Ikinci yeni...

Deniz M Gunes

💞Benimsin💞
tek ayak cezası
Kayıtlı Üye
10 Temmuz 2011
5.911
2.555
İKİNCİ YENİ ŞİİRİNİN ÖZELLİKLERİ VE BELLİ BAŞLI TEMSİLCİLERİ

1960 öncesinde İkinci Yeni şiir hareketi Garip’e tepki olarak doğmuştur. İlhan Berk, Cemal Süreya, Edip Cansever, Turgut Uyar, Sezai Karakoç, Ece Ayhan, Ülkü Tamer akımın belli başlı şairlerdir. Oktay Rifat da Perçemli Sokak’ı çıkararak yeni arayışa katılır.

İkinci Yeni, garip’in tam tersi bir noktadan yola çıkar, söyleyişteki rahatlığın şiir dilini zorlamayı, anlaşılırlık yerine anlamca kapalılığı, somuta karşılık soyutlamayı getirip halk şiirine sırt çevirir. İkinci Yeniciler için önce biçim gelir. Cemal Süreya “Biçimi önemsiyoruz, bunu da gerekli görüyoruz.” der.

İkinci Yeni, Garipçilerin tersine birbirinden çok farklı olan şairlerin tek tek arayış ve sezgileriyle dağınık uçlar vermiş bir şiir akımıdır. Mehmet H. Doğan, bu şiirin doğuşunu Garip şiirinin zamanla yozlaşmış olmasına bağlar.

İkinci Yeni Şiirinde Öne Çıkan Temalar

Boşluk duygusu, sıkıntı, yalnızlık, yabancılık, yenilmişlik, içe kapanma, bunalım, bezginlik, şüphe, tiksinme İkinci Yeni şiirinde en çok öne çıkan temalardır. İkinci Yeni, kapalı, sezdirmeli üslubu ile halktan, folklordan, türkülerden, tabiat güzelliklerinden uzak bir şiirdir.

Bu edebî hareket, II. Dünya Savaşı’nın getirdiği toplumsal yoksulluk ve tek parti yönetiminin dayatmacı politikaları sonucunda bunalan aydının kendisini ifade ediş tarzına uygundur. II. Yeni şairleri kapalı ve kilitli bir dili tercih ederler. Kendi içlerine kapanarak bir dil dünyası kurarlar. Metinler arası ilişkilerle şiirin anlam ve anlatım olanakları çoğaltılır. Bu yoğun şiir dilini çözmek için kültürlü, donanımlı okur kitlesi gerekir.

İkinci Yeni Şiirinin Genel Özellikleri:


İmgeci bir şiirdir.
Günlük konuşma dili dışlanarak kurulu dilin yapısı bilinçli olarak bozulmuştur.
Şiir, diğer sanatlarla yakın ilişki içerisindedir.
Bilinçaltına yönelim vardır.
Dadaizm ve Sürrealizm akımları İkinci Yeni şiirine kaynaklık eder.
Bireyci bir şiir anlayışı hakimdir.
Daha çok betimleme yöntemi kullanılır.
Nükte, şaşırtmaca ve tekerlemelerden uzaklaşılmıştır.

Asım Bezirci, İkinci Yeni şiirini “imgeye kapıları sonunu kadar açarak, edebî sanatlara özgürlük tanımak, sıradanlıktan ayrılmak, halk kültüründen uzaklaşmak, nükteden kaçmak, duyguya ve çağrışıma yaslanmak, olayı atmak, aydın azınlığa seslenmek” diye tanımlar.

İKİNCİ YENİ ŞİİRİNİN BAŞLICA ŞAİRLERİ

Turgut UYAR (1927–1985)

Turgut Uyar gerek öz gerekse biçim bakımından sürekli değişen, halk şiirinden, divan şiirine geniş bir kültür birikimini değerlendirdi. Kendisi olabilen bir şiiri geliştirdi. Memet Fuat onun şiirini şöyle değerlendirir: “Turgut Uyar’ın soluklu, uzun dizeli, düz yazı görünümlü şiiri, din kitaplarını çağrıştıran havasıyla öyküsünü anlatışıyla, yücelik duygusu veren bir şiirdi. İkinci Yeni akımı içinde imgelerle, kapalı söyleyişlerle anlamı, derinleştirmeye, yoğunlaştırmaya çalışan bir şair olarak yer aldı. Şiiri hep içerikte aradı. Toplumsal sorunlara yönelişi de, şiirinin bütünlüğü içinde hiç yadırganmayan bir görkemlilikte ürünler getirdi.”

