Klavyemde çenem kadar düşük :)

Revolucion

Artık Güneş Doğmuyor :(
Kayıtlı Üye
6 Mart 2007
2.549
115
323
daha öncede bazı ufak yazılarım olmuştu ama artık burdan devam edicem. beni okuyan arkadaşlar bilirler özellikle haberlere çok takılır bazrılarınada çok saldırırm. burdaki yazırlımda genelde onlardan oluşacak. yada sürekli değiştirdiğim imzalarımdaki sözleri kapsayacak.ancak girişimiş çok daha farklı bir başlıkla olacak geçtimiz günlerde yine kk dan bir arkadaşımın farkında olmadan bana dokunan bir yardımıyla ilgili.

_ Her işte Var Bir Hayır _

bayramdan bir kaç gün önceydi. canım sıkkın boş boş oturuyorum evde. havada nasıl güzel ama hiç dışarı çıkasım yok. derken takıldığm topiklerden birinden bir arkadaşım canı sıkılmış başından geçen bir olaya. reelde de görüşüyoruz arada çocuklarımız sayesinde tanıştık. yazısını okuyunca hepten sıkıldım onada özelden mesaj yazarak hadi çık evden daraltma kendini dedim. buluşacağımız yere gittim ancak bir sebepten çıkamamış. olur insanlık hali. banada bahane oldu bir alışveriş merkezinde görüşecektik başladım gezinmeye. kitap ve oyuncak merakım yüzünden kendimi bir kitapçıda buldum. tesadüf oğlumunda o sırada uyuyacağı tuttu. o bebek arabasında uyurken bende başladım raflar arasında gezinmeye. garip bir alışkanlık ama takip ettiğim yazarlardan birinin değilse kitapların kapakları olur ilgimi çeken. öyle bişey takıldı gözüme. aldım başladım incelemeye. sürekli gittiğim yer mağaza görevlileri alışkın hallerime. o kadar takılmışımki bi an kendimi mağazanın ortasında bağdaş kurmuş okurken buldum. tamam bu işte dedim. ne zamandır aradığım tarzda ve aradığım tatta bir kitaptı. birden fırladım yerimden kasadaki kız gülümseyerek bitirene kadar kalkmıcaksınız diye düşünmeye başlamıştım diyerek gülümsedi. aslında olurduda bıcırım birazdan uyanır yine beni kaldırırdı dedim. neyse aldım çıktım dışarı oturdum bir kenara bir taraftanda karıştırıp duruyorum. ve dahada güzel birşey oldu. belediye orkestrasının bir bölümünün her hafta o gün orada konser verdiğini öğrendim. keyfim ikiye katlandı adeta. düşünsenize yanınızda canlı müzik elinizde bir kitap üstelik mis gibi bir hava ve açık havadasınız.yani sigara yasağı yok bir de üstüne eşim arayıp eve geldim dışarıdaymışsın nerdesin geleyimde beraber yemek yiyelim demezmi. üstelik tam bayram üstü. (bilen bilir bayram dedim mi kabus demektir bizim evde) müthiş bir moral deposuyla döndüm eve. ve bunda en çok payı olanda sensin güzelim tekrar teşekkürler. ve teşşekürler kk çünkü bunda seninde payın var.

Not: kişinin nicini vermiyorum o kendini biliyor.ayrıca şu orkestra konusunada daha sonra değinicem. çok fena takıldı kafama.
 
Son düzenleme:
Arkadasiniz kk de sorununu paylasmis anladigim kadariyla. InsaAllah probleminizi cözebilmistir kendisi. Hangi kitabi aldiniz cok merak ettim. Bende genelde yazarlardan cok kitap kapaklarina göre yada kitabin ismine göre kararimi veriyorum. Hani duydugumda yada baktigimda ilgimi cekmesi gerekiyor. Oglunuzuda Allah bagislasin. Tam da zamaninda uyuyvermis ufaklik. Esinizlede mutluluklar dilerim. Ama sigara kullaniyorsunuz sanirim, en kisa zamanda insaAllah birakanlardan olursunuz. :) Daha nice güzel bayram günlerine insaAllah.
 
