- 29 Mart 2007
- 324
- 0
- Konu Sahibi Eski_dxuxnya
- #1
İYİ YAZI KÖTÜ YAZI
İyi yazının birinci cümlesi, mevzua girmek için tereddütsüz atılmış bir adımdır. Arkasından gelen cümleler, vezinli adımlarla, sekmeden, aksamadan, sendelemeden onu takip ederler.
Kötü yazının birinci cümlesi, mezun eşiği önünde korku geçirir. Ne içeri girebilir ne de oradan uzaklaşabilir; alevin etrafındaki pervane sarhoşluğu ile dört döner, kendini oraya buraya çarpar, yorulur ve sersemleşir. Bazen mevzuun içine girer, fakat çok durmayarak kendini dışarı atar, başka mevzuların eşiklerinde sürünür; bazen da bu yabancı mevzuların cazibesine yakalanır ve kendini oradan zor kurtarır.
İyi yazı bir yazının ifade kılıfı, mevzuunu bir eldiven gibi sımsıkı ve kıskıvrak içine alır, ne dışarıya bir fikir kaçırır, ne içeriye fazla bir kelime sokar.
Kötü bir yazının ifade kılıfı ya dardır, ya boldur. Darsa içine maksadını sığdıramaz; bolsa mevzuun dört tarafını lüzumsuz hava tabakaları ile şişirir, bir sürü parazit hayallerle üslubu gevşetir ve sarkıtır.
İyi yazıda cümleler ve kelimeler hendesi bir disiplin altındadırlar. O kadar yerli yerinde ve biçimli dizilmişlerdir ki, hiç birini kaldıramaz, daha evvele daha sonraya atamazsınız.
Kötü yazıda ibare bu simetriden mahrumdur, mevzu daima çarpılır ve ifade yan yatar.
İyi yazı, okuyanları kâğıdın beyazlığından, satırların siyahlığından uzaklaştırarak şekillerden ayrı bir muhteva âlemine götürür. Okuyana, elinde bir kâğıt tuttuğunu, gözlerinin önünde çizgiler olduğunu, bir yazı okuduğunu unutturur.
Kötü yazı, bu mana ve mefhum âlemiyle temasını ikide bir kesen fikir ıttıratsızlıkları, kelime uygunsuzlukları ve ifade ahenksizlikleriyle, dikkati hep mevzudan ibareye, esastan şekle çeker.
İyi yazı, karışık fikirleri sadeleştirir, kötü yazı sade fikirleri karıştırır.
İyi yazını affedemediği başlıca hatalar şunlardır. Tereddüt, tekrar, bulanıklık, ahenksizlik, laubalilik, fikrin bünyesine mensup olmayıp da ona dışından musallat olan hayaller, semboller, teşbihler ve istiareler, kırılmalar, yapmacıklar, samimiyetsizlik, ölçüsüzlük, lisanda kelime icatçılığı.
Bu hatalardan düşünce mi mesuldür, ifade mi?
İyi düşünüp kötü, kötü düşünüp iyi yazanlar var mıdır?
Pişkinliğin, melekeni ve hünerin yazıya bir çok nimetler verdiğini inkar etmem,; fakat bu hüner ne derece ileri gitmişse olursa olsun iyi yazıyı iyi bir düşünceden ayıramaz. Hem de bu hünere sahip olmak şansı, ancak iyi düşünenlerde vardır.
Şöyle diyebilirim; iyi düşünüp de, meleke eksikliği yüzünden kötü yazanlar olabilir, fakat kötü düşünüp de meleke sayesinde iyi yazanlar olamaz.
İyi yazı=iyi düşünce+meleke
Öyle ise iyi düşünce üstünde anlaşmalıyız.
Şiir düşüncesini bundan ayırıyorum. İyi yazıdan maksadım nesirdir. Ne manzume ne de şiir vizyonları taşıyan ve eskilerin tabiriyle, mensure. Manzume ve mensure mevzuumuzun dışında kalınca, iyi yazı muhayyilenin değil, zekânın ve gayet sıkı bir zihin disiplinin altına girer.
İyi düşünmeyi tarif etmek, koskoca bir psikoloji kitabının işidir. Burada yapabileceğimiz şey iyi düşüncenin birkaç büyük vasfını tayin etmek.
İyi düşünce mevzuun esasını kavrar. Onu guruplara ve unsurlara ayırır: Tahlil. Bunlar arasındaki münasebetleri bulur: mukayese. Bu muhasebeleri hükümlere bağlar: Muhakeme.
