- 11 Mayıs 2009
- 27.926
- 15.243
- Konu Sahibi dejavu_one
- #1
2002-2014...
Cumhurbaşkanlığı kampanyasına bakıyorum...
Bu 12 yıl Türk siyasetindeki mağrur ve mağdur rollerini altüst etmiş...
* * *
Bir tarafta Tayyip Erdoğan...
Bir zamanların mağduru... Şimdi altında, üstünde, arkasında, yanında, önünde arkasında muazzam bir devletle dolaşıyor...
Devlet benim diyen bir kibir, dar bir elbise gibi orasından burasından sökük atıyor...
Altında devletin özel uçakları...
Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütün özel imkânları altına kıpkırmızı bir halı....
Gittiği her yere yüce devlet olarak gidiyor...
Ağzında millet kelimesi var... Ama her tarafından devlet akıyor...
Polis, onun polisi, vali desen, onun valisi...
Gittiği şehirdeki komutanı, onun neferi...
Devletin kurucu felsefesinin sembollerini kendi sembolleri haline getirmiş.
Samsundan karaya çıkıyor, Erzurum ve Sivas kongreleri devam ediyor...
İstiklal Savaşı başlamak üzere...
Devlet bütün şiddetiyle orada, belagat bütün şehvetiyle orada, şaşaa, kibir, gurur bütün azametiyle orada... Bir tek denize dökülecek düşman ortada yok...
Şimdi Anadoluda adım adım denize dökülecek düşmanı arıyor..
Yani milletin öteki parçasını...
Öteki tarafta tek bir adam var ve yürüyor
ÖTEKİ tarafta tek bir adam...
Etrafında devlet yok... Vali desen, yanına yaklaşamıyor. Ne polis müdürü elini sıkıyor, ne komutanı...
Daha şimdiden belli ki, devletin adayı o değil...
Halkın arasında, el sıkıyor. Vatandaşla arasında ne polis barikatı var, ne koruma duvarı...
Bir zamanların Eceviti gibi, ceketini çıkarmış...
Gömleği ile yürüyor...
Ne altında kırmızı halı, ne üstünde devletin uçağı...
Yüce Peygamberimizin adını seçim logosu yapacak kadar kendinden geçmemiş...
Etrafında devlet olmadığı için, devletin polisinin, resmi, sivil korumasının, danışmanın tekmelediği, sille tokat giriştiği, evlerin balkonlarına çıkıp gözaltına aldığı insanlar da yok.
Kibir, onun semtine uğramamış...
Gurur dersen, sadece yazdığı kitapların verdiği insani bir duygu...
İki seçim meydanı var.
Birinde gırtlaklar patlamış, hançereler gerilmiş, yumruklar sıkılmış...
Selahaddin Eyyubinin kefeni, yazlık gömlek olmuş...
Belli ki milletin o meydandaki bölümü, öteki bölümüne savaş açacak...
* * *
Öteki meydan ise sessiz...
Hançereler yumuşamış, yumruklar açılmış, insanların elini sıkıyor.
Birinin dilinden intikam, nefret, rövanş, kan davası akıyor...
Ötekinin dilinde ise tek kelime var:
Huzur...
Ve sükûnet...
Seçim meydanının yarısından Huzur diyen bir ses geliyor
HALK hangisine oy verir...
Üç aday var, üçüne de verecek.
Kavgayı, gürültüyü, intikam ateşini, bölgede herkesle gırtlak gırtlağa girmeyi, kamplaşmayı, kutuplaşmayı isterse...
Devletin, en devletlü adayına, mağrura, kibre oy verecek...
Huzuru, barışmayı, dünyayla tekrar kucaklaşmayı ve huzurlu bir büyümeyi arzu ederse...
Mağdura oy verecek...
* * *
Ben memnunum...
Türkiye ilk defa, gerçek alternatiflerle bir seçime gidiyor...
Bir tarafta devlet ve devlet gücü...
Yeni statüko, yeni müesses nizam..
Öteki tarafta yeni mağdur...
Bir tarafta yeni devletin, Sen benim kim olduğumu biliyor musun diyen rap rap sesi...
Öteki tarafta milletin sakin yüzü... Salı kâbuslarından bıkmış insanların umudu...
* * *
Huzurlu ses kazanır mı kazanmaz mı bilmem ve inanın artık önemsemiyorum...
Bir ülkenin kaderinde bir 21inci yüzyıl reisini, bir zamane tek adamını yaşamak varsa... Toplumların 20nci yüzyılındaki trajedilerle dolu tarihinden biliyorum ki...
Akacak kan damarda durmuyor...
Ama umutluyum.
12 yıldır ilk defa seçim meydanından huzurlu bir ses geliyor.
alternatif bir ses.
Kendini mağdur hisseden insanlara kulak veren, huzur veren bir ses.
Televizyonunun görüntüsünü kapatmadan seyredebileceğim bir ifade, sesini kısmadan dinleyebileceğim sakin bir tını... Devletin kaba rap raplarından tahriş olan kulaklarımıza huzur veren yeni bir desibel...
Bu seçimin kazananı o olmayabilir...
Ama Türkiyenin kazancı şimdiden o...
O sakin ve huzurlu ses...
İtirazcı CHPli, şimdiden oy vermeme bahanesi yaratmaya çalışan kardeşim...
Bu sese sen de kulak ver...
Hiç olmazsa bu ülkenin yarısının huzur talebi, tarihin kayıtlarına geçsin...
http://sosyal.hurriyet.com.tr/Yazar/67/Ertugrul-ozkok/33865/Magrur-ve-magdur
Cumhurbaşkanlığı kampanyasına bakıyorum...