Son düzenleme:
iyi dileklerin için çok teşekkrüler nayinocum. en baştan başliyim büyük bişey değildi zaten arkadaşımın derdi ama cansıkıntısı yaratacak türden halletti.
kitabın adı Heredottan Neyzen Tevfike Bilgelik Öyküleri. felsefi içerikli bir kitap. ben Paulo chello nun kitaplarının hayranıyımdır. özellikle simyacı baş tacımdır. buda onun tarzında eski düşünürlerin tarihte yer almış kişilerin yaşam menkıbeleri ve aldıkları dersler üzerine çok hoş bir kitap. bu tarzı seviyorum çünkü bunlar bana hayata dair neyi eksik yaptım, acaba ne yapsam düzeltebilirim yada daha mutlu olurumu öğretiyorlar diye düşünüyorum. şiddetle tavsiye ederim.ben bitirdim biile.
hamdolsun eşimle sorunum yok ama bayram bizim için hep kötü anılarla süslü ve korkutur beni.
sigara içinde tek bir şey söyleyebilirim AMİNNNNNNNNNNNN hani derler ya ben onu bırakıyorumda o beni bırakmıyo bizimki öle bi ilişki ben kapıdan kovsam o camdan giriyo
 
Halledilmesine sevindim :) Paulo Chellonun kendisi hakkinda ve kitaplari hakkinda hep iyi seyler duydum cevremde onun kitaplarini okuyupta öve öve bitiremeyenler vardi. Ama ben simdiye kadar hic okumadim nedense. Bir gün kismet olur insaAllah bakalim.
ben kapıdan kovsam o camdan giriyo
:) Amin amin insaAllah oda bi gün kovuldugunu anlarda camdan da girmez daha.​
 
_ Kütüphane mi O Ne ? _

"Belirli ve sınırlı bir çevrenin ya da herkesin yararlanması için, yazılı, basılı, görsel-işitsel ve çizgisel her türden yayınları toplayan, düzenleyen, en elverişli yararlanma ortamını yaratacak araçları ve yöntemleri kullanarak çevresindekilere ulaştıran kuruluşlardır."
bu goggle yazdığınızda çıkan sözlük anlamı tabi ya bizde ne işe yarar üzgünüm ama hiç. ilimizde üç büyük kütüphane var. hatta biri yeni yapıldı sayılır dışardan baktığınızda modern ve tam bir okuma evi. zaten başka işede yaramıyor.bundan üç yıl önce bitirme ödevim için başvurmuştum ilk defa kütüphaneye ve acı yüzünü o zaman görmüştüm bu kuruluşlardaki hiçliğin. ne aradığımı söylediğimde görevliler yüzüme uzaydan gelmişim gibi bakmış sonrada belki arşivde olabilir demişlerdi.oysa göyya ellerinde bulununan tüm arşivin listelendiği programlar ve pc ler vardı.daha o zaman analamıştım başıma ne geleceğini ama yinede bir umut görevliyi takip etmiştim. o modern tertemiz görünenin arka yüzünü ve onca kitap için kesilen onca ağacın nasıl ziyan edildiğini üzgün ancak mecbur boyun eğerek izlemiştim.modrum katında tutuluyordu eski arşivleri. tozlu yerlerde yanlış anlamadınız raf demedim yerlerde. belki 200 m. karelik bir alanı didik didik ederk aramıştım ama bulabildiğim tek şey hiçlikti. oysa yayın evlerinden goggledan ardadığım konuya dair pek çok yayın ismi buluyordum. pekçok derleme vardı ve yine kendi şehrimle ilgiliydi ama orda malesef tozlu sayfalardan yok olmaya terkedilmişlikten başka bir şey yoktu. üzüntümü ve kızgınlığımı gören görevlilerden biri bana yardımcı olmak için görsel araştırmama yardımcı olmayı teklif ederek bir süre sonra elinde aslında benim kültürümle hiç alakası olmayan bir şeyle geldi. şey diyorum çünkü içeriğindeki yalan yanlışlıkla, ve görünümündeki dağılmışlıkla gerçekten sadece şeydi.orada aradığımı bulamayacağımı anladıktan ve sinir küpüne döndükten sonra daha eski arşivlerin saklandığını diğer kütüphanelere gittim. durum çok daha feciydi. derlemelerin yarısından fazlası kayıptı birinde diğerinde ise kapısında kocaman bir asma kilit ve tadilat nedeniyle kapalı olduğu yazılıydı. tam umudumu yitirmişken hocalarımdan biri bir fikir verdi. Ankara'ya Kültür Bakanlığıma ulaşmamı söyledi. sonuçta çok eski değildi aradığım derlemeler onların elinde bulunma ihtimali muhtemeldi hocama göre dilekçeyi yolladıktan kısa bir süre sonra cevabınıda aldım. almaz olaydım. bana henüz çekilmiş hiç bir işe yaramayacak üstelik üzerinde bin bir türlü oynama yapılıp mahvedilmiş bir şey yollandı. yeni bir dilekçeyle daha eskilerini istediğimi söylediğimdeyse.10 yıl verilerek hazırlanmış olan eserlerden birinin, üstelik bir kültür mirasımızın 30 yıl gibi kısa bir sürede kaybolup gittiğini öğrendim.
bütün bunları bir dosyada toplayıp hocama sundum ve siz benden ulaşabildiğine ulaş ulaşamadıklarınıda kendin hazırla demiştiniz. ne için hocam aradığımın ne olduğunu bile bilmeyenler içinmi yoksa kültürü spor sayacak kadar cahiller içinmi demiştim.oda bana éonlar yıktıysa sen yap, taki değerini anlayana kadar birimiz yapmalıyız " demişti.
daha gençtim daha umutlu yaptım. bir tek yöresel oyunu tam 300 sayfalık bir açıklama ve görsellikle açıkladım. üzerinede 4 ayrı cd. okulumu bitirdim sayesinde. ama umutlarımıda kütüphanelere olan inancımıda yitirdim.
peki şimdi daha sonrada pek çok kere uğradım o içinde hiçliği bulduğum yere ama sadece parasını vererek aldığım kitapları huzurlu ve sessiz bir ortamda okuyabilmek için......
 
