krizantem şiir defteri...

krizantem7

krizantem
Kayıtlı Üye
3 Şubat 2009
63
0
86
38
İstanbul
Seni Sana bırakıyorum ...
Acılarımı gergef yapıp gidiyorum..
Sol yanıma bıraktığın hediyene iyi bakacağım söz ...
Unutmayacağım Seni Sensiz yaşamayı...
SÖZ ..
Sandıklarda unutmayacağım hiç bir sözünü söz!...
Her gün güneşe çıkarıp tuzlayacağım yüreğimi söz!
Nasıl olsa bendeki bir yürek-ti senin için çok değil ya...
Yanmayı öğreteceğim dilsiz yüreğime Yanmayı söz!
SÖZ

S
Ö
Z
!
 


Sana "sevdam"
Sonu olmayan bir yol..

"Sensizlikse"
Kaçınılmaz bir sondu...



Ne kadar yürüsem,
Gözlerine varamaz,
Ellerine dokunamazdım...
Biliyorum...
Yüreğine asla ulaşamazdım...
Bana bu kadar uzakken,
Kendimle daha fazla savaşamazdım...


/...Karşılıksız aşk bir güzelin gözlerinde dumansız yanmakmış.../


...Karşılıksız aşk yaşarken ölmekmiş.../

Sana sevdam,
Sonu olmayan bir yol...

Sensizlikse,
Kaçınılmaz bir sondu...

Ne kadar yürüsem,
Gözlerine varamaz,
Ellerine dokunamazdım...
Biliyorum...
Yüreğine asla ulaşamazdım...
Bana bu kadar uzakken,
Kendimle daha fazla savaşamazdım...

/...Karşılıksız aşk bir güzelin gözlerinde dumansız yanmakmış.../


Bir sözünle,
Kolumu kanadımı kıra kıra
Bıraktın içimde...
Karşılıksız aşk denilen,
" Acı bir hatıra "


Oysa;
Sen benim,
Sevgi pınarımdın...
Ellerine susar,
Gözlerine kanardım /sevseydin /...

Sevseydin de keşke,
Bir damla aşk'ınla
Bir ömür yansaydım...


/...Sevmek yüreği olan herkes içinse neden? - yasaktın bana...- //
 

başı olmayan, sonu bildik masallar yazılıyor gecelerime
okurken üstünü çizdiğim satırlar dikiliyor karşıma, bir daha çiziyorum!
gece benden, masallar çizgilerden bıkmış.......
ben hepsinden.......





içimi karıştırıyorum, düşüncemi yakan cümleler eşliğinde..
yüzüm soluyor, kanı çekiliyor günahlarımın
bir çığ olup aksam, kaç masum can verir toğrağımda?




zaman alehimde, gün ne zaman başlayıp bitiyor bilmiyorum
farkındalıklarım derin susmalarda...
öylesine uzağım ki kendimden,
hayatla arama "ben" girdi, yaklaşamıyorum..




düştüm suçluyum,
öznesi kayıp cümlelerime, kalbimi pazarlıyorum...
kimse anlamasın diye, gözyaşlarımı satıyorum şiirlerde....
uykuları haram ediyorum kendime,
adı konmamış sabahlara açıyorum ellerimi...
tenim, gölgeler arasında anlamsız bir bekleyişte
renginden utanıp, yaralıyor kendini..








adını heceleyerek söylüyorum, her harfe yeni anlamlar yükleyerek
medcezirlere inat -kal- diyorum içimde,
sesimden kan damlıyor, bir çocuk küsüyor bana...
bütün şehirden duyulur mu kalbimin atışı?
korkuyorum....




bir kelebeğe takılıp sürükleniyor gözlerim
vakti az biliyorum, bırakıyorum kendimi gözlerime...
bir çocuk daha düşüyor ruhumdan......











sezen aksu / vazgeçtim
 
Gitmeye hazır yüreğim..

Düşünme bununda üstesinden gelebilirim.
Ne sandın beni,bu darbeyle yıkılırmı yüreğim..
Ben ne yıkımlar gördüm..Bu bana basit bir kördüğüm.
Çözemediğim neler var içimde bilsen..
Ne çok paramparçayım.Ne çok yitirdim kendimden.
Bir köşede sızlayışım,yorganlara sarılıp ağlayışım var gözlerimde..
Yüreğimi susturmalarım,bağrımı eze eze ona karşı koyuşlarım.
Bunu yapsamda durduramadığım duygularım..
Ne sandın beni..
Sağlammıyım sanki..
Her bir adımımda ızdırabım vardır benim..
Ve her gülümseyişimin haksız bir nedeni..

Gülmeye nedenimmi var sanki
Acıyarak bakma gözlerimin içine..Onlar senin gördüğün kadar yeşil değiller..
Kana buladığım günler var gözlerimi..Görsen o zamanlar görebilirsin içimi.
Deli yanlarım var..
Esmesede hep içimde bir rüzgar..
Ne sandın beni yıkılırmıyım..
Bana sökmez bu fırtınalar
Bir ağacın gölgesinde soluklanmayı bilmez bedenim..
O gölgeler nasıl ferahlık verir insana bilmez..
Ben yandıkça ateşimle,kimse durup dinlemez..
Bu zamana kadar sanki senmi vardın yanımda.Bundan sonrada istemem olma..
Hanimişbenimensevdiğim..
Dar zamanımda kimse yoktu yanımda..
Ondandır bu umursamazlığım..
Sen hiç gördünmü rüzgarın kökünden söküp attığı ağacı..
İçimde bu ve bunun gibi gelgitler yaşadım işte ben..
Ne kadar inanılması güçse,o kadar inandım.
.Sonunda bende bir gün mutlu olurum sandım..
İyilik eden iyilik bulurmuş..Öyle sandım.
Sevdim en değersizini bile..Sevdim ciğeri beş para etmesede..
Sonunda inandım,mutlu olmak hayal değil derlerdi,inandım..
Her söze kandım..
Aklına gelebilecek her saçmalığa.
Düştüğümde kanayan dizlerime ağladım..
Geçecek dediler inandım...
Sevdiğimde kavuşamadım..
Kavuşursun dediler inandım..
Artık gücüm kalmadı dediğimde bile,İnanmaya inandım..
Ben kaybettim sen kazandın..
Halada inanıyorum ara sıra..Yağmur yağınca hava güzel olurmuş ya..
Bu içimdeki hava aynı..Farketmiyor yağmur yağsada..
Hiç görmedim ben mutluluğu..Nerde bulunur bilirmisin.?
Yada onu gören olmuşmudur..?
Ufacık mutluluğumda bile sakladım hüznümü içimde..
Sanmaki yıkılırım gidince..
Benim isyanım dönmeyişlere..
Sanmaki dönerim geriye..
Benim beklediğim bir kez olsun dönüpte şaşırt benide..
Kızamam kadere böyle olmasını istediyse..
Ne biliyim işte hayat böyle.
Bilirsin hala inanırım yeminlere..İnsanların en masum hallerine..
Acılarına,kederlerini ortak olup,Hiç bir zaman çıkamamak düze..
Kes be yüreğim kes sende..
Nerden çıktı bu lodos niye?Aklına şimdimi geldi söyle..
Benden mutluluğu alıp kaçırana isyan etmek kadere..
Ben bakarım bundan sonrası için önüme..
Artık kızaran gözlerimden önümü göremesemde..
Takılıp düşersem yine..Bırak bu sefer öleyim bende..
Bırak kanasın dizlerim..Kana bulansın ellerim..
Acının başka rengini görmedim..
Ne sanıyorsun beni..
Düşersem ağlarmıyım sence..?
Hala çocukmuyum,hala inanırmıyım yeminlere..?
Kes be yüreğim kes artık sende..

