- 12 Temmuz 2006
- 35.047
- 30.494
- 61
Tarihi yarımadaya yayılmış asırlık bir çınara benzer Kapalıçarşı. Yangınlar ve depremlerle defalarca harap olmuş ancak her defasında dirilmesini bilmiştir. Bugün devasa alış veriş merkezleriyle rekabet etmeye çalışan çarşı, bir çekim merkezi olmayı sürdürüyor.
Mimarisi, kapladığı devasa alan, dükkanlarının sayısı ve etkileyici atmosferiyle pek çok Doğu ülkesinde karşımıza çıkan çarşıların ilham kaynağıdır Kapalıçarşı. Nuruosmaniye ile Beyazıt’ı birbirine bağlayan iki ana kapı ve onlarca ara sokaktan oluşan İstanbul’un bu 4 asırlık çarşısı, yerli ve yabancı turistler için her zaman çekim merkezi olmayı sürdürüyor.
Işıl ışıl devasa bir labirenti andırır Kapalıçarşı. Yönlendirme levhaları vardır ama yolunuzu kaybetmeniz içten bile değildir. Günümüzde kuyumcularla ve halıcılarla özdeşleşen, canlılığını hiç kaybetmeyen çarşının imajı aslında turistlerin nezrinde pek de iyi değildir. Bazı esnafların turistlere “yolunacak kaz” muamelesi yapması bunda en önemli etken kuşkusuz. Hatta bu konu turistlerin şehir rehberlerine kadar girmekte, Kapalıçarşı’dan alış veriş yapmamaları konusunda uyarılmaktadırlar. Birbiri ardına açılan modern alış veriş merkezleri de çarşının kan kaybetme nedenlerinden biridir. Tüm bunlara karşın Kapalıçarşı günün her saatinde hareketli ve kalabalıktır. Esnaf, kimisi alış veriş çoğuysa dolaşmak için gelen ziyaretçileri ısrarlı olarak kendi mağazasına çekmeye çalışır. Türkiye’de elde imal edilen ve ihracatı yapılan hemen her şeyi bulmak mümkündür. El halıları, mücevherler, gümüşten yapılmış eserler, bakır, bronz hediyelik, dekoratif eşyalar, seramik, deri ürünleri ve Türkiye hatıraları, kısacası geleneksel Türk sanatının en güzel örneklerini zengin bir koleksiyon içinde bulmak mümkündür. Zaman içinde dükkanların büyük bölümü fonksiyon değişikliğine uğramıştır. Örneğin yorgancılar, terlikçiler, fesçiler gibi meslek grupları sadece sokak ismi olarak hatırlarda kalmıştır.
Doğu’yla Batı’nın Buluştuğu Çarşı
Bugün büyük bölümü kuyumcu ve halıcı dükkanlarından oluşan bu devasa çarşıyı oluşturan iki önemli bölüm bulunuyor: İç bedesten ve yeni bedesten. Fatih döneminde inşa edilen iç bedesten, cevahir bedesteni olarak da anılır, iki dizi kalın ayağı bağlayan tuğla kemerlere oturan on beş kubbeyle örtülü, büyük kâgir bir çarşıdır ve yapını çekirdeğini oluşturur. İç bedestenden Doğu’ya doğru ilerlediğinizde, yeni bedesten çıkar karşınıza. İşte burası Osmanlı’nın ilk anıtsal yapılarından biridir ve sandal bedesteni diye de anılır. Nedeni, “sandal” diye tabir edilen değerli kumaşların burada dokunuyor olmasıdır. Yazılı kaynaklara bakılırsa bu iki yapının çevresindeki ahşap dükkânlar ve aralarındaki yollar kâgir tonozlarla örtülüp, yan sokaklar da kapatılarak birleştirilmiş. Bu birleşmeyle çarşının kapasitesi artmış. İki bedestenle birlikte toplam 4 bin 399 dükkân, 2 bin 195 dolap, 1 han, 1 cami, 10 mescit, 16 çeşme, 2 şadırvan, 1 sebil, 1 kuyu, 1 türbe ve değişik esnaf gruplarının yer aldığı 24 han ortaya çıkmış. Çarşı, 1701-1702 yıllarında büyük bir yangınla tahrip olmuş. Ancak hemen ardından dükkanlar kâgir tonozlarla örtülerek yeniden inşa edilmiş. Büyük 1894 Depremi ise çarşıya ağır bir darbe vurmuş. Yıkılan yerler, Sultan II. Abdülhamit tarafından onarılmış. Yangınlar çarşının peşini hiç bırakmaz. Bu kez de 1943 ve 1954 yıllarında yangınlar olur, kapsamlı bir onarım ancak 1980’den sonra gerçekleşir. Bu sayede kalem işleri yeniden elden geçirilir. Çarşı içinde esnafına ait duvarlar boyunca dolap ya da sandık denen odalar yer alır. Bunun nedeniyse, eskiden devlet önde gelenlerinin ve zenginlerin değerli eşyasını ve paralarını buralarda saklanmasıdır. Doğu’nun bu en büyük çarşısının doğal olarak pek çok pek çok girişi ve kapısı bulunuyor. Kapılar, hala eski adlarıyla anılıyor; kuzeye bakanı Sahaflar, güneyi Takkeciler, doğudaki Kuyumcular ve batıya açılanı ise Zenneciler olarak…
Kapalıçarşı edebiyata, sanata defalarca konu olmuştur. Orhan Veli’nin “Kapalıçarşı” adlı unutulmaz dizeleri, bu çarşıyı belki de en iyi ifade eden dizelerdir. Eminim tekrar tekrar görmüş olsanız bile bu şiiri okuduğunu da çarşının kokusu ve otantik dokusu gözünüzün önüne gelecek ve sizi kendine buyur edecektir
Mimarisi, kapladığı devasa alan, dükkanlarının sayısı ve etkileyici atmosferiyle pek çok Doğu ülkesinde karşımıza çıkan çarşıların ilham kaynağıdır Kapalıçarşı. Nuruosmaniye ile Beyazıt’ı birbirine bağlayan iki ana kapı ve onlarca ara sokaktan oluşan İstanbul’un bu 4 asırlık çarşısı, yerli ve yabancı turistler için her zaman çekim merkezi olmayı sürdürüyor.
