- 12 Temmuz 2006
- 35.047
- 30.494
- 61
Kitabın Adı : KARLI DAĞDAKİ ATEŞ
Kitabın Yazarı : REFİK HALİD KARAY
Yayın Evi ve Adresi : İnkılap ve Aka Kitabevleri Koll. Şti. Ankara Cad. No:95
İSTANBUL
Basım Yılı : 1973
1. KİTABIN KONUSU :
Romanın konusu, Binnur adındaki güzel bir öğretmenin, aşkı temsil eden Yusuf ile parayı, rahatlığı, lüks hayatı temsil eden Ulvi arasında bir tercih yapamaması, bundan dolayı sürekli bir tereddüt içinde bulunması ve bu tereddütün etrafında çerçevelenen olaylardır.
2. KİTABIN ÖZETİ :
Binnur, Kız Sanat Enstitüsüne yeni tayin olmuş güzel bir öğretmendir. Burada Zeria adında başka bir öğretmenle çok kısa bir süre içinde ahbap olur. Onun aracılığıyla Ulvi adında yakışıklı bir mühendisle tanışır. Ulvi Binnur’a daha ilk gördüğü andan itibaren alaka gösterir. Zeria onun Ulvi’yle evlenmesini istemektedir. Çünkü Ulvi geleceği parlak olan birisidir ve Ulvi’nin de Binnur’u istediğini bilmektedir. Fakat Binnur çelişki içerisindedir; Ulvi’ye bir türlü aşık olamıyor, ondan bir elektrik alamıyor, bununla birlikte de eğer onunla evlenirse yaşayacağı hayat onu cezbediyordu.
Zeria, her yıl düzenlenen Kocadağ gezilerine Binnur’un da katılmasını istedi. Böylece onunla Ulvi’yle yakınlaşıp evleneceklerini düşündü. Binnur onun bu isteğini kabul etti. Dağ yolculuğu boyunca Zeria ikisini başbaşa bıraktı. Binnur ilk defa birşeyler hissetmeye başladı. Aralarında çok sıcak yakınlaşmalar yaşandı. Misafirhaneye vardıklarında herkes Yusuf adında birinden bahsediyordu. Yusuf Kocadağ’da bir kulübede yaşayan, bu dağı çok iyi bilen ve kadınları kendine çeken bir cazibeye sahip kırk yaşlarında bir kayakçıydı. Ona Kar Adamı diyorlardı. Binnur ilk zamanlarda fazla ilgi göstermemekle beraber, daha sonra onu çok merak etti. Hiçbir kadına yüz vermeyen Yusuf, ilk karşılaştıkları andan itibaren Binnur’dan etkilendi. Ama Binnur onu bir yabani gibi görüyordu. Fakat daha sonra o da Yusuf’tan etkilendi, birşeyler hissettiğini anladı ve ona aşık oldu. Ama Ulvi ile evlendiği zaman yaşayacağı hayat onu bu aşkından vazgeçirmişti. Geri döndüklerinde aklı hala Yusuf’taydı. Nitekim, şehre çok nadiren gelen Yusuf, şehre indiğinde Binnur’u tam İstanbul’a babasından evlenmek için izin istemeye giderken buldu. Onu alıp Kocadağ’daki kulübesine götürdü. İkisi de mutluydu. Günler çok güzel geçiyordu, ta ki Binnur’un o kulübede bir ömür boyu yaşanmaz düşüncesine kapılana kadar. O artık birilerinin gelip onu oradan götürmesini bekliyordu. Yalnız başına gitmeye cesareti yoktu. Aklına teyzesinin oğlu Erbil geldi. Onun kendisini çok sevdiğini bildiği için, ne olursa olsun kendisini kabul edeceğini biliyordu. Ama o hala Yusuf’u çok seviyor ondan ayrılmak istemiyordu. Birgün Yusuf kulübede yokken birisi çıkageldi. Bu kişinin Yusuf’un oğlu Kaya olduğunu öğrendi. Binnur ona içini döktü ve ona Erbil’den bahsetti. Fakat daha sonra, söylediklerini unutmasını istedi. Yusuf geldiğinde Kaya çoktan gitmişti.