Cemal SÜREYA (1931 – 1990)

İlk şiirlerinde biçim kaygısı ağır basar. Eski şiirle bağını sesten çok imge yoluyla kurar ve çağrışımlardan yararlanır. Şiiri ince buluşların, duygulanımların, yaşanan gerçekliğin kendine özgü bir söyleyişin toplamıdır.

Edip CANSEVER (1928–1986)

Anlatılmayan, anlatılamadan kalan şeyleri bulup çıkarmaya çalıştı şiirinde. Soluklu, uzun şiirlere eğilim duydu. Çağdaş insanın yabancılaşmasını düşünce yanı ağır basan bir anlayışla işledi Divan şiirinden etkiler taşıyan şiirini resim sanatıyla özdeşleştirerek zenginleştirdi. Yaşama tedirginliğinin getirdiği bilinçaltı birikimlerini başarıyla ifade etti. Uzun soluklu şiir serüveninde insanın sıkıntılarını, bunalımlarını gelecekten duyduğu endişeleri büyük bir incelikle dile getirdiği şiirlerinde mitolojiye de yer verdi. En çok da insanın yalnızlığını anlattı şiirlerinde.

Ece AYHAN (1931–2002)

İkinci Yeni şiirinde dilin aşırı uçlarında dolaşan kendine özgü yeni bir dil kurmaya çalışan şair Ece Ayhan’dır. Şiiri okuyucuyu şaşırtma ve sarsma anlayışı üzerine kuruludur. Asım Bezirci, Ece Ayhan’ı İkinci Yeni’nin en özgün şairi olarak görür. Sürrealist teknikleri şiire en ciddi biçimde uygulayan şairdir.

Sezai KARAKOÇ (1933) Trk Dili ve Edebiyat Kaynak Sitesi | www.edebiyol.com |

Sezai Karakoç, İkinci Yeni’ye has dil ve söylem özelliklerini kullanarak İslam dinini esas alan konulara yöneldi. Onun şiiri İslam’ın geleneksel metinlerinde görülen merkez çevre ilişkisinin üzerine kurulmuştur. İslam mitolojisini kucaklayan Sezai Karakoç şiirinin sağlam bir metafizik zemini vardır. O, şiir dilindeki semboller aracılığıyla geleneği güne ve geleceğe taşır. Şiiri aşk, hürriyet ve yaşam olgularını anlatmaya çalışır.

İlhan BERK (1918)

Şiirimizin yenileşmeye her zaman açık şairi İlhan Berk 1940’ların başından günümüze her şiir akımının, her şiir hareketinin içinde yer almasına rağmen kendi çizgisini hep korudu: Kapalı, imgeci şiirden eski çağları, mitolojiye, tarihe bir dönüş, kent düşkünlüğü, anlamın yitişi, minyatürlerde eski kitaplarda, izlerini bırakarak dolaşan bu şair oldu.

İlhan Berk şairliğini şöyle anlatır: “Şairlik bir çeşit dervişliktir. Yıllarca bir yer altı suyunu, yalnızlığını, unutulmuşluğunu, ezikliğini yaşayacaksın; bunu hiç yaşamamış gibi de alçakgönüllülüğünü elden bırakmayacaksın; yeryüzüne çıkma özlemini yitirmeden dayanacaksın; sonra bir gün, gün ışığını gördüğünde asıl da bu zaman bir kıyıya çekilip bakmasını bileceksin.”
 
Arkadaşlar mümkünse bu bölüme yanlızca yazıda bahsi geçen şairlerimizin şiirlerini eklemenizi rica ediyorum sevgiler...
 
Bu sefer şiirle değil İlhan Berk'in bilge sözleri ile başlamak istedim..

