- 16 Ağustos 2010
- 293.024
- 602.885
- 43
Dünyanın önde gelen damak lezzetlerindendir. Tipik bir Türk lokantasında ekmek, taze servis yapıldığından kızarmışı bulunmaz. Yemeklerde yağ ve domates salçası bol kullanıldığından ayrıca tereyağı ve ketçap servisi de yapılmaz. Kuzu, koyun veya dana eti ilave edilen çeşitli sebzeler esas yemeklerdir. Pilav, börek çeşitleri, bulgur, kuru fasulye, zengin zeytinyağlı sebzeler yan öğünler olarak servis yapılır. Köfte ve şiş kebabı, döner kebap veya acılı, yoğurtlu, patlıcanlı diğer kebap çeşitlerinin makbulleri özel kebapçılarda bulunur. Hamur tatlıları, baklava, kadayıf ve benzerlerinin hakiki lezzetlisi, bu işi bazen birkaç nesildir devam ettiren küçük dükkanlardan temin edilir. Mayıs-Eylül ayları balık avlanma yasağı olduğu için İstanbul'a has güzelim lezzetli balıkların tazesini öteki aylarda tatmak gerekir. Diğer büyük şehirlerdeki kadar İstanbul'da da çeşitli milletlerin lokantaları mevcuttur. Fast-food, hızlı atıştırma servisi veren çok sayıda mekanlar da türemişlerdir. Ancak lezzetli yöresel yemekler tipik lokantalarda tadılır. En meşhur iki tür milli içki süt rengindedir. Alkollü olanı rakı; su katınca beyazlaşan sert bir içkidir. Diğeri ise sulandırılmış yoğurttan imal edilen serinletici; ayrandır. Rakı aperatif olarak kuru yemiş veya kavun ve beyaz peynir ile, yemek süresinde çeşitli meze çeşitleri ile alınabilirken, başka içkiler ile birlikte içilmez. Şarabın ve biranın ana yurdu Anadolu topraklarıdır. Türk şarapları benzerleri arasında lezzet, çeşit ve fiyat olarak oldukça tatminkardırlar. Şöhretli Türk kahvesi, küçük fincanlarda sade veya diğer şeker oranlarında her fırsatta ikram edilir. "Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır" sözü kahvenin Türkler tarafından bilinen kıvamı ile kullanılmaya başlandığı 16 yy dan beri söylene gelmektedir.
Dünyanın en büyük iki imparatorluğuna asırlar boyu ev sahipliği yapmış olan İstanbul sadece bu özelliğinden ötürü olağan üstü bir mutfak kültür çeşitliliğine sahiptir. Doğu Roma İmparatorluğu döneminde Batı Romanın kileri ve baharat deposu olan İstanbul, Osmanlı imparatorluğu döneminde ise dünyanın en eski mutfak kültürünün beşiği kabul edilen Mezopotamyanın tüm nimetlerinin zirveye taşındığı bir imparatorluk şehridir. İstanbulun mutfak kültürü hem Doğu Roma ve hem de Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinin ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Bu sayede şehrin nitelikli gastronomi tarihi ortaya çıkarılıp turizm yatırımcılarına ve turistlere kaynak oluşturulabilir. Bu araştırma sonucunda birçok farklı yeme-içme sistemlerinin varlığı kanıtlanmış olacaktır.
İstanbulda yeme-içmeye dair yakın geçmişe bakarsak bugün ne aşamada olduğumuzu anlamak mümkündür. Osmanlı imparatorluğunda mutfak kültürü ilk kurulduğu dönemden son döneme kadar devamlı olarak farklılıklar göstermiştir. Basit beslenme düzeniyle başlayan mutfak kültürü zaman zaman çok üst düzeye ulaşmıştır. Fakat son dönemlerinde ise çok çeşitli nedenler dolayı şaşalı yemek kültürü yerini yokluklar ile dolu mutfak kültürüne bırakmıştır. Osmanlıların çöküşü iki asırdan fazla sürmüştür. Bu nedenle uzun yıllar boyunca oluşan alışkanlıklar nesilden nesile eksilerek aktarılmıştır. Böylece tarihi mutfak kültürü halkın günlük yaşam tarzında kaybolmuştur. I. Dünya savaşı ile birlikte dünyada yaşanan refah çöküntüsü imparatorluk şehrinde hiç alışılmadık beslenme tarzını beraberinde getirmiştir. Osmanlının çöküşü ile birlikte İstanbulun toplum düzeninde önemli değişikler olmuştur. Yaşam tarzına ilham kaynağı olan saray ve hareminin yok olması, burjuvazinin ve kompradorların ülkeyi terk etmesi ile birlikte sosyal yaşam artık başka boyuta taşınmıştır. Fakat aşçı dükkanları, şekerlemeciler, tatlıcılar, muhallebiciler, çorbacılar, turşucular, börekçiler, şerbetçiler, meyhaneler, balıkçılar ve seyyar yiyecek satıcıları her zaman halkın gözdesi olmaya devam ettiler. Konya Lezzet Lokantası, Hacı Salih, Konyalı, Abdullah Efendi, Hacı Abdullah, Kanaat, Rejans, Borsa gibi bazı lokantalar uzun dönem İstanbulda gastronomi dünyasına önderlik etmiştir.
