kadar yorgunluk nedir bilmeden koşturuyorum sokaklarda. Üstümü kirletiyorum, dizlerimi yaralıyorum; ama, hiç aldırmıyorum. Ne güzel şey bu...
Ben çocuğum da sen benden farklı mısın? Her oyunuma katılıyorsun eşim oluyorsun. Yüzündeki o parıltı hiç gitmiyor ve ben o parıltının esiri oluyorum. Bağlanıyorum. Sesi duyulmamış kuşların, ılık rüzgârların, bahar yapraklarının izi var yüzünde. Gülüşün maviye boyuyor ortalığı. Bu kış gününde soğuğa, kara, borana karşı sığındığım bir kulübe oluyor yüzün. Sanki tipi altında kalmışımda son bir gayret, uzaktan ışığı görünen eve atmışım kendimi. O ev sensin aşkım, beni sen istiyorsun.
Biz seninle susturduk acıyı. Yok ettik umutsuzluğu, sildik mutsuzluğu. Biz seninle yeni bir dünya kurduk, sevdayla bezenmiş. Aşkı rehber seçtik kendimize, yüreklerimizi teslim ettik. Ruhlarımızı birleştirdik tamamlasınlar diye birbirlerini. Tenlerimizi kaynaştırdık, eşsiz hazların ortağı olmak için. Biz seninle ölümsüzlüğe yürüdük. Yok olsa da bedenlerimiz, yaşayacak bu sevdamız. Bir öykü olacak, yazılacak, anlatılacak. Duyanın, okuyanın içi gidecek, onlar da böyle bir sevdanın peşine düşecek.
Aşkın yorulmaz, baş eğmez, yenilmez savaşçılarıyız biz. Sevdamızın karşısına ne çıkarsa, kim çıkarsa devirip yürümeye devam edeceğiz. Temelini sağlam attık bu aşkın. Ve biz sahip çıktıkça sevdamıza hiçbir güç de yıkamayacaktır onu. En zayıf anında bile gözünü kapatıp beni düşün. Aşkımızı düşün. Güçleneceksin, yenileneceksin. Unutma, çocuğuz biz, çocuklara ait o saflığı taşıyoruz içimizde. Kötülüklere, ihanetlere boyun eğmedikçe yitirmeyeceğiz saflığımızı. Bu sayede büyüyecek aşkımız, sonsuzluğa erişecek. Ne dersin "aşk öğretmece" oynayalım mı? Haydi al gel tüm tanıdıklarını. Ben de benimkilerini getireyim. Öğretelim bir aşkın nasıl yaşanacağını. Bu oyunda hep biz ebe olalım tamam mı?
 
X