- 20 Kasım 2006
- 1.098
- 26
Dünyadaki en akıllı canlı varlık olan insan türünün, iki cinsinden biri olarak var olan kadın; ilk kadından bu güne kadar zihinsel, ruhsal ve sosyal önemli değişimler geçirmiş ve günümüz dünyasında farklı yaşam rollerini üstlenen bir varlık haline gelmiştir.
Öncelikle kadının temel rollerine bakarsak, bunlar; doğurganlık başta olmak üzere ‘cinsel rolü’ ve dünyaya getirdiği çocuğunu koruma, besleme ve bakımını içeren ‘annelik rolü’dür. Bu temel roller aynı zamanda kadının içgüdüsel olarak sahip olduğu rolleridir, yani sonradan öğrenmeyle veya tercih edilerek alınan roller değildir. Bu rolleri üstlenmeyen veya yadsıyan, reddeden kadında fiziksel ve ruhsal sorunlar yaşanma olasılığı çok yüksektir.
Yani anlaşılacağı üzere kadının doğal içgüdüsel yönelimle sahip olduğu rolleri vardır ve bu rollerin gerçekleşmemesi kadında sorunlara yol açar.
Bu temel rollerin üzerine eklenmiş olanlar ise; ‘eş rolü’, sonra eş ve çocuktan oluşan ailenin barındığı mekanın, bakım ve işlerini (ev işleri dediğimiz işler) içeren ‘ev kadını rolü’, sonra da bizim sosyo-kültürel yapımız ve benzeri toplumlardaki ‘gelin rolü’dür. Bu roller de içgüdüsel olmasa da evlenen her kadın için hemen hemen kaçınılmaz rollerdir.
Ancak bunlarla da bitmiyor tabi. Günümüz kadını artık iyi bir eğitim almak, istediği bir mesleğe sahip olmak veya ilgi ve becerisi olan herhangi bir alanda çalışmak, iş yaşamının içinde olmak istiyor, yani ‘çalışan kadın rolü’ yukarıdakilere ekleniyor. Bu rol sadece kadının istemesiyle değil tabi, bazen zorunluluklar nedeniyle de üstlenilebilen bir rol.
Tüm bu rollerin dışında bir de sosyal roller var; komşuluk rolü, bir dernek, vakıf, veya farklı bir toplumsal oluşumun dahilinde alınan roller vs. Bunlar da çoğunlukla bir zorunluluk olmayan, tercihe ve ilgilere bağlı olarak üstlenilen rolleri kadının.
Kadının rollerini kısaca özetlemiş olduk. Her kadın tabi ki bu rollerin hepsini üstlenmiyor; farklı tercihlere, farklı önceliklere, farklı düzeylere ve farklı rollere sahipler.
Bu bağlamda ifade etmek istediğim aslında şu; her kadın üstlendiği bu rolleri yeterli düzeyde gerçekleştiremiyor veya bir rolüne gereğinden fazla önem verirken bir diğerini aksatıyor. Fazlaca üstlendiği rollerin getirdiği görevlerin baskısı bazen kadını tüketiyor. Yanlış öncelikler, yanlış seçimler mutsuzluk da getirebiliyor.
Bu roller içinde herkes istediği rolü veya rolleri almakta serbest. Ancak bunu yaparken bazı ölçütlerin hesaba katılması gerek. Bunlardan en önemlisi bizi mutlu edip etmeyeceği. Sonuçta hepimiz içgüdüsel olarak mutlu olma isteği ve eğilimi taşıyorsak, eylemlerimizin de bu yönde olması gerekir.
Örneğin, kariyer rolü üstlenen ve bu nedenle örneğin annelik rolünü aksatan bir kadının uzun vadede mutlu olma olasılığı artıyor mu azalıyor mu? Bana göre azalıyor. Çünkü bugün psikologlar olarak biliyoruz ki; özellikle anne sevgi, ilgi ve yakınlığından yoksun kalan insanlar mutsuz ve verimsiz oluyorlar, hatta bir çoğu depresyon başta olmak üzere bir çok psikolojik sorunla karşı karşıya kalabiliyor. Ayrıca çocuğuna yeterli sevgi, ilgi, zaman verememesi annenin kendisini de ruhsal olarak olumsuz etkiliyor.