İlhan Berk Sözleri


Buğulu camlardaki sözler gibisin; Yani nefesim olmadan bir hiçsin.
Ben dostlarımı hiç satmadım! Çünkü; ya beş para etmez çıktılar ya da paha biçilemez...
Ne zaman ki dinlediğiniz şarkılar size O'nu hatırlatmaz; işte ancak o zaman hayattan bi tat alabilirsiniz.
Ağzıyla kuş tutsa da sevemediğim insanlar var benim! Bir de canıma okusa bile sevmekten vazgeçemediklerim.
Tek pişmanlığım kelimelerimi bile haketmeyen insanlara, saatlerce cümleler kurmaktır.
Kimseyi kırmayayım diyorum, bir de bakıyorum kendim paramparçayım!
Korkuyorum, birgün biri çıkıp Ey İnsanoğlu ! diyecek ve kimse üstüne alınmayacak .
Geleceği olmαyαn aşkın peşinden gidilmez; Sen öldün benim için. Bilirim ki; Ölenle ölünmez.
Akla gelen, başa gelir diyorlar ya, yalan ! Öyle olsa, milyonlarca sen düşerdi başıma.
Annemin Allah belanı versin" dediği gün tanışmıştık seninle.
Bazen unutuyor insan, unutulduğunu da.
Kötü bir niyeti yoktu aslında, sakarlık işte; Kalbimi kırdı gitti.
Bazen ihtiyaç duyuyor insan, sevildiğini bilmeye.
Varsa karşılığı, sonuna dek gideceksin ! ama yoksa karşılığı; i̇lk kavşaktan döneceksin.
Aklıma gelme diye dinleyemediğim şarkılar var benim.
İstediğim tek şey Gece başını yastığa koyduğunda, Aklına gelebilmek...
Ne gerek var kafiyeli cümleler kurmaya.. Özledim işte, o kadar .
Kadına yaş'ı sorulmaz. Çünkü oda bilmez ağladığı gecelerin hesabını, kitabını.
Fazla büyütme kendini, en fazla sevebildiğim kadarsın; dahası yok...
Şüphesiz ki Allah her şeyi bilir, Seni nasıl sevdiğimi de...
İlk izlenim çok önemlidir.. İlk iki dakika kocaman bir yüreği var sanırsın; Sonra bir ömür o yürekte, ilk iki dakikayı ararsın.
Dikkat et ama'larla beni kaybettin, keşke'lerle kendini mahvedeceksin!
Allah'a emanet ol, dedi ve gitti. - Güldüm.. Zαten bαşkα kimim vαr ki ?
İstediğin kadar hayatımın kıyısında, köşesinde bulunabilirsin. Üzgünüm ama bir daha asla 'merkezinde' olmayacaksın .
‎Umudunu kaybetme belki döner.. Ama çokta ümitli olma; Belkide gittiğini senden daha çok sever.
Hani ne yaparlarsa yapsınlar hep çok sevdiğin insanlar var ya, Onların seni en çok üzenler olması, ne garip.
Manasız söz duymaktansa, horoz sesi duymayı tercih ederim; En azından öteceği zamanı bilir.
Sesini hatırlamıyorum bile; ama söyledikleri hala aklımda .
Hesabını veremeyeceğiniz işlere kalkışmayın.. Çünkü öteki tarafta bulaşık yıkatmıyorlar.
Eskitiyorum eskitiyorum, kalıyor ne kadar güzel olduğun.
 
Son düzenleme:

NE BÖYLE SEVDALAR GÖRDÜM NE BÖYLE AYRILIKLAR


Ne zaman seni düşünsem
Bir ceylan su içmeye iner
Çayırları büyürken görürüm

Her akşam seninle
Yeşil bir zeytin tanesi
Bir parça mavi deniz
Alır beni

Seni düşündükçe
Gül dikiyorum elimin değdiği yere
Atlara su veriyorum
Daha bir seviyorum dağları