Bırak oynasın kader benimle...










sezen aksu / son sigara
 
Yüreğim ardımda,

Yüreğimde sen...
Geliyorum bir yerlere, bir yerlerdense gidiyorum.

Ardımdan gelen bu aşkı sahiplenmek öyle huzur verici ki.

Yol yol uzuyoruz,
Ardımızda ne bir siren sesi,
Ne bir karabasan gürültüsü..





Sen gittiğinden beridir, portre fotoğrafım yok benim. Sadece gidişime şahit yol resimleri...

Yol yol sana uzuyorum...

Bağlayacağım yüreğine yüreğimi kör düğümlerle...
Kararlıyım!
Çünkü;

...








tuğba özerk / sende kaldı
 
Gitmek var, kalmak var...
Gitmeye karar vermek, kalmaya mahkum olmak var....
Dünyanın bin bir türlü hali var yani....
En kötüsü de sonuçta ayrı düşmek iki gözüm. Yalandan yanlıştan, beceriksizlikten, sorumluluktan, sorumsuzluktan, kaçıştan, gurbetin çağırışından, mecburiyetten, velhasıl pek çok nedenden dolayı ayrı düşüyoruz…

Dilimizden koptuk. Dilimiz döndüğünce de anlatmaya çalışıyoruz. Kökümüzden, kültürümüzden kopup iki arada bir derede sıkışıp kaldık. Ruhen göçebe insanlarız biz. Göçebeliğin tüm şartlarını sonuna dek zorlayarak evimiz, köyümüz, kentimiz ve hatta ülkemizden koptuk. Yaban ellerde, değersiz ayrık otları gibi dikilmiş duruyoruz. Ayrık otu ne kadar dikse, o kadar işte! Demem o ki, yaşamaya devam ediyoruz. Yaşamak ise önce ayrı düşüp, sonra da ayrı düşmenin çilesini çekmek değil midir zaten...

Ne tür bir kısır döngü bu; kaç üstü kaç oluyor cezamız!

Bana kalırsa uzun süre dert çekmez insanoğlu. Onarılır bir biçimde. Doğa onarır onu. Aslında kahır çeken gönüldür. Gönül bir kez darbe yemeye görsün, iflah olmaz artık. İflah da etmez... Bazı felaketlerin alameti yoktur! Ayrı düşmek de öyle bir şey. Bir bakarsınız aniden, uyarılmaksızın ayrı düşüvermişsiniz.

En ağır ceza ise sevdadan ayrı düşene kesilir. Sevdası kaçmış gönül ne işe yarar ki! Gönüle heyecan, telaş ve hüznü veren sevda olmayınca, at o gönül’ü çöpe; sonra da kutuyu ebediyen boşalt gitsin!

Ne yapmalı o halde?

Yaşamanın, ayrı düşüp eksilmek olduğu bir dünyada bizleri yeniden yaratmayı beceren sevgi, sevda, aşk, bağlılık, umut veya adı her neyse ona sahip çıkmalı sanırım. O “adı her neyse” var ya, işte insanı yaşama bağlayan ve hayatta tutan köklerin ta kendisidir o.

Gönül, sevda, çile çekmek, ayrı düşmek, ayrılık...
Karatahtamda bunlar var bugün...
Yaşamı çoğaltan ve tenhalığı yok eden o “adı her neyse”ye mutlaka sahip çıkın dostlar.

Belki bugün UMUT'tur adı...

Ve sahip çıkın tüm sevgilere!









gökhan türkmen / büyük insan
 
hoşgeLdin

Gidişinin biLmem kaçıncı yıLdönümü? gaLiba biR eyLüL ayıydı.. yok yok asLında eyLüL değiLdi ama; ben eyLüLe "eyLüL" diye koymuştum isimsiz gidişini ve o eyLüLde biR itin azı düşüyLe ısıRıyoRdu soğuk tenimi...


hoşgeLdin..
Sen hatıRLayabiLdin mi gidişini? hava pek dost sayıLmayacak kadaR ayazdı; ve akLa iLk geLen beyazdan öte kaRanLığa çaLan yaLanLaRdı... O gün hep sen konuşuyoRdun ve daha sonRa beLki ısıtıR ümidiyLe mumLaR yakıyoRdun döRt taRafımız.. Yatsıya çok vaRdı ama; mumLaR biR biR sönüyoRdu hep; ve biz yine suskun kaLıyoRduk.. Bense hiç sevemediğin susşLaRımı takınıyoRdum, susyoRdum ve susmanın tüm haLLeRinide iyi biLiyoRdum...

hoşgeLdin
gideRken götüRdüğün yağmuRLaRda getiRmişsin... biLmem hatıRLaRmısın o gün buLutLaR peRvasızca üzeRimize akın ediyoR ve yağmuRda biR o kadaR şuuRsuza yağıyoRdu... Çok ısLanmıştık, ısLakLığın anason etkisini hücRe hücRe vücutLaRımızda hissediyoRduk... çıRıL çıpLaktık sanki ve yağmuR öpücükLeR konduRuyoRdu çıRıLçığLakLığımıza. Daha sonRa sıktı bu aRızaLı sevişme bizi ve aLdığımız haz, ahmakLık hissine dönüşmüştü,
bense sadece yağmuRa değiL ahmakLığımada sövüyoRdum o gün.. oysa ne çok seveRdik yağmuRu, ne zaman eL eLe yüRüsek hafif biR yağmuR diLeRdik gökLeRden ve düşeRken bedenimizin çıpLakLığına damLacıkLaR biz onu aşk beLLeRdik...

neyse hoşgeLdin
hatıRLıyoRmusun? sevdayı hep deminde ve tadında içeRdik... hiçte aceLe etmezdik sevmek ve sevişmek için, son modeL aşıkLaE gibi yaRış hızında aşk yaşanıLmayacağını biLenLeRdendik.