Bu 12 yıl Türk siyasetindeki mağrur ve mağdur rollerini altüst etmiş...
* * *
Bir tarafta Tayyip Erdoğan...
Bir zamanların mağduru... Şimdi altında, üstünde, arkasında, yanında, önünde arkasında muazzam bir devletle dolaşıyor...
Devlet benim diyen bir kibir, dar bir elbise gibi orasından burasından sökük atıyor...
Altında devletin özel uçakları...
Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütün özel imkânları altına kıpkırmızı bir halı....
Gittiği her yere yüce devlet olarak gidiyor...
Ağzında millet kelimesi var... Ama her tarafından devlet akıyor...
Polis, onun polisi, vali desen, onun valisi...
Gittiği şehirdeki komutanı, onun neferi...
Devletin kurucu felsefesinin sembollerini kendi sembolleri haline getirmiş.
Samsundan karaya çıkıyor, Erzurum ve Sivas kongreleri devam ediyor...
İstiklal Savaşı başlamak üzere...
Devlet bütün şiddetiyle orada, belagat bütün şehvetiyle orada, şaşaa, kibir, gurur bütün azametiyle orada... Bir tek denize dökülecek düşman ortada yok...
Şimdi Anadoluda adım adım denize dökülecek düşmanı arıyor..
Yani milletin öteki parçasını...
Öteki tarafta tek bir adam var ve yürüyor
ÖTEKİ tarafta tek bir adam...
Etrafında devlet yok... Vali desen, yanına yaklaşamıyor. Ne polis müdürü elini sıkıyor, ne komutanı...
Daha şimdiden belli ki, devletin adayı o değil...
Halkın arasında, el sıkıyor. Vatandaşla arasında ne polis barikatı var, ne koruma duvarı...
Bir zamanların Eceviti gibi, ceketini çıkarmış...
Gömleği ile yürüyor...
Ne altında kırmızı halı, ne üstünde devletin uçağı...
Yüce Peygamberimizin adını seçim logosu yapacak kadar kendinden geçmemiş...
Etrafında devlet olmadığı için, devletin polisinin, resmi, sivil korumasının, danışmanın tekmelediği, sille tokat giriştiği, evlerin balkonlarına çıkıp gözaltına aldığı insanlar da yok.
Kibir, onun semtine uğramamış...
Gurur dersen, sadece yazdığı kitapların verdiği insani bir duygu...
İki seçim meydanı var.
Birinde gırtlaklar patlamış, hançereler gerilmiş, yumruklar sıkılmış...
Selahaddin Eyyubinin kefeni, yazlık gömlek olmuş...
Belli ki milletin o meydandaki bölümü, öteki bölümüne savaş açacak...
* * *
Öteki meydan ise sessiz...
Hançereler yumuşamış, yumruklar açılmış, insanların elini sıkıyor.
Birinin dilinden intikam, nefret, rövanş, kan davası akıyor...
Ötekinin dilinde ise tek kelime var:
Huzur...
Ve sükûnet...
Seçim meydanının yarısından Huzur diyen bir ses geliyor
HALK hangisine oy verir...
Üç aday var, üçüne de verecek.
Kavgayı, gürültüyü, intikam ateşini, bölgede herkesle gırtlak gırtlağa girmeyi, kamplaşmayı, kutuplaşmayı isterse...
Devletin, en devletlü adayına, mağrura, kibre oy verecek...
Huzuru, barışmayı, dünyayla tekrar kucaklaşmayı ve huzurlu bir büyümeyi arzu ederse...
Mağdura oy verecek...
* * *
Ben memnunum...
Türkiye ilk defa, gerçek alternatiflerle bir seçime gidiyor...
Bir tarafta devlet ve devlet gücü...
Yeni statüko, yeni müesses nizam..
Öteki tarafta yeni mağdur...
Bir tarafta yeni devletin, Sen benim kim olduğumu biliyor musun diyen rap rap sesi...
Öteki tarafta milletin sakin yüzü... Salı kâbuslarından bıkmış insanların umudu...
* * *
Huzurlu ses kazanır mı kazanmaz mı bilmem ve inanın artık önemsemiyorum...
Bir ülkenin kaderinde bir 21inci yüzyıl reisini, bir zamane tek adamını yaşamak varsa... Toplumların 20nci yüzyılındaki trajedilerle dolu tarihinden biliyorum ki...
Akacak kan damarda durmuyor...
Ama umutluyum.
12 yıldır ilk defa seçim meydanından huzurlu bir ses geliyor.
alternatif bir ses.
Kendini mağdur hisseden insanlara kulak veren, huzur veren bir ses.
Televizyonunun görüntüsünü kapatmadan seyredebileceğim bir ifade, sesini kısmadan dinleyebileceğim sakin bir tını... Devletin kaba rap raplarından tahriş olan kulaklarımıza huzur veren yeni bir desibel...
Bu seçimin kazananı o olmayabilir...
Ama Türkiyenin kazancı şimdiden o...
O sakin ve huzurlu ses...
İtirazcı CHPli, şimdiden oy vermeme bahanesi yaratmaya çalışan kardeşim...
Bu sese sen de kulak ver...
Hiç olmazsa bu ülkenin yarısının huzur talebi, tarihin kayıtlarına geçsin...
http://sosyal.hurriyet.com.tr/Yazar/67/Ertugrul-ozkok/33865/Magrur-ve-magdur