A
aylacım
Ziyaretçi
- Konu Sahibi aylacım
- #1
Kapi calar...
Sabahin erken saatlerinde. Acarsiniz. Sütcünüzdür gelen.
Sütcünün litreliginden kabiniza dökülen beyazlikta sabahin güzelligine kavusursunuz. Gözünüzde piril piril bir sabah kahvaltisi canlanir. Icinizden "Bugün kahvaltiyi bahcede yapalim" diye gecirirsiniz.
Kapi calar...
Gelen postacidir. Kucaginda büyükce bir paket. Uzattigi kagida imza atarsiniz. Daha önceden ismarladiginiz kitaplara
kavusmanin sevincini yasarsiniz. Zaten tatilde oldugunuzdan bu kitaplara cok ihtiyaciniz vardir. "Artik canim sikilmayacak" deyip keyiflenirsiniz. En cok merak ettiginizi alip sezlonga uzanirsiniz.
Kapi calar...
Kapiya kosarsiniz. Yillardir görmediginiz bir dost gelmistir.
Sevinirsiniz. Sohbetleriniz saatler boyu hatta bütün gün sürer.
"Yasamak ne guzel" dersiniz icinizden. Hele böyle dostlar varken.
Kapi calar...
Dürbünden bakarsiniz. Kimseyi göremezsiniz. Dönüp yeniden koltuga gömülürsünüz. Bir daha calar. Bakarsiniz, yine kimse yok. Tam o sirada bir daha calinca kapiyi acarsiniz. Komsunuzun oglu elindeki sopayla zile uzanmakta. Meger tuzlari bitmis.
Iceriden tuz getirirken kendi kendinize söylenirsiniz.
"Elbette göremem. Keratanin boyu bir metre!" Bu kücük hadise neselendiriverir ortaligi.
Kapi calar...
Düsüp bayilacak kadar sasirirsiniz. Askerdeki oglunuz haber vermeden izne cikmistir. "Oglum benim..." diye hasretle
kucaklarken gözyaslarinizi zaptedemezsiniz. Mutlulugunuz oglunuzun izni kadar uzar.
Kapinin her calisinda sanki mutluluga kosmaktasiniz. Huzur tüter gözlerinizden. Her sessizlikte kulaklariniz zil sesi
arar.
Ve kapi calmaz...
O gün en büyük misafiriniz gelir. Adeta kapiyi kirmistir.
Alip gider sizi, sasirirsiniz.
"Niye haber vermedi?" diye icinizden gecirirken "Dogdugundan beri zile basmaktayim" der.
Bir seyler söylemek istersiniz o an.
Ama o andan sonra diliniz dönmez.
Olüm sessiz sedasiz gelivermistir...
Sabahin erken saatlerinde. Acarsiniz. Sütcünüzdür gelen.
Sütcünün litreliginden kabiniza dökülen beyazlikta sabahin güzelligine kavusursunuz. Gözünüzde piril piril bir sabah kahvaltisi canlanir. Icinizden "Bugün kahvaltiyi bahcede yapalim" diye gecirirsiniz.
Kapi calar...
Gelen postacidir. Kucaginda büyükce bir paket. Uzattigi kagida imza atarsiniz. Daha önceden ismarladiginiz kitaplara
kavusmanin sevincini yasarsiniz. Zaten tatilde oldugunuzdan bu kitaplara cok ihtiyaciniz vardir. "Artik canim sikilmayacak" deyip keyiflenirsiniz. En cok merak ettiginizi alip sezlonga uzanirsiniz.
Kapi calar...
Kapiya kosarsiniz. Yillardir görmediginiz bir dost gelmistir.
Sevinirsiniz. Sohbetleriniz saatler boyu hatta bütün gün sürer.
"Yasamak ne guzel" dersiniz icinizden. Hele böyle dostlar varken.
Kapi calar...
Dürbünden bakarsiniz. Kimseyi göremezsiniz. Dönüp yeniden koltuga gömülürsünüz. Bir daha calar. Bakarsiniz, yine kimse yok. Tam o sirada bir daha calinca kapiyi acarsiniz. Komsunuzun oglu elindeki sopayla zile uzanmakta. Meger tuzlari bitmis.
Iceriden tuz getirirken kendi kendinize söylenirsiniz.
"Elbette göremem. Keratanin boyu bir metre!" Bu kücük hadise neselendiriverir ortaligi.
Kapi calar...
Düsüp bayilacak kadar sasirirsiniz. Askerdeki oglunuz haber vermeden izne cikmistir. "Oglum benim..." diye hasretle
kucaklarken gözyaslarinizi zaptedemezsiniz. Mutlulugunuz oglunuzun izni kadar uzar.
Kapinin her calisinda sanki mutluluga kosmaktasiniz. Huzur tüter gözlerinizden. Her sessizlikte kulaklariniz zil sesi
arar.
Ve kapi calmaz...
O gün en büyük misafiriniz gelir. Adeta kapiyi kirmistir.
Alip gider sizi, sasirirsiniz.
"Niye haber vermedi?" diye icinizden gecirirken "Dogdugundan beri zile basmaktayim" der.
Bir seyler söylemek istersiniz o an.
Ama o andan sonra diliniz dönmez.
Olüm sessiz sedasiz gelivermistir...