İLHAN BERK
 
Robert Kolej'den 1958 yılında mezun oldu. Yayıncılık, oyunculuk ve çevirmenlik yaptı ve 1950'li yıllarda ortaya çıkan İkinci Yeni şiir akımının önde gelen temsilcilerinden biri oldu. İkinci Yeni'ye, bu akımın ana karakteristikleri oluştuktan sonra dahil olduğu halde, kendine özgü imge dünyası ve süssüz, sade söyleyişiyle dikkati çekti. Çoğunlukla keskin bir ironiyle örülmüş derin acıların ve beşeri trajedilerin dile geldiği şiirlerinde 1970'lerden sonra toplumsal duyarlıklar da öne çıktı.
İlk şiiri 1954 yılında Avni Dökmeci'nin yönetimdeki Kaynak Dergisi'nde yayımlandı: "Dünyanın Bir Köşesinden Lucia".
Şiirleri 1954'den itibaren Kaynak, Pazar Postası, Yeditepe, Yeni Dergi, Papirus, Sanat Olayı gibi dergilerde yayımladı. 1967'de Yeditepe Şiir Armağanı'nı kazandı.
"İkinci Yeni'nin, çağdaş İngiliz şiirini yakından izleyen, çevirileryapan, Batı etkilerine açık bir şairiydi. Özellikle 1960'ların ikinciyarısında yazdıklariyla kapalı şiir anlayışının kusursuz örnekleriniverdi. Toplumsal sorunlara yönelirken de şiirin düzeyini düşürmedi." (Memet Fuat, 1985)
Ayrıca Ahmet Kaya 'nın An Gelir ve Başkaldırıyorum albümlerinde seslendirdiği "Üşür Ölüm Bile" ve "Gül Dikeni" şarkılarının sözleri Ülkü Tamer'e ait şiirlerden oluşmaktadır. Zülfü Livaneli´nin seslendirdiği "Memik Oğlan", "Güneş Topla Benim İçin" ve Grup Yorum'un "Düşenlere" isimli eserlerinin de söz yazarıdır.

Ülkü Tamer şiirlerini de severim. Haluk Bilginer de müthiş seslendirir.
 
Şu an yüzümdeki tebessümü görmen gerekirdi sevgili cincikk emeğine sağlık:KK71: artık kimse ilgilenmiyor sanmıştım bu yüzden de konuya devam etmedim :KK43:
 
Şu an yüzümdeki tebessümü görmen gerekirdi sevgili cincikk emeğine sağlık:KK71: artık kimse ilgilenmiyor sanmıştım bu yüzden de konuya devam etmedim :KK43:

İkinci yeni ve garip akımı şairlerini şiirlerini çok severim ben teşekkür ederim bu konuyu açtığın için :)

Ece Ayhan' dan '' Meçhul Öğrenci Anıtı' nı ekleyeyim ben de

buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
bir teneffüs daha yaşasaydı
tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
devlet dersinde öldürülmüştür

devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
maveraünnehir nereye dökülür?
en arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine'dir

bu ölümü de bastırmak için boynuna mekik oyalı mor
bir yazma bağlayan eski eskici babası yazmıştır:
yani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştım

o günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyik
yavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazdırmıştır:
ah ki oğlumun emeğini eline verdiler

arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri:
aldırma 128! intiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında
her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır
bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek.
 


Münacat

‘birden hatırladık seninle buluşamadığımız günleri
gel ey büyük bakış yüce suskunluk gel artık beri

kentleri ve kasabaları ve köyleri çevirdik senin adına
kapıları tutmaktan artık herkesin nasır oldu elleri

olsun daha da tutarız sen varsan düşüncemizde ama gel
tutarız karaları ve denizleri ve yaşayan yürekleri
kendin karşı koydun yaptığın saraylara zindanlara tellere
yine kendin kullan artık kendi yaptığın tüfekleri

bozgun bir şubat sensin, ekmek ve kan senden, ekim sensin
nerende taşır büyütürsün nerende sonsuz gelecekleri
hatırla, kendini hatırlat, o büyük haklılığı denize giden
hatırla, karada ve denizde onardığın her yeri
hatırla, karada büyük taşları üstüste kodun, hatırla
yürüttün canalıcı denizlerde cesur gemileri
«...senin hüznün bir yazgıdır, bir eski zamandır
büyüksün artık büyük dirimine beni inandır
bir değişmezlik sanırsın çoktan beri her şeyi oysa
bir vakitler güneyde öyle kötü kullanılmış ki...»

