- 26 Eylül 2006
- 10
- 0
- 53
"işte geldi yeni bir sonbahar".:eyes:
Yaz hülyaların, sonbahar hüznün mevsimi. Yaz hayatın yeniden başladığını anlatır, sonbahar hayata mola verdirir.
Sonbaharın gelişi kendini en güzel "yazlık köyler"de ifade eder. Saros Denizi’nin Yayla Sahili bir yaz gençlerin coşkulu sesleri ile inliyor, kumsalda iğne atsan yere düşmüyor.
Sonra bir sabah uyandığınızda birdenbire zannediyorsunuz ki köye bomba düşmüş.:bigeek2:
İn cin top oynuyor. İnsanlar aniden yok oluyor. Hatta o günün önceden saptanmış tarihi bile var. 30 Ağustos gecesi şen ve şakrak bir yazlık köyde yatıyorsunuz, sabah kalktığınızda hemen hemen kimse yok. Etraf insanı rahatsız edecek kadar sessiz. Trakya’da adet böyle imiş.
30 Ağustos gecesi yaz bitiyor!
Balkonlarından insanların taştığı, kalabalıktan yolda yürümenin bile zor olduğu bir köyün aniden boşalması insana sadece hüzün verir.
Ahmet Hamdi Tanpınar "ölen sadece zamandır", diyor. Yazlık köylerde zaman gözünüzün önünde ölüyor.
2006 yazının ölümü de aynı şekilde oldu.:sigh:
Trakyalıların neden yazlıkları 31 Ağustos sabahından itibaren terk ettiğini de işte o ölüm günü anlıyorsunuz. 30 Ağustos’a kadar sıcaktan cayır cayır yanan köy 1 Eylül’den itibaren fırtınaların girdabına giriyor. Hava aniden ama fena halde soğuyor. Yağmur yağmasa bile sert esen rüzgar artık verandada oturmayı yasaklıyor. Gecenin musiki üstadları Ağustos böcekleri birdenbire yok oluyorlar. Gece karanlık ve ıssız bir ürpertiye teslim oluyor. Nesli tükenen kelaynak kuşları misali sayıları muazzam azalan insanlardan geri kalanlar birkaç gün evvel üzerlerinde sadece bir mayo-şort ile dolaşırken yeniden pantolonların, kazakların, ceketlerin altına saklanırlar.
Sokaklar köpeklere kalıyor. Birden ne kadar çok sokak köpeği olduğunu idrak ediyorsunuz. Keratalar yazın süklüm püklüm çöp karıştırırken şimdi fethettikleri bir köyün işgaline soyunuyorlar. Sokaklarda pervasızca havlıyor, itişip kakışıyorlar. Ama Allah var, insanlara saldırmıyorlar, insanlar ile aralarındaki manevi sözleşmeyi bozmuyorlar. Neden? Zira onlar insan değil köpekler. Fıtratlarında kalleşlik yok. Koca bir yaz insanların verdikleri nimetlerle hayatlarını idame ettirdiklerinin farkındalar.
Sokaklar köpeklere ve bir de rüzgarın önüne kattığı dal kırıklarına kalıyor. Birkaç gün evvel çocukların bağrışarak koşuştuğu sokaklarda artık başı boş dolaşan köpekler ve sert esen rüzgarın ritminde kıvrak dansları ile onlara eşlik eden dal kırıkları var. Bu manzara kadar sonbaharın yalnızlığını saf anlatan başka bir tasvir bulmak çok zordur.
Köyün meydanı da artık bomboş. Dükkanlar kapalı, camekanları gazeteler ile kaplanmış. Şehirlerde "nöbetçi eczaneler" bulunur. Keşan’ın Saros Denizi kıyısındaki Yayla-Sahil köyünde sonbaharda "nöbetçi bakkallar" bulunuyor. Geri kalan üç beş kişiye hizmet vermek için.
Sonbahar adı üzerinde hazan mevsimi. Hüznün aynası. Melankolinin beşiği. İşin içinden çıkamazsanız, depresyonun habercisi.
Yazın rengi mavi, lacivert ve koyu yeşil.
Sonbaharın rengi sarı, kızıl ve kahverengi.