Gündüzden çok geceyi sevdik ve nedense aşkı kaRanLıkLa peRçinLeştiRiRdik.. kaRanLığın kusuRLaRımızı öRteceğini düşünüRdük beLkide... ve kaRanLık başLadığında çökmeye biz asLa
çiRkinLeşmezdik.. Günün doğuşunuda bekLemez ve izLemezdik hiç, gaLiba çiRkinLeşmekten yada ayRıLmaktan koRkuyoRduk.. çünkü bahçesinde ayRıLık yetiştiRip cüzzi biR fiyata satanLaRdan değiLdik...

Uzun metRajLı geceLeRde, yine uzun ve aRasız fiLmLeR izLeRdik ve ne zaman ayRıLık düşse başRoL oyuncuLaRına o sahneyi es geçeRdik.. Bu es beLkide ayRıLığı kabuLLenmeyişimizin doğuRduğu biR RefLeksti kimbiLiR beLkide o yağmuRLu gğnde hani adını "eyLüL" koyduğum isimsiz gidişin önsezisiydi..

HoşgeLdinde
HoşgeLdinde, zaman çoktan yüRümedi mi sevdasızLığımızın üzeRine? Rüştünü beLgeLeRLe ispat etmedi mi ayRıLık? Ve mevziLenmedi mi eLi siLahLı adamLaR yüReğimize? GiReRsek menziLe basmayacakLaRmıydı tetiğe... YakıLmadımı ResimLeR, çoktan kefenLenmedimi hayaLLeR?
ve çıkmadı mı yüReğimizen tabutLaRLa masum düşLeR?...

HoşgeLdinde sahi neden geLdin? sencede çok oLmadı mı biz gideLi ve bu aşk biteLi? pek çok eyLüL geçmedi mi o "eyLüLün" üzeRinden? üzeRime yıkıp gittiğin bedeLLeRi ödemedim mi? AyRıLığın yaptıRımı idam sehpaLaRına tek tek bindiRmedim mi umutLaRımı...

Sahi hoşgeLdinde hangi yüzLe geLdin?

Hani "Susmanın tüm haLLeRini biLiyoRdum ya" hani sen gideRkende susmanın buLunma haLiyLe susyoRdum sana, şimdiyse; sen geLdin ve ben yine susyoRum; fakat bu kez "Susmanın ayRıLma haLiyLe susuyoRum sana.." eyvALLah..








ahmet aslan /susarak özlüyorum
 




hep böyle mi bakar gözlerinin içi senin?

hep böyle mi sevdiğini söylersin bana?

içinde biryerlerde uçan martılar
gözlerinde bilmediğim pırıltılarla,
“seni seviyorum” deme bana!
içim bir tuhaf oluyor
dokunmak istiyorum ellerine sonra,
büyüttüğün kuşlara ekmek atmak birde
güle-oynaya...

“seni seviyorum” deme işte bana...
alıp başımı gitmek istiyorum, çok uzaklara
ya da senin yanına!..
gelsene hadi,
al beni buralardan...
bırakma bir başına....
acıyor biryerlerim sen olmayınca
“seni seviyorum” deme bana...
unutuyorum kanatsız olduğumu,
melekler gibi uçmak istiyorum sonra...

tarifsiz boşluklar var, tarifsiz korkular
sen yine sevdiğini söyleme bana...
sarılma öyle hemen ...
ellerim üşüyormuş - “ kaç yazar?”
Ödünç istemem ellerini...
Sıcak elleri bırakmak zordur bilirim ...
En iyisi al bendeki emaneti
Gökkuşağının 8.rengi olma hayallerini
“seni seviyorum” deme bana
gitmek istemiyorum sonra...
oysa biliyorsun
gitmem gerektiğini
ilk ben söylemiştim.......
gözyaşlarım burnumda

“seni seviyorum” deme bana ...
















KADER / SEVMİYORUM
 
Hatırlar mısın bilmem o mutlu ve yağmurla süslenmiş günü. Hani elimi tutup “sevdiğim” dediğin günü. Yağmur damlacıkları süzülmüştü yanaklarımızdan o gün, utangaç dudaklarımıza. Titremişti ellerimiz, yanmıştı yüreklerimiz. O gün bugün oldu şimdi. Döndüm dolaştım, o günün hatırına bugünü andım. Yıllar önce tam da bugünde. Ilık bir yağmurdan hemen sonra karşı karşıya gelmiştik. Sonra sarılmış ve ağlaşmıştık birlikte. Gözyaşlarımız karışmıştı yağmura. “Olmaz,” demiştim o sıra. “Olmaz ayrılık. Böyle yanarken, böyle severken yakışmaz ayrılık…”



İyi görmüştüm. Yağmurun ıslatıp yumuşattığı saçlarından bir tutam alnından aşağı sarkmıştı. Dokunmak istemiştim o an içimden. Dokunamadım. Bekledim sadece. İzledim saçlarının kıvrımlarını. Sonra o saç tutamından bir damla süzülmüştü. İyi görmüştüm o gün. O yağmur damlası sessizce, içini gıdıkladığını hissettiğim bir şekilde kayıvermişti sağ gözünün kenarından yanağına doğru. Gamze dediğimiz yerde bitmişti damlacığın yolculuğu. Ve o anda sen, elinle eritmiştin. İçim burkulmuştu…


Şimdi eski hatırlarımızla avunduğumu bilsen ne hissedersin..¿? Bencil bir edayla hala seni sevdiğimi, seni düşündüğümü gülümseyerek mi karşılarsın..¿? O yağmurlu günü düşünüp hayallere daldığımı bilsen, bunu benden bıraktığın en etkili iz’in olduğunu düşünür müsün yoksa bırakıp giderken ne kadar acımasızca davrandığını mı anlarsın..¿? Biliyorum verecek cevabın bile yoktur. Cevap vermezsin sen çünkü. Sadece öylece sarhoş gibi çekip gidersin..
Ardına bile bakmadan..