gecikmiş bilgeliğin yaşamış bir eski ağacı hatırlatır
ki sen emzirirsin duyguyu, sen beslersin kalemleri
sen yarattın, sendeyiz, suyumuz, toprağımız kanımız
senden ey yüce bekleyiş, sanki bu kalın eller kimin elleri
artık bize soluk ver, bizi besle, kendini hatırla
ey biraz yavaş, biraz kutsal, beklerken az sevinçli
seni bağışlamam çünkü ben büyük bir dirim taşırım
çünkü ben ey derim ve severim ey demeyi bilenleri
biz bir aşk nedir biliriz seninle, biz biliriz
ey kim varsa orda o tek olanın adına çekin kürekleri’​
Bende Turgut Uyar ile devam edeyim dedim cincikk..
 

Arz-ı Hal

Ben de günahkâr kullarındanım Allahım...
Bir ‘Kulhuvallahi’ bilirim dualardan,
Bir de ‘Yarabbi şükür’ demeyi doyunca.
Bir kere oruç tutmam ramazan boyunca,
Ama çekmediğim kalmadı sevdalardan.
Ben de günahkâr kullarındanım Allahım!...

Benim gibi kulun çok dünyada, Allahım!...
Eğer bilmiyorsan işte, haberin olsun.
Ekmek derdi, aşk derdi unutturdu seni.
İnsan hatırlamıyor dün ne yediğini.
Zaten yediğimiz ne ki hatırda dursun.
Benim gibi kulun çok dünyada, Allahım!...
Yazdıklarıma sakın darılma Allahım!...
Meleklerin sana bunları söylemezler.
Artık, pek yarattığın gibi değil dünya
İnsanlar hem sabuna karıştı, hem suya:
Ne olursun, hoşuna gitmedi ise eğer,
Yazdıklarıma sakın darılma Allahım!...
Sana birşey soracağım, affet, Allahım!...
Beş vakit kızlar doluyor camilerine,
Beyaz yaşmaklı, beyaz tenli, masum kızlar...
Benim bir defa görüşte yüreğim sızlar;
Sen tutulmadın mı, içlerinden birine?
Sana birşey soracağım, affet, Allahım!...

İşte insanlar bu minval üzre, Allahım!...
Kıt kanaat sere serpe yollar boyunca...
Sen, bizim için hâlâ o ezeli sırsın.
Sen de bizi bilmiş olsan, başkalaşırsın...
Herkesin kederi, gailesi boyunca.
İşte insanlar bu minval üzre, Allahım!...
 

naat

‘ipekler tel tel biraraya geldiler dokunmak üzere
lâle nerdeyse menekşeye, gül suya dokunmak üzere
kılıç kesti kan koktu bir atlı dörtnala uzaktan
günbatımının büyük eşitsizliğinden yakınmak üzere
bütün dertler söylendi çareleri bir bir yazıldı
son büyük toplantıda bir bir okunmak üzere
kimseye başvurulmadı herkes birbaşına kaldı, evet
sonradan hep birlikte kurtulunmak üzere
oysa bir çiçek vardı bahçelerde kendini dererdi
sevinçle. Kendini tek haklıya bir gün sunmak üzere’
SADABAD’a kaside

‘hazır bulunanların hepsi bahar mevsimini tanıdı
lale uzun boylu nazdan, gül kendi ismini tanıdı

su güneye yöneldi hazdan, çiçekler birlikte aktılar
hazır bulunanlar pişmanlıkla kalubelasını tanıdı

bahar bir nisan olarak geldi, gönderi renk renk dolu
umut böylece umutsuzluk biçimindeki hasmını tanıdı

yakınmalar bitti, elpençe divan durdular gelişen şeye
aşklar aşkları, otlar otları yani ki herkes hısmını tanıdı

ey yaz gecesi gel artık gideli suya girelim
çünkü biliyorum sahici elindeki o kartal kanadı

ey güzel bahar gökü seni her şeyle birleştiriyorum
çünkü ey yaz gecesi çünkü her yerlerim kanadı
…
herkesin akşamı ya bozulurdu ya bozulmazdı
herkesin sesi nasıldı o zamanlar en incesinden

bitti kurtulmadık şimdi ses yok hatırlayın
bir kadın sesi, olmamış bir yaz akşamını resimleyen’
 
Çocuklar ekmek yiyorlar gibidir sesin
Ön dişleriyle belli belirsiz
Bir martı kalıyor gibidir hiç olmayandan
Çünkü biz ikimiz de çirkin değiliz
Evet mi hayır mı pek anlamadan.