NOT: yazımdaki eksikliklere ışık tutayım. o kapısında kilit olan eski kütüphane şuanda bir cafe (((
ilk yollananların bozulmuş gerçekler olmadığınıda kendimden biliyorum. o cd lerde oynayan o oyunları o haliyle mahvedilmesine ve gerçeklermiş gibi çekilmesine göz yummak zorunda bırakılanlardan biride bendim. isteyenler Türk Halk Dansları Federasyoundan o cd lere ulaşabilirler.
aradığım konuya gelince. Bursa yöresi halk oyunlarından Cezayir isimli bir ağıttı. oyun Türk askerinin Cezayir savaşındaki halini anlatır. ve aslı erkekler tarafından oynanır. ancak günümüzde malesefki ooyun oyun havası ezgilerine dönmüş. sözlerinin çoğu kaybolmuş durumda. üstelik artık Türkiye'nin yurt dışı gösterilerinde bile bayanlar tarafından sergileniyor.
 
biraz önce oğlumu aldım ayaklarıma salıyorum. sessizlik ve huzurun verdiği sakinlikle dalar ya insan bazen anılara işte öle bir an oldu ve aklıma eski arkadaşlarım geldi. bu hikaye onlardan bir çifte ait bazı bölümleri kesicem özlelleri yine saklı kalsın diye.

Ornah ve Sibel Ruhunuz Şad Olsun....

