- Konu Sahibi deniz_gunes
- #1
Mankurt Nedir Bilirmisiniz?
'MANKURT' sözcüğü, ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov'un ölümü
nedeniyle gündemimize yeniden girdi. Geçtiğimiz cumartesi günü,
Kırgızistan'da toprağa verilen Cengiz Aytmatov bütün Türk dünyasının
en büyük yazarlarındandı.
Orta Asya ülkelerindeki 'Mankurt' söylencesini, 'Gün Olur Asra Bedel'
adlı romanında anlatan Aytmatov, bir ülkenin başına gelebilecek en
büyük felaketin, toplumun mankurtlaşması olduğunu söylerdi.
Mankurtlaşmak, günümüzde ulusal kimlikten uzaklaşmak, topluma ve
kültüre yabancılaşmak, zihnin yeniden inşası yoluyla bilinçsizleşmek,
egemen güçlere ve dünyayı yöneten süper devletlere yaranmak anlamında
kullanılıyor.
Beyni yıkanarak mankurtlaştırılan kişi, düşmanını efendi olarak kabul
ediyor, kendi halkına ve değerlerine karşı savaşan bir köle oluyor.
Bu, elbette ki kısa sürede olmuyor. Uzun bir zaman dilimine yayılıyor,
ulusal refleksler yavaşlatılıyor, milli direnç kırılıyor.
Çok yönlü bir saldırı altında olan 'güzel ve yalnız' Türkiye'miz, ne
yazık ki, Batılı dostlarımız (!) ve onların yerli işbirlikçileri
tarafından mankurtlaştırılıyor!
* * *
Mankurt, efendisine sadık, onun sözünden asla çıkmayan, karnını
doyurmaktan başka bir şey düşünmeyen, efendisinin emriyle öz annesini
bile öldüren bir yaratık!
Orta Asya'da, Juan-Juan isimli barbar bir toplum, tutsak ettiği
insanları nitelikli (!) köleler haline getirmek için onların
hafızalarını silermiş. Bunu şöyle yaparlarmış:
Önce tutsağın başını kazır, saçlarını tek tek kökünden çıkarırlarmış.
Bu arada bir deveyi keser, derisinin en kalın yeri olan boynundaki
deriyi tutsağın kanlar içinde olan kazınmış başına sımsıkı
sararlarmış. Kuruyup büzülen deri, kafayı mengene gibi sıkıp
dayanılmaz acılar verirmiş. Bir yandan da kazınan saçlar büyüyüp
dışarı çıkamayınca başına batarmış.
Tutsak, kafasını yerlere vurmasın diye bir kütüğe bağlanır, yürek
paralayan çığlıkları duyulmasın diye elleri ayakları bağlı olarak
ıssız bir yerde dört-beş gün aç-susuz bırakılırmış. Beşinci günün
sonunda tutsakların çoğu ölür, kalanlar ise belleklerini yitirirmiş.
Tutsak zamanla kendine gelir, yiyip içerek gücünü toplarmış. Ama artık
o bir insan değil, ölünceye kadar geçmişini hatırlamayan 'mankurt'
olurmuş.
Bir mankurt, kim olduğunu, hangi soydan geldiğini, anasını, babasını
ve çocukluğunu bilmezmiş. Bilinci ve benliği olmadığı için, insan
olduğunun bile farkında değilmiş...
Ağzı var, dili yok, itaatkár bir hayvandan farksız. Kaçmayı hiç
düşünmeyen bir köle. Onun için önemli olan tek şey karnını doyurmak ve
efendisinin emirlerini yerine getirmek...
* * *
İşte toplumumuzda olup bitenleri, 'mankurt efsanesi' ile
değerlendirmek gerek... Bugün, Türk toplumunun hızla
mankurtlaştırıldığı görülüyor. Ulusal kimliğimiz, kişiliğimiz, büyük
bir saldırı altında... Geçmişimiz ve kim olduğumuz bize unutturulmak
isteniyor.
Televizyonda, 'Ben Atatürk'ü sevmiyorum. Humeyni'yi seviyorum' diyen
türbanlı genç kadını hatırlayın. Onun kendisi gibi tesettürlü
arkadaşının, 'Türkiye'yi İngilizler, Fransızlar, Yunanlılar işgal
etmiş olsa, belki de daha iyi olurdu. Yabancı manda altında
inançlarımızı, dinimizi daha iyi yaşayabilirdik' şeklindeki sözlerini
düşünün...
