AKPnin muhafazakar demokrat yaklaşımı her gün yeni bir söylemle cinsiyet ayrımcılığını körüklerken, kadınların bedenlerine ve yaşamlarına yönelik şiddet de artıyor.
Son olarak, aynı kampüs içerisinde farklı binalardan oluşan karma öğrenci yurtlarının ayrılması, Kızlı erkekli aynı evlerde kalıyorlar söylemlerinin ardından öğrenci evlerine yapılan baskınlar, regl düzenleyici olarak alınan doğum kontrol haplarının veya kist ilaçlarının dahi mercek altına alınarak genç kadınların zorunlu gebelik testine tabi tutulması ve ailelere ispiyonculukla toplum yaşamına yapılan müdahale kendisini; taciz, tecavüz, cinayet, toplumsal baskı olarak kadın kimliği üzerinde yoğun olarak hissettiriyor.
Fiziksel, psikolojik ve sosyolojik şiddet karşısında var olma savaşı veren kadın, sendikasız, sigortasız, düşük ücrete çalışmaya mahkum ediliyor. AKP, 11 yıllık iktidarı boyunca yavaş yavaş hayata geçirdiği kadın düşmanı politikalarıyla kadını ya eve ya da kölelik koşullarında çalışmaya hapsediyor. Aile içi şiddet, cinsiyet eşitliği ve kadının toplumsal yaşama katılımı konusunda uluslararası sözleşmeler, çıkarılan yasalar ise ya uygulanmıyor ya da yukarıdaki yaklaşıma hizmet eder hale dönüşüyor. Her türlü şiddetin sonuçları ise rakamlarla oynanarak ya da Şu kadar kadına meslek edindirdik şeklinde makyajlanarak sunuluyor.
BAKANLIK GERÇEĞİ GİZLİYOR
İçişleri Bakanlığının kasım ayı başında yaptığı açıklamaya göre; 1 Ocak - 31 Ekim 2013 tarihleri arasında 73 kadın aile içi şiddet sonucu hayatını kaybetti. Öldürülen kadınlardan 11i Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında tedbir kararı altındaydı. Yani koruma altında öldürüldü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun basına yansıyan haberlerden derlediği verilere göre ise aynı dönemde yani 10 aylık sürede toplam 189 kadın, şiddet sonucu hayatını kaybetti. Platform, Bakanlığın, sevgili, nişanlı ve eski eş tarafından işlenen cinayetlerin aile içi sayılmadığı için verilere eklenmediğini, böylelikle de gerçek sayının gizlendiğini söylüyor. Bir başka örnek ise 2012 yılında yaşandı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2012 yılında 155 kadının aile içi şiddet sonucu öldüğünü açıkladı. Ancak sadece basına çıkan haberlerde bu sayı 210du.
İZMİRDE 10 AYDA 19 KADIN CİNAYETİ
Kadına yönelik şiddet ve kadın bedeni üzerindeki sömürüyü olabildiğince gizlemek için her türlü istatistiki bilgi, üzerinde oynanarak sunuluyor. Ancak hem titizlikle yapılan bazı çalışmalar hem de topluma yansıması kadına yönelik şiddetin giderek arttığını, üstelik şiddetin, eğitim seviyesinin yüksek olduğu metropollerde çok daha fazla olduğunu ortaya koyuyor. Bu şehirlerden biri de İzmir. Yaklaşık 4 milyonluk nüfusa sahip İzmir, o dillerden düşmeyen çağdaş ve modern yüzünün altında kadına yönelik şiddetin en çok yaşandığı iller sıralamasında 1 Ocak - 31 Ekim tarihleri arasında işlenen 20 kadın cinayeti ve 1491 kadın hakkında verilen koruma kararıyla ilk sıralarda yer alıyor.
NÜFUS 4 MİLYON, SIĞINMA EVİ KAPASİTESİ 240
4 milyonluk nüfusa sahip İzmirde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlüğüne bağlı 2, Büyükşehir Belediyesine bağlı 1, ilçe belediyelerine bağlı 5 olmak üzere 8 kadın sığınma evi bulunuyor. Toplam 240 yatak kapasiteli sığınma evlerinde şuan kalan sayısı ise 130-140 arası değişiyor. İlçe belediyelerinden sadece Karşıyaka Belediyesinin mahallelerde Kadın Danışma Merkezleri (6 adet) bulunuyor. Diğer belediyelerin danışma merkezleri, belediye binaları ya da ilçe merkezlerinde yer alıyor. Nüfus, kadın cinayetleri, kadına yönelik diğer şiddet türleri (taciz, tecavüz, dayak) düşünüldüğünde bu oranlar kuşkusuz yetersiz. Üstelik yasaya göre nüfusu 100 binin üzerinde çok sayıda belediye var, kadın sığınma evi açması gereken. Yine de İzmir, sığınma evleri bakımından diğer illerden daha iyi durumda diyebiliriz. Zira ülkemizde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı 89, belediyelere bağlı 32, STKlere bağlı 1 olmak üzere 122 kadın sığınma evi var. Toplam kapasite ise 2 bin 190.
