Bebekliğinden beri bir şeyi var oğlumun deli gibi inandığı. Unutmak istedikleri, unutturmak istedikleri veya olmamış saymak istediği konularda kullandığı bir komut bu. “Kafanı salla unut” durumu…
Muhtemelen bir durumu kurtarmak için ben uydurdum. Ama hayatımızda sıradan bir değer artık, bolca kullanıyoruz. Canımız neyi istemezse kafamızı sallıyoruz ve unutuyoruz. Küslüklerimizi, kızmalarımızı, oyun-bozanlıkları, şımarıklıkları...
Emo ne gibi durumlarda kullanıyor bu durumu derseniz eğer?
Saklambaç oynuyoruz mesela dün gece. Ben ebe oluyorum. Sayıyorum. Sobeliyor, sobelemiyor bir şey oluyor sıra ona geçiyor. O ebe oluyor. Ben tabii evin temizlik köşeleri, ıvır zıvır dolapları dahil heryeri iyi bildiğim için şahane bir saklanma yeri buluyorum. Koltuk altı, masa altı, duvar arkası, dolap içi gibi olmayan, 6 yaş üzeri bir tecrübe ile bulunan özel yerler bunlar. Sır alanlar. Arıyor, arıyor, arıyor beni. Yukarı çıkıyor bakmaya ben zıplıyorum. Hem bozuluyor. Hem de saygı duyuyor. Gözlerinde hayran bir bakış ile “anneee nereye saklandın yine?” diye soruyor.
“Gel göstereyim” diyorum, elimi sıkı sıkı tutup geliyor. Evin içinde nereye gidebilirim ki? Hiçbir yere. Bir ormanda saklambaç oynasak nereye kaybolarım ki onu bırakıp. Cevap yine aynı: “hiçbiryere”
O el beni sıkı sıkı tutuyor. Toplasan 10 adım yürüyerek salondan teyzesinin odasına gidiyoruz. Ayakkabı dolabı ile gardorap arasında, ütü masasının konduğu aralığa girdiğimi gösteriyorum. Gözler çakmak çakmak beni izliyor. Sanki dünyanın yedi harikasından daha olağanüstü bir şey gösteriyorum, sanki bir roket ile fırlamışız, uzaklardan dünyayı izliyoruz. Bakış aynen bu şekil. Fısıldayarak “harikaaaa” diyor bana. Dudaklar her şaşırdığınında olduğu gibi, dışarı fırlamış gibi “harikaaa” diyor.
“Beğendin mi?” diyorum “süperrrr anne” diyor ve hemen ekliyor. “Şimdi kafanı salla ve unut!”
Ben kafamı sallıyorum, unutuyorum. Sıra bende ya, ebe şimdi de ben oluyorum. Benim minik adamım koşarak o yere gidiyor. Heyecan içinde koşan, nefes nefese kalan bir köpek gibi gülmemek için kendini zor tutuyor.
Milyon tane insanın içine soksanız bizi, gözümüzü de kapasanız, bu nefesi bulur ya bir anne…
Ben bulamıyorum...
Çünkü saklambaç oynuyorum. Çevresinden dolaşıyorum. Her yere bakıyorum. Kafamı sallayıp unuttum ya… Onu bulamıyorum.
O minik ayaklar ben uzaklaştığım anda koşarak yerinden çıkıyor.
Dil dışarı fırlıyor.
Benim heyecanlı minik köpeğim bir duvara yapışıyor.
“Sobeeee” diye bağırıyor.
İşte o an dünyalar onun oluyor…
O an;
Oğlum için, yerlerde yuvarlanıyorum. “Tühh beee yine yaptın” diye ağlama numarası yapıyorum.
Ama içimden şükrediyorum.
Yıl 2008. Çocuklar arsız. Çocuklar mutsuz. Çocuklar anne ve babalarının hırslarına oyuncak olmuş. Çocuklar çaresiz. Çocuklar daha çocuk yaşta yetişmiş bilmiş olmuş.
Burada, karşımda, 6 yaşını iki ay önce bitirmiş bir minik adam var.
Canı acıyınca “anne öp” diye yarasını gösteriyor, meleklerin varlığına inanıyor, ay dedeyi çok seviyor ve unutmak için “kafanı salla unut” diye bir olayın varlığını devam ettiriyor…
İnsanları ve bazı çocukları gördükçe korkuyorum. Bugün size “ne olur çocuklarınızın çocukluklarını yaşama haklarını kendi eksiklerinizi onların üzerinde tamamlamaya çalışarak ellerinden almayın” diyorum. Her çocuk anne ve babasından daha şanslı olarak doğuyor.