_ Aşk Kaybetmemektir_

onlar iki yakın arkadaşın tek çocuklarıydı. babaları birlikte büyümüştü. anneleri sonradan eklenmişti bu dostluğa ama ayrılmaz bir dörtlü olmuşlardı. evleri karşılıklıydı. bir ay arayla doğdular. kader adeta bu aileleri birbirne yapıştırmıştı. Sibel ve Orhan her iki aileninde tek evlatları olarak kaldılar. beraber büyüdüler. hatta belli bir yaşa kadar beraber uyudular çoğu zaman. yıllar geçti. ilk aşklarını ilk hayal kırıklıklarını yaşadılar ama hiç birbirlerinden kopamadılar. bir gün nasılsa sevdayıda birbirlerinde buldular. ben onları tanıdığımda henüz ilk okuldaydık. hiç anlaşamayan ama birbirleride olmadan duramayan ikiz kardeşler gibiydiler o yıllarda. senelerimiz beraber geçti gitti. ve bir gün okullar bitti aniden evlilik kararıyla çıktılar karşımıza hem şaşırmış hemde çok sevinmiştik onlar adına.uyum konusunda adeta bir elmanın iki yarısıydılar hatta aynı yarısı. zaman geldi Orhan'ının askerleri geldi çattı. hüzünlü bekleyiş ve kader yine oyununu oynadı Orhan sebebini hiç bir zaman sormadığımız onlarında dile getirmediği bir gereçeden çürüğe çıkarıldı. adeta yağmur sonrası gökkuşağı gibi oldular ikiside ayrılık kapılarını çalmadı. bu olaydan hemen sonra beklemeye gerek kalmadı diyerek alel acele yaptılar düğünü. hani derler ya peri padişahının 40 gün 40 gecesi diye o misal bir şenlikle bayramla yapıldı düğünleri. haftalarca gören olmadı onları düğünden sonra kapıları kilitli camları kapalı aşk mabedi oldu yuvaları. aylar sonra bir öğlen telefonda duydum sesini Sibelin ilk defa hüzünlü hatta perişan. koştum gittim yanına o güzelim yüzü solmuş bitmiş ağlamaktan. zorla döküldü kelimeler ağzından. ben gidiyorum dedi. nereye,Orhan ? dedim. yüzü iyice düştü o gelemez gittiğim yere dedi. anlayamamış aslında kondurmamıştım. şaşkınlığımı bir dosya dolusu tahlil acıya dönüştürdü. Sibel'in beynindeki bir timörden bahsediliyodu bu raporlara göre ve ameliyeta elverişsiz bir noktadaydı. hayatımda ilk defa o zaman yaşadım boğazında kelimelerin nasıl düğümlendiğini. hiç bir şey söyleyemedim. neden sonra biliyormu diyebildim. bağırdı hayır bilmemeli dedi. gittiği yere kadar gider ........ diyerek sustu. ama bilmeli en azından alıştırmalı kendini dedim. ama içimden söyleyebildim.o günden sonra hep iki üç günde bir birlikteydik. hala aynıydılar hala onları hiç bir şey ayıramaz gibi görünüyordu. taki beyaz melek kapılarını çalıncaya kadar.
olaydan 8 ay sonra akşam üstü yine telefon ses Sibel'in annesinin sesi. onu kaybettik dedi. inanmak !!! insan konduramıyorki inansın gözlerinizle görsenizde hiç bir zaman inanamıyorsunuz ki. gittiğimde ilk defa yatak odalarını gördüm. kocaman bir yatak baş ucunda ikisinin duvar boyu ayrı ayrı resimleri. ve Sibel Orha'nın resminin altında yatıyor. üzerinde gelinliği yüzünde tebessüm. ve onu tanıdığım günkü kadar güzel. ölüm iyiliği derlermiş adına olmaz olsun. orhan ayak ucunda donup kalmış ne konuşuyor, ne ağlıyor. o gece kaldırtmadı kimseye naşını çıkarttırmadı gelinliğini. ertesi gün ancak yıkanmaya gitiğinde kesilerek çıkarıldı üzerindekiler. elleri şişmiş kimse alamadı parmağından yüzünüğünü. soruldu kalsın dedi imam var bunda bir sebep. Orhan kendi elleriyle koydu Sibel'i mezara yine konuşmadan yine ağlamadan. ne dedilerse ein çıkaramadılar Orhan'ı burda o var dedi. yaşamaya devam etti 1 yıl sonra verilecek kendi selasına kadar. bir gece yarısı tek el silah sesiyle yankılandı bütün mahalle. herkes şaşkın herkez ürkek koştu cama balkona. annesinin çığlıkları duyulduğu anda evlerine bu kez yatakta yanlız olan Orhandı oda damatlıkları içinde.....
o barutla karışmış yanık et kokusu hala burnumda. Ahmet Paşada yanyana gömülüler şu an. geceleri aşıklara el ele görünürler derler hikayeyi bilenler. ama hiç görmedim ben sizi canım arkadaşlarım. ya sizin kadar aşık olmayı beceremedim. yada kara toprak sizi sonsuza dek ayırdı.