1940 yılında işletmeye açılan ve İstanbul gastronomi hayatının unutulmaz lokantaları arasında adını ölümsüzleştiren Liman Lokantası 1994 yılında kapandı. Signor Fontananın yönetimini üstlendiği Liman Lokantası sadece öğlen yemeklerinde genele açık fakat akşamları davetlere hizmet veren bir işletmeydi. 3000 kişiye kadar hizmet verebilen işletme özellikle devlet delegasyon davetlerine ev sahipliği yapabilen bir işletmeydi. O zamanlarda üst düzey davetleri düzenleme özelliği ile İstanbul yeme-içme hayatının önemli yerlerinden biriydi.
1960 sonrasında İstanbul gastronomisi kebap ve lahmacuncularla tanışmıştır. Anadoludan İstanbula yoğunlaşan göç sayesinde Anadolu insanın beslenme tarzını beraberinde getirmiştir. Et ve kebap restoranları sadece sundukları yemekler değil aynı zamanda toplumda ailece dışarıda yemek yeme alışkanlıklarını geliştirmesi nedeniylede ile İstanbul gastronomisine önemli katkılarda bulunmuştur. Açılan bu et ve kebap lokantalarının en önemli özelliği ise ilk önceleri 100-150 daha sonraları nerdeyse 1000 kişilik kapasitede restoranlarda hizmet sunmuşlardır. Bu büyüklükteki restoranlar aslında dünyada çok yaygın değildir. Fakat İstanbulda bu kapasitedeki restoranlar dolup taşmaktaydı. Genelde bu büyüklükteki restoranlarda aşırı gürültü ve kalite standardında sorunlar oluşması ihtimalinden pek tercih edilmez. Ancak, tam tersi daha fazla ilgi görmüştür. Bu durumun ancak sosyolojik açıdan incelendiğinde izah edilebilir.
1980 sonrası askeri ihtilal ve akabinde sivil hükümetin uygulamaları ile turizm alanında verilen teşvikler sayesinde turizm ve turizmin hem etkilediği hem de etkilendiği alanlarda geçmişte görülmemiş gelişmeler yaşanmıştır. Yerli ve yabancı yatırımcıların iştahını kabartan fırsatlar hazırlanmıştır. 1985 ve 1990 arasında Çırağan Sarayının restorasyonu, Swiss Otelin, Fourseason, Conrad, Hilton ve Hyatt Regency gibi dünyanın önde gelen zincir işletmelerinin İstanbul da şube açmaları önemli gelişmedir. Bu işletmeler farklı hizmetleri sunmak için olağan üstü çabalar sarfetmişlerdir. O dönemlerde gıda lojistiği henüz profesyonel anlamda olgunlaşamamış ve bazı gıda maddeleri yurtdışından ithal edilmekteydi. Bazı işletmeler yerli firmalar ile ortak projeler üretip ithalatın önüne engel olmaya çalışmışlar ve başarmışlardır da. Türk gıda üreticileri artık profesyonel sektöre profesyonel ürünler üretmeye başlamışlardı. Bu sürece paralel olarak mutfak ekipmanları endüstrisi ve restoran-otel ekipmanları sanayi inanılmaz bir gelişme göstererek sektörün önemli bir açığını kapatmaya çalışmışlardır. İstihdam açığı ise bu ünlü işletmelerin uyguladıkları yoğun eğitim programları sayesinde çözülmüştür. Bu gelişmeler devam ederken diğer tarafta Türk Gastronomisinin önde gelen ismi Tuğrul Şavkay ve arkadaşları İstanbulun ilk gastronomi alanın sivil toplum örgütü olan Mutfak Dostları Derneğini kurmuşlardır. Daha sonraları birbirini izleyen gastronomi ile ilgili dernekler kurulmaya devam etmiştir.