Bir gün Yusuf ile Binnur kayarlarken derin bir uçurumla karşılaşırlar. Binnur Yusuf’a birgün buradan birlikte bilinmeyene uçmayı teklif eder. Yusuf da bunu kabul eder.
Günler böyle geçerken Erbil çıkagelir. Fakat artık Binnur için tek saadet o uçurumdan Yusuf ile birlikte atlamaktır. Erbil ile konuştuktan sonra Yusuf’la birlikte ortadan kaybolurkar. Onlar gerçek saadetlerine çoktan ermişlerdi ama Erbil, hala Binnur’un birgün döneceği umuduyla beklemektedir.
3.KİTABIN ANAFİKRİ :
Para bir kadına ne kadar rahat bir yaşam sağlarsa sağlasın, onu ne kadar zahmetlerden kurtarırsa kurtarsın, seven bir kadına sevdiği erkeğin verebileceği mutluluğu o olmayınca, ölümden başka hiçbir şey temin edemez.
4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ :
Romanda geçen olayların hepsinde Binnur vardır. Onun olmadığı bir olay yoktur. İki aşığın uçurumdan atlaması dışında ilgi çekici hiçbir olay yoktur.
Binnur, orta gelirli bir ailenin kızı olup,iyi bir aile ahlakı almış, dış görünüş itibari ile kendisine ilk bakışta aşık olunacak kadar güzel bir öğretmendir. Para ile aşk arasında bir tercih yapamamasından dolayı sürekli bir tereddüt içindedir.
Yusuf, kendisini çok beğenen, daha doğrusu dışarıya bu imajı veren, sevdiğini açıkça söylemeyip içine atan, dış görünüş itibari ile fazla çekici olmayan, fakat yaşadığı hayattan ötürü herkesin ilgisini çeken, kırk yaşlarında bir kayakçıdır.
Zeria, çok kısa bir zamanda, konuştuğu kişiyle samimi olabilecek kadar sıcakkanlı, kendisini başkalarının mutlu olması için görevli biriymiş gibi gören hayat dolu bir öğretmendir.
Ulvi, geleceği parlak olmasından dolayı genç kızların ilgi odağı olan,ama giydiği kıyafetlerden dolayı yadırganan sarışın, yakışıklı bir mühendistir.
5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER :
Olayların fazla ve heyeceanlı olmaması romanın akıcı olmasını önlemiş, okuyana büyük bir can sıkıntısı vermiştir. İsmi kadar güzel bir roman olmayıp, son bölümünden başka övebileceğim bir yanı yoktur. Binnur’un sürekli fikir değiştirmesi bir yerden sonra okuyucuyu kızdırıp, kişiye romanı okumayı bırakmayı bile düşündürtmüştür. Bu, Refik Halid Karay’ın okuduğum ilk kitabı. Konu olarak fevkalade güzel bir roman ama yazarın tarzının hoşuma gitmediğini söyleyebilirim.
6. KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ :
İstanbul'da doğmuştur (1888). Mudurnu'dan İstanbul'a göç etmiş Karakayış ailesine mensup Maliye Başveznedarı Mehmed Halit Bey'in oğlu olan Karay, Veznecilerdeki Şemsü'l Maarif ve Göztepe'deki Taş Mektep'te okumuş, bu arada özel dersler almıştır. Galatasaray'a devam etmiş (1900-1906), ancak okulu bitirememiştir. Mekteb-i Hukuk'a girmiş (1907), bir yandan da Maliye Nezareti'nde Devair-i Merkeziye kaleminde katiplik yapmıştır. Meşrutiyet'in ilanından sonra öğrenimini ve katipliği bırakarak gazeteciliğe başlamıştır (1908). Önce gündelik Servet-Fünun'da, sonra Tercuman-ı Hakikat'ta çevirmen ve yazar olarak çalışmıştır (1909). Son Havadis adıyla, ancak iki hafta çıkabilen bir gazete kurmuştur (1909). Hurriyet ve İtilaf Fıkrası'nın iş başına geldiği sırada Altıncı Belediye Dairesi Başkatibi olmuş (1912), İttihat ve Terakki İktidarınca Mahmut Şevket Paşa'ya suikast olayının ardından muhalefeti tuttuğu gerekçesiyle Sinop'a sürülmüştür (1913). Oradan Çorum'a, Bilecik'e ve Ankara'ya nakledilmiştir (1913-1918). Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin'in çabalarıyla İstansul'a dönmüş (1918), Robert Kolej'de Türkçe öğretmenliği yapmıştır. Mütareke'de yeniden siyasal atılmış, Hürriyet ve İtilaf Fıkrası Genel Merkez üyesi olmuştur. Sabah gazetesinin başyazarı olmuş, Alemdar ve Peyam-ı Sabah gazetelerinde yazmıştır. Damat Ferit Paşa hükümeti döneminde Posta-Telgraf Umum Müdürü atanmıştır(1919).
