- 23 Ekim 2007
- 510
- 4
- 43
KOMİK TE KOMİK
İki Yahudi arkadaş, piyasayı araştırmışlar ve o sene haki renkteki kumaşın
moda olacağını öğrenmişlerdi. Bütün varlıklarını paraya çevirdiler.Piyasadaki
bütün haki kumaşları satın aldılar. Depoları bu renkteki kumaşlarla doldu ancak
kimsenin bu kumaşlara talip olmadığı görüldü. İki kafadar artık iflasın eşiğine
gelmişlerdi. Moiz ve Aron dertli dertli oturuyorlardı. Artık bıçağın kemiğe
dayandığı bir gün kapı çalındı ve içeriye bir albay girdi: "Siz de dedi haki
renkte kumaş var mı?" Kulaklarına inanamadılar. Hemen atıldılar: "Evet albayım
var, gösterelim" dediler. Albay, dikkatle kumaşları inceledi. "Çok beğendim",
dedi. "Bu sene askerlere 200.000, subaylara 50.000 adet haki renkte elbise
yaptıracağız. Ancak tabii ki benim tek başıma beğenmem yetmez. Generalimin de
oluru lazım. Bana bir parça numune verin. Yarın öğlen 12'ye kadar telgraf
çekersem iptal ederim. Eğer telgraf gelmezse kumaşları kesip imalata
başlayabilirsiniz." O gece bitmek bilmedi. Kimi zaman ümitlendiler, kimi zaman
"ya iptal olursa" diye düşündüler. Ertesi gün saat 11, 11.30, 11.45, gözleri
yolda, korku ile postacıyı beklediler. Gelmesin diye dua ederek. 12'ye 5 kala
postacı sokağın köşesinden gözüktü. "Belki bize gelmiyordur" diye ümitlendiler.
Ancak postacı gelip kapılarını çaldı. Moiz, büyük bir kederle koltuğa çöktü.
Aron da çaresiz kapıyı açtı. Postacının elinde bir telgraf vardı. Aron titreyen
elleri ile telgrafi açtı, okudu ve sevinçle seslendi:"Müjde Moiz, baban
ölmüş!.."
İki Yahudi arkadaş, piyasayı araştırmışlar ve o sene haki renkteki kumaşın
moda olacağını öğrenmişlerdi. Bütün varlıklarını paraya çevirdiler.Piyasadaki
bütün haki kumaşları satın aldılar. Depoları bu renkteki kumaşlarla doldu ancak
kimsenin bu kumaşlara talip olmadığı görüldü. İki kafadar artık iflasın eşiğine
gelmişlerdi. Moiz ve Aron dertli dertli oturuyorlardı. Artık bıçağın kemiğe
dayandığı bir gün kapı çalındı ve içeriye bir albay girdi: "Siz de dedi haki
renkte kumaş var mı?" Kulaklarına inanamadılar. Hemen atıldılar: "Evet albayım
var, gösterelim" dediler. Albay, dikkatle kumaşları inceledi. "Çok beğendim",
dedi. "Bu sene askerlere 200.000, subaylara 50.000 adet haki renkte elbise
yaptıracağız. Ancak tabii ki benim tek başıma beğenmem yetmez. Generalimin de
oluru lazım. Bana bir parça numune verin. Yarın öğlen 12'ye kadar telgraf
çekersem iptal ederim. Eğer telgraf gelmezse kumaşları kesip imalata
başlayabilirsiniz." O gece bitmek bilmedi. Kimi zaman ümitlendiler, kimi zaman
"ya iptal olursa" diye düşündüler. Ertesi gün saat 11, 11.30, 11.45, gözleri
yolda, korku ile postacıyı beklediler. Gelmesin diye dua ederek. 12'ye 5 kala
postacı sokağın köşesinden gözüktü. "Belki bize gelmiyordur" diye ümitlendiler.
Ancak postacı gelip kapılarını çaldı. Moiz, büyük bir kederle koltuğa çöktü.
Aron da çaresiz kapıyı açtı. Postacının elinde bir telgraf vardı. Aron titreyen
elleri ile telgrafi açtı, okudu ve sevinçle seslendi:"Müjde Moiz, baban
ölmüş!.."