Gidersin…


Bu da itirafım olsun o ölü kalbine. O kendinden başkasını düşünmeyen salaş kalbine. Unutmadım işte! Unutmadım seni. O yağmurlu günü. O damlacığı. Ellerini tutarkenki sıcaklığı. Unutmadı hiçbir şeyi. Sana inat, senin kör vicdanına inat unutmadı...
Kaldı içinde öylece bir yara gibi. Her yağmurda hatırladı ve kabuk bağlamış yarayı yeniden deşti. Deştikçe acı çekti, acı çektikçe deşmek istedi. Nasıl bir “gelecek” bıraktın gördün mü..¿? İtiraf ettim işte. Beni de skor hanene artı diye yazar mısın bilmem ama unutamadım seni, o günü, birbirimize bakışımızı, ağlaşmamızı. Unutamadım işte




Bir "giden"in ardından ağlayan gözün vitrini...









YALIN / ŞİMDİ SENDEN VAZMIGEÇMELİ???
 
Ey yâr, susuşum sözümü esirgemekten değil. Sana değen sözleri çoktan yitirdim; dudağım avare, dilim perişan.

Aklım ermiyor ki, sustuğumu bileyim. Kalbim ayılmıyor ki sana hitap edeyim. Kelimelerin sıcağı kaçmış, hece hece küllenmişler; sükût lehçesinde aç susuz bir mülteciyim şimdi. Seni taşa benzettiler. Öyle dilsiz, öyle hayatsız, öyle duygusuz diye. Değirmende konuşan taş değil midir peki? Acıyı öğütüp ekmek eyleyen senin dönüşün değil mi? Sen değil misin kabrimi bekleyen sadık yâr? Dillerin sustuğu yerde sen değil miydin ısrarla adını söyleyen unutulanların? Sen değil misin nice dertlinin derdini hiç itirazsız dinleyen?

Sahiden taş mı kesildin? Oysa, sen sözlere efsûn bağışlayan dudaksın. Nefesi boşluğun hapsinden kurtarırsın. (Belki de her ses bir mahpusun kırılmış zincirlerinin şakırtısıdır.) Sana değdiği yerde dirilir sessizlik. Sana vuruldukça hece hece kanatlanır suskunluk; şiirlerin ufkuna yükselir söz, öykülerin kuytularında giyinir. Sen, dağı delen Ferhat’sın; söz ki dağı kar gibi eritir de Şirin yâri sımsıcak kucaklar. Sen Aslı’ya Kerem’sin; ses ki çatlak dudaklardan sızan kevserdir. Sen Kerem’in Aslı’sın; söz ki tek bir hecesi bizi varlığın koynuna saklar; “Ol!”sözü hatırına yokluk varlığa yüz bulur.

Taşın sözü yok mudur ey yâr? Taş dediğin konuşur. Zamanın dudağıdır. Çatlaklarından acılar sızar; kuytularında çocuk gülüşleri gibi neşeler saklar. Taş dediğin susar. Zamanın dilidir; bir bakışında nice gürültüyü susturur; anlamsız telaşları dağıtır, hoyrat koşturmaları durdurur. Kadîm zamanlar içinden sızıp gelen bir kan gibidir taş; nabzımızı doldurur.

Taş zamanla eskimez mi? Sen zamansın, ey yâr, gelir ve gidersin. Saatlerin kadranında uslu uslu gezinirsin amma saçlarımı değil sadece kemiklerimi dağıtırsın. Usulca sokulursun odama; “tik-tak”, sadece “tik-tak”, eşyalarımı değil sadece beni de benden çalarsın; elbisemi değil sadece tenimi de soyarsın. sevdiğimle arama ayrılıklar koyansın. Sen çoğaldıkça ben azaldım; seni tükettim derken ben tükendim. Sen zamansın, ey yâr, pek kıskançsın.

Taş kesilmişsin ki sana vefasız dediler. Tanımazmışsın beni. Adımı bile anmazmışsın. Güzellikten hiç anlamazmışsın. Mehtabı kucaklayan sen değil misin her defasında? Günün ilk ışıkları sana koşmadı mı her sabah? Nice surlarda masum bebekleri bekleyen sendin. Nice sütunlarda fısıltılı dualara fısıltını ekleyen sensin. Köprülerde kemerlerde yâri yâre kavuşturan senin metanetin değil mi? Çeşmelerden serin sulara yol veren senin serinliğin değil mi? Dereler boyu suların elinden tutup şarkılar söyleyen sen değil misin?

Aslında kendi taşını dikiyor değil mi insan? Her gün bir önceki günde bırakırız bedenimizi. Her yeni günün sabahında eskimiş bedenlerini yüklenir gibi insan. Sanki yakamızda çocukluk fotoğrafımızı taşır gibi yürürüz yeni zamanlara. Kendi cenazesini kaldırır gibidir insan. Baktığımız her yüzün ardında eskimiş yüzler saklıdır. Şimdiki bedenimiz daha öncekilerin başını bekleyen konuşkan bir taştır. Ölmüş yanlarımızı hatırlatır. Bir taş gibi ağırlaşır gözlerimizin karası. Var-yok arası bir titreyişe dönüşür nefesimiz. İki nefes ortasında dikilir taşımız. Taştan taşa koşar bakışımız. Hatıralarda saklı, solgun fotoğraflara nakışlı yüzler üzerine uzanır gölgesi.

Sen değilsin; taş benim ey yâr. Kendimi taşımaya mecâlim yok. Kendime söyleyecek sözüm yok. Kabrimden kalbine taşınıyorum ey yâr. Suskunluğum taş olmaklığımdan. Sözsüzlüğüm sözümü taşa devrettiğim için.

Bağrımda ağır ve soğuk bir suskunluk… / Taşıdığım sensin ey yâr. / Söze sığdıramadığım. / Ve hiç susturamadığım. / Ne oldu kalbime? / Katılaştı, katılaştı. / Taştan da katılaştı. / Ağlarsa, taşlar ağlar. / Ben ağlayamadım; sen ağla… / Taş değil misin ey yâr?
 
ben bir serseri kız!
en berbat ayrılığın mektubunu da okudu yüreğim
ama bana sevda gerek
avuçlarımı öp, dudaklarından geçip gözlerine güleceğim
I. ..vedaları oyalayın, saklanacağım..







edip akbayram / gidenlerin türküsü
 
Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?

Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.

Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
''Seni seviyorum'' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.

Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek.
Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...

Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak.
Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.

Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana... Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte.
Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek...
Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.

Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak... Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin
her mısrasında seni bulmak.

Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?

Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı
umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek.
Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak.
Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde.
Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.

Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?
Nereden bileceksin?

Sen benimle hiç olmadın ki.
Olsaydın avuçlarım terlemezdi...
Isırmazdım dilimin ucunu...
Özlemezdim seni yanımdayken.
Kıskanmazdım.
Korkmazdım yollarda yürümekten.
Islanmazdım yağmurlarda...
Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda serhoş olmazdım.
Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize...
Ve her kulaçta haykırırdım seni..
Ama sen hiç benimle olmadın ki...

YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN.
 