Not: Orhan'ın isteyi üzerine mezar yerleri alınmadı ve başlarında taş yok. sizi özledim dostlarım......................
 
bende konu sahibi arkadasımın yüreğinin güzelliğine sıcaklığına vurulduğumu söylüyorummmm iyiki varsınızzz
 
sizlerde canım iyiki varsınız. kk bana birbirinden güzel birbirinden tatlı 8 güzel kız verdi yenileride eklencek yakında inş.
 
Bütün yazıları sevdim ama İlk yazı en beğendiğimdi.

Benim kitapcılarımda bellidir. Her zaman kitaplarımı aynı yerden alırım, o yüzden kapıdan girdiğim gibi gülümserler ve beni karşılarlar. Sanki arkadaşlarım gibi oldular. Onlar tavsiye eder, ben alırım. Ayrıca saplantılı olduğum yazarlarda var.

Sen evime geldiğinde gözlerin şenlenecek. Kocaman bir kütüphanem var. Oku oku bitmez. Paylaşırız kitaplarııı

Ellerine sağlık canım, yazıların çok güzel ve anlamlı...
 
elifcim sağol canım.
ayrıca paylaşma konusuna gelince seve seve ne zaman istersen. hoş ben baya boşalttım kitaplığımı sadece belli başlılarla( yarın bi gün oğlumun okumasını isteyeceklerim ) bir azar serim kaldı diğerlerini bir okuma evine bağışladım.
 
_Anne Neden Hep Çalışıyon _

bi aralar bi yazı okumuştum artık hatırlamıyorum bile tam anlamıyla. sonra oğlum doğduktan bir süre sonra daha farklı bir şekilde eşime anlatmıştım ama tabi kendi uydurmuğumu söylemeyerek çünkü bunların benim düşünlerim olduğunu bilse daha az önemser hatta üzerinde durmazdı bile. burda yayınlayacağım küçük hikaye tamamen benim uyarlamalarımdan biri.
bir gün bir çocuk annesinin yanına gelerek sorar "anne benimle oynarmısın ? "
anne cevap veriri " olmaz şimdi çok işim var"
çocuk üzgün ama sessiz ayrılır annesinin yanından. akşam olur baba eve gelir. çocuk bir ümit babasına yaklaşır
"baba benimle oynarmısın ? "
baba asık ve bezgin bir suratla cevap verir " bütün gün çalıştım çok yorgunum başka zaman"
çocuk sorar " neden çalışıyosun baba ? "
baba " ben çalışmazsam eve kim para getirecek"
çocuk " yani sana çalışınca paramı veriyolar ?"
baba " tabiii... hadi git annenle oyna sen"
çocuk " anne benimle oynarmısın"
anne " çok işim var şimdi olmaz"
tüm bu olmazların arasında çocuk tekrar babaya giderek " baba sen sabah gidiyosun akşam geliyosun ve işin akşamları bitmiş oluyo! ama annem hala çalışıyo ama ona kimse para vermiyo "
baba gülerek cevap verir " annem bütün gün oturmaktan başka ne iş yapıyor ki "