Göğün mavisi bile sonbaharda solgun, isteksiz.
Eylül beni içime kapıyor. Nedense "yazlık coşkum" yaz başında emanet verilmiş gibi beni eylülde terk ediyor. Eylül içimdeki kıvancın terk edip gitmeye kalkması ve benim ona "ne olur gitme!" diyerek yalvarmamla geçer.
Bazen gider, bazen yalvarmalarıma dayanamaz birkaç günlüğüne ortaya çıkar.
"Coşku" yazın sadıktır ama sonbaharda aşufte bir kadına dönüşür. Kah uğrar, koynuna girer, seni meftun eder, kah başkasının koynuna gider, seni kahreder.
"Coşku" ekimde iyice kalleşleşir. Artık uğradığı gün sayısı yok denecek kadar azalır.
Kasımda tamamen yok olur, artık onu göremez, sokakta dahi rast gelemezsiniz.
"Coşku"nun olmadığı yerde mutluluk yoktur. Tıpkı kadının olmadığı yerde şehvetin olmaması gibi. Ancak insanoğlu bu; huzuru yine de arar. Huzur olmadan asla olamaz!
Yazın huzur coşkunun ardındadır. Deprem gibi süren gürültülü bir sevişmenin ardından gelen sessiz uyku hali gibidir. Sonbaharda ise huzur hüznün ardına sığınır. Sonbaharda hüznü göğüslemeden huzuru bulamazsınız.
Sonbaharda en iyi arkadaşım şöminenin karşısındaki koltukta altına sığındığım yün battaniyedir.
Üstümde kalın eşofman,battaniyem ve ben!
Huzur artık hayallerimdedir. Hayallerimi harekete geçirecek tek yardımcı da bir rast şarkıdır.
"Maziyi nasıl taşlara çizmişse denizler
Aşkın ebedi tarihidir yüzdeki izler
Yıllar bile dünden bize bir hatıra gizler
Aşkın ebedi tarihidir yüzdeki izler"
(Nihal Erkutun)
Sonbaharda huzur mazinin yad edilmesidir!
Sonbahar geçmiş yazı yad ederek geçer!
Ankara....
Yaz hülyaların, sonbahar hüznün mevsimi. Yaz hayatın yeniden başladığını anlatır, sonbahar hayata mola verdirir.
Sonbaharın gelişi kendini en güzel "yazlık köyler"de ifade eder. Saros Denizi’nin Yayla Sahili bir yaz gençlerin coşkulu sesleri ile inliyor, kumsalda iğne atsan yere düşmüyor.
Sonra bir sabah uyandığınızda birdenbire zannediyorsunuz ki köye bomba düşmüş.:bigeek2:
İn cin top oynuyor. İnsanlar aniden yok oluyor. Hatta o günün önceden saptanmış tarihi bile var. 30 Ağustos gecesi şen ve şakrak bir yazlık köyde yatıyorsunuz, sabah kalktığınızda hemen hemen kimse yok. Etraf insanı rahatsız edecek kadar sessiz. Trakya’da adet böyle imiş.
30 Ağustos gecesi yaz bitiyor!
Balkonlarından insanların taştığı, kalabalıktan yolda yürümenin bile zor olduğu bir köyün aniden boşalması insana sadece hüzün verir.
Ahmet Hamdi Tanpınar "ölen sadece zamandır", diyor. Yazlık köylerde zaman gözünüzün önünde ölüyor.
2006 yazının ölümü de aynı şekilde oldu.:sigh:
Trakyalıların neden yazlıkları 31 Ağustos sabahından itibaren terk ettiğini de işte o ölüm günü anlıyorsunuz. 30 Ağustos’a kadar sıcaktan cayır cayır yanan köy 1 Eylül’den itibaren fırtınaların girdabına giriyor. Hava aniden ama fena halde soğuyor. Yağmur yağmasa bile sert esen rüzgar artık verandada oturmayı yasaklıyor. Gecenin musiki üstadları Ağustos böcekleri birdenbire yok oluyorlar. Gece karanlık ve ıssız bir ürpertiye teslim oluyor. Nesli tükenen kelaynak kuşları misali sayıları muazzam azalan insanlardan geri kalanlar birkaç gün evvel üzerlerinde sadece bir mayo-şort ile dolaşırken yeniden pantolonların, kazakların, ceketlerin altına saklanırlar.