Ne kadar sessiz ağlıyorsan


Öyle sev beni



İçimdekini, yorgun kalbimi, sev beni…


Ne kadar da suskun zaman


Aşka ne kadar suskun dilim


Gözlerim konuşur anlasana


Bu hikaye senin ve benim


Yalnızlığımı anlasana, kalbimdeki sana olan hisleri yar.


Sen bensiz bir yarım, ben sensiz bir ölü,


Gidersen peşinden gelir bu can…


Sensizliğimi anlasana, kalbimdeki hisleri yar


Sen bensiz bir yarım, ben sensiz cana susar




Anlasana yar, duysana


Duyamadıklarını, anlayamadıklarını sussana…


Sus ve git!


Hayatımın basit kurallarından biriydin sadece


Kuralsız yaşarken hayatıma kural koymayı öğreten


Hangi ayrılık bi parçasını bizde bıraktı da, bizden kalan ne varsa aldı da gitti


Yolun başında bulduklarımızı da yitirdik yar


Ne yitirdiğimizi bulmaya çalışırken


Oysa kaybettiğimiz kendimizden başka bişey değildi


Kaybettin beni sevgili…


Bul beni kendinde, kendini bulduğun bende…


Bul sevgili…


Ne ben sığdım sana, ne sen kışı çevirebildin yaza bende


Bütün mevsimler ihanet varlığına


İhanetler tükendi, tükenen bizdik


Biz tedirgin düşlerimizle, gecede birkaç kendini tekrar eden cümleden ibaret…


Cümleler, kanayan avuçlarımızdan düşe kalka tırmanmaya çalışan kendi içinde anlaşılmaz hisler…


Gece biz, mevsimler biz, tedirgin biz, ihanet bütün benliğiyle sen…


Düş düşlerimden sevgili


Kendinden düş, bildiğin bütün düşlerden düş, düş sevgili,,,


İhanet,,,


kendini anlamsız kılan bu kalabalığın arasında kendine anlam verebilen tek insandın


varlığıyla bana anlam kazandıran insan…


sus ve git sevgili


sevdanın hası suskun olanıdır…


sus ve git…



sus ve git…


sustuklarımdan anlasana


neden susar bu dil, neden ağlar bu göz anlasana


sus ve git…


kalbini peşinden götür, bende kalmasın yar


bir kalp neden kanar


neden insan cayar kendinden


anlasana


sana olan hislerimi anlasana yar


kalbimdeki sesleri duysana


sen bensiz yarım, ben sensiz bir ölü


aaahhhh anlasana yaarrr




anlasana yar


yazdığım her aşkın satır aralarında


bildiğim bütün kelimelerden bir şiir biriktiriyorum senin için


anlasana yar


bildiğim bütün şiirler satır aralarına sığıyor gözlerinin


ne yazabilecek aşk kalıyor


ne senin için bir şiir biriktirecek satır araları


susuyorum öylece


yaz diyorum kendine, “sus ve yaz”…


nefesimde, ellerimde ellerini yazıyorum


ellerim yanıyor


sus diyorum kendime, bunca konuşan varken sen sus


ey yaarr, sevdanın hası suskun olanıdır


sus sevgili!...


uzak kaldığım gülüşlerine nehirler seviyorum en mavisinden


hüzünlü bir bulut gelip konuyor saçlarına


yalnızlıktan gözlerim eriyor gözlerinde


gözlerimi gözlerine adıyorum


gözlerin bir nehir, gözlerin hüzün mavisi yar…


ne yol biter, ne yolcu ölür…


yol değil mi bizi yolcu yapan?


biz değil miyiz yolu yol yapan?..


sen değil miydin düşlerime girip, her geldiğinde yeni bir düş yaratan?


ben değil miydim seni düşlerime alıp bir düşten öteye götürmeyen?


Mavi bir düşten ötesi mi olur, mavi bir düş…


Her suskunluğun gidişe sebepti yar,


her gidişin yeni bir başlangıca…


Ne yeni başlangıç kaldı hayatımızda


Ne yeni başlangıca adım atacak güç…


Bulmuşken seni düştün düşlerimden


İhanet ettin yarr, anlamsız kıldın kendini


Ben kendim kaldım senin anlamsızlığına rağmen


Sus ve git, git sevgili!...


Bağışla beni sevgili…


Gidişin değil kalışın acıtıyor içimi…


Sus ve git yar…



Kalbimdekini anlasana yar,



Sen bensiz bir yarım, ben sensiz cana susar…








kadir demirel / gidersen​
 
Kirpikleri yorgun her masalın sonu (gerçeği), hep ilk cümlede gizlidir… !!!



…


Kirpikleri yorgun O şehirde...
…
Diyar-ı aşkı izliyordu, diyar-ı yardan uzak...


Yorgundu şair...
İçinden geçen her şehir, bir kent soysuzunun asalak kalbine, rengini düşürüyordu... İçinde kent soysuzlarını, aşk meczuplarını büyütüyordu... Ve rengini emanet bıraktığı her şehir, bir masalı kanatıyordu a(r)dında...


Yorgundu şair...
Kend(t)inden kaçıyordu... Şehir bakışlı bir kıza, şiir yazdıracak kadardı gidisi, kirpiklerini yolduracak kadarda kalanlığı...


Her kayaya bir şiirle kentin hatrını alıyordu... Hatrı sayılmayan gidişleri hep gülümsüyordu... Ve şiirinden kent kent kaçan şair, gittiği her şehirde yeni bir masala kahraman oluyordu habersiz...


Hüznü tebessümüyle ağlatan, acıyı gözlerinin renginde saklayan, bir garip yolcuydu kenti şair yapan... Hüznünü aklayamayışına satır satır ahlanacağı bir çift bakıştı şehir ve şehrin kirpiklerinde kanıyordu şair... Çoğul hüzünlerin gölgesinde, tekilliği büyütüyordu sakil bir acıyı... Ve kalbini bir deniz şehrinde arındırıp, bir banliyö kimsesizliğinde yaşatan şair, sağ salim sabaha ulaştırdığı yalnızlığıyla, şehrin ıslaklığına kuru(tu)yordu cümlelerini hala... Bilmiyordu... Şehrin kirpiklerinden damlayan, ela bir masaldı oysa...


Diyar-i hüznü izliyordu, diyar-i hazandan uzak...


