- 20 Haziran 2007
- 4.250
- 27
- 358
- 45
Amerika'nin sevilen haber spikeri Leslie Mouton kansere yakalanıp saçları dökülünce ekrana perukla çıkmaya başlamıştı. Geçen cuma, stüdyo öncesi makyaj yaparken "Her şeyden haberdar etmeye söz verdiğim izleyicilerimden kendimi gizlemeye hakkım yok" diye düşündü ve o gece peruğunu takmamaya karar verdi. Kanal yöneticileri seyircinin tepkisinden çekindi önce, ama sonra kabullendiler. Jenerik döndü, yayın başladı ve 36 yaşındaki Mouton bu kez saçsız gülümsedi seyircilerine; "Işte bu benim gerçeğim, ben artık kelim ve bunu kabullenmeye karar verdim" dedi. Yayın bittiğinde kanala çiçek yağıyordu. Hayranlarının, ona güveni bir kat daha artmıştı.
* * *
Zavallı soyumuz, kim bilir kaç nesildir "maskeli balo"da gibi yaşıyor gündelik hayatını... Bedenimizin, aklımızın en yalın hallerinde binbir örtü... Iki yüzlülüğün atölyelerinde kalıba dökülen maskeler, mekana ve ihtiyaca göre seçilip takılıyor. En gülünesi halleri ciddiye almamıza, en saçma konuşmaları alkışlamamıza, sıkça tribünlere oynamamıza yarıyor.
Küfretmek istediklerimize iltifat ediyor, kendimizi beğendirmek için rolden role giriyor, bu yorucu oyunun perdesi kapanınca da yatağa girerken maskemizi çıkarıp başucumuza asıyoruz. Kimsenin karşısındakinin gerçek yüzünü bilmediği ya da bilip de bilmezden geldiği bu karnaval nicedir sürüp gidiyor.
* * *
Sosyal antropolog Ahmet Göngören "Kimlik Bulmacası Için Kılavuz" kitabında (Patika, 1999) "Ilkel toplumlarda maske sadece ayinlerde kullanılır, diğer günlerde duvara asılır, gelecek ayine kadar titizlikle saklanırdı" diyor; "Oysa günümüz toplumunda maske sürekli takılıyor, ancak pek özel anlarda çıkarılıyor. Çünkü ayinsel gösteri kesintisiz biçimde sürüyor".
Acaba şimdi, atalarımızın yaptığının tersine, yılın bir günü maskelerimizi çıkarıp duvara asmayı ve gösteriye ara verip çoktan defnedilmiş hakikatın anısına, örtülerinden arınmış bir ayin düzenlemeyi becerebilir miyiz?
Doğruyu yalandan ayırt etmenin tamamen imkansızlaştığı bu gayya kuyusunda, herkesin kendini bütün yalınlığıyla sergilediği, içinden geleni söylediği bir samimiyet karnavalında buluşabilir miyiz?
O gün renkli perukları, şaşaalı nutukları, sembolik urbaları, süsleri, takıları, boyaları, rolleri, tavırları, yalanları 24 saat için bir kenara bırakmayı, en tabii, en samimi, en derbeder halimizle ortaya çıkmayı göze alabilir miyiz?
Tek bir gün için olsun, aşkımızı veya nefretimizi önünü ardını hesaplamadan itiraf edip, ikiyüzlülüğün maskesini düşürebilir miyiz?
Gülen masklar, ağlayan masklar, otoriter masklar, şarlatan masklar duvarlaraasıldığında ve ruhların asıl çehreleri ortalığa saçıldığında kaç heykel yıkılır, kaçı sağlam kalırdı acaba?
Peki biz o ebedi maskeli balonun 24 saatlik antraktında, çoktan yitirdiğimiz kendi saflığımızı da bulabilir miydik?
* * *
Ya ertesi gün?..
Öylesi bir yüzleşmenin ertesi günü kaçımız ilişkimizi kaldığımız yerden sürdürebilirdik acaba?.. Kaçımız riyasız yeni bir hayata başlayabilirdik?
Bu gece makyajınızı temizlerken ya da makyajını temizleyen birini gözlerken düşünün bunu... Aman sabah maskenizi takmayı unutmayın!
CAN DÜNDAR
sevgilera.s.
* * *
Zavallı soyumuz, kim bilir kaç nesildir "maskeli balo"da gibi yaşıyor gündelik hayatını... Bedenimizin, aklımızın en yalın hallerinde binbir örtü... Iki yüzlülüğün atölyelerinde kalıba dökülen maskeler, mekana ve ihtiyaca göre seçilip takılıyor. En gülünesi halleri ciddiye almamıza, en saçma konuşmaları alkışlamamıza, sıkça tribünlere oynamamıza yarıyor.
Küfretmek istediklerimize iltifat ediyor, kendimizi beğendirmek için rolden role giriyor, bu yorucu oyunun perdesi kapanınca da yatağa girerken maskemizi çıkarıp başucumuza asıyoruz. Kimsenin karşısındakinin gerçek yüzünü bilmediği ya da bilip de bilmezden geldiği bu karnaval nicedir sürüp gidiyor.
* * *
Sosyal antropolog Ahmet Göngören "Kimlik Bulmacası Için Kılavuz" kitabında (Patika, 1999) "Ilkel toplumlarda maske sadece ayinlerde kullanılır, diğer günlerde duvara asılır, gelecek ayine kadar titizlikle saklanırdı" diyor; "Oysa günümüz toplumunda maske sürekli takılıyor, ancak pek özel anlarda çıkarılıyor. Çünkü ayinsel gösteri kesintisiz biçimde sürüyor".
Acaba şimdi, atalarımızın yaptığının tersine, yılın bir günü maskelerimizi çıkarıp duvara asmayı ve gösteriye ara verip çoktan defnedilmiş hakikatın anısına, örtülerinden arınmış bir ayin düzenlemeyi becerebilir miyiz?
Doğruyu yalandan ayırt etmenin tamamen imkansızlaştığı bu gayya kuyusunda, herkesin kendini bütün yalınlığıyla sergilediği, içinden geleni söylediği bir samimiyet karnavalında buluşabilir miyiz?
O gün renkli perukları, şaşaalı nutukları, sembolik urbaları, süsleri, takıları, boyaları, rolleri, tavırları, yalanları 24 saat için bir kenara bırakmayı, en tabii, en samimi, en derbeder halimizle ortaya çıkmayı göze alabilir miyiz?
Tek bir gün için olsun, aşkımızı veya nefretimizi önünü ardını hesaplamadan itiraf edip, ikiyüzlülüğün maskesini düşürebilir miyiz?
Gülen masklar, ağlayan masklar, otoriter masklar, şarlatan masklar duvarlaraasıldığında ve ruhların asıl çehreleri ortalığa saçıldığında kaç heykel yıkılır, kaçı sağlam kalırdı acaba?
Peki biz o ebedi maskeli balonun 24 saatlik antraktında, çoktan yitirdiğimiz kendi saflığımızı da bulabilir miydik?
* * *
Ya ertesi gün?..
Öylesi bir yüzleşmenin ertesi günü kaçımız ilişkimizi kaldığımız yerden sürdürebilirdik acaba?.. Kaçımız riyasız yeni bir hayata başlayabilirdik?
Bu gece makyajınızı temizlerken ya da makyajını temizleyen birini gözlerken düşünün bunu... Aman sabah maskenizi takmayı unutmayın!
CAN DÜNDAR
sevgilera.s.