ALINTI
'MANKURT' sözcüğü, ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov'un ölümü
nedeniyle gündemimize yeniden girdi. Geçtiğimiz cumartesi günü,
Kırgızistan'da toprağa verilen Cengiz Aytmatov bütün Türk dünyasının
en büyük yazarlarındandı.
Orta Asya ülkelerindeki 'Mankurt' söylencesini, 'Gün Olur Asra Bedel'
adlı romanında anlatan Aytmatov, bir ülkenin başına gelebilecek en
büyük felaketin, toplumun mankurtlaşması olduğunu söylerdi.
Mankurtlaşmak, günümüzde ulusal kimlikten uzaklaşmak, topluma ve
kültüre yabancılaşmak, zihnin yeniden inşası yoluyla bilinçsizleşmek,
egemen güçlere ve dünyayı yöneten süper devletlere yaranmak anlamında
kullanılıyor.
Beyni yıkanarak mankurtlaştırılan kişi, düşmanını efendi olarak kabul
ediyor, kendi halkına ve değerlerine karşı savaşan bir köle oluyor.
Bu, elbette ki kısa sürede olmuyor. Uzun bir zaman dilimine yayılıyor,
ulusal refleksler yavaşlatılıyor, milli direnç kırılıyor.
Çok yönlü bir saldırı altında olan 'güzel ve yalnız' Türkiye'miz, ne
yazık ki, Batılı dostlarımız (!) ve onların yerli işbirlikçileri
tarafından mankurtlaştırılıyor!
* * *
Mankurt, efendisine sadık, onun sözünden asla çıkmayan, karnını
doyurmaktan başka bir şey düşünmeyen, efendisinin emriyle öz annesini
bile öldüren bir yaratık!
Orta Asya'da, Juan-Juan isimli barbar bir toplum, tutsak ettiği
insanları nitelikli (!) köleler haline getirmek için onların
hafızalarını silermiş. Bunu şöyle yaparlarmış:
Önce tutsağın başını kazır, saçlarını tek tek kökünden çıkarırlarmış.
Bu arada bir deveyi keser, derisinin en kalın yeri olan boynundaki
deriyi tutsağın kanlar içinde olan kazınmış başına sımsıkı
sararlarmış. Kuruyup büzülen deri, kafayı mengene gibi sıkıp
dayanılmaz acılar verirmiş. Bir yandan da kazınan saçlar büyüyüp
dışarı çıkamayınca başına batarmış.
Tutsak, kafasını yerlere vurmasın diye bir kütüğe bağlanır, yürek
paralayan çığlıkları duyulmasın diye elleri ayakları bağlı olarak
ıssız bir yerde dört-beş gün aç-susuz bırakılırmış. Beşinci günün
sonunda tutsakların çoğu ölür, kalanlar ise belleklerini yitirirmiş.
Tutsak zamanla kendine gelir, yiyip içerek gücünü toplarmış. Ama artık
o bir insan değil, ölünceye kadar geçmişini hatırlamayan 'mankurt'
olurmuş.
Bir mankurt, kim olduğunu, hangi soydan geldiğini, anasını, babasını
ve çocukluğunu bilmezmiş. Bilinci ve benliği olmadığı için, insan
olduğunun bile farkında değilmiş...
Ağzı var, dili yok, itaatkár bir hayvandan farksız. Kaçmayı hiç
düşünmeyen bir köle. Onun için önemli olan tek şey karnını doyurmak ve
efendisinin emirlerini yerine getirmek...
* * *
İşte toplumumuzda olup bitenleri, 'mankurt efsanesi' ile
değerlendirmek gerek... Bugün, Türk toplumunun hızla
mankurtlaştırıldığı görülüyor. Ulusal kimliğimiz, kişiliğimiz, büyük
bir saldırı altında... Geçmişimiz ve kim olduğumuz bize unutturulmak
isteniyor.
Televizyonda, 'Ben Atatürk'ü sevmiyorum. Humeyni'yi seviyorum' diyen
türbanlı genç kadını hatırlayın. Onun kendisi gibi tesettürlü
arkadaşının, 'Türkiye'yi İngilizler, Fransızlar, Yunanlılar işgal
etmiş olsa, belki de daha iyi olurdu. Yabancı manda altında
inançlarımızı, dinimizi daha iyi yaşayabilirdik' şeklindeki sözlerini
düşünün...
ALINTI