İçinden gemiler geçiyordu... Dilini bilmediği şarkılarla geliyordu sabah... İçi acıyordu... Hüznü dar bir semtin uçlu bucaklı mavisinde sonsuzluğu soluyordu... Oysa hüznünden yana yitiyordu soluğu kentin... Ansızın avuçlarına esmer bir hayat tutuşturuyordu şehir... Yazdığı ilk cümle devrik bir krallığın yetimliğini andırıyordu... Ve henüz başlayan bir kent masalının sonu, şairin ilk harfinde tebessüm ediyordu... Sahi... Kim s/aklardı bir sonu anı niyetine? Üstelik emanet bıraktığı her cümle, bir gidisin habercisiyken... Kim?


Rengini şehrin hüznüne daldırdı şair... Ela bir sitemdi artık, kirpiklerine yas düşen kentin, izinsizce boğulduğu... Uzandı, lakin silemedi, aklayamadı hüznü kentten, rengi gidişlere çalan şair...


Ve son...


Şair şehri terk etti, şehir kendini... Biliyordu ki masal; kalsaydı eğer beş dakika değil, beş asır kanardı... Kaya üstü yalnızlığına yoldaş yapıp gecenin türküsünü, yaşanılası bir öyküyü yaşardı... Ve kirpiklerinin tekil hüznünde çoğul bir masal nam salardı...


Kalsaydı eğer... Ne uzağında kalınan bir veda, ne içe batan âteş-i sevda, nede ardından el sallanmayan bir gidiş kalırdı masalda... Öyle ya... Kalmadı şehir, gitmedi masal... Gitti şair ve kanadı masal...
…
Ve ben... Hatırı sayılır bir gidişim olmadı... Ardından el sallanmadı masalımın... Kirpiklerime değen hüzün geceyi karartmadı... Nemli bir hayattı yaşadığım, hiçbir şiirde kurumadı... Ve hiçbir şehir adımla tenhalaşmadı... Sonundan başlanan bir masalın, başlığıydım: "üç nokta"...


Gerisi üç noktaydı... Gerisi yalnızca üç nokta...


...
 
Yorgunum.. !

Yoruldum..!
Yordular Yar..!

Senden yoksun ilerleyen her dakikamda sızlanmaktan ..
Her yalnızlığımda ki yalvarışımdan ..
Her Gecede yıldızlarla dertleşmekten ..
Yoruldum !




Çıldıracağım İnanki ..

Yokluğun bana hem yara hem deva olmasa ..

Yokluğunda sızlayan yaram , hayalinle avunmasa ..
Yalnızlıktaki yalvarışımı , Sesin kandırmasa ..
Yıldızlarla dertleşmemi , ışığın bozmasa ..


***


Geceye hep seni anlatmaktan ..

Her saniyeye seni koymaktan ..

Her geceye resmini çizmekten ..
Yorgunum !



Da ..
Yorgunluğum resmini çizmekten değil ..
Sensiz dakikaları saymaktan değil ..
Geceye seni anlatmaktan da değil ..


***

Resmini gecenin görmemesinden ..
Dakikaların Beni dinlemez gibi geçmesinden ..
Ve gecenin anlamamasından şikayetçiyim ..
Ve seni anlatacak kelime aramaktan Yorgunum ..



Yordu !
Gözyaşlarım gözlerimi ..
Yorgun düştü yüreğim ..
Söylemek istediğini anlatamamaktan ..
Yordun yüreğimi sevdiğim ..
Kendini saklamaktan ..


***

Nerdesin ?
Hangi Şehirde ?
Benim bulunduğum yerin neresinde ?
Neresindesin Yüreğimin ..
Neresindeyim Yüreğinin ..



Nerde olursan ol ..
Bi defa olsa gülümse karsımdan bana ..
Umutsuzdum yoksun diye , çok ağladım sensizliğe..
Kaybettim kendimi , Yok yüreğim , Verdim sana ..


***


Ben Kendimi kaybettim ..
Hayallerimden bana işledin ,
Ruhumdan Bana eser bırakmadın ..
Beni arıyorum artık ..
Boş , ıslak sokaklarda ..



Kendimi inanki çok aradım ıslak kaldırımlarda..
Kaldırıma bakıpta ,
Yüzümün yansımasını görürmüyüm diye ..
Çok dolaştım yalnız yalnız o sokaklarda ..
Aynaya bakmaya Korkar oldum ..
Her aynaya bakışımda seni görmekten ..
Ya Dayanamazsa Yüreğim Bir gün ..
Kaybolur giderse karsında , aynada ..


***


Islak kaldırımlarda arıyom şimdi kendimi ..
Ben yansır mıyım acaba kaldırıma ..
Benim kendimi aradığım kaldırıma sen yağıyorsun aslında ..
Baktığım her yer sensin..
Sen oldum ..
Benim kim oldugum önemli değil ..



Yoruldum aramaktan kendimi ..
Yordum Yüreğimi ..
Yordu beni kaldırımlar ..
Korkuttu aynalar ..
Ben kendimi ararken sokaklarda ..
Serseri bir kuş gibi uçmuşum aslında ..
Sevdanın sokağında ..


***


Vuruldu artık artık o kuş kanatlarının altından ..
Tekrar uçabileceği meçhul ..
Yaralı şimdi ..
Düştü Sokağın ortasına ..

Kalkabilirse tekrar uçup gidecek uzak diyarlara ..
Ama yaralı ,
Kanı fazla ..
Kalkamayacak yerinden ..
Kalacak sokakta ..
Sevdanın ortasında ..
Kanayan bir kanatla ..

Koskoca sevgi ülkesinin ..
Boş bir sokağında ..
Umut caddesi ile zaman bulvarının arasında ..
Kanadı kırık ,
Yüreği yaralı ..
Ağlıyor , Sızlıyor , Acıtıyor yarası ..


***


Zaman ya onu vuracak tamamen öldürecek ..
Ya da duracak dünya dönmeyecek ..
Sevda takviminin Kimbilir hangi gününde ..
Zamanın Hangi dakikasında bilinmez ..
Yüreğin yaralarının sarılacağı ..



Sevda aynı hissi taşımaksa ..
Aynı hayallere dalmaksa ..
Paylasmaksa ..
Ve ben o sokakta uçan kuşsam ..


***


O Sokakta Kalacağım hep ..
Yemin ederim sana ..
Yüreğim sende olsada ..
Yaram durmaksızın kanasada ..
Ölümü bekleyen hasta gibi ..
Bende bekleyeceğim seni ..
 
"Aşk yalan mı gerçek mi, sen söyle hayat..."





Bu akşam yine;


Yolum, yollarına düştü.


Peşim sıra karanlıklar üşüştü...




Şimdi ben,


En koyu tonuyum karabasan anların!



Ya sen?



Biraz ışık istedim,


İtirafımdır çekingen,


/Sesini duymak istedim/


Susadım hani sana!


Sus olmuş dudakların;


Lâl olmuştun yani bana.



Öyle mi?