hep söylendiğim konulardan biridir bu sinir eder bu durum beni. heleki herife bak azcık şu çocuğa deyipte pc nin başında oturmuş oyun oynarken şimdi işim var dediği zamanlarda. İŞ gerçekten nedir iş. bu soruyu hangi erkeğe sorsanız cevap aynıdır. İş: karşılığında para kazanılarak verilen emektir derler. yada yakın şeyler söylerler ama sonuç aynı kapıya çıkar karşılında kazanmıyorsan o iş değildir. ee madem öle, madem karşılığında kazanmadığın şey iş değil öyleyse neden şu gömleğimi ütülemedinmi sorusuna verilen hayır yanıtına bu senin işin neden ütülemedin cevabını alırız. yada neden çocuk kendinder geçercesine bağırdığında ve ellerimiz leş gibi çamaşır suyu kokarken bakarmısın biraz çocuğa sorusuna çocuğa bakmak benim işimmi yanıtıyla yüz yüzeyizdir. haa bide hiç anlamam iyi peki madem bunlar bizim işimiz o zaman karşılığı nerde? yada hangisi için ücret talep edicez.ahhh erkekler ahhh. düşünsenize kadının tüm üstlendiği şeyler için ayrı ayır ücret tarifesi olsa ! hadi sayalım
1- temizlik ( yemeğide içine alabiliriz.)
2- ütü ( gündelikçiler bunun içi ayrı üzret alıyor çünkü)
3- çocuk bakımı
4- kadınlık görevleri ( siz anladınız onu )
5- fatura, banka işleri ( bütün gün evde oturuyoruz ya oda bize kalır)
6- bütçe ayarlaması ve takibi ( muhasebeye girer arı tarife gerektirir )
7- dikiş ( o cepler nasılsa haftada bir sökülür, yada düğmeler kopar )
şimdilik aklıma gelenler bunlar ki aslında daha listeye eklenecek pek çok şey vardır düşünülse. ama nede olsa bütün gün otruyoruz ne iş yapıyorz ki. DEMİ AMA!!!!!!!!!!!!
 
kk da ilk defa yoruma dayalı bir yazım olucak. bu bu akşam haberlerde dikkatimi çeken bir konuydu 18 yaş ve silah yasası...

- Çok Bile Geç -
artık 18 yaşını doldurmuş akli dengesi yerinde olan herkes kendine ait silah edinebilecekmiş. aslına bakarsanız bana çok geç geldi bizim ülkemiz için. yani düğünlerde ve sevindiğinde silaha sarılan bir toplum olduğumuza göre neden 18'i bekliycez. yokk gelin biz şunu 10 yapalım çocuklarımızı bu mutluluktan gerimi bırakıcaz demi ama.ayrıca bir konuya daha takıldım yasaya göre akli dengesinin yerinde olması gerekiyormuş. yaaa ne gerek var böle bir şey istemesine. zaten akli dngesi yerinde olan kaç kişi 18 'inde beline silah takmak isterki ?
yada şöle düşünelim neye göre akli denge ? düşünsenize karşınızda bir psikolog ve size bir takım sorular yöneltiyor. heralde bun içinde şöyle bir şey denebilir. " kimseyi öldürmek istimiyormusunuz? " silahı almak isteyenin yanıtı " hayır namlumun ucunda durmadığı sürce asla böyle bir şeyi düşünmem ve olumluluğu gösteren damga vuruluyor. almasının üzerinden bir kaç saat geçemden bu kez aynı 18'lik karakolda memurun sorusu "bu adamı niye vurdun ? " genç cevap veriyor " aslında ben onu öldürmek istemedim tuttuğum takım golü atınca sevinçten şöle bi havaya sıktım namlunun ucunda o varmış" yok canım çok abarttın diyeceksiniz diymi belkide haklısınız. peki başka bir açıdan bakalım.
yine aynı gencimiz ve olumluluk yanıtını alamadığı için silahıda yok. ama baltası var abi hem onualmak için belgelerede ihtiyaç yok. ve yine karakolda memur sorar " bu kızı niye doğradın ? " gencimiz cevap verir " çünkü bana silah alabilmem için akli dengesi yerindedir raporu verilmedi"
çokmu abarttım pek senaryoyu biraz daha değiştireyim sizin hatrınız için.konumuz yine aynı genç ama bu kez annesi konuşuyor aynı memurla " oğlunuzun neden kafasına sıktılar ? " gözleri yaşlı anne cevap verir " çünkü kendini koruyabileck bir silahı yoktu !!! "
biliyorum bunların hepsi abartılı yaklaşımlar ancak unutulmaması gereken bir konu varki 18 yaşında bir gencin aklı pembe bulutlarla kaplıdır ve henüz asabiyetini dengeleyemez ( pek çoğu hepsi değil ) yolun sonunda nelerle karşılacağı aklının ucundan bile geçmez çoğu zaman bir işe kalkışırken ve bu gençlerimiz eline hangi akla hizmet bu cahil oyuncağı verilir. üstelik her isteyenin amatör balıkçılık belgesi bile alamadığı bir ülkede.
bazılarınızın kullandığım bu tabire kızdığını duyar gibiyim. ancak kimse kusura bakmasın her ne sebeple olursa olsun silah ve şiddet ancak ve ancak cahil insanların başvurabileceği bir yöntem benim gözümde. doğal olarakta silahın adı cahil oyuncağı olabilir ancak.(yanlış anlaşılmasın b sözüm 18 yaşındaki gençlerimize değil onların eline silah vermek isteyenlere )
ayrıca haberde dikkatimi çeken bir konu daha vardı onada deyinmeden edemeyeceğim. büyüklüğüne sözümüz yok bir devlet büyüğümüz çıkmış bunu yasalaştırmak istemelerinde amacı " gençlerimiz kendilerini koruyabilsenler " diye savunuyordu.Allah aşkınıza yaklaşımın güzelliğine bakarmısınız. kendinizi savunabilmek için bir başkasının canına kıymak. ama tabi buda bir yöntem. ne içinmi pek çok şey için. örneğin bu sayede işsizlik azalır. çünkü iş gücünü oluturabilcekler içerde olur. nufuz azalır. doğurganlar toprağın altında sağlayacaklar içerde olur. yada bakın buda yeni aklıma geldi okur yazarımız artar hatta üni mezunlarımız. hadi canım iyice zırvaladın diyosunuz diymi. yok yok ben ciddiyim nasıl olcağını anlatayım. bunların hepsini içeri tıkar ve içerde de hiç sınavsız herkesi istediği alanda okumaya mecbur edersiniz. iki dakkada nasıl olumlu sonuçlar çıkardım ama aman aramızda kalsında o değerli büyüklerimiz duymasın yoksa yürürlüğe koymaya kalkarlar neme lazım.
 