Işıl ışıl devasa bir labirenti andırır Kapalıçarşı. Yönlendirme levhaları vardır ama yolunuzu kaybetmeniz içten bile değildir. Günümüzde kuyumcularla ve halıcılarla özdeşleşen, canlılığını hiç kaybetmeyen çarşının imajı aslında turistlerin nezrinde pek de iyi değildir. Bazı esnafların turistlere “yolunacak kaz” muamelesi yapması bunda en önemli etken kuşkusuz. Hatta bu konu turistlerin şehir rehberlerine kadar girmekte, Kapalıçarşı’dan alış veriş yapmamaları konusunda uyarılmaktadırlar. Birbiri ardına açılan modern alış veriş merkezleri de çarşının kan kaybetme nedenlerinden biridir. Tüm bunlara karşın Kapalıçarşı günün her saatinde hareketli ve kalabalıktır. Esnaf, kimisi alış veriş çoğuysa dolaşmak için gelen ziyaretçileri ısrarlı olarak kendi mağazasına çekmeye çalışır. Türkiye’de elde imal edilen ve ihracatı yapılan hemen her şeyi bulmak mümkündür. El halıları, mücevherler, gümüşten yapılmış eserler, bakır, bronz hediyelik, dekoratif eşyalar, seramik, deri ürünleri ve Türkiye hatıraları, kısacası geleneksel Türk sanatının en güzel örneklerini zengin bir koleksiyon içinde bulmak mümkündür. Zaman içinde dükkanların büyük bölümü fonksiyon değişikliğine uğramıştır. Örneğin yorgancılar, terlikçiler, fesçiler gibi meslek grupları sadece sokak ismi olarak hatırlarda kalmıştır.
Doğu’yla Batı’nın Buluştuğu Çarşı
Bugün büyük bölümü kuyumcu ve halıcı dükkanlarından oluşan bu devasa çarşıyı oluşturan iki önemli bölüm bulunuyor: İç bedesten ve yeni bedesten. Fatih döneminde inşa edilen iç bedesten, cevahir bedesteni olarak da anılır, iki dizi kalın ayağı bağlayan tuğla kemerlere oturan on beş kubbeyle örtülü, büyük kâgir bir çarşıdır ve yapını çekirdeğini oluşturur. İç bedestenden Doğu’ya doğru ilerlediğinizde, yeni bedesten çıkar karşınıza. İşte burası Osmanlı’nın ilk anıtsal yapılarından biridir ve sandal bedesteni diye de anılır. Nedeni, “sandal” diye tabir edilen değerli kumaşların burada dokunuyor olmasıdır. Yazılı kaynaklara bakılırsa bu iki yapının çevresindeki ahşap dükkânlar ve aralarındaki yollar kâgir tonozlarla örtülüp, yan sokaklar da kapatılarak birleştirilmiş. Bu birleşmeyle çarşının kapasitesi artmış. İki bedestenle birlikte toplam 4 bin 399 dükkân, 2 bin 195 dolap, 1 han, 1 cami, 10 mescit, 16 çeşme, 2 şadırvan, 1 sebil, 1 kuyu, 1 türbe ve değişik esnaf gruplarının yer aldığı 24 han ortaya çıkmış. Çarşı, 1701-1702 yıllarında büyük bir yangınla tahrip olmuş. Ancak hemen ardından dükkanlar kâgir tonozlarla örtülerek yeniden inşa edilmiş. Büyük 1894 Depremi ise çarşıya ağır bir darbe vurmuş. Yıkılan yerler, Sultan II. Abdülhamit tarafından onarılmış. Yangınlar çarşının peşini hiç bırakmaz. Bu kez de 1943 ve 1954 yıllarında yangınlar olur, kapsamlı bir onarım ancak 1980’den sonra gerçekleşir. Bu sayede kalem işleri yeniden elden geçirilir. Çarşı içinde esnafına ait duvarlar boyunca dolap ya da sandık denen odalar yer alır. Bunun nedeniyse, eskiden devlet önde gelenlerinin ve zenginlerin değerli eşyasını ve paralarını buralarda saklanmasıdır. Doğu’nun bu en büyük çarşısının doğal olarak pek çok pek çok girişi ve kapısı bulunuyor. Kapılar, hala eski adlarıyla anılıyor; kuzeye bakanı Sahaflar, güneyi Takkeciler, doğudaki Kuyumcular ve batıya açılanı ise Zenneciler olarak…
Kapalıçarşı edebiyata, sanata defalarca konu olmuştur. Orhan Veli’nin “Kapalıçarşı” adlı unutulmaz dizeleri, bu çarşıyı belki de en iyi ifade eden dizelerdir. Eminim tekrar tekrar görmüş olsanız bile bu şiiri okuduğunu da çarşının kokusu ve otantik dokusu gözünüzün önüne gelecek ve sizi kendine buyur edecektir