Ne biçim bir sestir şu bizim dalgınlığımız
Bir tayın dişinde ince taflan
Az yaşlı bir kadında göğüs uçlarının
Yanarak sımsıcak bir kedinin ağzından
Dönüp iç çekmesine gece kuşlarının.

Sonra biz dağ başlarında apansız kurşunlanan
Süresiz baş dönmesiyiz çok garip adamların.

Edip Cansever
 
GÜNEŞİ YAKANLARIN SELAMI

Bir zevk duyulmaz oldu, buranın rüzgârlarından
Hayat soldu bir günün enginlerinde yine.
Selâm! Sonsuzların yorgun gönüllerine
Selâm: Güneşi içeren çocukların diyarından! ...

Bir ateş yakalım ki geçmesin hatta bir an
Ve sussun kurtlar, kuşlar bir gök gürültüsüyle;
Bir ateş yakalım ki, tutuşsun gökler bile
Ve Güneş içilsin o gün, kızıl çanaklardan! ...

Varsın eskisin sesim kaybetsin ahengini
Geceler kıskanmasın aydınlığa süsünü.
Donatsın sonsuzluklar gibi gurubun rengini
Söylesin ve uzaklar baharın türküsünü...

Neler, neler beklenmez nihayetsiz bir yerden
Güneşi içelim mor şafaklar gecesinden.
Selâm! Sonsuzluklara, hasretli gönüllerden,
Selâm, güneşi, göğü yakanlar bahçesinde! ...
İlhan Berk
 
HACI BEKTAŞ VELİ
Bir resimde bağdaş kurmuş oturuyor Hacı Bektaş Veli. Evi gibi
yeryüzü.

Bir bulut düşürmüş başını duruyor. Onunla gidip gelen. Uzakta
bellibelirsiz.

Beyaz, uzun kavuğu. Demek ki güneş var.

Kucağına almış bir ceylanı, bir aslanı. Duruyorlar. Üç kişiler.

Hayvanları mı severdi Hacı Bektaş Veli? Bilmiyoruz. Ama açıktı
hep evinin kapısı.

Çizgili mintanı. Yalın. Düz. Ta bileklerine değin uzuyor, uzayıp
orda kalıyor.

Yüzü? Uzun yüzü. Sakallı, virdi okur gibi de önüne bakıyor.

Delik değil kulağı ve halkasız.

Yanında yeryüzü: Ağaçlar, sular, gök. Her sabah okuduğu.
İlhan Berk
 
AŞK
Sen varken kötü diye birşey bilmiyorduk
Mutsuzluklar,bu karalar yaşamda yoktu
Sensiz karanlığın çizgisine koymuşlar umudu
Sensiz esenliğimizin üstünü çizmişler
Nicedir bir pencereden deniz güzel değil
Nicedir ışımayan insanlığımız sensizliğimizden.
Sen gel bizi yeni vakitlere çıkar...
İlhan Berk
 