Güzel bir konuya değinmişsin canım lakin netameli meseleler bunlar, bu platform da bu tür tartışmaları ne kadar kaldırır emin değilim. Çok fazla uzatma potansiyelim olmasına rağmen kendimi frenleyip birkaç cümle ile yorum yapayım; silahlanan her topluluğun gerekçesi savunmadır, kendini savunma, ait olduğu zümreyi savunma ve kollama, daha geniş toplulukları savunma, iç ve dış tehditlere karşı savunma... Tüm dünya kendini savunurken asıl tehlike oluşturan zevat hep dışardadır, savunulan bölgenin dışında... her insanın bir diğerini tehlike olarak gördüğü bir dünyada silahlanmanın kılıfının "savunma" olması da olağan karşılanıyor artık. Oysa basit bir denklemle sorunu bertaraf etmek mümkündür lakin kimsenin işine gelmez, ne de olsa büyük bir sanayii...

Akli dengesi yerinde ifadesinin muğlaklığı da okuduğumuz haberlerde, 3. sayfalarda, hanelerde çoğu zaman dışarı çıkmayan, ancak son raddeye gelindiğinde dışarı taşan yaşanmışlıklarla kendini gösterir, gazetelerde dudakları uçuklatan haberlerin baş aktörleri hep olay vuku bulana dek "akli dengesi yerinde", toplum içinde saygın konumda kişilerdir. Herşeyin ötesinde, kendi dışında herkesi düşman belleyen, paranoyaklığın doruğa ulaştığı, yalnızca kendi gibi olanlara tahammül edebilen, ötekileştiren, ayıran, başkasına yaşam hakkı tanımayan, ölümü ve şiddeti kutsayan bir toplumun fertlerinin akli dengesinin yerinde olduğunu düşünmek asıl delilik değil midir? gözümüzün önündeki delilik emarelerini yok saymak, toplumsal cinnetin eşiğine gelip çoluk çocuk demeden eline silah tutuşturup ektiğimiz nefret tohumlarının ürünlerini izlemek başka nasıl adlandırılabilir? Ne de olsa farklı fikirleri yok etmenin en kolay ve güvenli yolu o sesi kesmektir, zemin hazırlanıyor işte...