Kurtuluştan sonra Milli mücadele'ye karşı olan yazıları yüzünden Yüzellilikler listesi alınmış ve yurdu terketmek zorunda kalmıştır (1922). Beyrut ve Halep'de onbeş yıl bir sürgün ve gurbetlik yaşamı olmuş, Halep'te yayımlanan Doğruyol( 1924) ve Vahdet (1928) gazetelerinin yönetimini üstlenmiştir. Kabul edilen af kanunuyla yurda dönmüş (1938), yeniden gazeteciliğe başlamış, ancak yaşamın sonuna kadar politikaya girmemiştir.
Yüzellilikler'in affının doğrudan doğruya Refik Halid sayesinde olduğunu ima eden Yakup Kadri, bizzat Atatürk'ün öykülerini ve yazılarını çok sevdiği Karay'ın yurda dönmesinin sağlanmasını istemiş ve bir toplantıda içişleri Bakanı Şükrü Kaya'ya "Ne yapacaksak yapalım, onun bir an evvel memlekete dönmesinin çaresine bakalım" demiştir.Şükrü Kaya yazarın bir sınır karakoluna teslim olması, oradan "nezaketle Ankara'ya gönderilmesi yolunda bir çözüm bulmuş, ancak Refik Halid bu çözümü kabul etmeyince, af yoluna gidilmiştir.
Yaşamını kalemiyle kazanan Karay, İstanbul'da ölmüştür.
roman-ozetleri.blog spot.com.tr
Kitabın Yazarı : REFİK HALİD KARAY
Yayın Evi ve Adresi : İnkılap ve Aka Kitabevleri Koll. Şti. Ankara Cad. No:95
İSTANBUL
Basım Yılı : 1973
1. KİTABIN KONUSU :
Romanın konusu, Binnur adındaki güzel bir öğretmenin, aşkı temsil eden Yusuf ile parayı, rahatlığı, lüks hayatı temsil eden Ulvi arasında bir tercih yapamaması, bundan dolayı sürekli bir tereddüt içinde bulunması ve bu tereddütün etrafında çerçevelenen olaylardır.
2. KİTABIN ÖZETİ :
Binnur, Kız Sanat Enstitüsüne yeni tayin olmuş güzel bir öğretmendir. Burada Zeria adında başka bir öğretmenle çok kısa bir süre içinde ahbap olur. Onun aracılığıyla Ulvi adında yakışıklı bir mühendisle tanışır. Ulvi Binnur’a daha ilk gördüğü andan itibaren alaka gösterir. Zeria onun Ulvi’yle evlenmesini istemektedir. Çünkü Ulvi geleceği parlak olan birisidir ve Ulvi’nin de Binnur’u istediğini bilmektedir. Fakat Binnur çelişki içerisindedir; Ulvi’ye bir türlü aşık olamıyor, ondan bir elektrik alamıyor, bununla birlikte de eğer onunla evlenirse yaşayacağı hayat onu cezbediyordu.