İÇİNDEN DOĞRU SEVDİM SENİ
İçinden doğru sevdim seni
Bakışlarından doğru sevdim de
Ağzındaki ıslaklığın buğusundan
Sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de
Beni sevdiğin gibi sevdim seni
Kar bırakılmış karanlığından.
Yerleştir bu sevdayı her yerine
Yüzünde ter olan su damlacıklarının
Kaynağına yerleştir
Her zaman saklamadığın, acısızlığın son durağına
Gül taşıyan çocuğuna yerleştir
Ve omuzlarına daracık omuzlarına
Üşümüş gibisin de sanki azıcık öne taşırdığın
Tam oraya işte, uçsuz bucaksız bir düzlükten
Bir papatya tarlasıyla ayrılmış göğüslerine yerleştir
Ve esmerliğine bir de, eski bir yangının izlerinin renginde
Saçlarının yana düşüşüne, onları bölen ikiliğe
Alnından başlayan ve ayak bileklerinde duran
Yani senin olmayan, seni bir boşluk gibi saran hüzne
Yerleştir onu bir kentin parça parça aklında tuttuğun
Kar taneleri gibi uçuşan
Ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine
Yerleştir bu sevdayı her yerine.
Ekledim ben tattığım her şeyi denizlere
Bildiğim ne varsa onlar da hep denizlerden
Sen de bir deniz gibi yerleştir onu istersen
Sevdayı
Ve köpüklendir
Ve yaşlandır ki işte kederi anlamasın
Ama dur, her deniz yaşlıdır zaten
Öğrenmez ama öğretir mutluluğu
Bizim sevdamız da öyledir, iyi şiirler gibi
Biraz da herkes içindir.
Ve gelinciğin ikinci tadına benzemeli
Var eden kendini birincisinden
Yani bir sevdayı sevgiye dönüştüren.
Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen
Tanımadığın bir ülke gibi
İçinde yaşamadığın bir zaman gibi
Tam kendisi gibi mutluluğun
Beni bekliyorsun
Ve onu bekliyorsun beni beklerken.
EDİP CANSEVER
 
bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim
ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura
tüyüme horozdan çok itimat edeceğim
itimat edeceğim şu belalı yağmura
ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim
asılmış bir adamın iki eli yağmura
bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim.

Sezai Karakoç
 
BENİ ÖP SONRA DOĞUR BENİ
Şimdi
utançtır tanelenen
sarışın çocukların başaklarında.

Ovadan
gözü bağlı bir leylak kokusu ovadan
çeviriyor o küçücük güneşimizi.

Taşarak evlerden taraçalardan
gelip sesime yerleşiyor.

Sesimin esnek baldıranı
sesimin alaca baldıranı.

Ve kuşlara doğru
fildişi: rüzgarın tavrı.
Dağ: güneş iskeleti.

Tahta heykeller arasında
denizin yavrusu kocaman.

Kan görüyorum taş görüyorum
bütün heykeller arasında
karabasan ılık acemi
- uykusuzluğun sütlü inciri -
kovanlara sızmıyor.

Annem çok küçükken öldü
beni öp, sonra doğur beni.
CEMAL SÜREYA
 
SEVGİLİM, BİR GÜNÜN..
Sevgilim, bir günün ortası şimdi
Taşıtlar hızla gelip geçiyor, her yer kalabalık,
Ben seni düşünüyorum bir bodrum kahvesinde
Uzat bana uzat ellerini
İzinli askerler görüyorum, kırıtarak yürüyen işçi kızlar
İstanbul her günkü yaşantısı içinde, uğultulu,
Güvercinler güneşten bir sessizliği biriktiriyor

Ben seni düşünüyorum seni
Hani tıpkı o ilk günlerdeki gibi
Kalbim diyorum kalbim
Daha dün tezgâhtan çıkmış bir su sayacı gibi
Aşkı anılar besliyor düşler kadar
Bu yüzden diyorum ki aşk eskidikçe aşktır
Sevgi eskidikçe sevgi.

Günümüz ekmeğimiz, türkümüz
Çoluğumuz çocuğumuz
Binalar yan yana yükselip gidiyor
Vapurların ağzı köpük içinde
Uzaklarda ne kapılar açılıyor
Tirenin biri bir istasyona varıyor
Ordan çıkıyor biri.

Her şey biliyor her şey
Sen biliyor musun bakalım
Seni nice sevdiğimi?
Üstüne titrrediğimi?

Geldiğimi?
Gittiğimi

Hadi!
B]
CEMAL SÜREYA
 
sokağı dönüyor sesin

yaprakların yaradılışını okudum
gazali’de.

elin kuşlar kaldırıyor
bana bu şiiri yazdırıyor,
durup dururken.

durup dururken senin için yapraklar topluyorum
senin uzun güzel ayakların için.

gereksiz uzuyor bir tümce,
durup dururken.

yapraklar topluyorum,
yapraklarını anlamıyorum.
sokağı dönüyor sesin.

İlhan Berk
 
X