- 3 Aralık 2006
- 3.073
- 132
- 63
Mayasına Göre Konuşmak
Bizim bey, herkesin sevdiği bir adam. Bir tek oğlu var, ama ne oğul, babayiğit. Obanın en yakışıklısı. Ağanın derdi, oğlan bir türlü evlenmeye razı gelmiyor. At üstünde, av avlayıp, kuş kuşluyor. Bir gün, yaylaya göçerler gelir. Göçerlerin en güzel kızı bir yayla çeşmesinde su doldururken, bizim ağanın oğluna rastlar. Olacak bu ya, oğlan bir görüşte, mercimek komaz fırına verir. Gelir anasına, ”böyleyken böyle“ der ve göçerlerin esmer kızının, kendisine alınmasını ister. Fakat ne mümkün, hiç koca Bey, bir esmer vatandaşın kızını, biricik oğluna alır mı? Almaz...Almaz amma, oğlan perişan, her geçen gün sararır solar. İşin kötüsü, kız da onu sevmiş, allem kallem edip obasını Yozgat toprağından ayırmamaktadır. Oğlan günden güne solunca, ana baba çaresiz kalır. Kimseye de söyleyemezler. Bey kalkar gider, Allah’ın emri ile göçer ağasının kızını ister. Fakat işe bakın, esmer vatandaşlar beyi kovarlar çadırdan. Bey bir daha , bir daha dünür gider. Kolay mı, tek evlat elden gidiyor ama hep aynı şekilde kovulur göçer çadırından. Bey ve karısının tedirginlikleri kahyalarının dikkatini çeker, dertlerini sorar, onlar da “böyleyken böyle” deyip dertlerini anlatırlar. Kahya şaşırır;
-“Aman beyim , derdin bu muydu der ve atlar atına, sürer göçer çadırına doğru. Atından inmeden basar küfürü.”
-“Ulan alçak herif, sen kim , benim beyim kim. Ulan nasıl vermezsin kızı. Ben senin...” Kahya ağzına geleni söyler. Göçer ağası, istenen kızı kolundan tutar ve getirir Kahyanın önüne.
-“Aman ağam, bu kız senin atının tırnağına kurban olsun, dediğine değmez, al götür.”
Kahya şaşırır:
-“Bre mendebur, daha önce beyim gelmiştir de o zaman niçin vermedin kızı?” -“Aman kurban olduğum, beyin senin gibi isteme di ki!...”
Bizim bey, herkesin sevdiği bir adam. Bir tek oğlu var, ama ne oğul, babayiğit. Obanın en yakışıklısı. Ağanın derdi, oğlan bir türlü evlenmeye razı gelmiyor. At üstünde, av avlayıp, kuş kuşluyor. Bir gün, yaylaya göçerler gelir. Göçerlerin en güzel kızı bir yayla çeşmesinde su doldururken, bizim ağanın oğluna rastlar. Olacak bu ya, oğlan bir görüşte, mercimek komaz fırına verir. Gelir anasına, ”böyleyken böyle“ der ve göçerlerin esmer kızının, kendisine alınmasını ister. Fakat ne mümkün, hiç koca Bey, bir esmer vatandaşın kızını, biricik oğluna alır mı? Almaz...Almaz amma, oğlan perişan, her geçen gün sararır solar. İşin kötüsü, kız da onu sevmiş, allem kallem edip obasını Yozgat toprağından ayırmamaktadır. Oğlan günden güne solunca, ana baba çaresiz kalır. Kimseye de söyleyemezler. Bey kalkar gider, Allah’ın emri ile göçer ağasının kızını ister. Fakat işe bakın, esmer vatandaşlar beyi kovarlar çadırdan. Bey bir daha , bir daha dünür gider. Kolay mı, tek evlat elden gidiyor ama hep aynı şekilde kovulur göçer çadırından. Bey ve karısının tedirginlikleri kahyalarının dikkatini çeker, dertlerini sorar, onlar da “böyleyken böyle” deyip dertlerini anlatırlar. Kahya şaşırır;
-“Aman beyim , derdin bu muydu der ve atlar atına, sürer göçer çadırına doğru. Atından inmeden basar küfürü.”
-“Ulan alçak herif, sen kim , benim beyim kim. Ulan nasıl vermezsin kızı. Ben senin...” Kahya ağzına geleni söyler. Göçer ağası, istenen kızı kolundan tutar ve getirir Kahyanın önüne.
-“Aman ağam, bu kız senin atının tırnağına kurban olsun, dediğine değmez, al götür.”
Kahya şaşırır:
-“Bre mendebur, daha önce beyim gelmiştir de o zaman niçin vermedin kızı?” -“Aman kurban olduğum, beyin senin gibi isteme di ki!...”