Çalışan veya kariyer peşinde koşan herkes için aynı şeyi söyleyemem tabi, ama annelik rolünü aksatmadan, önceliğin bu olması gerektiğini bilerek rollerini dengeleyen kadınların kendileri de çocukları da daha mutlu ve uyumlu olmaya adaylar.
Bu söylediklerimden kadının çalışmasına, iş ve sosyal hayat içinde olmasına karşı olduğum gibi bir anlam çıkmaz umarım. Burada vurgulamak istediğim şu ki; kadın temel rollerini yeterince umursamaz, bunları hakkı ve layıkıyla üstlenmez ve diğer rollere bunlardan daha fazla önem ve çaba gösterirse bu mutsuzluk getirebilecektir.
Çevremde ve mesleğim dolayısıyla tanıdığım bir çok insanın ne yazık ki bu tür öncelik hatası yaptığını görüyorum. Sonra da bu yüzden çıkan sorunlarla uğraşıp duruyorlar. Yaşamdan istediklerimizi daha geniş bir perspektiften bakarak yeniden ele alabilmeliyiz. Bizi ve ailemizi gerçekte neyin mutlu edeceğini yeniden görmeye çalışmalıyız.
Ve bir kadın üstlenmek istediği tüm rollerini yeniden sağlıklı bir öncelik sırasına koyarak ele almalı ve ona göre rollerini almalıdır. Gerektiğinde bir rolünden hiç düşünmeden vazgeçebilmeli veya erteleyebilmelidir. En önemlisi temel rolleri başta olmak üzere üstleneceği rolleri elinden gelen en iyi biçimde gerçekleştirebilmelidir.
Bir çok kadının bu yönde kendini revize ederek, içinde oldukları olası rol karmaşasını ortadan kaldırabilmelerini ve böylece cinsiyet kimliklerini daha da güçlü ve verimli hale getirebilmelerini umuyorum. Naçizane bir çağrı ve bir umut sadece..
Bülent Korkmaz
Öncelikle kadının temel rollerine bakarsak, bunlar; doğurganlık başta olmak üzere ‘cinsel rolü’ ve dünyaya getirdiği çocuğunu koruma, besleme ve bakımını içeren ‘annelik rolü’dür. Bu temel roller aynı zamanda kadının içgüdüsel olarak sahip olduğu rolleridir, yani sonradan öğrenmeyle veya tercih edilerek alınan roller değildir. Bu rolleri üstlenmeyen veya yadsıyan, reddeden kadında fiziksel ve ruhsal sorunlar yaşanma olasılığı çok yüksektir.
Yani anlaşılacağı üzere kadının doğal içgüdüsel yönelimle sahip olduğu rolleri vardır ve bu rollerin gerçekleşmemesi kadında sorunlara yol açar.
Bu temel rollerin üzerine eklenmiş olanlar ise; ‘eş rolü’, sonra eş ve çocuktan oluşan ailenin barındığı mekanın, bakım ve işlerini (ev işleri dediğimiz işler) içeren ‘ev kadını rolü’, sonra da bizim sosyo-kültürel yapımız ve benzeri toplumlardaki ‘gelin rolü’dür. Bu roller de içgüdüsel olmasa da evlenen her kadın için hemen hemen kaçınılmaz rollerdir.
Ancak bunlarla da bitmiyor tabi. Günümüz kadını artık iyi bir eğitim almak, istediği bir mesleğe sahip olmak veya ilgi ve becerisi olan herhangi bir alanda çalışmak, iş yaşamının içinde olmak istiyor, yani ‘çalışan kadın rolü’ yukarıdakilere ekleniyor. Bu rol sadece kadının istemesiyle değil tabi, bazen zorunluluklar nedeniyle de üstlenilebilen bir rol.