Doğru mu anlıyorum ayrılığın dilinden?



"Beni sesli harfleriyle çağır yüreğinin dilinin...


Gözlerine beni ser,


Ellerini bana uzat,


Saçlarımda nefesin dolaşsın..."



demek de vardı/çizmek lazım hepsinin üzerini.


Ayrıldığımızı unutmuşum.


El olmuştun sen bana.



İçimin br yarısı inatçı bir çocuk gibi,


Denizin dibinde seni bekliyor.


Ben söylüyorum söylüyorum laf anlamıyor!


Kimeyse bu inat.


Yüreğim, aşkı at!



El oldu yar sana


/ yar sana lâl oldu/








fatih kısaparmak / mor salkımlı sokak
 
[H]aykırışım Sanadır [E]y Yâr / Seni seviyorum...



Saat sabahı gösteriyor,
İçimde ince bir sızı var.
Kalp ağrısı, gönül sıkışması bunlar sevdiceğim.
Gözümden dökülen yaşlar ile sevdiğim
Sana bir kez daha sevgimi haykırmak istiyorum.


Gözlerimi kapadım da maziye gittim bir an, düşüme girdin aniden, gözlerin geldi aklıma, sözlerin, tatlı dilin ve gülümseyişin. Gözlerindeki aşk dolu bakışların, sevgiye dair hecelediğin sözlerin, tatlı dilin ile esprilerin ve benim en çok beğendiğim tarifi imkansız odaklandığım gülümseyişin... Bir ahh çektim sevdiğim yanlızca bir ah. Özledim dedim haykırdım duvarlara aşkımı, duvarda sessiz kaldı. Karşımda olsan idin sen sessiz kalmazdın sevdiğim dolardı ellerin boynuma, sarılırdın şefkat dolu belime, öperdin, öperdin dudaklarımdan.


Özledim seni birtanem çok özledim ...


Ellerimi açtım da az evvel yalvardım rabbime yine her defası gibi seni diledim kendime, kavuşacağımız günü adakladım, gözlerinin içine bakarak seni nasıl sevdiğimi bir kez daha çoğu kez ve defalarca haykıracağım günü istedim. Yüce mevlâm'a yüreğimle inanıyorum sevgili yâr'im. Seni, bizi, biz dolu masumane aşkımızı kavuşturacağına can-î gönülden inançla inanıyorum. Ve sende inan birtanem.


Oğün geldiğinde ben yine her zaman ki gibi yerimde olacağım, aşkımı, sevgimi, tutkumu, sana olan bağlılığımı ve bu sol yanım var ya sevdiğim [ Kalbim'i ] yollarına tekrar sereceğim. Bekliyorum ve bekleyeceğim, Sana söz veriyorum aşkım; Her an, her dakika, her saat ve bir ömür boyu.
...
Gülüşü ile huzur bulduğuma,
Özlem ile yandığıma
Hasret ile beklediğime
HAYKIRIYORUM
Seni Seviyorum, Seni Seviyorum

...
 
Gittinde ne oldu sevdiğiM…

bittin mi bende…dahamı az sevdim ..yoksun diye unuttum mu sandın seni ..konuşmuyoruz diye aklımda mı değilsin ..


yanıldın sen …yanılgıdan ibaret bunların hepsi …



Hiç bitmedin bende ..özledikçe daha çok sever .. yoksun diye daha çok düşünür oldum seni ..



Bu şehir sensiz kaldı …


Yokluğun beni esir aldı …


Son bir kez görseydim…sarılsaydım sana fısıldasaydım kulağına …



Sessiz çığlıklar atsaydım beni bırakma diye …


Özlüyorum…


Attığım her adımda seni hatırlatırken ..Baktığım her yerde seni görürken …
Unutmak farz olmuşken kalbime …


Unutamıyorum …
....Senİ....
Nasıl bir sevgi bu allahım .!!
özledikçe daha mı çok sever insan ..imkansız olunca daha mı çok bağlanır …


aynada kendime baktım …


bu ben miyim allahım..
Gülmüyo gözlerim
Yok artık gülen bir ben
Yok artık UmutlaR…
Yok işte yoksun sen …


Çaresiz kabullendim ben...


Canım yanıyo allahım …


Gittiğini gelmeyeceğini bile bile HALEN sardı heryanımı


ACITIYO SEVDASI ..…










iclal aydın- servet kocakaya / zor günler
 
Bu gece sen onun yüzüne açılmaz bir kapı kapattın.
Kirli, paslı menteşelerin sesinde sıkıştı yüreği
Kirpikleri hissetti yokluğunu
Büktü boynunu deprem bu…

Aylar sonra bir oda dolusu yalnızlığıyla sokaktaydı
Sicim gibi bir yağmur yağıyordu.
Bir kenti boydan boya temizliyordu
Sokakta kimsecikler yoktu
Köpekler bir köşeye sinmiş onu gözetliyordu

Kirliydi yaşamaktan utanıyordu
Tit tir titriyordu yüreği
Yaralı bir güvercin gibi…
Oysa bu yürek bir zamanlar
Güneşe ateş vermiş cehennemde buz satmıştı
Şimdi köpekler onun için ağlıyordu.

yorgundu, konuşamıyordu.
Şu hayatı sırtından atamıyordu,
Yerde kuru bir ayrılıkla bir kuş ölüsü yatıyordu
Bir deli rüzgar ellerindeki tozu aldı
Ne bir dost kaldı yanında,
Ne de bir düşman aklında…

Zor bir gün Önünü göremiyordu
İnsanlar çığlık çığlığa yüzünü seçemiyordu
Gözlerinde aşksız ayrılık vardı
Kirpiğinden yüreğine saplanan
Paslı bir tren gibi geçip giden ellerinde.
Bir yalnızlık adımlarıyla büyüyen
Belli değildi kimin sevdası kimin yüreğinde
O aşkını taşırdı hayatın ta orta yerinde
Sırtında ayrılık dilinde küfür

Ben gidiyorum sen uyuyorsun.
Pahalı bir kedi gibi sıcacık hayellerinin dibinde,
Ben sokakta dövülmüş sahipsiz bir köpek gibiyim.
Ben gidiyorum sen uyuyorsun
Ben gidiyorum sen susuyorsun.
Susmanın güzelliğinde suskunluğunla boğuluyorsun
Siliyorum dudağında kalan yalanı
Yalan doğuruyorsun,dokundukça ellerimde çoğalıyorsun.
Ben geldiğim yoldan;
Geldiğim gibi acılara bezenip
Ayrılığı bir gelin gibi süsleyip gidiyorum