Sokaklar köpeklere kalıyor. Birden ne kadar çok sokak köpeği olduğunu idrak ediyorsunuz. Keratalar yazın süklüm püklüm çöp karıştırırken şimdi fethettikleri bir köyün işgaline soyunuyorlar. Sokaklarda pervasızca havlıyor, itişip kakışıyorlar. Ama Allah var, insanlara saldırmıyorlar, insanlar ile aralarındaki manevi sözleşmeyi bozmuyorlar. Neden? Zira onlar insan değil köpekler. Fıtratlarında kalleşlik yok. Koca bir yaz insanların verdikleri nimetlerle hayatlarını idame ettirdiklerinin farkındalar.
Sokaklar köpeklere ve bir de rüzgarın önüne kattığı dal kırıklarına kalıyor. Birkaç gün evvel çocukların bağrışarak koşuştuğu sokaklarda artık başı boş dolaşan köpekler ve sert esen rüzgarın ritminde kıvrak dansları ile onlara eşlik eden dal kırıkları var. Bu manzara kadar sonbaharın yalnızlığını saf anlatan başka bir tasvir bulmak çok zordur.
Köyün meydanı da artık bomboş. Dükkanlar kapalı, camekanları gazeteler ile kaplanmış. Şehirlerde "nöbetçi eczaneler" bulunur. Keşan’ın Saros Denizi kıyısındaki Yayla-Sahil köyünde sonbaharda "nöbetçi bakkallar" bulunuyor. Geri kalan üç beş kişiye hizmet vermek için.
Sonbahar adı üzerinde hazan mevsimi. Hüznün aynası. Melankolinin beşiği. İşin içinden çıkamazsanız, depresyonun habercisi.
Yazın rengi mavi, lacivert ve koyu yeşil.
Sonbaharın rengi sarı, kızıl ve kahverengi.
Göğün mavisi bile sonbaharda solgun, isteksiz.
Eylül beni içime kapıyor. Nedense "yazlık coşkum" yaz başında emanet verilmiş gibi beni eylülde terk ediyor. Eylül içimdeki kıvancın terk edip gitmeye kalkması ve benim ona "ne olur gitme!" diyerek yalvarmamla geçer.
Bazen gider, bazen yalvarmalarıma dayanamaz birkaç günlüğüne ortaya çıkar.
"Coşku" yazın sadıktır ama sonbaharda aşufte bir kadına dönüşür. Kah uğrar, koynuna girer, seni meftun eder, kah başkasının koynuna gider, seni kahreder.
"Coşku" ekimde iyice kalleşleşir. Artık uğradığı gün sayısı yok denecek kadar azalır.
Kasımda tamamen yok olur, artık onu göremez, sokakta dahi rast gelemezsiniz.
"Coşku"nun olmadığı yerde mutluluk yoktur. Tıpkı kadının olmadığı yerde şehvetin olmaması gibi. Ancak insanoğlu bu; huzuru yine de arar. Huzur olmadan asla olamaz!
Yazın huzur coşkunun ardındadır. Deprem gibi süren gürültülü bir sevişmenin ardından gelen sessiz uyku hali gibidir. Sonbaharda ise huzur hüznün ardına sığınır. Sonbaharda hüznü göğüslemeden huzuru bulamazsınız.
Sonbaharda en iyi arkadaşım şöminenin karşısındaki koltukta altına sığındığım yün battaniyedir.
Üstümde kalın eşofman,battaniyem ve ben!
Huzur artık hayallerimdedir. Hayallerimi harekete geçirecek tek yardımcı da bir rast şarkıdır.
"Maziyi nasıl taşlara çizmişse denizler
Aşkın ebedi tarihidir yüzdeki izler
Yıllar bile dünden bize bir hatıra gizler
Aşkın ebedi tarihidir yüzdeki izler"
(Nihal Erkutun)
Sonbaharda huzur mazinin yad edilmesidir!
Sonbahar geçmiş yazı yad ederek geçer!
Ankara....