http://kadinlarkulubu.com/forum/index.php?threads/derdim-kurtajin-normallestirilmesi.847623/page-10
linkindeki kürtaj cinayettir diye özetleyebileceğim içerikteki konum dini açıdan değil insani ve vicdani açıdan cinayetlere dur demek için açıldı.
eğer dini mevzu olarak açsaydım bununla ilgili hadis ve ayetleri delil olarak paylaşırdım.
kürtaj normal değildir, her ne kadar öyle olduğunu iddia etseniz de.
Konunuz vesilesiyle 2 ilginç yazı paylaşmak isterim. Gizli sosyal boyut oldukça şaşırtıcı.
Özgür BOLAT
ozgurbolat@hurriyet.com.tr
31 Mayıs 2012
Kürtajın, gizli sosyal boyutu düşünüldü mü?
1990larda Amerika da sosyal bilimcileri, politikacıları ve polis güçlerini şaşırtan bir olay vuku buluyor.
Suç oranları bilinmeyen bir sebepten dolayı aniden düşüyor.
Bazıları bunu polis güçlerinin etkili yöntemlerine, bazıları hapishanelerin etkisine, bazıları yaşlanan nüfusa, bazıları artan polis sayısına, bazıları da güçlü ekonomiye bağlıyor.
Bunların etkisi oluyor, ama hiçbiri %40lık düşüşü açıklayamıyor.
EKONOMİ
1960larda da ekonomik gelişim oluyor ama suç oranı düşmüyor. Hesaplara göre işsizlik oranındaki bir birimlik azalma, suç oranında bir birimlik azalmaya denk geliyor.
Ama suç oranındaki düşüş %40. Güçlü ekonomi ile açıklanamıyor.
HAPİSHANE
Hapishane koşulları zorlaşıyor ve bu dönemde hapishanedeki insanların sayısı tam 4 kez artıyor.
Ama rakamlara bakıldığında, bu durum sadece suç oranındaki düşüşün % 33ünü açıklıyor.
DAHA FAZLA POLİS
Daha fazla polis suç oranın azalmasında etkili oluyor, ama suç oranı %10 azalıyor.
SİLAH SATIŞLARI
Bu dönemde silah satışlarına sınırlamalar getiriliyor ama silaha sahip olma oranı ile suç oranı arasında korelasyon olmasına rağmen, çok yüksek değil.
Örneğin, İsviçre de evde silah bulundurma oranı çok yüksek ama suç oranı çok düşük.
Yukarıda sayılanların hepsi etkili oluyor, ama o döneme özgü tedbirler değil.
O zaman gerçek sebep ne?
SEBEP NE?
Bunu anlamak için araştırmacılar 1930 ile 1960 arasındaki İskandinavya ülkelerinin verilerini inceliyor.
O zamanlarda bu ülkelerde kürtaj yasak ama mahkemeden özel izin alıp kürtaj yaptırabiliyorsunuz.
Araştırmacılar çok ilginç bir şey keşfediyor.
O dönemde suç işleyen kişilerin çoğunun annesi kürtaj izni istemiş ama alamamış.
Yani annenin istemeden dünyaya getirdiği bebeklerin çoğu suça karışmış.
BİR ANNE NEDEN BEBEK İSTEMEZ?
Annenin bebeği istememesi için çok önemli bir gerekçesi olması gerekiyor.
Tecavüz olabilir, ensest olabilir, gelir düzeyi düşük olabilir, çocuğa bakamayacağını biliyordur, depresyondadır, mutsuz bir evliliktedir, madde bağımlısıdır, anne çok genç olabilir ya da çocuğun engelli doğma ihtimali olabilir.
(Tabii buna Nasıl olsa aldırırız deyip riskli ilişkilere girenleri dahil etmiyorum. Gerçi bu da kadının seçme hakkı açısından tartışmalı ama ayrı bir tartışma.)
Bu koşullarda istenmeden doğan bir bebeğin ilerde suç işleme ihtimali yüksek.
AMERİKADA DURUM
Buradan yola çıkarak araştırmacılar, Amerikada suç oranlarındaki düşüşü kürtaj ile açıklamaya çalışıyor.
Amerikada 1828 yılında kürtaj yasak, ama 1973 yılında serbest bırakılıyor.
Bu tarihten sonra her yıl 1.6 milyon kürtaj oluyor (% 0.7).
Bilimsel tahminlere göre kürtaj olmasaydı ve bu çocuklar doğsaydı, %50si açlık sınırının altında yaşayacaktı, % 60ı babasız büyüyecekti.
Zaten bu ikisi de suçu doğuran en büyük iki unsur olarak kabul ediliyor.
Araştırmacılar şu sonuca varıyor: 1990larda suç oranı azalıyor çünkü suç işleme ihtimali olan kişiler zaten kürtajdan dolayı doğmuyor.
Bu kişiler doğmuş olsalardı, 1990larda suç işleme ihtimalinin en yüksek olduğu 20li yaşlarda olacaklardı.
BAŞKA VERİLER
Bu teorilerini doğrulamak için araştırmacılar başka verilere de bakıyor.