Bir kapı kapandı
Bu gece benimde gözlerimin içine
Kirpiklerim hissetti yokluğunu
Büktüm boynumu deprem bu.
Tenime değdim kokun sinmiş mi diye
Sol elime baktım; bahar gibiydin
Avucuma kuşlar kondu parmağıma yıldızlar
Bir nehir oldun aktın gittin
Sağ elime baktım; Cehennemdin ayrılıktın kordun
Deprem bu bir hayat yandı bitti kül oldu

Adaklar yüreğimden geçip gitti
Tutabilseydim birini
Korkmadan kesebilseydim eğer
Biliyorum gelecektin
Zoruma gidiyor zor bir gün
Biliyorum zorla güzellik olmaz
Oysa çirkin olmak vardı
Kovsanda kapından gitmemek vardı
Ama bir yüzün vardı; ellerimde kaybolan
Öyle bir küçüldümki; artık büyüme zamanı

Ey sevdalılar; eydostlar;
Var olan bütün güzellikler
Yürüyemediğim parke taşları patika yollar
dağlar,taşlar elveda
Elveda ey sahil kasabaları gidemediğim köyler kentler
Ey sırtında hayatı taşıyan insanlar
Ey gagasında son bir tebessüm kalan martılar
Ey ölmüş çocuğunun alnını öpen analar
Siz kalın sağlıcakla
Ben gidiyorum
Gözlerinizden akan iki damla isyan olsun
Bu bana yeter elveda yaralım elveda
Kırkıncı kapıyı kapadım elveda..
Daglarin Mektebi bi baska.
 
Ağlamışsın! Kirpiklerine nazar boncuğu gibi astığın hüzünlerden belli. Çığlıksız yaşayamıyorsun artık. Kudüs'ü mazaret gösterip, sancıdan kıvranan saçlarını esmer tenli çocukların Filistini gözlerinde vuruyorsun. Ne desem sana, ne söylesem bilmiyorum! İncinmişliğimi, tükenmişliğimi kızıl topraklara döküp öyle geldim gözlerine. En biçimsiz yanlarıma Bediri gözlerini sürdüm: Yeşile kestim, aşk oldum sonra... Uhud'un sargılı başındaki çöl rüzgarıyken...



Bir sana ağladım, bin sana düştüm. Açtım yelkenlerimi gözü doymaz acıya karşı. Ey Aşk! Avare cümlelerin tırnak diplerinde mi çiçeklenir senin gülüşlerin? Kan bulaşığı postalların altından mı toplarsın Necef suretli yüz parçalarımı? Ne olur! Çekme ellerimden aşka buladığın zülüflerini. Yoruldum hayatımı ipuçlarına bağlamaktan. İhtilallerden sağ çıkmayı başaran yüreğimi tufan kılıklı şafaklara gömmekten usandım. Ne olur! Fütursuz karnavallardan geriye kalan bu denizi küllendirme, kelamların acziyetini kuşandığı yerde. Ey Aşk! Gün olur; sende düşersin aşkın ahtapot kollarına. Yana yana üşürsün kalbindeki buzdağının eteklerinde.


Usta biliyor musun? ''Süsle beni ey aşk! Geçtiğin yerleri öpüyorum'' deyişinden bu yana hiç üşümemiştim ayaz çağlar arasında. Korkmamıştım meydan muharebelerine yalın yürek girmekten. Ama şimdi, Kızıl Deniz'in ötesinde boğuluyor kabuğuna sığmayan hülyalarım. Yankısızlığımda bir gece ''sus'' oluyor gömülü umutlarıma. Ey Aşk! Bugün ne Yusuf'um ne Yakup. Sadece kendi içini parçalayan gözlerim, Mısır'a vurgun, Kenan'a sevdalı. Ayaklarımın dibindeki denize yığılan RamAllah'ta kurşuna dizilmiş türkümdür. Zaten hiç beceremedim yaşamayı. Varsın dolaşsın Azrail'in elleri ensemde! Ölsem ne gam.


Ben Rüzgar'ım, sen Aşk. Ne yöne essem yüzümü sana çarpıyorum. Yüzüm iklim iklim sana bulanıyor. Ey kurbanı olduğum gül! Bu infaz, bu katliam, bu gidiş niye? İçimde yığınlarca ceset varken nasıl yaşarım ben söyle? Hani, ''Ay düşünce denize seni hatırlarım'' diye haykırmıştın ya! Kurumuş dudaklarımı kan dolu kadehlere gömerek, içimin duvarına vuran bu çığlığına yasladım kulaklarımı. Hadi öp düşlerimi yanıyorken hala buselerinin menekşesi.


Zulmetin iflah olmazlığından esiyorum divaneliğine. Kanıyorum utangaç karanfilleri basarken sermest yarama. Ki ben Rüzgar'ım! Seni bulmadan ıslatamam kanatlarımı. Savuramam ıslığımın damlalarını ıslak yanışlarına. Gardiyanıyım sakıncalı aşkların! Tutuklayamam seni tutuklanmadan ben. Ki sen Aşk'sın! Göçemezsin Sürgün Kentler'e sesi üç noktalı esişime ölü toprağı serperek. Katillerini vuramazsın üç bölümlük oyun bitmeden, perde kapanmadan. Ki sen kalbimdeki bıçak sırtısın! Kıyamazsın güneş saklısı sarı saçlarıma, saçlarım gülüşünü öpmeden ey Aşk!


Seferini bitiremediğim müebbet düşmeleri, çürümüş çatık kaşlarıma mühürlüyorum. Esişimi astığım mum iplikleri yol-yordam bilmeyen rüyalarıma darağacı oluyor. Doymasamda kaçışlara, seni geri çekilmeye kıyamıyorum. Yani beni, yani içimi, yani intiharlarımı... Bendesin, sendeyim! Usta be! Aşıkken ölmeden yaşayabiliceğim bir yürek var mı?Gülmek istediğimde yüzümü rehin vermemi istemeyen bir gök tanıyor musun? Ey Aşk! Seni susmak için şiirlerimin bileklerini kesiyorum yirmiüçbin asırdan beri. Sonra bir hastahanede gözümü narkozlara yatırıyorum. Beyhude ölmüyorsun, susuyorum.


Sana gizli gizli eserken ispiyoncu yüreğim beni ihbar etmiş sabıkalı mevsimlere. Şimdi, galeyana getirilen tipilerin sorgularındayım. Oysa suskunluğum itiraf edemediklerimden ibaret: Aşığım, tehlikeliyim, Aşk'a tanığım ve Aşk'tan sanığım. Ben ki lanetlenmiş Kasırga Kavmi'nin tek varisi, Rüzgar'ım. SUSTURUN BENİ!..


















erdal güney / rüzgarım ol
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…