İyi düşüncede kabataslak üç safha görünüyor.
1. Esası kavramak
2. Tahlil ve tasnif
3. Mukayese ve muhakeme.
İyi yazının yukarıda saydığımız vasıfları da iyi düşüncenin bu üç esaslı hareketinden geliyor.
Birinci hareket – Mevzu iyi kavranmışsa ifade onun hududundan bir kelime dışarıya taşmaz. Tereddüt, fazlalık, tekrar ortadan kalkar.
İkinci hareket – Fikirler iyi tahlil ve tasnif edilmişse ifadenin hendesi disiplini elde edilmiş olur. Cümleler ve kelimeler yerinden kımıldatılmayacak kadar riyazi noktalarına oturtulmuş olurlar.
Üçüncü hareket – Mukayese ve muhakeme terinde ise bulanıklık, samimiyetsizlik ve fikrin bünyesine olmayıp da ona dışarıdan musallat olan hayaller, semboller, yazı oyunları ve kelime icatları da ortadan kalkar.
Esası kavranmış, iyi tahlil ve tasnif, iyi mukayese ve muhakeme edilmiş bir düşünce daima en emin ifade şeklini bulmuş olur. Bu şekil düşüncenin o üç esaslı hareketinin çizdiği yoldan başka bir şey değildir.
Bu hareketler yanlış ve eksik olduğu zaman, muhayyile muhakemenin kusurlarını telafiye koşar ve hayaller, icatlar, oyunlar başlar.
O zaman muharrir bizi mevzu ile fikirleriyle değil, ifade tarzıyla kazanmaya çalışır ve düşüncesinin kifayetsizliklerini semboller ve rüyalar içine gizler. Bu hal, fikir yazılarını fanteziden ayıramayan muharrirlerde çok görülür.
Mademki iyi yazı, iyi düşünce ile melekenin mecmuuna müsavidir, bundan ameli bir netice çıkarmak isteyen heveskârlarla verilecek ilk direktif şudur, iyi düşünceyi çok düşünerek, melekeyi de çok yazarak elde etmek.
Peyami Safa
Yedi Gün 1939
Türk Edebiyatı/Şubat 1984/s 95
İyi yazının birinci cümlesi, mevzua girmek için tereddütsüz atılmış bir adımdır. Arkasından gelen cümleler, vezinli adımlarla, sekmeden, aksamadan, sendelemeden onu takip ederler.
Kötü yazının birinci cümlesi, mezun eşiği önünde korku geçirir. Ne içeri girebilir ne de oradan uzaklaşabilir; alevin etrafındaki pervane sarhoşluğu ile dört döner, kendini oraya buraya çarpar, yorulur ve sersemleşir. Bazen mevzuun içine girer, fakat çok durmayarak kendini dışarı atar, başka mevzuların eşiklerinde sürünür; bazen da bu yabancı mevzuların cazibesine yakalanır ve kendini oradan zor kurtarır.
İyi yazı bir yazının ifade kılıfı, mevzuunu bir eldiven gibi sımsıkı ve kıskıvrak içine alır, ne dışarıya bir fikir kaçırır, ne içeriye fazla bir kelime sokar.
Kötü bir yazının ifade kılıfı ya dardır, ya boldur. Darsa içine maksadını sığdıramaz; bolsa mevzuun dört tarafını lüzumsuz hava tabakaları ile şişirir, bir sürü parazit hayallerle üslubu gevşetir ve sarkıtır.
İyi yazıda cümleler ve kelimeler hendesi bir disiplin altındadırlar. O kadar yerli yerinde ve biçimli dizilmişlerdir ki, hiç birini kaldıramaz, daha evvele daha sonraya atamazsınız.
Kötü yazıda ibare bu simetriden mahrumdur, mevzu daima çarpılır ve ifade yan yatar.
İyi yazı, okuyanları kâğıdın beyazlığından, satırların siyahlığından uzaklaştırarak şekillerden ayrı bir muhteva âlemine götürür. Okuyana, elinde bir kâğıt tuttuğunu, gözlerinin önünde çizgiler olduğunu, bir yazı okuduğunu unutturur.
Kötü yazı, bu mana ve mefhum âlemiyle temasını ikide bir kesen fikir ıttıratsızlıkları, kelime uygunsuzlukları ve ifade ahenksizlikleriyle, dikkati hep mevzudan ibareye, esastan şekle çeker.