ŞİDDETTE MUHAFAZAKAR SÖYLEMLERİN ROLÜ BÜYÜK
İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırma Merkezi Sorumlusu Av. Ayşegül Altınbaş ile kadına yönelik şiddette yaşanan artış, nedenleri, koruma tedbirleri, bakanlık ve yerel yönetimlerin sorumluluklarını konuştuk. Kadın Statüsü Genel Müdürlüğünün yaptığı açıklamalar ve Baroya yapılan başvurulara göre kadına yönelik şiddetin arttığını söyleyen Av. Altınbaş, Arttığı gibi tuhaf şekilde vahşileştiğini düşünüyorum. Türk Ceza Kanununda işkencenin insan eliyle yapılanına suç olarak eziyet deriz. Kadına yönelik şiddetin sistematik bir eziyet etmeye dönüştüğü görülüyor. Tabii bunda muhafazakar söylemler ve toplum baskısının rolü büyük dedi. Av. Altınbaş, şunları söyledi; Cinsel ayrımcılık açısından kadın başka bir şeye indirgendi. Bu indirgemeye göre kadının var olması bile erkeklerin nefsini uyandırmaya yeter; bu yüzden kapatılması, saklanması, gizlenmesi ve toplum içinde dolaşmasının sınırlandırılması gerekiyor. Erkekler ise karşı cinse, hatta karşı cinse demeyeyim her şeye nefsi uyanan bir mahluk olarak tanımlanıyor. Bu yeni tanımlamalara prim vermemek gerekiyor. Hukuk denilen şey bir devlet yapılanmasında esas tutulacak evrensel, ortak, iyi değerlerdir. Her şeyde İslamın referans alınması, o değerlerin ortaya sürülmesi ve buna dayalı devlet rejimi kabul edilemez. Başbakan kızlı erkekli evlerde kalınamaz diyor, ardından bir vali talimattır diyor, diğeri çıkıp evleri basıyor. Hukuk tanımaz bir durum yaşıyoruz.
KADINLAR NE DİYOR?
Görüşlerine başvurduğumuz İzmirli kadınların neredeyse tamamı, taciz, tecavüz, cinayetlere karşı çalışmaların yerelleşmesi gerektiğini söyleyerek, sorunun koruma önlemleriyle çözülemeyeceğine, bir yaklaşım sorunu olduğuna vurgu yapıyor. Yaklaşan yerel seçimlerde tercihlerini kadına karşı şiddetle mücadele eden siyasetçilerden yana kullanacaklarını dile getiren kadınlar, taleplerini sıraladı, tüm kadınları birlikte mücadeleye çağırıyor. Pek çok ilde olduğu gibi İzmirde de kadınlar 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Gününde alanlarda olacak.
İşte kadına yönelik şiddet, çözüm önerileri ve yaklaşan yerel seçimler üzerine İzmirli kadınların görüşleri;
Nuran Özkan (Emekli): Kadına yönelik şiddeti her alanda yaşıyoruz. Koca, baba dayağından taciz, tecavüz ve cinsiyet ayrımcılığına kadar, evde okulda, sokakta, işyerlerinde medyada. Mesela en son kızlı erkekli ev açıklamalarıyla yaşadık. Bu tip açıklamalar kadına yönelik şiddeti doğuruyor ki hemen arkasından çocukların evleri basıldı. AKP, bir yandan namus bekçiliği yaparken diğer yandan 4 kadınla evliliği meşru görüyor, tecavüzcüleri koruyor. Kadınlar koruma talebi istediğinde karşılık bulamıyor, bulanlar da korunmuyor. Kadının bir birey olarak görülmesini ve baskıların kaldırılmasını istiyoruz. En büyük talebimiz hükümetin, kadınların üzerinden elini çekmesi. Kadına yönelik şiddet ile ilgili yerel yönetimlerin bize ulaşan bir çalışması yok. Çevremden de duymadım. Mahallelere kreş açılmalı ve ücretsiz olmalı. Sadece çalışan kadınlar değil evde olan kadınlar da yararlanmalı. Ayrıca şiddet gören kadınların başvurabileceği, bilgi alabileceği merkezler olmalı mahallelerde. Kadına şiddet konusu ve cinsiyet eşitsizliği benim için önemli bir konu dolayısıyla bu alanda çözüm üretebilecek adaylar önceliğim olacak. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Gününde de bu taleplerimizi dile getireceğiz.