Zeria, her yıl düzenlenen Kocadağ gezilerine Binnur’un da katılmasını istedi. Böylece onunla Ulvi’yle yakınlaşıp evleneceklerini düşündü. Binnur onun bu isteğini kabul etti. Dağ yolculuğu boyunca Zeria ikisini başbaşa bıraktı. Binnur ilk defa birşeyler hissetmeye başladı. Aralarında çok sıcak yakınlaşmalar yaşandı. Misafirhaneye vardıklarında herkes Yusuf adında birinden bahsediyordu. Yusuf Kocadağ’da bir kulübede yaşayan, bu dağı çok iyi bilen ve kadınları kendine çeken bir cazibeye sahip kırk yaşlarında bir kayakçıydı. Ona Kar Adamı diyorlardı. Binnur ilk zamanlarda fazla ilgi göstermemekle beraber, daha sonra onu çok merak etti. Hiçbir kadına yüz vermeyen Yusuf, ilk karşılaştıkları andan itibaren Binnur’dan etkilendi. Ama Binnur onu bir yabani gibi görüyordu. Fakat daha sonra o da Yusuf’tan etkilendi, birşeyler hissettiğini anladı ve ona aşık oldu. Ama Ulvi ile evlendiği zaman yaşayacağı hayat onu bu aşkından vazgeçirmişti. Geri döndüklerinde aklı hala Yusuf’taydı. Nitekim, şehre çok nadiren gelen Yusuf, şehre indiğinde Binnur’u tam İstanbul’a babasından evlenmek için izin istemeye giderken buldu. Onu alıp Kocadağ’daki kulübesine götürdü. İkisi de mutluydu. Günler çok güzel geçiyordu, ta ki Binnur’un o kulübede bir ömür boyu yaşanmaz düşüncesine kapılana kadar. O artık birilerinin gelip onu oradan götürmesini bekliyordu. Yalnız başına gitmeye cesareti yoktu. Aklına teyzesinin oğlu Erbil geldi. Onun kendisini çok sevdiğini bildiği için, ne olursa olsun kendisini kabul edeceğini biliyordu. Ama o hala Yusuf’u çok seviyor ondan ayrılmak istemiyordu. Birgün Yusuf kulübede yokken birisi çıkageldi. Bu kişinin Yusuf’un oğlu Kaya olduğunu öğrendi. Binnur ona içini döktü ve ona Erbil’den bahsetti. Fakat daha sonra, söylediklerini unutmasını istedi. Yusuf geldiğinde Kaya çoktan gitmişti.
Bir gün Yusuf ile Binnur kayarlarken derin bir uçurumla karşılaşırlar. Binnur Yusuf’a birgün buradan birlikte bilinmeyene uçmayı teklif eder. Yusuf da bunu kabul eder.
Günler böyle geçerken Erbil çıkagelir. Fakat artık Binnur için tek saadet o uçurumdan Yusuf ile birlikte atlamaktır. Erbil ile konuştuktan sonra Yusuf’la birlikte ortadan kaybolurkar. Onlar gerçek saadetlerine çoktan ermişlerdi ama Erbil, hala Binnur’un birgün döneceği umuduyla beklemektedir.
3.KİTABIN ANAFİKRİ :
Para bir kadına ne kadar rahat bir yaşam sağlarsa sağlasın, onu ne kadar zahmetlerden kurtarırsa kurtarsın, seven bir kadına sevdiği erkeğin verebileceği mutluluğu o olmayınca, ölümden başka hiçbir şey temin edemez.
4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ :
Romanda geçen olayların hepsinde Binnur vardır. Onun olmadığı bir olay yoktur. İki aşığın uçurumdan atlaması dışında ilgi çekici hiçbir olay yoktur.
Binnur, orta gelirli bir ailenin kızı olup,iyi bir aile ahlakı almış, dış görünüş itibari ile kendisine ilk bakışta aşık olunacak kadar güzel bir öğretmendir. Para ile aşk arasında bir tercih yapamamasından dolayı sürekli bir tereddüt içindedir.
Yusuf, kendisini çok beğenen, daha doğrusu dışarıya bu imajı veren, sevdiğini açıkça söylemeyip içine atan, dış görünüş itibari ile fazla çekici olmayan, fakat yaşadığı hayattan ötürü herkesin ilgisini çeken, kırk yaşlarında bir kayakçıdır.
Zeria, çok kısa bir zamanda, konuştuğu kişiyle samimi olabilecek kadar sıcakkanlı, kendisini başkalarının mutlu olması için görevli biriymiş gibi gören hayat dolu bir öğretmendir.
Ulvi, geleceği parlak olmasından dolayı genç kızların ilgi odağı olan,ama giydiği kıyafetlerden dolayı yadırganan sarışın, yakışıklı bir mühendistir.
