- 20 Haziran 2007
- 4.250
- 27
- 45
Kabullenmenin iyileştirici gücü yaşam boyu kendimize yüklediğimiz ağır yüklerden biri de her şeyi ve herkesi olduğu gibi kabullenememektir.
Çevremizde ki insanları pirinç ayıklar gibi ayıklamaya çalışırız hayatımızdan. Ama keçinin istemediği ot burnunun dibinde bitermiş misali, bu tip insanlarla daha da yakın yaşamak zorunda kalırız. Uzak durmaya çalıştıkça aynı huydaki farklı kişiler hep burnumuzun dibine kadar sokulur hayatımıza.
Önce düşünce ve yaşam tarzları bize uymadığı için onları değiştirmek için kolları sıvarız. Ömrümüzü ve enerjimizi boşyere tüketir, psikolojimizi alt üst ederiz. Sonra üstesinden gelemeyeceğimizi anlayınca kaçmakta buluruz çareyi. Öyle kaçışlarımız olur ki ,yeri gelir eşimizi değiştiririz, yeri gelir işimizi değiştiririz. O da yetmez evimizi, çevremizi değiştiririz. Ama sonuç hep aynıdır. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmuşçasına hep daha da beteriyle karşılaşırız. Kaçış kısır bir döngüyü de kendisiyle beraber taşır hayatımıza.
Her yolu deneyip, değiştirecek bir şey de kalmadıktan sonra aklımız başımıza gelir ve son çare değiştiremediğimiz şeyleri kabullenmek için kendimizi değiştirmeye karar veririz.
İlk başlarda zor da olsa, ''asla'' ile başlayan cümleleri bir kenara bırakıp ''kabulleniyorum'' la biten cümleler kurmaya başlarız.
Kabullenilmesi o kadar zor insanlar olur ki bazen ne yapacağımızı şaşırırız. Bunun için uygulanacak tek bir formül vardır, o da, o kişi kaç yaşında olursa olsun, onun henüz ne yapacağını, nasıl davranacağını bilmeyen küçük bir çocuk olduğunu düşünmektir. Bu işimizi oldukça kolaylaştırır.
Bir kişi, iki kişi, bir olay, iki olay derken kabullenmeler kendiliğinden hallolmaya başlar. Öyle bir duruma geliriz ki kabullenilemeyecek hiçbir şeyin olmadığını kavrarız.
Hatta her ayrı kişiliğin dünyamızı zenginleştirdiğinin, her yaşadığımız kötü olayın ruhumuza bir şeyler kattığının farkına varırız. Ve her bir kişinin tek ve benzersiz yaratıldığının, kendine has özellikler taşıdığının bilincine ereriz.
Bu bizi insanları yargılamanın ağırlığından kurtarır. Kabullenmenin iyileştirici gücü yavaş yavaş hayatımıza akmaya başlar.
Huzurlu bir yaşam istiyorsak kabullenmeyi bir an önce öğrenmeliyiz.
Çünkü etrafımız bir türlü büyüyemeyen çocuklarla dolu.
Ve bunların değişmesini beklemeye zamanımız yeterli değil.
Ne güzel söylemiş büyük fikir adamı Peyami Safa; Yaşlanarak değil, yaşayarak öğrenilir. Zaman insanları değil, armutları olgunlaştırır.
Hayattan ders alarak yaşayan ve zaman geçirmekten büyük keyif aldığımız olgun insanların çoğalması dileğiyle
sevgiyle kalın
a.s.
Çevremizde ki insanları pirinç ayıklar gibi ayıklamaya çalışırız hayatımızdan. Ama keçinin istemediği ot burnunun dibinde bitermiş misali, bu tip insanlarla daha da yakın yaşamak zorunda kalırız. Uzak durmaya çalıştıkça aynı huydaki farklı kişiler hep burnumuzun dibine kadar sokulur hayatımıza.
Önce düşünce ve yaşam tarzları bize uymadığı için onları değiştirmek için kolları sıvarız. Ömrümüzü ve enerjimizi boşyere tüketir, psikolojimizi alt üst ederiz. Sonra üstesinden gelemeyeceğimizi anlayınca kaçmakta buluruz çareyi. Öyle kaçışlarımız olur ki ,yeri gelir eşimizi değiştiririz, yeri gelir işimizi değiştiririz. O da yetmez evimizi, çevremizi değiştiririz. Ama sonuç hep aynıdır. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmuşçasına hep daha da beteriyle karşılaşırız. Kaçış kısır bir döngüyü de kendisiyle beraber taşır hayatımıza.
Her yolu deneyip, değiştirecek bir şey de kalmadıktan sonra aklımız başımıza gelir ve son çare değiştiremediğimiz şeyleri kabullenmek için kendimizi değiştirmeye karar veririz.
İlk başlarda zor da olsa, ''asla'' ile başlayan cümleleri bir kenara bırakıp ''kabulleniyorum'' la biten cümleler kurmaya başlarız.
Kabullenilmesi o kadar zor insanlar olur ki bazen ne yapacağımızı şaşırırız. Bunun için uygulanacak tek bir formül vardır, o da, o kişi kaç yaşında olursa olsun, onun henüz ne yapacağını, nasıl davranacağını bilmeyen küçük bir çocuk olduğunu düşünmektir. Bu işimizi oldukça kolaylaştırır.
Bir kişi, iki kişi, bir olay, iki olay derken kabullenmeler kendiliğinden hallolmaya başlar. Öyle bir duruma geliriz ki kabullenilemeyecek hiçbir şeyin olmadığını kavrarız.
Hatta her ayrı kişiliğin dünyamızı zenginleştirdiğinin, her yaşadığımız kötü olayın ruhumuza bir şeyler kattığının farkına varırız. Ve her bir kişinin tek ve benzersiz yaratıldığının, kendine has özellikler taşıdığının bilincine ereriz.
Bu bizi insanları yargılamanın ağırlığından kurtarır. Kabullenmenin iyileştirici gücü yavaş yavaş hayatımıza akmaya başlar.
Huzurlu bir yaşam istiyorsak kabullenmeyi bir an önce öğrenmeliyiz.
Çünkü etrafımız bir türlü büyüyemeyen çocuklarla dolu.
Ve bunların değişmesini beklemeye zamanımız yeterli değil.
Ne güzel söylemiş büyük fikir adamı Peyami Safa; Yaşlanarak değil, yaşayarak öğrenilir. Zaman insanları değil, armutları olgunlaştırır.
Hayattan ders alarak yaşayan ve zaman geçirmekten büyük keyif aldığımız olgun insanların çoğalması dileğiyle
sevgiyle kalın
a.s.