Zübeyde Gökdemir (Ev Kadını): Kadına yönelik şiddetle mücadele için bence en önemli şey eğitim. Kadınların şiddetle mücadele konusunda eğitilmesi gerekiyor. Bunun dışında belediyeler işçi alımlarında kadına öncelik tanımalı, kadına iş alanları yaratılmalı. Bu yaşa gelmişiz vasfımız yok. Üretim sürecine katılırsak kendimizi daha güçlü hisseder ve şiddetle mücadele edebiliriz. Kadınların korunması için sığınma evlerinin sayısının artırılması gerekiyor. Şiddet gören çoğu kadın çözümsüzlüğe düştüğü için şiddet görmeyi kabulleniyor. Kadınlar işsiz olunca eşlerine bağımlı oluyor, iş alanı olsa baskıya boyun eğmez. İstatistikler ne gösteriyor bilmiyorum ama ekonomik bağımsızlığı olmayanlar şiddeti sineye çekiyor. Bu durumun yaşanmaması için kadının üretime katılması gerekir. Kreşler bu yüzden önemli. Kendimden örnek verirsem, köyden geldim, çocuklarımı bırakıp çalışamadım. Vasıfsızdım, çalışsam da kazandığım para çocuklarıma baktırmaya yetmezdi o yüzden çalışamadım. Ücretsiz kreşler olsa, kadınların eğitimi sağlansa ve bir vasıf edinseler her türlü şiddete çok daha kolay karşı gelir. Kadına yönelik şiddet ve cinsiyet eşitliği konusunda aday ve partilerin geçmiş pratiği önemli, seçim yaparken bu konulara ayrıca önem vereceğiz.
Saadet Kılıç (Ev Kadını): Kadına karşı şiddette bence işsizlik çok önemli; işsizlik ve yoksulluk yüzünden psikolojisi bozulan en ufak bir sorun karşısında cinnet geçirip ya eşini, ya sevgilisini ya da annesini dövüyor, öldürüyor. Ekonomik nedenlerin çok fazla etkisi var. Ayrıca kadına yönelik şiddet bir zihniyet sorunu ve bu zihniyet, 3 çocuk doğurun, kızılı erkekli evde kalıyorlar gibi söylemlerle yeniden ve daha geriden yaratılıyor. Kayınvalide yok, anne yok baba yok akraba yok. Çocuklarımı teslim edip çalışacak imkanım olmadı. Ev hanımı olarak kaldım. Çalışmayı istediğim halde çocuklarımı bırakamadım. Bakıcı tutsam alacağım parayı bakıcıya vereceğim. Üstelik çoğu kişiyi sigortasız çalıştırıyorlar. O yüzden çalışamadım düzgün bir yere çocuklarımı bırakabilseydim, çalışabilirdim. Kreşler yaygın olsaydı böyle olmazdı. Ne şiddet doğardı ne de kadın mağdur olurdu. Bakım evleri, huzur evleri, kreşler, kadın sığınma evleri artırılmalı. Kadın olarak seçimlerde tercihimiz bu yönde olacak.
Yelda Balkış (Kuaför): Üç çocuk yap, çocuk başına şu kadar para diyorlar. Kadını aşağılıyorlar, bu da bir şiddet bana göre. Sen çocuk yapmaktan başka bir işe yaramazsın demek istiyorlar. Kadınlar boşanamıyor bile, gözü mor, bacağı kırık ama hakim tanık istiyor. Boşanmak istiyorsun 45 gün sonraya gün veriyor. Bu kadın nereye gitsin.
TÜRKİYEDE YILLARA GÖRE KADIN CİNAYETİ SAYISI
2008: 80
2009: 109
2010: 180
2011: 121
2012: 210
2013: 189 (İlk 10 ayda)
Nuray Öztürk
evrensel