5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER :
Olayların fazla ve heyeceanlı olmaması romanın akıcı olmasını önlemiş, okuyana büyük bir can sıkıntısı vermiştir. İsmi kadar güzel bir roman olmayıp, son bölümünden başka övebileceğim bir yanı yoktur. Binnur’un sürekli fikir değiştirmesi bir yerden sonra okuyucuyu kızdırıp, kişiye romanı okumayı bırakmayı bile düşündürtmüştür. Bu, Refik Halid Karay’ın okuduğum ilk kitabı. Konu olarak fevkalade güzel bir roman ama yazarın tarzının hoşuma gitmediğini söyleyebilirim.
6. KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ :
İstanbul'da doğmuştur (1888). Mudurnu'dan İstanbul'a göç etmiş Karakayış ailesine mensup Maliye Başveznedarı Mehmed Halit Bey'in oğlu olan Karay, Veznecilerdeki Şemsü'l Maarif ve Göztepe'deki Taş Mektep'te okumuş, bu arada özel dersler almıştır. Galatasaray'a devam etmiş (1900-1906), ancak okulu bitirememiştir. Mekteb-i Hukuk'a girmiş (1907), bir yandan da Maliye Nezareti'nde Devair-i Merkeziye kaleminde katiplik yapmıştır. Meşrutiyet'in ilanından sonra öğrenimini ve katipliği bırakarak gazeteciliğe başlamıştır (1908). Önce gündelik Servet-Fünun'da, sonra Tercuman-ı Hakikat'ta çevirmen ve yazar olarak çalışmıştır (1909). Son Havadis adıyla, ancak iki hafta çıkabilen bir gazete kurmuştur (1909). Hurriyet ve İtilaf Fıkrası'nın iş başına geldiği sırada Altıncı Belediye Dairesi Başkatibi olmuş (1912), İttihat ve Terakki İktidarınca Mahmut Şevket Paşa'ya suikast olayının ardından muhalefeti tuttuğu gerekçesiyle Sinop'a sürülmüştür (1913). Oradan Çorum'a, Bilecik'e ve Ankara'ya nakledilmiştir (1913-1918). Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin'in çabalarıyla İstansul'a dönmüş (1918), Robert Kolej'de Türkçe öğretmenliği yapmıştır. Mütareke'de yeniden siyasal atılmış, Hürriyet ve İtilaf Fıkrası Genel Merkez üyesi olmuştur. Sabah gazetesinin başyazarı olmuş, Alemdar ve Peyam-ı Sabah gazetelerinde yazmıştır. Damat Ferit Paşa hükümeti döneminde Posta-Telgraf Umum Müdürü atanmıştır(1919).
Kurtuluştan sonra Milli mücadele'ye karşı olan yazıları yüzünden Yüzellilikler listesi alınmış ve yurdu terketmek zorunda kalmıştır (1922). Beyrut ve Halep'de onbeş yıl bir sürgün ve gurbetlik yaşamı olmuş, Halep'te yayımlanan Doğruyol( 1924) ve Vahdet (1928) gazetelerinin yönetimini üstlenmiştir. Kabul edilen af kanunuyla yurda dönmüş (1938), yeniden gazeteciliğe başlamış, ancak yaşamın sonuna kadar politikaya girmemiştir.
Yüzellilikler'in affının doğrudan doğruya Refik Halid sayesinde olduğunu ima eden Yakup Kadri, bizzat Atatürk'ün öykülerini ve yazılarını çok sevdiği Karay'ın yurda dönmesinin sağlanmasını istemiş ve bir toplantıda içişleri Bakanı Şükrü Kaya'ya "Ne yapacaksak yapalım, onun bir an evvel memlekete dönmesinin çaresine bakalım" demiştir.Şükrü Kaya yazarın bir sınır karakoluna teslim olması, oradan "nezaketle Ankara'ya gönderilmesi yolunda bir çözüm bulmuş, ancak Refik Halid bu çözümü kabul etmeyince, af yoluna gidilmiştir.
Yaşamını kalemiyle kazanan Karay, İstanbul'da ölmüştür.
roman-ozetleri.blog spot.com.tr