Amerikada kürtaj farklı eyaletlerde farklı yıllarda serbest bırakılıyor. Suç oranları incelendiğinde kürtaj ne kadar erken serbest bırakıldıysa, suç oranları o kadar erken düşüyor.
SEÇME HAKKI MI YAŞAM HAKKI MI?
Kürtaj aslında kadının seçim hakkı ile bebeğin yaşam hakkı arasında bir seçim, ama durumun bir de yukarıda bahsettiğim sosyolojik boyutu var.
Kürtajla ilgili düzenlemeler yapılırken, bu sosyolojik gerçek de göz önünde bulundurulmalı. Belki de kürtaj hakkı, farklı koşullara (anne ya da bebek sağlığı gibi) göre düzenlemeli.
Not: Bu araştırmanın tamamını Prof. Steven Levittin Freakonomics adlı kitabında okuyabilirsiniz.
www.twitter.com/ozgurbolat
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/20661626.asp
Özgür BOLAT
ozgurbolat@hurriyet.com.tr
21 Haziran 2012
Kürtaj, cinayet midir değil midir nasıl karar verebiliriz?
Her ne kadar tıp dünyası ceninin canlı olarak kabul edildiği süreyi belirtse de kürtajın cinayet olarak kabul edilip edilmemesi şimdiye kadar, din ve kadın hakları çerçevesinde tartışıldı.
Her ikisinin de temelinde inanç olduğu için, birinin diğerine üstünlük sağlaması mümkün değil.
(Kadın haklarının özünde inanç var derken, kadınların kürtajın kendi hakları olduğuna inanmasını kastediyorum.)
Bu durumda da bu tartışma asla bitmez. Ama kürtajın cinayet olup olmadığına karar vermek için duygulardan yararlanabiliriz.
Nasıl mı?
DUYGULAR YANILMAZ
İnsanda farklı olaylar farklı duygular yaratıyor. Bu duyguların yoğunluğu da duruma göre değişiyor.
Öfkeyi örnek alalım. Cinayet ile sonuçlanan vakalar çok şiddetli öfke sonucu oluşuyor. (Cinayet her zaman öfke ile alakalı olmuyor tabii ki.)
Örneğin, cana kastetmek, sevdiğiniz bir kişinin öldürülmesi ya da tecavüz en fazla öfke doğuran olaylar ve cinayete sebebiyet verebiliyor.
Ama yalan, küfür ya da dedikodu öfkeye sebebiyet veriyor ama derecesi az. Çoğu zaman da cinayet ile sonuçlanmıyor.
Bu durumda tecavüz ile cana kastetmenin yarattığı öfke duygusu birbirine daha yakın olduğu için, bu iki olayı aynı kategoriye koyabiliriz.
Dedikodu ya da küfür daha az öfke yarattığı için bu ikisini de ayrı bir kategoriye koyabiliriz.
Yani bir olayın yarattığı duyguyu analiz ederek, o olayları sınıflandırabiliriz.
CİNAYET VE KÜRTAJ
Aynı mantıkla hem kürtajın hem de cinayetin yarattığı duyguyu analiz edip derecelendirebiliriz.
Eğer kürtajın annede yarattığı duygu ile cinayetin kişide yarattığı duygu benzer ve aynı derecedeyse, o zaman kürtaj bir cinayettir diyebiliriz, ama değilse bunu iddia etmek zor.
Bilim insanları kolayca bu araştırmayı yapabilir.
DUYGULARIN DERECELENDİRİLMESİ
Peki duyguları gerçekten derecelendirebilir miyiz?
Tam olarak olmasa da evet.
Hem söylemlere hem de bedendeki fizyolojik değerlere hem de beyindeki etkinliklere bakarak duyguları derecelendirebiliriz.
DUYGULAR REFERANS OLABİLİR Mİ?
Duygular gerçekten referans olur mu?
Duygular aslında en büyük referans. Çünkü duyguları yönetmek elimizde olsa da fizyolojisi çoğu zaman otomatik. Beynin limbik sistemi tarafından yönetiliyor.
İnsanları üzen, sinirlendiren, mutlu eden veya kızdıran durumlar hemen hemen bütün kültürlerde aynı. Yüz ifadeleri bile aynı.
Duyguların ifade ediliş şekli değişse de kaynakları aynı ya da benzer oluyor. Örneğin, tüm kültürlerde insanı hedefinden uzaklaştıran engeller öfke yaratıyor.
(Bu arada yaşadığınız duyguları analiz ederek, kendinizle ilgili çok fazla bilgi edinebilirsiniz.)
Sonuç olarak duyguları analiz ederek ve derecelendirerek, kürtajın cinayet kategorisine konulup konulmamasına karar verebiliriz.
Tıp, din, inanç ve kadın haklarına ek olarak, duygular açısından da kürtajı irdeleyebilirz.
BU HAFTAKİ TWEETLERİM- Watson'un Nobel Komitesi'ne yüzyılın en büyük buluşu kabul edilen DNA yapısını açıkladığı sunumu sadece 5 dakika sürdü.
- Zeka ile okul başarısı arasındaki ilişki sadece %25.
- Her suçlu bir kurbandır aslında.
www.twitter.com/ozgurbolat
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/20807743.asp