İyi yazı, karışık fikirleri sadeleştirir, kötü yazı sade fikirleri karıştırır.
İyi yazını affedemediği başlıca hatalar şunlardır. Tereddüt, tekrar, bulanıklık, ahenksizlik, laubalilik, fikrin bünyesine mensup olmayıp da ona dışından musallat olan hayaller, semboller, teşbihler ve istiareler, kırılmalar, yapmacıklar, samimiyetsizlik, ölçüsüzlük, lisanda kelime icatçılığı.
Bu hatalardan düşünce mi mesuldür, ifade mi?
İyi düşünüp kötü, kötü düşünüp iyi yazanlar var mıdır?
Pişkinliğin, melekeni ve hünerin yazıya bir çok nimetler verdiğini inkar etmem,; fakat bu hüner ne derece ileri gitmişse olursa olsun iyi yazıyı iyi bir düşünceden ayıramaz. Hem de bu hünere sahip olmak şansı, ancak iyi düşünenlerde vardır.
Şöyle diyebilirim; iyi düşünüp de, meleke eksikliği yüzünden kötü yazanlar olabilir, fakat kötü düşünüp de meleke sayesinde iyi yazanlar olamaz.
İyi yazı=iyi düşünce+meleke
Öyle ise iyi düşünce üstünde anlaşmalıyız.
Şiir düşüncesini bundan ayırıyorum. İyi yazıdan maksadım nesirdir. Ne manzume ne de şiir vizyonları taşıyan ve eskilerin tabiriyle, mensure. Manzume ve mensure mevzuumuzun dışında kalınca, iyi yazı muhayyilenin değil, zekânın ve gayet sıkı bir zihin disiplinin altına girer.
İyi düşünmeyi tarif etmek, koskoca bir psikoloji kitabının işidir. Burada yapabileceğimiz şey iyi düşüncenin birkaç büyük vasfını tayin etmek.
İyi düşünce mevzuun esasını kavrar. Onu guruplara ve unsurlara ayırır: Tahlil. Bunlar arasındaki münasebetleri bulur: mukayese. Bu muhasebeleri hükümlere bağlar: Muhakeme.
İyi düşüncede kabataslak üç safha görünüyor.
1. Esası kavramak
2. Tahlil ve tasnif
3. Mukayese ve muhakeme.
İyi yazının yukarıda saydığımız vasıfları da iyi düşüncenin bu üç esaslı hareketinden geliyor.
Birinci hareket – Mevzu iyi kavranmışsa ifade onun hududundan bir kelime dışarıya taşmaz. Tereddüt, fazlalık, tekrar ortadan kalkar.
İkinci hareket – Fikirler iyi tahlil ve tasnif edilmişse ifadenin hendesi disiplini elde edilmiş olur. Cümleler ve kelimeler yerinden kımıldatılmayacak kadar riyazi noktalarına oturtulmuş olurlar.
Üçüncü hareket – Mukayese ve muhakeme terinde ise bulanıklık, samimiyetsizlik ve fikrin bünyesine olmayıp da ona dışarıdan musallat olan hayaller, semboller, yazı oyunları ve kelime icatları da ortadan kalkar.
Esası kavranmış, iyi tahlil ve tasnif, iyi mukayese ve muhakeme edilmiş bir düşünce daima en emin ifade şeklini bulmuş olur. Bu şekil düşüncenin o üç esaslı hareketinin çizdiği yoldan başka bir şey değildir.
Bu hareketler yanlış ve eksik olduğu zaman, muhayyile muhakemenin kusurlarını telafiye koşar ve hayaller, icatlar, oyunlar başlar.
O zaman muharrir bizi mevzu ile fikirleriyle değil, ifade tarzıyla kazanmaya çalışır ve düşüncesinin kifayetsizliklerini semboller ve rüyalar içine gizler. Bu hal, fikir yazılarını fanteziden ayıramayan muharrirlerde çok görülür.
Mademki iyi yazı, iyi düşünce ile melekenin mecmuuna müsavidir, bundan ameli bir netice çıkarmak isteyen heveskârlarla verilecek ilk direktif şudur, iyi düşünceyi çok düşünerek, melekeyi de çok yazarak elde etmek.
Peyami Safa
Yedi Gün 1939
Türk Edebiyatı/Şubat 1984/s 95