Tüm bu rollerin dışında bir de sosyal roller var; komşuluk rolü, bir dernek, vakıf, veya farklı bir toplumsal oluşumun dahilinde alınan roller vs. Bunlar da çoğunlukla bir zorunluluk olmayan, tercihe ve ilgilere bağlı olarak üstlenilen rolleri kadının.
Kadının rollerini kısaca özetlemiş olduk. Her kadın tabi ki bu rollerin hepsini üstlenmiyor; farklı tercihlere, farklı önceliklere, farklı düzeylere ve farklı rollere sahipler.
Bu bağlamda ifade etmek istediğim aslında şu; her kadın üstlendiği bu rolleri yeterli düzeyde gerçekleştiremiyor veya bir rolüne gereğinden fazla önem verirken bir diğerini aksatıyor. Fazlaca üstlendiği rollerin getirdiği görevlerin baskısı bazen kadını tüketiyor. Yanlış öncelikler, yanlış seçimler mutsuzluk da getirebiliyor.
Bu roller içinde herkes istediği rolü veya rolleri almakta serbest. Ancak bunu yaparken bazı ölçütlerin hesaba katılması gerek. Bunlardan en önemlisi bizi mutlu edip etmeyeceği. Sonuçta hepimiz içgüdüsel olarak mutlu olma isteği ve eğilimi taşıyorsak, eylemlerimizin de bu yönde olması gerekir.
Örneğin, kariyer rolü üstlenen ve bu nedenle örneğin annelik rolünü aksatan bir kadının uzun vadede mutlu olma olasılığı artıyor mu azalıyor mu? Bana göre azalıyor. Çünkü bugün psikologlar olarak biliyoruz ki; özellikle anne sevgi, ilgi ve yakınlığından yoksun kalan insanlar mutsuz ve verimsiz oluyorlar, hatta bir çoğu depresyon başta olmak üzere bir çok psikolojik sorunla karşı karşıya kalabiliyor. Ayrıca çocuğuna yeterli sevgi, ilgi, zaman verememesi annenin kendisini de ruhsal olarak olumsuz etkiliyor.
Çalışan veya kariyer peşinde koşan herkes için aynı şeyi söyleyemem tabi, ama annelik rolünü aksatmadan, önceliğin bu olması gerektiğini bilerek rollerini dengeleyen kadınların kendileri de çocukları da daha mutlu ve uyumlu olmaya adaylar.
Bu söylediklerimden kadının çalışmasına, iş ve sosyal hayat içinde olmasına karşı olduğum gibi bir anlam çıkmaz umarım. Burada vurgulamak istediğim şu ki; kadın temel rollerini yeterince umursamaz, bunları hakkı ve layıkıyla üstlenmez ve diğer rollere bunlardan daha fazla önem ve çaba gösterirse bu mutsuzluk getirebilecektir.
Çevremde ve mesleğim dolayısıyla tanıdığım bir çok insanın ne yazık ki bu tür öncelik hatası yaptığını görüyorum. Sonra da bu yüzden çıkan sorunlarla uğraşıp duruyorlar. Yaşamdan istediklerimizi daha geniş bir perspektiften bakarak yeniden ele alabilmeliyiz. Bizi ve ailemizi gerçekte neyin mutlu edeceğini yeniden görmeye çalışmalıyız.
Ve bir kadın üstlenmek istediği tüm rollerini yeniden sağlıklı bir öncelik sırasına koyarak ele almalı ve ona göre rollerini almalıdır. Gerektiğinde bir rolünden hiç düşünmeden vazgeçebilmeli veya erteleyebilmelidir. En önemlisi temel rolleri başta olmak üzere üstleneceği rolleri elinden gelen en iyi biçimde gerçekleştirebilmelidir.
Bir çok kadının bu yönde kendini revize ederek, içinde oldukları olası rol karmaşasını ortadan kaldırabilmelerini ve böylece cinsiyet kimliklerini daha da güçlü ve verimli hale getirebilmelerini umuyorum. Naçizane bir çağrı ve bir umut sadece..
Bülent Korkmaz