"Silahsız, savaşsız ve şiddetin olmadığı bir dünya mümkün" demenin suç sayıldığı bir çağda neyi sorguluyoruz ki...
 
"Silahsız, savaşsız ve şiddetin olmadığı bir dünya mümkün" demenin suç sayıldığı bir çağda neyi sorguluyoruz ki...

bu cümlene aslında şapka çıkartılırda malesef öyle bir smileyimiz yok. peki öyleyse susmalımıyız ? belki dur diyecek kadar gücümüz hiç bir zaman olmayacak ama en azından tepki gösterebilecek kadar sözümüz olmalıki belki birileri duyar. duymasada en azından işitir !!!
 
- Deliliğin Başka Bir Boyutu Annelik -

ne yedirmeliyim, nasıl uyutmalıyım, nasıl davranmalıyım, yoksa aşırıyamı gittim ????
sorular sorular sorular.tabiki herkes çocuğu için en iyisini ister ve bunun için elinden gelenin ötesine geçme çabasındadır sürekli peki nereye kadar ?
bu yazımı bazılarının detaycı, bazılarının aşırı titiz, bazılarınınsa entellektüel anne diye tanımladıkları kendi üzerimden yazıcam.daha hamile kaldığımı öğrendiğim gün bir çok şeye çok daha fazla dikkat etmeye başladım. zaten ilgi alanlarımdan biri lan çocukları ve bebekleri çok daha fazla araştırmaya başladım ve sonunda bir birinden farklı bir çok bilgi ve bir çok yöntem sıralandı önüme. kimisini yerine getirdim kimisi çok abartılı geldi gözüme ve belki ileride bir gün diyerek rafa kaldırdım.fakat ne merakım nede azmim hiç bir zaman hafiflemedi her defasında daha fazlası dedim öğrenmek için. sonuç anneliğin deliliğin başka bir boyutu olduğunu farketmeye başladım. her ne kadar kadın kendini tamamen çocuğa endekslememeli diye düşünenlerdensemde farkında olmadan onun için yaşar hale geldim.önce çok sevdiğim işimi askıya almaya başladım çünkü onunla çok daha fazla zaman geöirmek istiyordum. sonra yavaş yavaş herşeyi bir kenara atmaya. ve şimdi farkediyorumki aslında az bile yapmışım. zaman çok çabuk akıyor dedilerinde gülerdim bir zmanalar yaşını almış kişilere şimdiyse aynı şey benim dudaklarımdan dökülüyor aslında çokta fazla olmadı oğlum henüz bir yaşında ve o kadar çok şey için pişmanlık duyuyorumki. o kadar çok keşke varki hayatımda geçirdiğim yıla bakınca. oysa herşeyi bir kenara koyup o seneyi tamamen onunla geçirmiştim. ilk gülümsemesine, ilk dişine aklınıza gelebilecek tüm ilklerine şahit olmuştum halbuki ama yinede eksik bir şeyler var gibi. koynuma alıp uyuduğumda oldu sabahlara kadar gözümü kırpmadan izlediğimde ama keşke çok daha fazla zamanım olsaydı keşke bir gün 24 saat değilde ne bileyim binlerce saat olsaydı.biliyorum daha yolun başındayım daha neler geçiricez birlikte, neler yapıcaz ama çok iyi anladığım bir şey oldu bu geçen 12 aylık kısa süre içinde. her geçen gün keşkelerle dolu olucak, her gece bu gün biraz daha zamanım olsaydı diyeceğim. ve belki yıllar sonra ne adar zor olursa olsun keşke başa dönüp yine aynı günleri yaşasak diyeceğim....


unutma bu dünyadaki en değerli şey zamandır
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…