90 yılların başı İstanbul gastronomisinin hareketlendiği yıllardır. Daha önceleri birkaç adet olan etnik restoranların sayısı artmaya başlamıştır. Bunların kimi sahipleri yerli işletmeciler kimileri ise yabancı işletmecilerdir. Gastronomi dünyasına giderek artan ilgi bu alana birçok Türk yatırımcıyı çekmiştir. Büyük yatırımlara girişen işadamları dünya ile yarışacak lüks restoranlar açmışlardır. Bunlara şık balık ve et lokantaları eklenirken diğer tarafta yabancı fastfood zincirleri İstanbul a hücum etmişlerdir. Bunun karşısında Türk Mutfağı hemen karşı cevap vermekte gecikmemiştir. Türk fastfood kültürü, yabancı fastfooda karşı zengin yaratıcılığı ile etkinlik sağlamıştır. Bu tetiklemeler sayesinde 1990 ve 2005 arasında İstanbulda gastronomi en çok ilgi çeken sektörler arasına girmiştir. Dünya basını bu yıllarda İstanbul yeme-içme hayatını yakın takibe almış ve hızlı gelişimi karşısında hayrete düşmüştür. Özellikle Türk medyası gazete sayfalarında yeme-içmeye dair haberlere ve yorumlara daha fazla yer vermeye başlamıştır. Yazılı ve görsel medyanın etkisiyle toplum nazarında gastronomiye farklı bakış açıları oluşmuştur.
İSTANBUL'UN SEBZE VE MEYVELERİ
1. Gümüşsuyu'nun baklası
2. Bayrampaşa'nın enginarı
3. Yedikule'nin yağlı göbekli marulu
4. Langa'nın hıyarı
5. Kartal'ın pırasası
6. Çengelköy'ün badem gibi salatalığı ve kayısısı
7. Kemer'in patlıcanı
8. Arnavutköy'ün çileği
9. Kavak'ın inciri
10. Sultanselim'in kocaman beyaz inciri
11. Yakacık'ın, Erenköy'ün Pembeçavuş ve Alpehlivan üzümü
12. Beykoz-Dereseki'nin fasulyesi, cevizi
13. Vaniköy'ün vişnesi, Akhafız can eriği
14. Beykoz'un cevizi
15. Ayaspaşa'nın beyaz, tatlı kara, ekşi kara dutları
İSTANBUL'UN MEŞHUR SULARI
1. Sarıyer'in Çırçır, Hünkâr, Fındık, Kestane suları
2. Beykoz'un Sırmakeş, Karakulak, Taşdelen, Çubuklu suları
3. Kanlıca'nın Göztepe suları
4. Yakacık'ın Ayazma, Kolu, Vezirçeşmesi, Hacı-kahya, Çalkantı suları
5. Kartal-Soğanlık'ın Çarşı suyu
6. Emirgan'ın Kanlıkavak suyu
İSTANBUL'UN MEŞHUR YEMEKLERİ
1. Eyüp'ün kebabı ve kaymağı
2. Beykoz'un paçası
3. Sultanahmet işkembecinsin terbiyeli şirden çorbası
4. Karaköy fırınının saray lokması ve kuru-poğaçası
5. Kanlıca'nın yoğurdu
6. Üsküdar-Şemsipaşa'nın turşusu
7. Vefa'nın bozası
8. Çekmece'nin dört parmak eninde taze balık yumurtası
9. Boğaz'ın uskumrusu, lüferi ve turfanda kalkanı
10. Hacıbekir'in akide ve latiflokumu
11. Sultanahmet'te Şekerci İbrahim Efendi'nin badem ezmesi ve sakızlı lokumu
12. Samatya-Narlıkapı ve Danca'nın çirozu
13. Arnavutköy'ün akıntı istiridyesi
14. Moda fenerinin ıstakoz ve pavuryası
15. Sarıyer'in özel kabak böreği
İSTANBUL'DA MEŞHUR OLMUŞ YİYECEKLER
1. Tekirdağ'ın karpuzu, kirazı
2. Bursa'nın kestanesi, şeftalisi, bostan patlıcanı
3. Manisa-Kırkağaç'ın ağızda eriyen bal kavunu
4. İzmir'in çekirdeksiz sultani üzümü
5. Yarımca'nın pembe, sarı kirazları, vişnesi
6. Ankara'nın armudu, balı
7. Antep'in fıstığı
8. Bozcaada'nın kınalı yapıncak üzümü
9. Edirne'nin beyaz peyniri, Balkan kaşarı
10. Kayseri'nin pastırması
ALINTIDIR...