Kendi sonumun önünde diz çöküyorum. Arsız suretimi koydum, çökmüş omuzlarımın yük bilmez güçsüzlüğüne. Taşıyamadıklarını, bakışlarımı kaçırdığım aynalarda aradım. Baktıkça kaybolan yalancı lisanlarımın tüm harflerini kaldırdım hafızamın karanlığından. Kayboldum…
Bakamadığım yüzsüz yüzlerden en öne kendi adımı çıkardım. Suçlu ararken kazanamadıklarıma, boğazımdaki eller kendi sıcaklığım. Tanıdım…
Her bir adımım şahit tutulurken mizan meydanlarında, şehrimin sokaklarında yankılanacak en kutlu peygamber soyuna yakışmayan sözde kalışlarım...
Neydi…? Kimdi…? Nereyeydi…? Tıkanacak boğazıma düğüm düğüm zehir sunarak. Tıkanacakta, aynalardan silineni nerde paklayacağım…? Acı bir pas kokusuna aşikar derken inanmadığım kirli yansıması duvarlarıma vurmuş yüreğim, sıyrılacak soysuz yalanlarımdan.
Kaçıncı tükenişin liste başı oluşu bu tekrarlanan. Yenilgileri tekrar etme seanslarımda hiç arkama bakmamış mıyım ki, varoluşta etime üflenen cismaniyetime bu kadar korkak kalmışım. Mübaşir bağırıyor ismimi avaz avaz. Ar ederde çöker bir duvar dibine diye beklediğim B-E-N, neden hala savunma telaşındayım…?
Gereği düşünülmeden, bilinmezlik ve tutarsızlıklara mahkum ettiklerimin bende kalan hesaplarını kesiyorum. Ebediyete kadar kendi biçtiğim simsiyah feracelere saracağım bedenimin her yanını. Son yolculuk entarim, beyazlar diye deftere geçilmişken, hangi aklık yaraşır bu toz dumana karışmış zahir ömrüme.
İyi ki soysuz intiharlarla tüketmemişim hakka layık gördüğüm kirli düş yanıklarımı. Cezamı noktası koyulmuş dolap diplerindeki hükümlüler arasına sızdırırken, müdafamı kabul buyurun benden uzak kalmış ben-deliklerim.
Bu defa seferi beklemeden iniyorum gemiden.
Bitiyorum. Kır(ın) kalemimi…
.....ALINTI.....