İnanın bu konuda bana ve lütfen “kafalarını sallayıp unutmak isteyecekleri” baskıcı bir çocukluk yaşatmayın onlara…
Kalın sağlıkla…
alıntıMuhtemelen bir durumu kurtarmak için ben uydurdum. Ama hayatımızda sıradan bir değer artık, bolca kullanıyoruz. Canımız neyi istemezse kafamızı sallıyoruz ve unutuyoruz. Küslüklerimizi, kızmalarımızı, oyun-bozanlıkları, şımarıklıkları...
Emo ne gibi durumlarda kullanıyor bu durumu derseniz eğer?
Saklambaç oynuyoruz mesela dün gece. Ben ebe oluyorum. Sayıyorum. Sobeliyor, sobelemiyor bir şey oluyor sıra ona geçiyor. O ebe oluyor. Ben tabii evin temizlik köşeleri, ıvır zıvır dolapları dahil heryeri iyi bildiğim için şahane bir saklanma yeri buluyorum. Koltuk altı, masa altı, duvar arkası, dolap içi gibi olmayan, 6 yaş üzeri bir tecrübe ile bulunan özel yerler bunlar. Sır alanlar. Arıyor, arıyor, arıyor beni. Yukarı çıkıyor bakmaya ben zıplıyorum. Hem bozuluyor. Hem de saygı duyuyor. Gözlerinde hayran bir bakış ile “anneee nereye saklandın yine?” diye soruyor.
“Gel göstereyim” diyorum, elimi sıkı sıkı tutup geliyor. Evin içinde nereye gidebilirim ki? Hiçbir yere. Bir ormanda saklambaç oynasak nereye kaybolarım ki onu bırakıp. Cevap yine aynı: “hiçbiryere”
O el beni sıkı sıkı tutuyor. Toplasan 10 adım yürüyerek salondan teyzesinin odasına gidiyoruz. Ayakkabı dolabı ile gardorap arasında, ütü masasının konduğu aralığa girdiğimi gösteriyorum. Gözler çakmak çakmak beni izliyor. Sanki dünyanın yedi harikasından daha olağanüstü bir şey gösteriyorum, sanki bir roket ile fırlamışız, uzaklardan dünyayı izliyoruz. Bakış aynen bu şekil. Fısıldayarak “harikaaaa” diyor bana. Dudaklar her şaşırdığınında olduğu gibi, dışarı fırlamış gibi “harikaaa” diyor.
“Beğendin mi?” diyorum “süperrrr anne” diyor ve hemen ekliyor. “Şimdi kafanı salla ve unut!”
Ben kafamı sallıyorum, unutuyorum. Sıra bende ya, ebe şimdi de ben oluyorum. Benim minik adamım koşarak o yere gidiyor. Heyecan içinde koşan, nefes nefese kalan bir köpek gibi gülmemek için kendini zor tutuyor.
Milyon tane insanın içine soksanız bizi, gözümüzü de kapasanız, bu nefesi bulur ya bir anne…
Ben bulamıyorum...
Çünkü saklambaç oynuyorum. Çevresinden dolaşıyorum. Her yere bakıyorum. Kafamı sallayıp unuttum ya… Onu bulamıyorum.
O minik ayaklar ben uzaklaştığım anda koşarak yerinden çıkıyor.
Dil dışarı fırlıyor.
Benim heyecanlı minik köpeğim bir duvara yapışıyor.
“Sobeeee” diye bağırıyor.
İşte o an dünyalar onun oluyor…
O an;
Oğlum için, yerlerde yuvarlanıyorum. “Tühh beee yine yaptın” diye ağlama numarası yapıyorum.
Ama içimden şükrediyorum.
Yıl 2008. Çocuklar arsız. Çocuklar mutsuz. Çocuklar anne ve babalarının hırslarına oyuncak olmuş. Çocuklar çaresiz. Çocuklar daha çocuk yaşta yetişmiş bilmiş olmuş.
Burada, karşımda, 6 yaşını iki ay önce bitirmiş bir minik adam var.
Canı acıyınca “anne öp” diye yarasını gösteriyor, meleklerin varlığına inanıyor, ay dedeyi çok seviyor ve unutmak için “kafanı salla unut” diye bir olayın varlığını devam ettiriyor…
İnsanları ve bazı çocukları gördükçe korkuyorum. Bugün size “ne olur çocuklarınızın çocukluklarını yaşama haklarını kendi eksiklerinizi onların üzerinde tamamlamaya çalışarak ellerinden almayın” diyorum. Her çocuk anne ve babasından daha şanslı olarak doğuyor.
İnanın bu konuda bana ve lütfen “kafalarını sallayıp unutmak isteyecekleri” baskıcı bir çocukluk yaşatmayın onlara…
Kalın sağlıkla…
Son düzenleyen: Moderatör: